Beyoğlu nasıl kurtulur?

5 Haziran 2016

Beyoğlu öyle bir yer ki her nesle illa şu cümleyi kurduruyor: “Nerde o eski Beyoğlu!” Bakın ben de kurdum. Babalarımız, dedelerimiz de kurmuştu. Muhtemelen onların dedelerinin dedeleri de Beyoğlu’nun kendi zamanlarında çok güzel olduğunu, sonra çok değiştiğini düşünüyordu. Hatta rivayete göre Fatih Sultan Mehmet İstanbul’a girmiş, Tünel’e giderek şöyle bir çevresine bakmış, “Bu Beyoğlu çok bozuldu” demiş. (“Şaka şaka” yazmak zorundayım burada çünkü Osmanlılığa hakaretten dava açılabilir hakkımda. Böyle bir suç var artık.)

Kesin olan şu ki Beyoğlu eski halini aratan bir semtimiz ve bu alışkanlığından vazgeçmiş değil. Hadiseye bu perspektiften baktığımızda tarihin tekerrür ettiğini ve Beyoğlu’nun her zamanki gibi bir değişim sürecinde olduğunu ve bunu giderek yaşlanan kuşağın anlayamadığını, dolayısıyla Beyoğlu’nun aslında yok olmayıp her zaman olduğu gibi eski nesillerin gözünde değiştiğini ve gerçekte kendini yeniden yarattığını düşünebiliriz.



15 Nisan 1990, Pozitif’in ilk büyük etkinliği Sun Ra, konseri öncesinde İstiklal Caddesi’nde caz geçidi yapmakta. Beyoğlu’nun yaşadığı kültürel maceranın tarihini anlatması bakımından çarpıcı bir kare.

Planın dönüm noktası

Durum bu mu? Pek

Yazının Devamı

Flört’ün retroyla flörtü

4 Haziran 2016

İnsan bu albümü dinlerken kendini bir arabanın direksiyonunda güneye doğru direksiyon sallarken görebiliyor. Üstelik sanki zaman durmuş; 70’lerde, 80’lerde Türkiye’nin daha az bozulup yozlaştığı bir tarihte kalmış gibi bir hisse de kapılıyor. Zira Flört’ün yeni albümü fena halde MFÖ (yer yer de Beatles) etkisinde bir retro çalışma görünümünde.

“Özür Dilerim”in armonik yapısı, piyano sound’u ve davulu dahi Beatles’a (özellikle John Lennon demek daha doğru) dair bir hayranlık ve ona benzeme çabası içeriyor. Grup burada “Biz bir Beatles/Lennon şarkısı yapalım” diye düşünmüş olmalı.

“Cafer’in Evinde”, albüme adını veren “Aşk Böyleymiş Meğer”, “Kelebek” (özellikle gitar riff’i), “Sen de Hoş Geldin” gibi şarkılar vokaller ve geri vokaller bakımından tıpatıp MFÖ’yü andırıyor. Sanki Fuat Güner, Özkan’ı da yanına alarak vokal yapmış.

Fuat Güner’in Flört’e el verdiği, desteklediği sır değil. Ancak bu defa ilk kez resmi olarak prodüktörlük koltuğunda ve bu etki hissediliyor. Kendisinin MFÖ’nün can alıcı güzellikteki vokallerinin, armonik yapısının, klasikleşmiş sound’unun mimarı olduğunu herkes bilir.

Kalıpların dışında

Fuat Abi (izninizle kendisine buradan itibaren Fuat abi diye hitap edeceğim)

Yazının Devamı

100 yıl yaşayacağız, iyi de mutlu olacak mıyız?

31 Mayıs 2016

“Önümüzdeki 80 yılınızı nasıl değerlendirmek istersiniz?” Farkındalar mı bilmiyorum, ama bugün 20’lerinde olanların yanıtlaması gereken soru bu. Çünkü bilimsel hesaplara göre 100 yıl yaşayacaklar. Bugün doğanların ise yaşam süresi, 105 ve üzeri olarak hesaplanıyor.

Öğrencilik ne kadar sürecek? İş hayatı kaç yıl sürecek? Ya emeklilik? Bu işin yaşlılığı var. İnsanlar torunlarının çocuklarını, hatta çoğu zaman onların da çocuklarını görebilecekler. Bu durumda aile içi ilişkiler, ebeveyn çocuk dinamikleri nasıl değişecek?

Nüfus artışı nasıl sorunlar doğuracak?

100 yıl yaşamın sağlık bakımından kalitesinin de yüksek olacağını farz ediyor bilim adamları. Yani yatarak geçirilecek bir süreden değil, son yıllarına kadar aktif bir yaşamdan söz ediyoruz. 30 yaşında genç, 50 yaşında genç yetişkin, 70’te orta yaşlı, 90’da yaşlı olunan bir hayat.

