Muse’un yeni albümü

27 Haziran 2015

Muse dedinizmi akan sular duruyor. Hakkında bu kadar fazla mesaj aldığım bir grup ya da sanatçı yok. “Muse’un albümünü yazsana”, “Muse’un yeni single’ı sence nasıl?” İşte böyle...

Twitter ve Facebook da dahil Muse’la ilgili yandaki gibi mesajlar alıyorum. Ne düşündüğümün ne önemi var, siz beğendikten sonra. Ama madem lütfedip benim görüşüme değer veriyorsunuz, söyleyeyim. Muse bende tek başına iktidar olmaz. Olsa olsa bir azınlık hükümeti kurar.

Tamam adı (“Drones”) ve içerdiği temalar itibarıyla pek bir başkaldırı, pek bir Gezi, “V for Vendetta”, “1984” tadında. Tamam modern çağın teknolojik zalimliklerine, global şiddete ve kapitalizme itiraza eyvallah ama 2015 model Muse, bu kadar şanlı bir geçmişe binaen Pink Floyd’un 1970’lerde yaptığından daha farklı ve özgün bir şeyler yapabilirdi. Ne “The Final Cut”ın, “The Wall”un üzerine bir tuğla koyulabilmiş, ne de mesela Kubrick üstadın savaşın ve ordunun pisliğini anlatan “Full Metal Jacket”ından daha çarpıcı olunabilmiş, ne de farklı ve güncel bir bakış açısı getirilebilmiş.

Sevdiğiniz grubun orijinal olduğu yıllar geride kaldı

Sanatsal açıdan giderek Whitesnake’leşen bir Muse’dan ne bekliyorduk ondan da emin değilim. Hayır,

Yazının Devamı

Tatilde hayatın gerçekleri

23 Haziran 2015

Simi Adası Bozburun’un tam karşısında. Eskiler Sömbeki der. Geceleri Türkiye’ye bakan Pedi köyünün ışıkları en bulutlu, puslu gecede bile karanlıkta ışıl ışıl yanar. İlk kez görenler bu köy neresi diye sorar. Simi olduğunu öğrenince şaşkınlıklarını gizleyemez.

Bu yıl Bozburun’da yeniden açılan gümrük kapısından faydalanıp günübirlik bir bakıp gelelim dedik. Bizden başka kimse yoktu gümrükte. Guletler boş boş yatıyormuş. Geçen yılın yarısı kadar bile iş yok dediler. Neyse hayatın gerçeklerini şimdilik boş verelim dedik, karşıya geçtik.

Minik bir tatil beldesi. Tek geçim kaynağı turizm, hatta daha kesin konuşursak, Türkiye’den gelen turistler. Esnaf sokaklarda Türkçe laf atma ve müşteri kapma peşinde. Şöyle sizi süzüp meşrebinizi, paranızı pulunuzu tartıp bir iki zoka lafla yaklaşmaları pek tanıdık geldi. Aynı Kapalıçarşı halıcısı olmuş Simi esnafı. Esnafı da kendimize benzetmişiz. Hayatın gerçekleri dedik...

Yüksek sezonda limandaki kazık restoranlarda bolca pembe gömlekli purolu Türk görülmekteymiş. Hatta koyda demirli Amerikan bayraklı Türk motor yatlarının limanı Demet Akalın ve Hande Yener’le inlettiğini anlattılar. Öyle bir ortamda olacağıma öğle sıcağında Mecidiyeköy’de olmayı

Yazının Devamı

Buzdolabına bakakalmak

21 Haziran 2015

Yeni teknolojilerin şöyle bir yönü var. İnsanlar sizin muhteşem buluşunuzla ne yapacak, asla kestiremiyorsunuz. Haber yayını yaparlar diye beklerken onlar buzdolaplarını canlı yayınlıyor

Şöyle bir anekdotum var, yeri gelince anlatmayı pek severim. Magazin gazetecisine soruyorlar: “Neden rock yıldızları hep mankenlerle çıkıyor sizce?” Yanıt net: “Çünkü çıkabiliyorlar.”

