Borsanın hakemi, ormanların kralı

25 Ocak 2002

Aslında sermaye piyasaları bankayı aradan çıkarma mekanizmaları. Tasarrufçu doğrudan yatırıma ortak olmakta. Böylece yatırım riskini banka değil, tasarrufçu taşımakta. Doğru seçim yapabilmek için de, bilançoların şeffaf olması gerekiyor. Geçtiğimiz hafta Sermaye Piyasası Kurumunun (SPK) 20nci kuruluş yıldönümüydü. SPK sermaye piyasalarının işleyişini belli kurallarla denetlemekle sorumlu bir kurum. Tabir uygunsa borsanın hakemi. Düdüğünü çalarsa oyuncular veya aracıları ceza yiyor. Rekabet ve şeffaflığı sağlayarak yatırımcıyı koruması gerekiyor. Belirsizlikler (riskler) hakim durumda İkincisi, borsada şirket sayısı çok az. Mali derinleşme sığ. Çoğu şirketin halka açıklık oranı gayet düşük. Manipülatif hareketlerle rahatlıkla para kazanılıyor. Borsaya spekülasyon ve manipülasyonlar hakim oluyor. Ancak bir kısmı saptanamıyor bile.Spekülasyon fiyattaki bir değişime neden olabilecek bilgi edinerek alım - satım yapmaktır. Örneğin içeriden ticaretle, yani şirkete özgü özel bilgi edinerek. Oysa bilgi herkese açık olmalıdır. Gerçi spekülasyon yapanın zarar etme olasılığı ortadan kalkmaz. Çünkü fiyattaki değişimi kendisi sağlayamaz. Tahmin eder. Ama manipülasyonda kâr kesindir. Çünkü fiyat

Yazının Devamı

Borsanın hakemi, ormanların kralı

25 Ocak 2002


<#comment>Geçtiğimiz hafta Sermaye Piyasası Kurumu’nun (SPK) 20’nci kuruluş yıldönümüydü. SPK sermaye piyasalarının işleyişini belli kurallarla denetlemekle sorumlu bir kurum. Tabir uygunsa borsanın hakemi. Düdüğünü çalarsa oyuncular veya aracıları ceza yiyor. Rekabet ve şeffaflığı sağlayarak yatırımcıyı koruması gerekiyor.
Aslında sermaye piyasaları bankayı aradan çıkarma mekanizmaları. Tasarrufçu doğrudan yatırıma ortak olmakta. Böylece yatırım riskini banka değil, tasarrufçu taşımakta. Doğru seçim yapabilmek için de, bilançoların şeffaf olması gerekiyor.

Ancak ülkemizde durum farklı. Bazı bankalar halka açık. Mevduat Sigortası Fonu’na devrolunduklarında ise hisselerine el konuluyor. Yatırımcı da soruyor: "Hani bu banka kârlıydı? Demek ki, bilançolar iyi denetlenmemiş." Açıkçası, kamu vicdanı yaralanıyor.
İkincisi, borsada şirket sayısı çok az. Mali derinleşme sığ. Çoğu şirketin halka açıklık oranı gayet düşük. Manipülatif hareketlerle rahatlıkla para kazanılıyor. Borsaya spekülasyon ve manipülasyonlar hakim oluyor. Ancak bir kısmı saptanamıyor bile.
Spekülasyon fiyattaki bir değişime neden olabilecek bilgi edinerek alım - satım yapmaktır. Örneğin

Yazının Devamı

Devalüasyon hesapları

24 Ocak 2002

Anlaşılan aynı mektup Deniz Gökçe ve Asaf Savaş Akata da gitmiş. Onlar konuyu sütunlarına taşıyınca biraz ayıp ettiğimi fark ettim. Çünkü İshak Bey aynı zamanda benim siyasi bir dostum. Alaton 1,000,000 TL olan dövizin 1,500,000 TL olduğunda devalüasyon oranının ne olduğunu soruyor. Devalüasyonun yüzde 33 olduğunu savunuyor. Her iki meslektaşım da kendisine hak veriyorlar. Tabii belli açıklamalarla.Soruya yanıt verirken zamanlamayı bilmek gerekiyor. Vardığımız nokta ile karşılaştırırsak, başlangıç durumuna göre satın alma gücü yüzde 50 oranında düşmüş olur. Yani, bir dolar alabilmek için yüzse 50 daha fazla para ödenecektir. Ancak referans noktası eğer devalüasyonun yapıldıktan sonrasıysa kişi daha öncekine göre yüzde 33 daha fakirdir. Mesela bir yabancı Türkiyeye geldiğinde ona şöyle denebilir: "Artık satın alma gücünüz devalüasyon öncesine göre yüzde 33 daha fazla." İlk noktadan itibarla yüzde 50, son noktadan ise yüzde 33lük devalüasyon. Tersine, kur 1,000,000 iken 500,000 TL olsa, revalüasyon oranı yüzde 100 olmaz mı? Hayır. Yüzde 50 olur. Yani ilk rakamın oranı referans alınır. Ancak satın alma gücü başka bir ülkede yüzde 100 artmıştır.İshak Beyi çok takdir ederim. Zaman