İşin başka yönleri de var. Yoksulluk ortadan kalkmayacağına göre 100 yıllık yoksulluğa ve sefalete hazır mıyız? Peki 100 yıllık yalnızlığa?

İnsan 100 yılda kaç ilişki yaşayacak? Kaç kez âşık olacak? Kaç kez terk edilecek ya da terk edecek? Kaç kez evlenip boşanacak? Kaç kez depresyona girecek?

“The 100-Year Life: Living and Working in an Age of

Yazının Devamı

Lokalin çöküşü

29 Mayıs 2016

Hafta sonu İsveç’te, Stockholm’ün Södermalm mahallesinde geziniyorum. Sağda solda okuduklarımız, eş dost tanıdıktan kulağımıza gelenlere göre burası turist kaynayan şehir merkezinden daha “lokal” bir yermiş.

Metrodan çıktık, önce bir sürü üçüncü nesil kahveci. Aynı Moda, Karaköy, Cihangir, Nişantaşı... Tuğla duvar, ahşaptan enteresan şekilli sandalye, dev masa, bank, ölü fare rengi doğrama ya da duvarlar, sakallı, dövmeli, “değişik” saçlı garson adamlar ve kadınlar, kahve içen, köpekli (tercihen golden retriever, yoksa küçük köpeklerden bir tane) lokal sakinler.

Bilgisayarlarda çok önemli yazılar yazılıyor, büyük masanın ucunda önemli projeler temellendiriliyor, duvardaki kara tahtada yazan kahve çeşitleri, “lokal” havuçlu kekler ve “lokal” kinoalı salatalar inceleniyor.

“Lokal” bir görüntü!

Burası Londra mı, Stockholm mü, Moda mı, Cihangir mi belli değil. Manzara aynı.

Az ileride “lokal” bir dükkan var. İçerde hem gömlek hem bisiklet hem daktilo hem lamba satılıyor. Köşede çerçevelenmiş fotoğraflar var. “Lokal” sanatçıdan... Bildiğimiz tasarım dükkanı ama elbette çok “lokal”.

İlerde “lokal” plakçıda yine son derece “lokal” plaklar var. Bob Dylan, Beatles, Fleetwood Mac. Caz reyonunda Mi

Yazının Devamı

Bu sezonun konserleri, festivalleri

28 Mayıs 2016

Genel bir sezon değerlendirmesi yapmak gerekirse şu şekilde özetleyebiliriz 2016 yaz sezonunu: Artık festival yok, konserler ve tek günlük etkinlikler var. Bir de Zorlu PSM var. Yaz konserlerinin ve farklı alanlardaki müzikli etkinliklerin önemli bir bölümü Zorlu PSM etkinlik takviminde yer alıyor ve etkinlik merkezinin farklı büyüklüklerdeki salonlarında gerçekleşiyor.

Bu yılki etkinliklerin pek çoğunun adı “festival” olsa da aslında neredeyse tamamı tek günlük etkinlikler. Ve büyük çoğunluğu Küçükçiftlik Park’ta gerçekleşiyor. “Festival” ifadesinin sunduğu çeşitlilik, ortam ve atmosfer biraz geçmişte kaldı. Türk seyircisi kolay ulaşım ve konfor seviyor. Bir festivalin tamamında orada olmayı sevmiyor, sevdiği grubu görüp çıkıyor. Yine de sanatıçılar ve organizatörlerin emeği ve fedakarlıklar sayesinde pek çok etkinlik izleyebileceğiz bu yaz.

- Mutlaka gitmeniz gereken konser (8 Haziran, PJ Harvey): Zorlu PSM’de Ana Tiyatro Sahnesi’nde yer alacak bu konserde PJ Harvey çok kısa süre önce piyasaya çıkan ve hayli iyi yorumlar alan “The Hope Six Demolition Project” albümünden şarkılar çalacak. Albümün kayıt sürecinde Harvey; Kosova, Afganistan ve Washington DC’de bulundu. Önemli siyasi

Yazının Devamı

Bir Stockholm hikâyesi

24 Mayıs 2016

Siz hafta sonu Ankara’daki demokrasi şölenine odaklanmışken ben tatil için iki günlüğüne Stockholm’deydim. Elbette her Türk gibi, gündemi unutmak, biraz rahatlamak yerine gördüğüm her şeyi analize ve not etmeye giriştim. Size Vasa’nın hikâyesini anlatmak isterim.

