Şişkoluk ekonomisi

20 Mart 2003

Ancak bu tam doğru değil. Obesite zengin toplumların dar gelirli kesimlerinde gözleniyor. Mesela Amerikada son kuşak içinde şişman nüfusun yüzde 50 oranında arttığı gözleniyor. Sigaradan sonra da en fazla şişmanlık ölüme neden oluyor. Yılda 300.000den fazla kişi şişmanlık nedeniyle zamansız ölüyor. Hepsinden önemlisi şişmanlık için yapılan sağlık harcamaları 100 milyar doları aşıyor. Bu da Türkiyenin milli gelirinin neredeyse yarısı.Geçenlerde NBER Shin - Yi Cohu, Henry Saffer ve Michael Grossmanın yaptıkları bir çalışma (Yetişkinlerde Obesitenin Ekonomik Analizi) yayımlandı. Çalışma bazı bilinen gerçekleri onaylıyor; örneğin kişi başına düşen fast - food lokantaların 1972 - 1997 arasında artmasıyla obesite arasında ciddi bir ilişki buluyorlar.Ancak araştırmacılar bu tür restoranların neden arttığını da araştırıyorlar. 1970 sonrası emek piyasasında önemli değişimler gözleniyor. Kadınlar emek piyasasında daha fazla yer alırken, keyifle emek arasındaki tercih ilişkisi değişiyor. Özellikle daha alt gelir gruplarında, kadın nüfus çalışmaya başladığı durumlarda, giderek daha az emek isteyen yemek yapımı yaygınlaşıyor. Bu da ucuz ve hazır yemeğe talebi artırıyor. Bu tür yemekler yüksek

Yazının Devamı

Şişkoluk ekonomisi

20 Mart 2003


<#comment> Şişkoluğun ekonomisi olur mu demeyin. O da var. Amerika’da ciddi sorunlardan biri de şişmanlık. Diğer bir deyimle, obesite. Aşırı ölçülerde beslenme zamanla çeşitli sağlık sorunlarının ortaya çıkmasına neden oluyor. Şişmanlığın temel olarak ekonomik sorunların ortadan kalktığı kesimlerde gözlendiği sanılır. Mesela Afrika’da şişmanlık sorunu yoktur. Tersine açlık sorunu yaşanır.
Ancak bu tam doğru değil. Obesite zengin toplumların dar gelirli kesimlerinde gözleniyor. Mesela Amerika’da son kuşak içinde şişman nüfusun yüzde 50 oranında arttığı gözleniyor. Sigaradan sonra da en fazla şişmanlık ölüme neden oluyor. Yılda 300.000’den fazla kişi şişmanlık nedeniyle zamansız ölüyor. Hepsinden önemlisi şişmanlık için yapılan sağlık harcamaları 100 milyar doları aşıyor. Bu da Türkiye’nin milli gelirinin neredeyse yarısı.
Geçenlerde NBER Shin - Yi Cohu, Henry Saffer ve Michael Grossman’ın yaptıkları bir çalışma (Yetişkinlerde Obesitenin Ekonomik Analizi) yayımlandı. Çalışma bazı bilinen gerçekleri onaylıyor; örneğin kişi başına düşen fast - food lokantaların 1972 - 1997 arasında artmasıyla obesite arasında ciddi bir ilişki buluyorlar.
Ancak araştırmacılar bu tür

Yazının Devamı

Euroyu kim sevdi?

19 Mart 2003

Euronun nakit olarak işlem görmesine dek ne denli güçlü bir para olacağı bilinmiyordu. Şimdi ise biliniyor. Bir başka bilinmeyen nokta ise euronun hangi ülkelerde daha çabuk egemen olacağıydı. Gerçi bir ülke bir para birimini resmi hale getirince artık başka bir beklenti düşünülemez. Bundan dört yıl önce euro kaydi para olarak çıktığında değer kazanacağı sanılıyordu. Aksi oldu. Daha doğrusu ABD ekonomisindeki parlak trend doları hızla yukarı çekince euro gölgelendi. Daha sonra euronun nakit olarak işleme girmesiyle değer kazanacağı bekleniyordu. Ancak bu da olmadı. Ta ki Amerikan ekonomisindeki dalgalanma ve Irak savaşının ufukta görünmesine dek. Şimdi dalga tersine dönmüş görünüyor. Euro değer kazanıyor. Mn. %Almanya 17.000 32.9Fransa 8.150 15.8İtalya 7.940 15.4İspanya 7.085 13.7Hollanda 2.800 5.4Belçika 1.957 3.8Avusturya 1.800 3.5Yunanistan 1.333 2.6Portekiz 1.296 2.5İrlanda 1.078 2.1Finlandiya 1.070 2.1Lüksemburg 120 0.2TOPLAM 51.629 100.0 MADENİ EUROLARIN ÜLKE DAĞILIMI (2002) Eurounun hangi ülkede daha fazla bulunduğu ise birkaç etmene birden bağlı. Mesela ekonomi büyüklüğü. Gerek nüfusu, gerekse kişi başına geliri itibariyle Almanya Avrupanın en büyük ekonomisidir. Euronun

Yazının Devamı

Euroyu kim sevdi?