Yazının Devamı

Devalüasyon hesapları

24 Ocak 2002


<#comment>Dostum İshak Alaton bir süre önce bir mektup yollayarak devalüasyon oranının nasıl hesaplanacağı konusunda bir tartışma açtı.. Açıkçası mektubunu ilk aldığımda biraz tepki göstermiştim. Bu kadar basit bir konuyu İshak Bey neden açıyordu. Ne de olsa koskoca bilim adamlarıydık(!) ve bu basit bir hesaplama işiydi.
Anlaşılan aynı mektup Deniz Gökçe ve Asaf Savaş Akat’a da gitmiş. Onlar konuyu sütunlarına taşıyınca biraz ayıp ettiğimi fark ettim. Çünkü İshak Bey aynı zamanda benim siyasi bir dostum. Alaton 1,000,000 TL olan dövizin 1,500,000 TL olduğunda devalüasyon oranının ne olduğunu soruyor. Devalüasyonun yüzde 33 olduğunu savunuyor. Her iki meslektaşım da kendisine hak veriyorlar. Tabii belli açıklamalarla.
Soruya yanıt verirken zamanlamayı bilmek gerekiyor. Vardığımız nokta ile karşılaştırırsak, başlangıç durumuna göre satın alma gücü yüzde 50 oranında düşmüş olur. Yani, bir dolar alabilmek için yüzse 50 daha fazla para ödenecektir. Ancak referans noktası eğer devalüasyonun yapıldıktan sonrasıysa kişi daha öncekine göre yüzde 33 daha fakirdir. Mesela bir yabancı Türkiye’ye geldiğinde ona şöyle denebilir: "Artık satın alma gücünüz devalüasyon öncesine göre

Yazının Devamı

Neredeyse şıkır şıkır oynayacağız

23 Ocak 2002

Timura bir fıkra atfedilir. Ne kadar doğrudur bilinmez. Ama hiç aklımdan çıkmaz: Timur Anadoluyu işgal etmiştir. Köylülere vergi salar. Köylüler ağlamaya, zırlamaya başlayınca Timur acımasızca vergileri artırır. Köylüler büsbütün paralanmaya başlar. Durum tekrar Timura bildirildiğinde vergiler yine artırılır. Artık köylüler ağıt yakmaya, toplu olarak ağlaşmaya başlamıştır. Timur ise sürekli vergileri artırmaktadır. Köylüde vergi verecek mecal kalmamıştır. Bir gün köylülerde ağlama, zırlama birdenbire kesilir. Hatta bazılarında gülüşmeler başlamış, birçoğu da şıkır şıkır oynamaktadır. Vezirler anlam veremeyip Timura koşuşurlar. Timur duyar duymaz "aman vergileri kesin çıldıracak hale gelmişler" der. Bazılarımız şıkır şıkır oynamaya başlarsa şaşmam. Vergide adalet zorunlu Bazılarının yaşamında tenis oynamayı solculukla bağdaştıramadığı yıllar olduğu gibi, biz de bir zamanlar servet vergilerinin artırılarak mirasın azaltılmasını savunurduk. Böylece herkes neredeyse eşit doğmuş olacak, servet ancak çalışarak edinilecekti. Mantıksız bir solculuk tabii. Birikim ve yatırım kavramları yok ediliyordu. Kazandığını harcamak istemeyen, çocuklarına da bir şeyler bırakmak isteyen babalar ne

Yazının Devamı

Neredeyse şıkır şıkır oynayacağız

23 Ocak 2002


<#comment>Timur’a bir fıkra atfedilir. Ne kadar doğrudur bilinmez. Ama hiç aklımdan çıkmaz: Timur Anadolu’yu işgal etmiştir. Köylülere vergi salar. Köylüler ağlamaya, zırlamaya başlayınca Timur acımasızca vergileri artırır. Köylüler büsbütün paralanmaya başlar. Durum tekrar Timur’a bildirildiğinde vergiler yine artırılır. Artık köylüler ağıt yakmaya, toplu olarak ağlaşmaya başlamıştır. Timur ise sürekli vergileri artırmaktadır. Köylüde vergi verecek mecal kalmamıştır. Bir gün köylülerde ağlama, zırlama birdenbire kesilir. Hatta bazılarında gülüşmeler başlamış, birçoğu da şıkır şıkır oynamaktadır. Vezirler anlam veremeyip Timur’a koşuşurlar. Timur duyar duymaz "aman vergileri kesin çıldıracak hale gelmişler" der. Bazılarımız şıkır şıkır oynamaya başlarsa şaşmam.