***

Yıl 1626. İsveç Kralı Gustaf Adolf o dönem Polonya ve Litvanya’ya doğru siyasal ve askeri yayılmacı. Kendini bölgenin süper gücü olarak görüyor ve bunun fiziksel sembolü olarak bir gemi inşa ettirmeye başlıyor.

Vasa adlı bu görkemli gemi 1628 yılında tamamlanıyor. Her yanından oymalar, kakmalar, heykeller fışkırıyor. Kat kat güverte, onlarca kamara, üç koca direk.

72 adet çeşitli ebatlarda top, 300 asker, 1200 ton deplasman, 69 metre uzunluk, 12 metre genişlik, su seviyesinden direk tepesine 52 metre yükseklik. Resmen yüzen bir canavar.

Bu canavar 10 Ağustos 1628 yılının o güneşli öğleden sonrasında Stockholm limanından ilk seferine çıkıyor. Törenler, törenler... Kral, askeri erkân, soylular halk bu canavarla gurur duymak için koşup gelmiş. Gemi tarihi merkez Gamla Stan’ın önünden geçerken yandan aldığı sert bir rüzgâr sağanağıyla iskele tarafına doğru tehlikeli şekilde yatıyor. Kaptan Söfring Hansson umursamıyor, ne de

Yazının Devamı

Konserler pahalı mı?

22 Mayıs 2016

Konu eğer “Bu grup/sanatçı bu kadar paraya değmez” gibi bir şeyse işin o tarafını bilemem çünkü sübjektif bir durumdan söz ediliyor demektir. Ama rakamlarla konuşuyorsak bir-iki söz söylenebilir.

En önemli faktör sanatçı

Bu yaz gerçekleşecek konserlerden birinin farklı şehirlerdeki bilet fiyatlarını mercek altına alalım, bakalım neyle karşılaşacağız... İstanbul’da bu yaz konser verecek ve adını konuyu dağıtmamak için vermeyeceğim X sanatçısını izlemenin bedeli
(en ucuz bilet fiyatı) Türkiye’de yaklaşık 50 avro.

Aynı sanatçı için Berlin’de 64, Viyana’da 180, Prag’da 48, Riga’da 49, Kopenhag’da 194, Oslo’da 75, Stockholm’da 70, Atina’da 50, Paris’te 55 avro vermelisiniz. Bunlar konserlerde satılan en ucuz biletlerin fiyatı.

Yani bizdeki bilet fiyatı fahiş değil. Ortalamanın altında. Üstelik dünyanın hiçbir yerinde konserlerden bizdeki kadar ağır vergi alınmıyor. Bu konuyu da başka bir yazıda incelemiştim. Dileyenler arşivden bakabilirler.

Konuyla ilgili fikrimi aktarmadan bir parantez açayım. Bir konserin bilet fiyatını belirleyen pek çok faktör olmasına rağmen en önemli faktör sanatçının kendisidir. Yani grubun mali işlere bakan ekibi ve bağlı olduğu şirketler turnenin tahmini hedefin

Yazının Devamı

Mor ve Ötesi’nin 20’nci yılı

21 Mayıs 2016

Mor ve Ötesi hafta içinde yeni bir single yayınladı. Adı “Anlatamıyorum”. Orhan Veli’nin aynı adlı şiirinden alıntılar içeren, dinleyeni kalbinden yakalayan bir balad. Kayıt ve miks Tarkan Gözübüyük, mastering Los Angeles’ta Grammy ödüllü ses mühendisi Evren Göknar tarafından yapılmış.

Bunları belirtiyorum çünkü şarkı teknik açıdan üst düzeyde. Emeği geçenler anılmalı. Müzikal açıdan ise grubun şöyle eskilere doğru bir hafızasını yokladığı kesin. Hayli eski bir şarkı bu ve grubun 20’nci yılı dolayısıyla tarihten çekilip çıkarılıp dinleyiciye sunuluyor. Devamı var mı, yani bir albüm gelecek mi? Çok net değil. Ancak yeni malzemeler yıl içinde karşımıza çıkabilir. Gizli tuttukları sürprizler de var. Adı üzerinde sürpriz olduğundan bekleyelim görelim.

Yıllanmayı becerdiler

1996’dan bu yana hayatımızda Mor ve Ötesi ve ben evrilip gelişen ama durduğu yeri kaybetmeyen grupları önemsiyorum. Çünkü her şeyin değiştiği bizimki gibi ülkelerde bazı şeylerin değişmemesi hoşuma gidiyor.

20 yıldan bu yana değişmeyen tek bir sokak, bina, mahalle yok İstanbul’da. Anılarımızın üzerine asfalt döktüler, binalar, AVM’ler diktiler, butik oteller yaptılar. Ama ne gam. Anılarımız artık şarkılara emanet. Biz

Yazının Devamı