<#comment>#comment>
<#comment>#comment>
Dünkü yazımızda bankacılık sektörünü bibloya benzetmiştik. Küçük ve kırılgan. Bunun bir nedeni bankacılık kesiminin küçük olması ve ortalama masrafların yüksek olması. Bir diğer nedeni ise bankacılık işlemleri üzerindeki mali yükler. Bu yükler de genellikle işlemlerden alınan vergilerden oluşuyor. Böylece mevduat sahibinin elde ettiği getiriyle kredi maliyeti arasında çok ciddi bir farklılık oluşuyor. TL'de bu fark 2 kata yaklaşıyor, dövizde de neredeyse 3 kat. Bu durum bankacılık kesiminin gelişmemesine neden oluyor.
Yurtiçinde bankacılık işlemleri bu denli pahalı hale gelince, bazı kredi müşterileri yurtdışından kredi kullanıyor. Çünkü fiyatı yarıya, hatta üçte birine düşüyor. Tasarrufçu da daha yüksek net getiri elde ettiğinden, aynı durum mevduatta da kendini gösteriyor.
Aşağıda sunulan tablo BDDK tarafından hazırlanmış. Bu tablo ülkede kullanılan toplam 34 milyar dolarlık kredi hacminin yüzde 39'unun (13 milyar dolar), şu veya bu biçimde, yurtdışından kullanıldığını gösteriyor. Az buz bir rakam değil bu.
Bankalar ülkemizde hayli küçük. 2002 yılı sonunda bankacılık kesimindeki aktif büyüklüğü 110 milyar dolardı. Bu yıl gerek kurdaki revalüasyon, gerekse de kredilerdeki bir miktar genişlemeyle sektörün büyüklüğünün 140 milyar dolara çıkacağı görülüyor.Ama bu rakam bile son derece komik. Almanyanın ikinci(!) büyük bankası sayılan Commerbankın bilanço büyüklüğü bile 468 milyar dolar. Yani bizdeki bütün bankalar (kamu bankaları dahil) üst üste koyulduğunda, Almanyada en büyük banka etmediği gibi, ikincinin de dörtte biri ediyor. Kısacası, anlı şanlı bankalarımız aslında biblo gibiler; küçük ve kırılgan.Bankacılığın küçük olmasının başlıca nedeni faizlerin yüksek olması nedeniyle kredi kullanımının düşük olması. Fakat sektör üzerinde mali yükler de çok fazla. Sektör hep yolunacak kaz gibi görülüyor. Üstelik zayıf ve karsız bir sektör olmasına rağmen.Yakın geçmişte BDDKda bazı çalışmalar başlatıldı. Ve görüldü ki, mevduattan elde edilen faize göre bankanın maliyeti çok yüksek. Mesela bankaya yatırılan TL mevduata net yüzde 38 faiz alınsa bile (Bu ara bu faizin ancak yarısı alınabilir) bunun bankaya maliyeti yüzde 56 olacaktır. Tasarruf sahibi yüzde 38 alırken, Maliye önce yüzde 8, BDDK
<#comment>#comment>
<#comment>#comment>
Altıncı gözden geçirmenin performans kriterlerinden biri de bankacılıkta aracılık maliyetlerinin düşürülmesine ilişkin düzenlemelerin planlanması. Böylesi bir çalışma için bir komitenin görevlendirilmesine rağmen hala bir sonuç yok. Ancak konu çok önemli.
Bankalar ülkemizde hayli küçük. 2002 yılı sonunda bankacılık kesimindeki aktif büyüklüğü 110 milyar dolardı. Bu yıl gerek kurdaki revalüasyon, gerekse de kredilerdeki bir miktar genişlemeyle sektörün büyüklüğünün 140 milyar dolara çıkacağı görülüyor.
Ama bu rakam bile son derece komik. Almanya'nın ikinci(!) büyük bankası sayılan Commerbank'ın bilanço büyüklüğü bile 468 milyar dolar. Yani bizdeki bütün bankalar (kamu bankaları dahil) üst üste koyulduğunda, Almanya'da en büyük banka etmediği gibi, ikincinin de dörtte biri ediyor. Kısacası, anlı şanlı bankalarımız aslında biblo gibiler; küçük ve kırılgan.
