Vatandaşın tepkilerinin nedenlerine gelince... Gerçekten de kamu borcunun bir kısmı mali sektördeki biriken zararlarla oluşmaya başladı. Geçmişte birçok kötü niyetli bankacı bankaların mevduatlarını kendileri için kullandılar. Ve zarardaki bu bankalar devletin kucağına düştü. Kendileri de hapsi boyladı. Diğer bazı banka patronları da bir sürü kredi batırdılar. Yani bankalarını kötü yönettiler. Hepsinden öte, bankalar büyük riskler alıp yıllarla devletin sırtından astronomik paralar kazanıp, bunları hoyratça harcadılar. Bütün bunlar kamu vicdanını zorlamakta. Ancak şunu da unutmamalıyız: Bankalar da ülkenin ulusal serveti ve ekonominin gerekliliği. Dün, bu yazıyı yazdığımız sırada Mecliste bankalara bilanço makyajı yapmaya yarayacak devlet desteğine ilişkin yasa tasarısı tartışılıyordu. Tasarı vatandaşta büyük tepki doğurdu. Kuşkusuz medyadaki olumsuz yayınlar bunda hayli etkili oldu. Siyasetçilerimiz de bu durumdan yararlanmaya, haliyle tasarıyı eleştirerek onlar da puan kazanmaya çalışıyorlar. Bunlar ülkemizde siyasetin adeta doğallaşmış ayak oyunları. Başka çözüm var mı? İkinci yöntem ise, Aktif Yönetim Şirketi. İlke olarak karşı çıkılması zor bir yaklaşım olsa bile uygulamada
<#comment>#comment>Dün, bu yazıyı yazdığımız sırada Meclis’te bankalara bilanço makyajı yapmaya yarayacak devlet desteğine ilişkin yasa tasarısı tartışılıyordu. Tasarı vatandaşta büyük tepki doğurdu. Kuşkusuz medyadaki olumsuz yayınlar bunda hayli etkili oldu. Siyasetçilerimiz de bu durumdan yararlanmaya, haliyle tasarıyı eleştirerek onlar da puan kazanmaya çalışıyorlar. Bunlar ülkemizde siyasetin adeta doğallaşmış ayak oyunları.
Vatandaşın tepkilerinin nedenlerine gelince... Gerçekten de kamu borcunun bir kısmı mali sektördeki biriken zararlarla oluşmaya başladı. Geçmişte birçok kötü niyetli bankacı bankaların mevduatlarını kendileri için kullandılar. Ve zarardaki bu bankalar devletin kucağına düştü. Kendileri de hapsi boyladı. Diğer bazı banka patronları da bir sürü kredi batırdılar. Yani bankalarını kötü yönettiler. Hepsinden öte, bankalar büyük riskler alıp yıllarla devletin sırtından astronomik paralar kazanıp, bunları hoyratça harcadılar. Bütün bunlar kamu vicdanını zorlamakta. Ancak şunu da unutmamalıyız: Bankalar da ülkenin ulusal serveti ve ekonominin gerekliliği.
Öte yandan, reel sektöre yardım etmek gerekiyor. Çünkü reel sektör krizle beraber büyük darbe yedi
1970li yıllarda büyük kentlerde ısınma sorun olmuştu. Artan petrol fiyatları fuel - oil ve mazotu pahalı hale getirmiş, kömüre geçiş başlamıştı. Oysa bu, çevre kirliliği yaratıyordu. Doğalgaza ilgimiz de işte bu yıllarda başladı. Doğalgazın hem temiz, hem ucuz olması Ankarayı cezbediyordu. Ancak son zamanlarda doğalgaz da pahalı hale geldi.Doğalgazın pahalı olmasının bir nedeni dövize bağlı olması. Devalüasyon hızlanınca o da pahalılaşıyor. Üstelik krizde satın alma güçleri de düşüyor. Ama hepsinden öte, döviz bazında bile doğalgaz tüketiciye daha pahalı sunulur oldu. En azından şu belirtilebilir: üstündeki KDV geçen yıla göre yüzde 1 daha fazla. Nihayet, gerek belediyeler, gerekse BOTAŞ doğalgaz fiyatlarını düşürme kararı aldı. Tabii iş işten geçtikten, şu soğuk aylarda astronomik faturalar tahsil edildikten sonra. Neden pahalı olmalı Belediye buradan elde ettiği karla gecekondulara başka hizmetler götürebilir. Gerçi bu yasaya aykırı ama, bunu da görmüyoruz. Şu anda ülkemizde 3 milyon aile doğalgazdan yararlanıyor. Yani 15 milyon nüfus. Bu ülkenin yüzde 22sini oluşturuyor. Geriye kalan nüfus ise ya daha pahalı enerji kullanıyor, ya da daha ilkel. Yahut da her ikisi. Şurası çok
<#comment>#comment>Nihayet, gerek belediyeler, gerekse BOTAŞ doğalgaz fiyatlarını düşürme kararı aldı. Tabii iş işten geçtikten, şu soğuk aylarda astronomik faturalar tahsil edildikten sonra.