Kaç misli arttığı belli olmayan bir Emlak Vergisi artışı ile karşı karşıyayız. Rayiç bedeller hayli yükseltilmiş. Ancak bu en önemli vergi ilkesine, vergide adalete, sığmıyor. Çünkü adalet ödeme gücü fazla olandan daha fazla vergi toplamayı gerektirir.
Bazılarının yaşamında tenis oynamayı solculukla bağdaştıramadığı yıllar olduğu gibi, biz de bir zamanlar servet vergilerinin artırılarak mirasın

Yazının Devamı

Merkez Bankasının başarısı

21 Ocak 2002

O günden bu yana MB'yi zaman zaman, hatta yalnızca yanlış izlenim verdiğinde, eleştirdiğimiz oldu. Çünkü MB piyasalardaki tavrını doğru biçimde g"stermesi gerekir. Ancak şubattan bu yana para politikasına bakıldığında, MB gayet başarılı g"rünüyor.™ncelikle MB 2001 yılında parasal bütünlükleri belli bir disiplin altına aldı. Bu küçümsenmemelidir. Çünkü MB şubat sonrası kamu bankalarının likidite ihtiyacını doğrudan karşılamayı üstlenmişti. Ve o d"nemde piyasadaki likidite kontrol altına alınamasaydı, enflasyon da kontrolden çıkabilirdi. Nitekim gecelik faizleri indirmesi ısrarları karşısında MB dirayetli davranarak "dün vermedi.Aslına bakarsanız MB'nin bu operasyonu yeterince tartışılmadı. Oysa kasım krizinin bir nedeni bankalar arasındaki antagonizm (çatışma) ise, bir diğeri de kamu bankalarıydı. Bu bankalar hem yüksek faizden zarar g"rmüşler, hem de gecelik piyasalara aşırı abanarak geçen programı ç"kertmişlerdi. Yapılan bu operasyon adeta geçen programın "zürüydü. Ve bu misyon IMF tarafından MB'ye yüklenmişti.Geçtiğimiz d"nemde d"viz kuru konusunda MB'yi eleştirdiğimiz oldu. Çünkü bazı bankaların d"viz kurunu yukarı doğru manipüle ettiğinde MB'yi kayıtsız buluyorduk. Şimdi

Yazının Devamı

Merkez Bankası’nın başarısı

21 Ocak 2002


<#comment>Kasım krizinde Merkez Bankası (MB) otoritesini tam olarak kullanamamıştı. Bir taraftan IMF, diğer taraftan ülkeden kaçan yabancı yatırımcı ve nihayet bankaların riskli durumu karşısında MB yetersiz kaldı. Şubatta ise yapılması gerekeni yaptı. Kuru serbest bıraktı.
O günden bu yana MB'yi zaman zaman, hatta yalnızca yanlış izlenim verdiğinde, eleştirdiğimiz oldu. Çünkü MB piyasalardaki tavrını doğru biçimde göstermesi gerekir. Ancak şubattan bu yana para politikasına bakıldığında, MB gayet başarılı görünüyor.
Öncelikle MB 2001 yılında parasal bütünlükleri belli bir disiplin altına aldı. Bu küçümsenmemelidir. Çünkü MB şubat sonrası kamu bankalarının likidite ihtiyacını doğrudan karşılamayı üstlenmişti. Ve o dönemde piyasadaki likidite kontrol altına alınamasaydı, enflasyon da kontrolden çıkabilirdi. Nitekim gecelik faizleri indirmesi ısrarları karşısında MB dirayetli davranarak ödün vermedi.
Aslına bakarsanız MB'nin bu operasyonu yeterince tartışılmadı. Oysa kasım krizinin bir nedeni bankalar arasındaki antagonizm (çatışma) ise, bir diğeri de kamu bankalarıydı. Bu bankalar hem yüksek faizden zarar görmüşler, hem de gecelik piyasalara aşırı abanarak geçen

Yazının Devamı