Türkiyenin ABDnin Iraka açtığı savaşta tarafsız kalma arzusu ABDnin üst yönetiminde ciddi rahatsızlık yaratmıştı. Tabii bu kalıcı bir durum olamaz. Çünkü her şeye rağmen Türkiye bir NATO ülkesi, ABye tam üye olmaya aday ve ABDnin öteden beri bölgede en güçlü müttefiki. Irak konusunda farklı konum alsa da Türkiye de ABD ile ilişkilerin bozulmasını istemez.Powellın ziyareti öncelikle bu gergin havayı dağıtmayı amaçlıyor. İki ülkenin bölgede dost olarak kalması elbette çok önemli. Kaldı ki, Türkiye bu süreçte Iraka da yardım etmediği gibi, el altından ABDye destek bile oldu. Öte yandan, Türkiyenin ABDnin dostu olması kuşkusuz her konuda anlaşmalarını gerektirmiyor.Ancak şurası kesin; bu ziyaret daha sonra da yapılabilirdi. Savaşın ortasında Powellın bu ziyaretinin bir başka nedeni olsa gerek. Son zamanlarda gelişen olaylar da belli: Savaş tahminlerin ötesine uzadı. Belki "askeri bir başarısızlık oluştu" denemez, ama sıkıntıların ortaya çıktığı da aşikar.Irak halkından beklenen destek gelmedi. Pek de geleceği görünmüyor. Hatta en güvenilen Şiiler bile Bağdat yönetimine sahip çıkıyor.Dünyada savaş karşıtı protestolar artıyor. Bunların da pek söneceği gözükmüyor.Savaşın başlamasıyla
<#comment>#comment> Dün ABD Dışişleri Bakanı Colin Powell Ankara’daydı. Görüşmeler olasılıkla basına yansır. Yansımasa da, Powell’ın Ankara’yı ziyaretinin nedenleri üç aşağı beş yukarı biliniyor.
Türkiye’nin ABD’nin Irak’a açtığı savaşta tarafsız kalma arzusu ABD’nin üst yönetiminde ciddi rahatsızlık yaratmıştı. Tabii bu kalıcı bir durum olamaz. Çünkü her şeye rağmen Türkiye bir NATO ülkesi, AB’ye tam üye olmaya aday ve ABD’nin öteden beri bölgede en güçlü müttefiki. Irak konusunda farklı konum alsa da Türkiye de ABD ile ilişkilerin bozulmasını istemez.
Powell’ın ziyareti öncelikle bu gergin havayı dağıtmayı amaçlıyor. İki ülkenin bölgede dost olarak kalması elbette çok önemli. Kaldı ki, Türkiye bu süreçte Irak’a da yardım etmediği gibi, el altından ABD’ye destek bile oldu. Öte yandan, Türkiye’nin ABD’nin dostu olması kuşkusuz her konuda anlaşmalarını gerektirmiyor.
Ancak şurası kesin; bu ziyaret daha sonra da yapılabilirdi. Savaşın ortasında Powell’ın bu ziyaretinin bir başka nedeni olsa gerek. Son zamanlarda gelişen olaylar da belli:
Savaş tahminlerin
İngiliz halkının çoğunluğu savaşa karşı. Ancak bu duyguyu net biçimde ifade edemiyorlar. Ne de olsa savaş başladı bile. Artık bir an önce Saddamın devrilmesini beklemekten başka çareleri yok gözüküyor. Ancak, İngiliz şehitler teker teker ülkeye geldikçe tepkiler artıyor. Savaşa neden girdiklerini ve ne alacaklarını bilmeyen İngiliz halkı şaşkın. Üstelik bu savaşın ne zaman biteceği de belli değil. Televizyon kanallarında Saddam karşıtı Iraklılarla sık sık söyleşiler yapılıyor. Muhabirler müttefiklerin Irakta neden çiçeklerle karşılanmadığını soruyor. Karşıtlar ise Saddama karşı olmakla, ülkesini savunmayı ayırt edemediklerinden hep geveleyip duruyor. İngiliz İşçi Partisi tam bir çatlama yaşıyor. Dışişleri eski Bakanı Robin Cook sürekli savaştan çekilmeyi talep ediyor. Ve bu talep parti tabanında yankı buluyor. Ancak partinin tümü bu görüşte değil. Partinin hala büyük kesimi Birleşmiş Milletlerin yıllarca kayıtsız davranarak Saddama fırsat verildiği görüşünde. Geçen hafta İngiliz Maliye Bakanı Gordon Brown savaş için bütçeye koyduğu 2 milyar sterlinlik ödeneği yetersiz bularak artırdı. Savaş uzayıp, zayiat da artınca bütçeye 1 milyar sterlinlik ek ödenek kondu. Böylece savaşın
<#comment>#comment> Geçen hafta Londra’daydık. Böylece İngiliz kamuoyunu yerinde izleme fırsatı bulduk. Gözlediklerimizi özetleyelim:
İngiliz halkının çoğunluğu savaşa karşı. Ancak bu duyguyu net biçimde ifade edemiyorlar. Ne de olsa savaş başladı bile. Artık bir an önce Saddam’ın devrilmesini beklemekten başka çareleri yok gözüküyor.