1970’li yıllarda büyük kentlerde ısınma sorun olmuştu. Artan petrol fiyatları fuel - oil ve mazotu pahalı hale getirmiş, kömüre geçiş başlamıştı. Oysa bu, çevre kirliliği yaratıyordu. Doğalgaza ilgimiz de işte bu yıllarda başladı. Doğalgazın hem temiz, hem ucuz olması Ankara’yı cezbediyordu. Ancak son zamanlarda doğalgaz da pahalı hale geldi.
Doğalgazın pahalı olmasının bir nedeni dövize bağlı olması. Devalüasyon hızlanınca o da pahalılaşıyor. Üstelik krizde satın alma güçleri de düşüyor. Ama hepsinden öte, döviz bazında bile doğalgaz tüketiciye daha pahalı sunulur oldu. En azından şu belirtilebilir: üstündeki KDV geçen yıla göre yüzde 1 daha fazla.
Şu anda ülkemizde 3 milyon aile doğalgazdan yararlanıyor. Yani 15 milyon nüfus. Bu ülkenin yüzde 22’sini oluşturuyor. Geriye kalan nüfus ise ya daha pahalı enerji kullanıyor, ya da daha ilkel. Yahut da her ikisi. Şurası çok önemli: Acaba bu yüzde 22 kesim toplumun varsıl kesimini mi, yoksa yoksul kesimini mi oluşturuyor? Geri kalan
Bu arada 16 Temmuz 2001 Pazartesi günkü yazımı anımsatmak isterim. Bir gün önce kur 1.337.000 TLye tırmanınca kaleme almışım. O sırada iki tür tahmin vardı; "gevşer ve 1.200.000 TL dengelenir" diye düşünenlerle, "patlar 1.350.000 TL olur" diyenler.Biz ise şöyle yazıyorduk:"Tasarrufçuya gelince.. Dövizle TL arasında bocalıyor. Yıl sonu döviz kuru tahminleri 1.250.000 ile 1.350.000 arasında değişiyor. Biz 1.500.000 TL varsayımıyla hareket edelim. Yani en kötü versiyona geçelim. Bu, yüzde 11lik kur artışı demektir. Üstüne fahiş faiz olarak ayda yüzde 1 net getiri koyarsak yüzde 16.6 eder. Diğer seçenek ise, TL. şu anda 6 aylık bonolar vade sonunda net yüzde 41 getiriyor. Altı ayda yüzde 25ten fazla farkı bankalar veya yatırımcılar sizce yerde bırakır mı? Göreceğiz."O tarihten bugüne TLde kalanın parası yüzde 45 büyüdü. Dövizde kalanın ise satın alma gücü en iyi olasılıkla yüzde 10 arttı. Şimdi "keşke döviz almasaydım" diyenler çoğalıyor. Oysa onları uyarmıştık. Ama dinlemediler..Çünkü, bizim uyarılarımıza rağmen kur artmayı sürdürüyordu. Hatta 1.650.000 TLye dek tırmanmıştı. Ama o durum suni veya geçiciydi. Şimdi artık normal düzeyine indi. Dalgalı kurun işte böyle maharetleri var.
<#comment>#comment>Dün dolar 1.390.000 TL’ye kadar gevşedi. Ve aynı sabah Eko - Diyalog’un Cim -Bom’lu üyesi Profesör Asaf Savaş Akat aradı. Döviz kurundaki durumdan memnuniyetini ve haklı çıktığını anlattı. Doğrusu, kurda çöküş yaşanabileceğini hem yazıyor, hem de konuşmalarında belirtiyordu. Bense dövizdeki çıkış durulduğunda, yavaş yavaş gevşeyeceğini düşünüyordum.
