Boşananların sıkıntısı artıyor

7 Kasım 2003

<#comment>
<#comment>
Anne - baba beraberliği olan ailelerde mali durumun boşanmış ailelerden daha iyi olduğu biliniyor. İşte bu nedenle Bush yönetimi evlilikleri desteklemek amacıyla Kongre'ye 300 milyon dolarlık bir paket sunma hazırlığı içinde. Öte yandan, ailenin korunmasına ilişkin çabalar sürüyor.
Boşanma kararı hep duygusal ve sosyal bir olgu olarak yansır. Eşler arasında duygusal bağlar aşınmıştır veya kopmuştur. Ya da farklı dünyalara ait olduklarını kavrarlar, geç de kalınsa. Mahkemeye gidilir, kayda "şiddetli geçimsizlik" geçer. Ve boşanılır. Bu noktaya kolay gelinmese de, ondan sonra daha zorlu dönemler başlar. Amerika'nın resmi araştırma kuruluşu NBER bu konu üzerine bir araştırma yapmış. Marianne Page ve Ann Huff Stevens adlı iki kadın araştırmacı çiftlerin evlilik sonrası geçim standartlarını incelemişler.
Araştırmanın en göze çarpan sonucu en az 6 yıl süreyle boşanmış ailelerin çocuklarının gelirlerinin yüzde 40 - 45 düştüğünü gösteriyor. Yani dağılmış ailelerin çocukları daha fazla sıkıntı çekiyor. Gıda tüketimi bile yüzde 17 düşüyor. Aileler bu boşluğu doldurmak için çeşitli yöntemler buluyor. Boşanıp sonra tekrar evlenen ailelerin gelirleri önce düşse bile,

Yazının Devamı

Meksika nasıl başardı?

6 Kasım 2003

<#comment>
<#comment>
On yıl önce Meksika derin bir krizle karşı karşıya gelmişti. Hem borç, hem de mali kriz ülkeyi derinden sarsmıştı. Şimdi ise bir yandan, siyasal dönüşümünü tamamlamış, diğer yandan da ekonomik istikrarı sağlamış bir ülke olarak yoluna devam ediyor.
Nereden nereye. On yıl önce Meksika'da enflasyon yüzde 100'leri aşıyordu. Şimdi ise tek haneli. Bunda en önemli katkıyı elbette bağımsız Merkez Bankası sağladı. On yıl önce Meksika'da cari işlemler açığı milli gelirin yüzde 7'sine varıyordu. Şimdi ise yüzde 3'lerin altına düşmüş durumda. Meksika döviz rezervlerini on yılda 10 kat artırarak 50 milyar dolara ulaştı. IMF'den borç alan ülke konumundan, borç veren durumuna geldi.
Makroekonomik istikrar Meksika'ya hem dış, hem de iç yatırımlarda ciddi katkı sağladı. Son on yılda yabancı sermaye de adeta aktı ülkeye. Böylece 1990'lı yılların ilk yarısında ortalama yüzde 4 kadar büyüyen ekonomi, daha sonra iki kat daha hızlı büyüdü.
Bir yandan, milli gelir içinde kamu borcu düşerken, diğer yandan toplumsal koşullar da düzeldi; ömür beklentisi yükseldi, bebek ölümleri düştü ve okuma - yazma oranı da hızla arttı. Bütün bunlar sadece dış şoklara karşı bağışıklığın

Yazının Devamı

Enflasyon sorunu bitti mi?

5 Kasım 2003

<#comment>
<#comment> Önceki gün enflasyon rakamları açıklandığında piyasalar çok olumlu bir havaya girdi. Enflasyonun temel kavramı olan Tüketici Fiyat Endeksi geçen ay yüzde 1.4, toptan eşya fiyatları ise yüzde 0.6 artmıştı. Çekirdek enflasyon denen, özel kesim imalat sanayii fiyat endeksi ise yine yüzde 0.6 artmıştı. Piyasaların sevinmesi ise rakamların beklenenden de düşük gelmesinden kaynaklanıyordu.
Bu verileri yorumlamak için hem geçmişte gözlenen gelişmeleri görmek, hem de ayrıntılarına inmek gerekiyor. Öncelikle şu bilgiyi tekarlayalım: Bu programın temel hedefi iç talabi frenlemek. Bu nedenle maliyetleri belirlemede gayet etkin olan özel imalat sanayii fiyat endeksini temel almak artık doğru değil. Bunun yerine, satın alma gücünü gösteren TÜFE'ye bakmak gerekiyor. Nitekim, ekonomi yönetimi de başından beri bunu yapıyor.
Yukarıdaki grafikte, krizden bu yana aylık bazda, kaydırılmış 6 aylık ortamalarla TÜFE endeksi görülüyor. Dikkat edilirse, 2001 yılının başında yaşanan ani develüasyon aylık yüzde 4 - 5 civarında enflasyona neden olmuş, ancak yılın ikinci yarısında yaşanan revalüasyon sürecinde, aksine enflasyon hızla aşağıya sarkarak neredeyse yüzde 1 düzeyine