Bankacılığın küçük olmasının başlıca nedeni faizlerin yüksek olması nedeniyle kredi kullanımının düşük olması. Fakat sektör üzerinde mali yükler de çok fazla. Sektör hep yolunacak kaz gibi görülüyor. Üstelik zayıf ve karsız bir sektör olmasına rağmen.
Yakın geçmişte BDDK'da bazı çalışmalar
Unakıtan dün hem 2003e ilişkin verilerden bahsetti, hem de 2004 hedeflerinden. 2003 bütçesi çatılırken herkes kaygılıydı. Ne gelir tarafı gerçekçi görünüyordu, ne gider tarafı. Oysa dünkü Unakıtanın açıklamalarına bakılırsa, maliye politikasında çok sıkı bir disiplinin sürdürüldüğü görülüyor.Mesela bütçe giderlerinin yıl sonunda ödeneklerden yüzde 3.4 daha aşağıda olacağı sanılıyor. Bu çok önemli. Uzun yıllardır da ilk defa gerçekleşiyor. Ayrıntıya bakıldığında bu tasarrufun daha çok faiz harcamalarından kaynaklandığı anlaşılıyor. Üstelik bu süreçte savaşın getirdiği olumsuz konjonktürdeki faiz yükselişine ve vade kısalışına rağmen. Böylece 65 katrilyonluk faiz ödeneğinin sadece 59 katrilyonu kullanılmış. Yani 6 katrilyon kadar tasarruf yapılmış. Ancak yanılmayalım. İç borcun dörtte biri döviz. Bunun bir kısmının kurdaki istikrardan kaynaklandığı unutulmamalı.Gelirlere gelince. Bu yıl vergi gelirlerinin tahminlerin 3 katrilyon üstünde oluşacağı sanılıyor. Bu da büyük ölçüde ek vergiler ve vergi barışından. Ancak özelleştirmede gözlenenler umut vermiyor. Hiçbir hedefin tutmadığı vergi - dışı gelirler 3.3 katrilyon eksiklik gösteriyor. Dün ekonomi dünyasında iki önemli olay vardı.
<#comment>#comment>
<#comment>#comment>
Dün ekonomi dünyasında iki önemli olay vardı. Biri döviz kurunda yaşanan hareketlilik. Diğeri de Maliye Bakanı Unakıtan'ın 2004 bütçesine ilişkin açıklamaları. Önce döviz kurunda yaşanan dalgalanmaya değinelim. Bundan iki hafta öncesine göre kur öğlene doğru yüzde 9 sıçradı. Bu az buz bir gelişme değildi. Önümüzdeki 12 ayda enflasyonun yüzde 13 - 14 civarında olacağını düşünürsek bunun ne denli bir düzeltme olduğu anlaşılır. Bundan böyle kurda yukarı doğru düzeltme sürse de, hem hızı daha yavaşlayabilir, hem de boyutu. Çünkü Merkez Bankası kurda yaşanan ters rüzgarın farkına vararak, alım ihalelerindeki miktarı yarıya indirdi.
Unakıtan dün hem 2003'e ilişkin verilerden bahsetti, hem de 2004 hedeflerinden. 2003 bütçesi çatılırken herkes kaygılıydı. Ne gelir tarafı gerçekçi görünüyordu, ne gider tarafı. Oysa dünkü Unakıtan'ın açıklamalarına bakılırsa, maliye politikasında çok sıkı bir disiplinin sürdürüldüğü görülüyor.