Ancak, İngiliz şehitler teker teker ülkeye geldikçe tepkiler artıyor. Savaşa neden girdiklerini ve ne alacaklarını bilmeyen İngiliz halkı şaşkın. Üstelik bu savaşın ne zaman biteceği de belli değil.
Televizyon kanallarında Saddam karşıtı Iraklılarla sık sık söyleşiler yapılıyor. Muhabirler müttefiklerin Irak’ta neden çiçeklerle karşılanmadığını soruyor. Karşıtlar ise Saddam’a karşı olmakla, ülkesini savunmayı ayırt edemediklerinden hep geveleyip duruyor.
İngiliz İşçi Partisi tam bir çatlama yaşıyor. Dışişleri eski Bakanı Robin Cook sürekli savaştan çekilmeyi talep ediyor. Ve bu talep parti tabanında yankı buluyor. Ancak partinin tümü bu görüşte değil. Partinin hala büyük kesimi Birleşmiş Milletler’in yıllarca kayıtsız davranarak Saddam’a fırsat verildiği görüşünde.
Gelirden, harcamalardan ve bazen de tasarruflardan bolca vergi alınıyor. Bunların bir kısmının azaltılması şart. Ama hangilerinin azaltılacağı çok önemli. Çünkü yanlış vergiler azaltılırsa, istenen değil, istenmeyen sonuçlarla karşılaşılabiliyor.Amerikada Bush seçilmeden önce ciddi vergi indirimleri sözü vermişti. 2001 yılında seçilir seçilmez konuyu hemen Kongreye getirdi. Ekonomik Büyüme ve Vergi İndirimi Uzlaşma Yasası ile gelir vergileri düşürüldü, ancak Alternatif Asgari Vergi ile vergi ödeyenler çoğaldı.2010 yılına dek yürürlükte olacak bu yasa değişiklikteki temel beklenti tasarrufların bir biçimde artmasıydı. Ancak iki ay önce ABDnin yarı - resmi araştırma kuruluşu NBER bir araştırma yayımladı; (Alan Auerbach: Bush Vergi İndirimi ve Ulusal Tasarruflar) araştırma genel kanının aksine, marjinal vergi oranlarındaki indirimlerin vergi gelirlerinde ciddi azalmalara neden olmadığını gösteriyor.Araştırmayı ele alan Auerbacha göre, belli varsayımlar altında vergi indirimleri tasarrufları artırabiliyor. Çünkü gelirler artıyor. Vergi indirimlerinde öngörülen kayıpların en az yüzde 10 ve bazı hallerde yüzde 40 kadar abartıldığını hesaplayan Auerbach, geleneksel ve statik hesapların
<#comment>#comment> Türkiye’de vergilerin çok yüksek olduğuna kuşku yok. Belli bir kesimden o denli yüksek vergi alınıyor ki, bu kesimler kendilerini yolunmuş tavuk gibi hissediyor. Geri kalan kesim ise neredeyse hiç vergi vermiyor. Onlar da kendilerini sistemin uyanıkları görüyorlar.
