Duruş ve ikinci en kötü çözüm

27 Mart 2003

Sonunda ABD hem dünya petrolünü kontrol edecek, hem de Ortadoğuyu. Ayrıca hem İsraili daha güvenli bir coğrafyaya oturtacak, hem de radikal İslamı dizginlemiş olacak. Bilinmesi gereken en önemli nokta ise, bu savaşın bir spesifik olay olmadığı, global bir hedef taşıdığıdır. Ve savaş ABDdeki şahin cumhuriyetçiler tarafından yürütülüyor.Savaş dünyada haklı tepkiler çekiyor. Iraka daha sert yaptırımlar uygulanabilirdi. Gerçi şimdiye dek uygulanan yaptırımlardan pek bir sonuç alınmadı. Ama Birleşmiş Milletler kararını beklemeden ABDnin başlattığı bu oldu - bitti savaş gerçekten çok haksız.Ancak uluslararası ilişkilerde haklılık ve haksızlıktan çok, çıkarlar rol oynar. Duygular, ilkeler, idealler hep arka plandadır. Ülke çıkarı, bazen halkın o andaki duygu ve kanılarıyla da çelişebilir. Ve Türkiye de bu savaşta çıkarlarıyla hareket etmek zorunda.Türkiyenin böylesi bir savaşta taraf olması kaçınılmaz. Çünkü yanı başındaki bir komşusuyla dünyada en güçlü müttefiki arasındaki bir savaş başlamış durumda. Bu hoş bir durum değil. Ama gerçek.Ekonomide derslerde politika seçeneklerinden bahsedilir. Bazen en iyi çözüm bulunabilir. Buna "birinci - en - iyi" deriz. Ve herkes daha iyi bir noktaya

Yazının Devamı

Duruş ve ikinci en kötü çözüm

27 Mart 2003


<#comment>     Ne kitle imha silahları, ne de Saddam gibi bir diktatörün hükmetmesi ABD’nin Irak’a savaş açmasına neden olmadı. Olsaydı, Irak’a gelinceye dek, ABD bir düzine başka ülkeye savaş açardı. Demokrasi arayışı da ABD’nin hedeflerinin alt sıralarında. Çünkü bu savaş aslında bir hegemonyanın kanıtlanması savaşı. Üstelik Avrupa’ya ve Birleşmiş Milletler’e rağmen göze alınabilmiş. Ve her savaş gibi gayet acımasız. Her geçen gün bir sürü masum sivil ölüyor.
     Sonunda ABD hem dünya petrolünü kontrol edecek, hem de Ortadoğu’yu. Ayrıca hem İsrail’i daha güvenli bir coğrafyaya oturtacak, hem de radikal İslamı dizginlemiş olacak. Bilinmesi gereken en önemli nokta ise, bu savaşın bir spesifik olay olmadığı, global bir hedef taşıdığıdır. Ve savaş ABD’deki şahin cumhuriyetçiler tarafından yürütülüyor.
     Savaş dünyada haklı tepkiler çekiyor. Irak’a daha sert yaptırımlar uygulanabilirdi. Gerçi şimdiye dek uygulanan yaptırımlardan pek bir sonuç alınmadı. Ama Birleşmiş Milletler kararını beklemeden ABD’nin başlattığı bu oldu - bitti savaş gerçekten çok haksız.
     Ancak uluslararası

Yazının Devamı

Döviz kuru nereye gidecek?

26 Mart 2003

Öncelikle şunu belirtelim; kur şimdi olması gereken bir düzeyde. Doların 1.750.000 TLye çıkması reel olarak ihracatçıyı mutlu edecektir. Ancak buradan ötesine MB izin vermeyebilir. Çünkü, daha önce de açıklandığı gibi, MB aşırı dalgalanmalarda müdahale edecektir.Acaba kur daha da çıkma eğilimi gösterir mi? Kurun bu düzeyden yukarı gitmesi elbette olası. Fakat bu yapısal değil, konjonktürel olur. Yani ithalat talebinden veya ihracattaki düşüşten değil, ancak geçici olarak döviz talebinde olan mali piyasalardan kaynaklanabilir.Yapısal etmenlere gelince. Bu yıl döviz arzında ciddi azalmalar görünüyor. Dünyanın giderek durgunlaştığı bu ortamda ihracat geçen yılın performansını göstermeyebilir. Kaldı ki, işçi dövizlerinde de azalma gözleniyor. Turizmde durum ise malum; haşat! Bütün bunlar toplamda 4 - 6 milyar dolarlık bir döviz kaybına işaret ediyor. Bu da sonbahar itibariyle kur üzerinde etkili olabilir.Öte yandan petrol fiyatlarının artması Türkiyenin petrol faturasını 1 milyar dolardan fazla şişirebilir. Fakat, bu yıl geçen yılın aksine bir gelişme gözleniyor: Durgunluk. Ekonomideki bu durgunluk kalıcılaşırsa, ithalat da düşecektir. Asıl önemlisi de budur. Cari denge içinde,

Yazının Devamı

Döviz kuru nereye gidecek?