19 Mart 2003


<#comment> Bundan dört yıl önce euro kaydi para olarak çıktığında değer kazanacağı sanılıyordu. Aksi oldu. Daha doğrusu ABD ekonomisindeki parlak trend doları hızla yukarı çekince euro gölgelendi. Daha sonra euronun nakit olarak işleme girmesiyle değer kazanacağı bekleniyordu. Ancak bu da olmadı. Ta ki Amerikan ekonomisindeki dalgalanma ve Irak savaşının ufukta görünmesine dek. Şimdi dalga tersine dönmüş görünüyor. Euro değer kazanıyor.
Euronun nakit olarak işlem görmesine dek ne denli güçlü bir para olacağı bilinmiyordu. Şimdi ise biliniyor. Bir başka bilinmeyen nokta ise euronun hangi ülkelerde daha çabuk egemen olacağıydı. Gerçi bir ülke bir para birimini resmi hale getirince artık başka bir beklenti düşünülemez.



Eurounun hangi ülkede daha fazla bulunduğu ise birkaç etmene birden bağlı. Mesela ekonomi büyüklüğü. Gerek nüfusu, gerekse kişi başına geliri itibariyle Almanya Avrupa’nın en büyük ekonomisidir. Euronun en egemen belirleyicisi Almanya’dır. İkinci sırada Fransa ve İtalya gelmektedir, ki bu ekonomiler de gayet büyüktür. Eğer İngiltere de euroyu resmi para birimi olarak kabul etseydi, belki ikinci sırada İngiltere gelecekti.

Yazının Devamı

Piyasalar savaş mı istiyor?

18 Mart 2003

Dövizin de, faizin de yukarı doğru gitmesi elbette riski ifade ediyor. Ama kurun ekonomiye vereceği hasar artık bir hayli azaldı. Çünkü kriz öncesine göre bankaların açık pozisyonu bir hayli düştü. Yani ekonomide döviz borçlular az.Kaldı ki, döviz kurunun reel düzeyi bugün ancak olması gereken yerde. Dolayısıyla "bir düzeltme gerçekleşti" desek daha doğru. Gerçi ihracatçılar son zamanlarda kurdan pek şikayetçi değiller, çünkü kullandıkları para birimi olan euro dolara karşı yüzde 25ten fazla değer kazandı.Ancak faiz farklı. Bugün yapılacak ihalede faizin daha yukarı gitmesi, reel faizlerin artık ödenemeyecek düzeylere tırmanması demek olur. Dünkü ihale kaygı verdi. Hazine 91 günlük referans ihalesi açarak 1.4 katrilyon borçlanmaya çalıştı. Gelen teklifler ise 1.269 trilyonda kaldı. Yani yetersizdi. Üstelik faiz olmayacak kadar yüksekti; yüzde 58.34. İhale öncesi bile aynı vadedeki kağıtların faizi daha düşük düzeydeydi. Bu Hazinenin dün borçlanmakta hayli zorlandığını gösteriyor.Bugünkü ihalede ise Hazine biri 147 gün, diğeri de 357 gün vadeli iki iskontolu bono ile borçlanmaya çalışacak. Piyasaya olan 4.95 katrilyonluk itfanın büyük kısmının bu ihalede sağlanması gerekiyor. Belki

Yazının Devamı

Piyasalar savaş mı istiyor?