Yazının Devamı

Enflasyona da ihracata da maşallah

4 Kasım 2003

<#comment>
<#comment>
Maşallah denince nazar değmez derler. Dün enflasyon açıklandı ve TÜFE aylık bazda, beklenenin de altında, yüzde 1.4 çıktı. Önceki gün TİM'in açıkladığı ekim ayı ihracat rakamı da gerçekten müthiş. Tek bir ayda neredeyse 5 milyar dolara yakın ihracat sağlanmış. Bu yılda 60 milyar dolara yakın ihracat anlamına geliyor. Ve milli gelirin dörtte birinden fazla ediyor. Tabii yılda 60 milyar dolarlık ihracatın elde edilmesine çok var. Ancak herhalde bu yıl 48 milyar dolar civarında bir ihracat elde edilecek. Ama bu rakam bile bir rekor!
Son yıllarda Türkiye İhracatçılar Meclisi'nin (TİM) açıkladığı rakamlar giderek daha gerçekçi hale geliyor. Daha sonra DİE'nin açıkladığı resmi verilerle de büyük ölçüde örtüşüyor. Bu nedenle bu verilere güvenilebilir, yorum da yapılabilir.
Mevcut programın tıpkı daha önce Meksika'da uygulandığı gibi iki önemli dayanağı bulunuyor. Biri faiz - dışı fazla, diğeri de dalgalı kur. Faiz - dışı fazla hem kamu borcunun ödenmesini sağlıyor, hem de iç talebi dizginlediğinden enflasyon düşüyor. Bu arada dalgalı kur da dış dengeyi sağlıyor.
İç talebin frenlenmesinin de ikili bir etkisi oluyor. Biri ithalatın belli bir disiplin altına

Yazının Devamı

Piyasalardaki tedirginliğin nedeni

30 Ekim 2003

<#comment>
<#comment>
Piyasaların tadı kaçmış görünüyor. Bir yandan kur yükselirken, diğer yandan da faiz yükseliyor. Döviz kurunun yükselmesi, faizin yükselmesi kadar önemli bir sorun değil. Çünkü döviz kuru yükseldiğinde dış dengeyi olumlu yönde etkiliyor. Tabii aynı zamanda dış borcun TL karşılığı yükseliyor ve enflasyonist beklentiler olumsuz yöne gidebiliyor. Kısacası, kurun yükselmesinin hem olumlu, hem de olumsuz tarafları var. Oysa faizin yükselmesinin hiçbir olumlu tarafı yok. Dolayısıyla piyasaların havasındaki bu son gelişme tatsız.
Bunun bazı nedenleri var. Birincisi, yaz boyunca gerek vatandaşların yoğun döviz bozmaları, gerek bankaların pozisyon açmaları, gerekse sıcak paranın girişi nedeniyle tatlı bir hava oluşmuştu. Bu havanın ekonomik temelleri de vardı tabii. Bir yandan, kamu maliyesinde sıkı bir disiplin gözleniyordu, diğer yandan enflasyonist beklentiler aşağıya doğru hızla hareket ediyordu. Üstelik bu gelişme büyümeyi de olumsuz etkilemiyordu. Aksine, özellikle yılın ikinci yarısında, iç talebin canlanmasıyla büyüme hızlanıyordu.
Ancak bu arada iki önemli olumsuz gelişme gözleniyordu. Biri bankacılık alanındaki olumsuz gelişmeler, diğeri de giderek