26 Mart 2003


<#comment>     Döviz kuru bir ay önce 1 milyon 600 bin TL düzeyindeydi. Biz de "bu kur düşük" diye yazıyorduk. Merkez Bankası ise döviz alım ihaleleriyle kura müdahale etmek istemiyordu. Haklıydı. Çünkü ufukta bir savaş görünüyordu. MB bir müdahale başlatsa, bir süre sonra savaş patladığında belki TL büsbütün değer yitirecekti. Nitekim, MB savaşı bekledi. Ve hala müdahale etmiyor. Bu arada kur da yüzde 10 kadar değer yitirdi.
     Öncelikle şunu belirtelim; kur şimdi olması gereken bir düzeyde. Doların 1.750.000 TL’ye çıkması reel olarak ihracatçıyı mutlu edecektir. Ancak buradan ötesine MB izin vermeyebilir. Çünkü, daha önce de açıklandığı gibi, MB aşırı dalgalanmalarda müdahale edecektir.
     Acaba kur daha da çıkma eğilimi gösterir mi? Kurun bu düzeyden yukarı gitmesi elbette olası. Fakat bu yapısal değil, konjonktürel olur. Yani ithalat talebinden veya ihracattaki düşüşten değil, ancak geçici olarak döviz talebinde olan mali piyasalardan kaynaklanabilir.
     Yapısal etmenlere gelince. Bu yıl döviz arzında ciddi azalmalar görünüyor. Dünyanın giderek durgunlaştığı bu ortamda ihracat

Yazının Devamı

9 Nisan sendromu

25 Mart 2003

Açıkça belirtelim; "bu borç dönmez" diyenler giderek çoğalıyor. Özellikle bankaların bono iştahının bir hayli azaldığı ifade ediliyor. Bunların hepsi de olumsuz işaretler. Ama peşinen belirtelim, hiçbiri aşılamayacak sorunlar değil.Geçenlerde 18 Mart ihalesi de kaygı yaratmıştı. O ihalede de yürekler hopluyordu. Üstelik bir gün önce Hazine borçlanması gereken miktarı bile tutturamamıştı. Ancak "tezkere Meclise sevk ediliyor" haberiyle ve Devlet Bakanı Babacanın yardımın hala gündemde olduğu açıklamalarıyla ihale atlatıldı.Şimdi bu kez 9 Nisandaki yüklü ihale konuşuluyor. Ancak bu kaygılar da abartılı:Birincisi, bugün bankaların kaynaklarını bonodan başka bir alana kaydırma olanağı bulunmuyor. Çünkü kredi talebi pek yok. Bu nedenle kamunun borçlanması bankaların işine yarıyor. Hele hele bu denli yüksek faizlerle. Böylece bankalar krizde kaybettiklerini telafi etmiş oluyorlar.İkincisi, Hazine faiz - dışı fazla yaratmayı sürdürüyor. Yani faizler astronomik olmasa, borç küçülecek. Yaratılan faiz - dışı fazla hedefi tutturamıyor, ama dünya rekoru bir hedefi de tutturmak pek kolay değil. Bu da göz ardı edilmemeli.Üçüncüsü ve hepsinden önemlisi, hemen yanı başımızda bir savaş patlamışken