18 Mart 2003


<#comment> Erdoğan milletvekili seçildi ve Başbakan olarak hükümetini kurdu. Böylece önemli bir belirsizliğin ortadan kalkması gerekiyordu. Ancak bu olmadı. Dün piyasalar hayli tedirgindi. Döviz hızla yukarı doğru giderken, faizler olmaması gereken düzeylere fırlayıverdi. Piyasalar tezkerenin tekrar Meclis’e gelmemesi nedeniyle bir hayli tedirgin.
Dövizin de, faizin de yukarı doğru gitmesi elbette riski ifade ediyor. Ama kurun ekonomiye vereceği hasar artık bir hayli azaldı. Çünkü kriz öncesine göre bankaların açık pozisyonu bir hayli düştü. Yani ekonomide döviz borçlular az.
Kaldı ki, döviz kurunun reel düzeyi bugün ancak olması gereken yerde. Dolayısıyla "bir düzeltme gerçekleşti" desek daha doğru. Gerçi ihracatçılar son zamanlarda kurdan pek şikayetçi değiller, çünkü kullandıkları para birimi olan euro dolara karşı yüzde 25’ten fazla değer kazandı.
Ancak faiz farklı. Bugün yapılacak ihalede faizin daha yukarı gitmesi, reel faizlerin artık ödenemeyecek düzeylere tırmanması demek olur. Dünkü ihale kaygı verdi. Hazine 91 günlük referans ihalesi açarak 1.4 katrilyon borçlanmaya çalıştı. Gelen teklifler ise 1.269 trilyonda kaldı. Yani yetersizdi. Üstelik faiz olmayacak

Yazının Devamı

100 günün bilançosu

14 Mart 2003

Doğrusu, bu hükümet kuruluşundan bu yana zorluklarla karşılaştı. Önce AKP lideri başbakan olamadı. Sonra devletin çeşitli kesimlerindeki rahatsızlıkların giderilmesi için uğraşıldı. Ancak ne yazık ki, Meclis Başkanı Arınç bu uğraşıları boşa çıkararak kaygıları artırdı. Öte yandan AKP hükümeti kurulur kurulmaz Kopenhag zirvesini kucağında buldu. Bu, Türkiyenin ABye tam üye olması için son fırsattı. Hükümet apar topar, tam saha pres uygulayarak sonuç almaya çalıştı. Bir ölçüde de başarılı oldu. Ama AB kapısı tam olarak açılmadı. 5 Kasım sabahı AKPnin tek başına iktidar olacağı belli oldu. 16 Kasımda da Abdullah Gül kabineyi kurmakla görevlendirildi. O tarihten bu yana neredeyse tam dört ay geçti. Güvenoyu alınalı da 100 günden fazla. Elbette 100 gün bir iktidarı yargılamak için yeterli bir süre değil. Ama bir iktidar nasıl başlarsa öyle gider. Zorluklarla karşılaşıldı ama... 100 gün önce kur belki biraz daha yüksekti, ama faiz daha düşük bir düzeydeydi. Borsa bir hamle yapmayı denemiş ama başarılı olamamıştı. Kısacası o günden bugüne iyileşen pek bir şey olmadığı anlaşılıyor. Ancak bu olumsuz tablo sadece bir savaşın eşiğinde olmamıza bağlanamaz. Bu aynı zamanda ekonomik programa

Yazının Devamı

100 günün bilançosu

14 Mart 2003


<#comment> 5 Kasım sabahı AKP’nin tek başına iktidar olacağı belli oldu. 16 Kasım’da da Abdullah Gül kabineyi kurmakla görevlendirildi. O tarihten bu yana neredeyse tam dört ay geçti. Güvenoyu alınalı da 100 günden fazla. Elbette 100 gün bir iktidarı yargılamak için yeterli bir süre değil. Ama bir iktidar nasıl başlarsa öyle gider.
Doğrusu, bu hükümet kuruluşundan bu yana zorluklarla karşılaştı. Önce AKP lideri başbakan olamadı. Sonra devletin çeşitli kesimlerindeki rahatsızlıkların giderilmesi için uğraşıldı. Ancak ne yazık ki, Meclis Başkanı Arınç bu uğraşıları boşa çıkararak kaygıları artırdı. Öte yandan AKP hükümeti kurulur kurulmaz Kopenhag zirvesini kucağında buldu. Bu, Türkiye’nin AB’ye tam üye olması için son fırsattı. Hükümet apar topar, tam saha pres uygulayarak sonuç almaya çalıştı. Bir ölçüde de başarılı oldu. Ama AB kapısı tam olarak açılmadı.

Zorluklarla karşılaşıldı ama...
Bu arada ekonomik sorunlar dağ gibi yığılmış bekliyordu. Bütçe hazırlanmamıştı. Hükümetin ne yapacağı konusunda kaygılar sürüyordu. Gerçi yetkililer programa sadık kalacaklarını ifade ediyorlardı, ama bunlar güvensizliği kaldırmıyordu. Çünkü, ilk haftalarda verdikleri popülist

Yazının Devamı