Bu arada 16 Temmuz 2001 Pazartesi günkü yazımı anımsatmak isterim. Bir gün önce kur 1.337.000 TL’ye tırmanınca kaleme almışım. O sırada iki tür tahmin vardı; "gevşer ve 1.200.000 TL dengelenir" diye düşünenlerle, "patlar 1.350.000 TL olur" diyenler.
Biz ise şöyle yazıyorduk:
"Tasarrufçuya gelince.. Dövizle TL arasında bocalıyor. Yıl sonu döviz kuru tahminleri 1.250.000 ile 1.350.000 arasında değişiyor. Biz 1.500.000 TL varsayımıyla hareket edelim. Yani en kötü versiyona geçelim. Bu, yüzde 11’lik kur artışı demektir. Üstüne fahiş faiz olarak ayda yüzde 1 net getiri koyarsak yüzde 16.6 eder. Diğer seçenek ise, TL. şu anda 6 aylık bonolar vade sonunda net yüzde 41 getiriyor. Altı ayda yüzde 25’ten fazla farkı bankalar veya yatırımcılar sizce yerde bırakır mı? Göreceğiz."
O tarihten bugüne TL’de kalanın
Türkiye karlar altındayken, Avrupa'da sadece havalar soğudu. Bu ara onları bir tek euro (yumoş) ısıtıyor. Geçen hafta dostlarımın yumoşa ilişkin tahminlerini aktarmıştım. ™nceki gün o tarihlerde Washington'da olan dostum arayarak hatırlattı: meğer kaybeden değil, kazanan yemeği ısmarlayacakmış. Çünkü kazanan parasını en iyi değerlendiren kişi olduğuna g"re yemeği o ısmarlamalıymış. Hep yazarım ya: bu ekonomistler hep varsayım hatası yapar. Ya en doğru tahmin yapanının parası yoksa ve değerlendirmediyse! (Neyse ki, hepimizin birbirine kebap ısmarlayacak parası var)Kayıt düştüğümüz belge de bu arkadaşımızdaymış. Ama bulamıyormuş. Neyse bu ara işleri çok yoğun olduğundan mazur g"rüyoruz. İbrahim Betil tahminleri ayrıca kaydettiğini ve bulabileceğini s"yledi. ™nceki gün buldu. Yemek 7 Eylül 2000 Perşembe akşamı olmuş. Masadaki konuşmaları tam olarak aktarmam kaydıyla rakamları verdi. Asaf Savaş Akat da o tarihlerde bu konuyu yazdığını ve tüm katılımcıların belli olduğunu hatırlattı. O zaman gereğini yerine getirebiliriz. Tahminleri sıralıyorum: İstanbul karlar altında... O bembeyaz temizliği ve sessizliği ne kadar "zlemişiz. Arabama zincir takmak ve normal yaşama d"nmek hiç
<#comment>#comment>İstanbul karlar altında... O bembeyaz temizliği ve sessizliği ne kadar özlemişiz. Arabama zincir takmak ve normal yaşama dönmek hiç istemiyorum. Keşke kar yağışı sürse ve normal yaşamın o çirkin görüntülerini hep örtse. Gecelerin kar sessizliğindeki yürüyüşlerimi biraz daha sürdürebilsem. Serinkanlılıkla değerlendirmeler yapabilsem.
Türkiye karlar altındayken, Avrupa'da sadece havalar soğudu. Bu ara onları bir tek euro (yumoş) ısıtıyor. Geçen hafta dostlarımın yumoşa ilişkin tahminlerini aktarmıştım. Önceki gün o tarihlerde Washington'da olan dostum arayarak hatırlattı: meğer kaybeden değil, kazanan yemeği ısmarlayacakmış. Çünkü kazanan parasını en iyi değerlendiren kişi olduğuna göre yemeği o ısmarlamalıymış. Hep yazarım ya: bu ekonomistler hep varsayım hatası yapar. Ya en doğru tahmin yapanının parası yoksa ve değerlendirmediyse! (Neyse ki, hepimizin birbirine kebap ısmarlayacak parası var)
Kayıt düştüğümüz belge de bu arkadaşımızdaymış. Ama bulamıyormuş. Neyse bu ara işleri çok yoğun olduğundan mazur görüyoruz. İbrahim Betil tahminleri ayrıca kaydettiğini ve bulabileceğini söyledi. Önceki gün buldu. Yemek 7 Eylül 2000 Perşembe akşamı olmuş. Masadaki