Gelirden, harcamalardan ve bazen de tasarruflardan bolca vergi alınıyor. Bunların bir kısmının azaltılması şart. Ama hangilerinin azaltılacağı çok önemli. Çünkü yanlış vergiler azaltılırsa, istenen değil, istenmeyen sonuçlarla karşılaşılabiliyor.
Amerika’da Bush seçilmeden önce ciddi vergi indirimleri sözü vermişti. 2001 yılında seçilir seçilmez konuyu hemen Kongre’ye getirdi. Ekonomik Büyüme ve Vergi İndirimi Uzlaşma Yasası ile gelir vergileri düşürüldü, ancak Alternatif Asgari Vergi ile vergi ödeyenler çoğaldı.
2010 yılına dek yürürlükte olacak bu yasa değişiklikteki temel beklenti tasarrufların bir biçimde artmasıydı. Ancak iki ay önce ABD’nin yarı - resmi araştırma kuruluşu NBER bir araştırma yayımladı; (Alan Auerbach: Bush Vergi İndirimi ve Ulusal Tasarruflar) araştırma genel kanının aksine,
1) Acaba zaman içinde yaşam kalitesi yükseldi mi? Craftsın yanıtı "evet". 1870te ömür beklentisi 41 iken şimdi 77. 1901de doğan erkeklerin ancak yüzde 26sı emekli olduktan sonra azami bir yıl yaşamayı bekliyorlardı. Şimdi doğan erkeklerinse yüzde 88i emekli olduktan sonra 17 yıla yakın yaşaması bekleniyor. Üstelik şimdi okulda geçen zaman daha fazla. Ve çalışma süreleri de yüz yıl öncesine göre yarı yarıya azalmış durumda. Öte yandan, bir saatte kazanılan paranın satın alma gücü de ciddi biçimde arttı.2) Bu refah artışına teknoloji ne denli yardımcı oldu? Craftsın yanıtı; "bir hayli". Teknolojik değişim, verimliliği ve ücretleri artırdı. Üstelik işsizliğe neden olmadan. Teknoloji birçok yeni ürünün rahatını sağladığı gibi, ömür beklentisinin de uzamasına elverdi. Bugün uçakla seyahatten, fermuar kullanımına para harcadığımız şeylerin yarısı bundan yüz yıl önce yoktu. Ev işlerine ayrılan zamanın azalması, farklı gelir gruplarındaki kadınlar arasındaki farkın da azalmasına neden oldu.Bu arada Crafts sorguluyor; bugünün sağlık koşullarıyla yüz yıl önceki maddi tüketim düzeyi mi, yoksa yüz yıl öncesinin sağlık koşullarıyla bugünkü maddi tüketim düzeyi mi yeğlenmeli? Zor bir seçim. En
<#comment>#comment> Ülkeler kalkınmak için ekonomik büyümenin kaçınılmaz olduğunu varsayıyor. Kuşkusuz, ekonomik büyüme refah düzeyimizi artırmak için. Ancak acaba bu doğru mu? İşte bu denli inandığımız, adeta kural sandığımız bir ilişkiyi Londra Ekonomi Okulu (LSE) iktisat tarihçilerinden Profesör Nick Crafts İngiliz Kraliyet iktisatçılarının son bülteninde sorguluyor.
1) Acaba zaman içinde yaşam kalitesi yükseldi mi? Crafts’ın yanıtı "evet". 1870’te ömür beklentisi 41 iken şimdi 77. 1901’de doğan erkeklerin ancak yüzde 26’sı emekli olduktan sonra azami bir yıl yaşamayı bekliyorlardı. Şimdi doğan erkeklerinse yüzde 88’i emekli olduktan sonra 17 yıla yakın yaşaması bekleniyor. Üstelik şimdi okulda geçen zaman daha fazla. Ve çalışma süreleri de yüz yıl öncesine göre yarı yarıya azalmış durumda. Öte yandan, bir saatte kazanılan paranın satın alma gücü de ciddi biçimde arttı.
2) Bu refah artışına teknoloji ne denli yardımcı oldu? Crafts’ın yanıtı; "bir hayli". Teknolojik değişim, verimliliği ve ücretleri artırdı. Üstelik işsizliğe neden olmadan. Teknoloji birçok yeni ürünün rahatını sağladığı gibi, ömür