Yazının Devamı

9 Nisan sendromu

25 Mart 2003


<#comment>     Dün bono bileşik faizi yüzde 75, dolar da 1 milyon 775 bin düzeyindeydi. Yani piyasalar tedirgindi. Faiz zaten çok yüksekti. Şimdi büsbütün çıldırmış görünüyor. Bu da borcun hızla büyümesine neden oluyor. Ve haliyle bir süredir ortalıklarda borç sorunu konuşuluyor.
     Açıkça belirtelim; "bu borç dönmez" diyenler giderek çoğalıyor. Özellikle bankaların bono iştahının bir hayli azaldığı ifade ediliyor. Bunların hepsi de olumsuz işaretler. Ama peşinen belirtelim, hiçbiri aşılamayacak sorunlar değil.
     Geçenlerde 18 Mart ihalesi de kaygı yaratmıştı. O ihalede de yürekler hopluyordu. Üstelik bir gün önce Hazine borçlanması gereken miktarı bile tutturamamıştı. Ancak "tezkere Meclis’e sevk ediliyor" haberiyle ve Devlet Bakanı Babacan’ın yardımın hala gündemde olduğu açıklamalarıyla ihale atlatıldı.
     Şimdi bu kez 9 Nisan’daki yüklü ihale konuşuluyor. Ancak bu kaygılar da abartılı:
     Birincisi, bugün bankaların kaynaklarını bonodan başka bir alana kaydırma olanağı bulunmuyor. Çünkü kredi talebi pek yok. Bu nedenle kamunun borçlanması bankaların

Yazının Devamı

Gel tezkere, gel tezkere

21 Mart 2003

Birincisi, ne Tayyip Erdoğan, ne de hükümet ilk tezkerenin Mecliste reddedileceğini öngörememişti. Ret ortaya çıkınca şaşırdılar. Anlaşılan AKP liderliği kendi milletvekillerinin nabzını tutamayacak kadar gaflet içindeydi. Ancak AKP milletvekillerinin bu denli fire vermesinde hükümetin de rolü oldu; bir türlü kamuoyu önüne çıkıp tezkereyi açık açık savunamadılar. Savunsaydılar, sonuç elbette farklı olurdu. Hükümetin işi uzatmasında ne ABDyi caydırmak, ne de pazarlık gibi amaçlar da yoktu. Sadece hükümetin kafası karışıktı. Kaygılıydı.Ret sonrası durumu yine telafi edebilirlerdi. Cesaretle ikinci tezkere hemen hazırlanabilirdi. Olmadı. AKP lideri, partisinin parçalanmasından kaygı duyarak veya karizmasının daha derin çizilmemesi için buna girişemedi. Eski Cumhurbaşkanı Demirel de ikazda bulunarak buna katkıda bulundu. Büsbütün tutuşan Erdoğan yalpalamaya ve sorumluluğu başkasına atmaya başladı. Sonunda da bu duruma düştük.Ancak burada bilinçli bir irade de aranmamalı! Kimse AKPnin savaşı durdurma stratejisinden bahsetmesin. Böyle bir iradenin bu partide olmadığı aşikar. Üstelik gayet bilgisizler! Hükümetin Kuzey Cephesi olmadan ABDnin savaşı başlatamayacağı varsayımı ABDnin B planı

Yazının Devamı

Gel tezkere, gel tezkere

21 Mart 2003


<#comment> Nihayet sınırlı tezkere Meclis’ten geçti. Dün gazetemizde Hasan Cemal uzun bir yazıyla hükümetin tezkere konusundaki beceriksizliğini gayet güzel özetledi. Konuya tekrar giriyoruz.
Birincisi, ne Tayyip Erdoğan, ne de hükümet ilk tezkerenin Meclis’te reddedileceğini öngörememişti. Ret ortaya çıkınca şaşırdılar. Anlaşılan AKP liderliği kendi milletvekillerinin nabzını tutamayacak kadar gaflet içindeydi. Ancak AKP milletvekillerinin bu denli fire vermesinde hükümetin de rolü oldu; bir türlü kamuoyu önüne çıkıp tezkereyi açık açık savunamadılar. Savunsaydılar, sonuç elbette farklı olurdu. Hükümetin işi uzatmasında ne ABD’yi caydırmak, ne de pazarlık gibi amaçlar da yoktu. Sadece hükümetin kafası karışıktı. Kaygılıydı.
Ret sonrası durumu yine telafi edebilirlerdi. Cesaretle ikinci tezkere hemen hazırlanabilirdi. Olmadı. AKP lideri, partisinin parçalanmasından kaygı duyarak veya karizmasının daha derin çizilmemesi için buna girişemedi. Eski Cumhurbaşkanı Demirel de ikazda bulunarak buna katkıda bulundu. Büsbütün tutuşan Erdoğan yalpalamaya ve sorumluluğu başkasına atmaya başladı. Sonunda da bu duruma düştük.
Ancak burada bilinçli bir irade de aranmamalı! Kimse

Yazının Devamı