Mesela bütçe giderlerinin yıl sonunda ödeneklerden yüzde 3.4 daha aşağıda olacağı sanılıyor. Bu çok önemli. Uzun yıllardır da ilk defa gerçekleşiyor. Ayrıntıya bakıldığında bu tasarrufun daha çok faiz harcamalarından kaynaklandığı
Mesela Kamu Mali Yönetim ve Kontrol Kanunu ile Doğrudan Vergi Reformunun İkinci Paketi henüz Meclisten geçmemiş durumda. Oysa bunlar önkoşuldu. Babacan IMF yönetimi toplanmadan bunların yasalaşacağını açıklasa da tasarıların hangi aşamada olduğu belli değil.Öte yandan, BDDKnın güçlendirilmesine ilişkin yasa değişikliğinden eser yok. "İlgili kuruluşlar üzerinde çalışıyor" diye konu geçiştiriliyor. Oysa, BDDKnın bağımsızlığından kurtulmanın bir yöntemi bulunsa, hükümet asıl onu Meclisten geçirecek.Gözden geçirmenin performans kriterlerinden biri de Türk Telekomun özelleştirme planının hükümet tarafından kabulü. Planın hükümete sunulduğu söyleniyor. Ama bu da onaylanmış değil.Bankacılık sektöründeki aracılık maliyetlerini azaltan veya kaldıran çalışmaların sürdüğü belirtiliyor. Ancak bu konuda herhangi bir sonuca ulaşılmış değil.Halkbankın özelleştirme stratejisinin eylül sonuna dek tamamlanması gerekiyordu. Bu konuda danışman şirketin raporu açıklanmadı. Ve sonuç olarak da bu konuda da bir ilerleme bilinmiyor.IMFnin bu gözden geçirmesinin bir başka performans kriteri de, bu ay sonunda tamamlanması gereken Pamukbank satışı. Oysa yakın gelecekte bu bankanın satılması olası görünmüyor.
<#comment>#comment>
<#comment>#comment>
Nihayet IMF'nin 6. gözden geçirmesi tamamlandı. Daha doğrusu, Devlet Bakanı Babacan IMF'nin Türkiye Masası Şefi Moghadam ile kameralar önüne çıkıp anlaşmanın gerçekleştiğini açıkladı. Oysa bu gözden geçirmede tamamlanması gereken birçok husus henüz tamamlanmamış görünüyor. Gerçekten merak ediyoruz; o denli ince eleyip sık dokuyan IMF bu kez neden bu denli esnek davranıyor? Üstelik Moghadam'ın, "ayrıntı önemli değil, program doğru yönde" diye hükümeti savunması da çok ilginç. Pekiyi, ama neden?
Mesela Kamu Mali Yönetim ve Kontrol Kanunu ile Doğrudan Vergi Reformunun İkinci Paketi henüz Meclis'ten geçmemiş durumda. Oysa bunlar önkoşuldu. Babacan IMF yönetimi toplanmadan bunların yasalaşacağını açıklasa da tasarıların hangi aşamada olduğu belli değil.
Öte yandan, BDDK'nın güçlendirilmesine ilişkin yasa değişikliğinden eser yok. "İlgili kuruluşlar üzerinde çalışıyor" diye konu geçiştiriliyor. Oysa, BDDK'nın bağımsızlığından kurtulmanın bir yöntemi bulunsa, hükümet asıl onu Meclis'ten geçirecek.
Gözden geçirmenin performans kriterlerinden biri de Türk Telekom'un özelleştirme planının hükümet tarafından kabulü. Planın hükümete sunulduğu söyleniyor. Ama bu
Hep birlikte değerlendirelim. Iraka asker gönderilmesini kimler arzuluyor? Başta ABD! Sonra Hükümet! Ve tabii bir de TSK. Hükümet ABDnin verdiği ekonomik rüşvet karşılığı boyun eğerken, TSK de Kuzey Irakta Kürt devleti kurulması böyle engellenebilir görüşüyle hareket ediyor. Oysa her ikisi de yanlış. Bugünkü yazımızda 2004ün ekonomik hedeflerini değerlendirmeyi sürdürecektik. Ancak hedeflerin ne konulduğundan çok, bu hedeflerin ulaşılıp ulaşılamayacağının tartışılması daha önemli. 2004 yılının içinde karşı karşıya olduğumuz en önemli olay hiç kuşku yok ki, Iraka asker gönderilmesi konusu. Nitekim, tüm ikazlarımızı doğrular biçimde dün Bağdatta büyükelçiliğimize bir saldırı düzenlendi. Bu saldırı değerlendirilmeden ve Irak konusu çözülmeden 2004ün değerlendirilmesi mümkün değil. Hatta, şu veya bu nedenle, ülke derecesinin artırılması da önemli değil. ABDnin Türk askerini neden istediği konusunda kimse yanılmamalı. Elbette Irakın gelecekteki siyasi yapısında Türkiyenin söz hakkının olması için değil. ABD Irakta istikrarı sağlamakta zorluk çektiği ve Müslüman olan bir komşu ülkeye gereksinim duyduğu için Türk askerini istiyor. Türkiyenin önemli bir müttefiki olan ABDye her konuda