Yazının Devamı

Cumhuriyet'in temel ütopyası çağdaşlaşma

29 Ekim 2003

<#comment>
<#comment>
Cumhuriyet Türklerin en kıvanç duyduğu kurum. Ve bunu iki unsura dayandırıyor: Laisizm ve demokrasi. Laisizm Cumhuriyet'in başından beri var, demokrasi ise zamanla bir özellik haline geldi. Hem de ne mücadelelerle!
80 yıllık bu Cumhuriyet ütopyası Batı uygarlığı içinde yer almaktır. Ancak bu ütopyanın gerçekleştiğini iddia etmek çok zor. İrade eksikliği gözleniyor. Mesela Türkiye Batı uygarlığının temel kuruluşları içinde yer almakta artık zorlanıyor. Yarım yüzyıl önce NATO'ya üye olabilen Türkiye bugün AB'de bir türlü yer alamıyor. Ne ekonomik koşulları elveriyor, ne siyasal. Siyasette egemen olan letarjizm (kayıtsızlık) popülizm, nepotizm (kayırmacılık) bu rasyonel doğrultuyu baltalıyor. Cumhuriyet ütopyasının gerçekleşmesi sürekli reform gerektiriyor. Ama bu üç unsur bunu engelliyor.
İlk yıllarda Cumhuriyet'in kurucusu devrimleri topluma kabul ettirmiş. Bu en aktif dönem. Daha sonra tutucu bir döneme girmiş Cumhuriyet. 1950'ler halkın yönetime katılmasını sağlasa da, toplumsal doğrultudan, belirlenmiş bir stratejiden yoksun kalınmış. 1960'lardaki planlı dönem ise, bir miktar dinamizm getirmesine rağmen, petrol kriziyle beraber kalıcı olamamış. Özetle,

Yazının Devamı

Kur neden yükseliyor?

28 Ekim 2003

<#comment>
<#comment>
Dalgalı kur sistemine geçtiğimizden bu yana ekonomi dünyasında en fazla konuşulan konu herhalde döviz kuru. Gerçekten kur her yukarı çıktığında endişeler artıyor, ancak gevşeyince ortalık ferahlıyor. Oysa işin doğrusu kurun ne çok aşağılarda olması, ne de çok yukarılarda. Dengeli bir noktada bulunması en doğrusu.
Malum, kur çok gevşeyince dış denge bozuluyor. İhracat düşüyor, ithalat patlayabiliyor. Kur çok yukarı gittiğinde ise, gerek devletin, gerekse özel kesimin döviz borçlarındaki sıkıntı artıyor. Kaldı ki, kur çıkınca bir de enflasyonist baskı oluşuyor.
Bundan üç hafta önce döviz kuru 1.370.000 TL düzeyindeydi. Ciddi rahatsızlıklar bulunuyordu. Fakat önceki hafta, kısmi bir düzeltmeyle 1.380.000 TL'ye kadar yükseldi. Bu haftaya ise 1.490.000 TL' ile girdi ve günü 1 milyon 500 bin TL civarında kapattı. Bir günde yüzde 2'lik bir ayda da yüzde 10'luk devalüasyon az buz değil. B Enflasyonist beklentilere aldıracak nitelikte B. Çünkü 12 ay sonra enflasyonun yüzde 13 - 14 olması hedefleniyor. B> Kurdaki bu hızlı düzeltme sürerse enflasyon hedefi büyük ölçüde şaşabilir.
Buraya nasıl geldik. Kur 1.370.000 TL düzeyindeyken Merkez Bankası günde 120

Yazının Devamı

BSMV* kalkarsa sektör büyüyebilir

23 Ekim 2003

Yurtiçinde bankacılık işlemleri bu denli pahalı hale gelince, bazı kredi müşterileri yurtdışından kredi kullanıyor. Çünkü fiyatı yarıya, hatta üçte birine düşüyor. Tasarrufçu da daha yüksek net getiri elde ettiğinden, aynı durum mevduatta da kendini gösteriyor.Aşağıda sunulan tablo BDDK tarafından hazırlanmış. Bu tablo ülkede kullanılan toplam 34 milyar dolarlık kredi hacminin yüzde 39unun (13 milyar dolar), şu veya bu biçimde, yurtdışından kullanıldığını gösteriyor. Az buz bir rakam değil bu. Dünkü yazımızda bankacılık sektörünü bibloya benzetmiştik. Küçük ve kırılgan. Bunun bir nedeni bankacılık kesiminin küçük olması ve ortalama masrafların yüksek olması. Bir diğer nedeni ise bankacılık işlemleri üzerindeki mali yükler. Bu yükler de genellikle işlemlerden alınan vergilerden oluşuyor. Böylece mevduat sahibinin elde ettiği getiriyle kredi maliyeti arasında çok ciddi bir farklılık oluşuyor. TLde bu fark 2 kata yaklaşıyor, dövizde de neredeyse 3 kat. Bu durum bankacılık kesiminin gelişmemesine neden oluyor. Aktif toplamı Krediler* Mevduat Ödenmiş sermayeYurtdışı şubeler 11.240 6.851 2.819 67Off - shore bankalar 2.000 1.636 1.824 59Yurtdışı bankalar 11.158 4.438 7.733 1.114Yurtdışı

Yazının Devamı