İşte bazen mesele bu kadar basit. Biri bir şeyi neden yapıyor diye çok fazla düşünmeye, saatlerce tartışmaya gerek yok. Yapıyor çünkü yapabiliyor. Neden her sene kaldırımları söküp yeniden yapıyorlar? Neden akıllara zarar
1000 odalı saray inşa ediyorlar? Neden robot heykelleri dikiyorlar? Neden dinozor ihalesi açıyorlar? Neden Çamlıca’ya dev gibi cami yapıyorlar? Neden refüjlere, otoyol duvarlarına saçma sapan yanar döner çiçekleri döşeyerek vergileri çarçur ediyorlar? Neden İstanbul’a ikinci boğaz açmaya çalışıyorlar? Neden illa da doğayı katlederek üçüncü havalimanı inşa ediyorlar? Neden habire denizi dolduruyorlar? Neden dereleri satıyorlar? Neden vapurları kaldırıp yerine yüzen klimaları koyuyorlar?

Çünkü yapabiliyorlar. Nedeni bu.

Yeni bir çılgınlık

Periscope’u biliyorsunuz. Hani telefonunuzun

Yazının Devamı

Bu isme dikkat demiştim!

20 Haziran 2015

Aylar önce şarkılarından bahsetmiş, albümünü merakla beklediğimi yazmıştım. Sonunda o gün geldi. Leon Bridges’ın ilk albümü “Coming Home” dinleyeni 60’lara ışınlıyor

Yazının Devamı

Abdullah Gül’ün sorunu

16 Haziran 2015

Evet, pazar günü ben de kitabı satın aldım ve birkaç saat içinde okudum. Sonda söyleyeceğimi başta söyleyeyim herkes rahat etsin. Abdullah Gül’ün en büyük sorunu bir türlü açık konuşmaması. Net bir cümleyle ne düşündüğünü ifade etmekten şu veya bu nedenden dolayı hep kaçınması. Hep anlaşılmayı beklemesi. “Daha ne söyleseydim” şeklinde düşünmesi. Oysa halk anlamıyor. Herkes yedi yıl boyunca Gül’ün ne demek istediğini anlamaya

çalıştı. Sorun bu.

Kitap bir bakıma bu gerçeği ortaya koymuş.

“Abdullah Gül ile 12 Yıl”, Abdullah Gül aslında böyle yapmak istedi ama yanlış anlaşıldı ya da anlaşılamadı” şeklinde bölümlerle dolu. Bir ara hatırlarsanız Erdoğan için bir ekip vardı. Erdoğan bir şey söyler sonradan “Aslında öyle demedi” açıklaması bu ekipten gelirdi. Sayın Gül için de bu kitap benzerini yapıyor. Bir farkla. Gül’ün suskunluklarının perde arkasını anlatmaya girişiyor. “Sustu ama susarak aslında şunu demek istedi”, “Bir şey yapmadı ama bir şey yapmayarak aslında şunu yapmak istedi” gibisinden.

Sanki Abdullah Gül’ün kamuoyuna açıkça söyleyemediklerini Sayın Sever onun adına geçmişe yönelik tek tek söylemiş. Diyeceksiniz ki uzun zamandır gidişat AKP’nin oy kaybını işaret ediyor olmasa

Yazının Devamı

Bir emanetçinin itirafları

14 Haziran 2015

Şu ara emanet oy muhabbeti çok popüler. Kim kime, ne kadar oy emanet etti, emanet oylarla barajı geçtik, hayır geçmedik, bizde emanet oy var, hayır yok... Ben oyunu emanet edenlerdenim

Bir kere Twitter’da değil ama Facebook’ta ciddi tepki aldım. Facebook’ta arkadaş olduğum ne acayip insanlar varmış, hayret ettim. “Kim bunlar, ben bunlarla neden arkadaş olmuşum ki?” diye düşündüm. Cem Yılmaz boşuna dememiş, “Facebook’taki arkadaşlıklar tırt, kavga olsa kaçı koşar gelir!” diye. Hakikaten kavga falan yokken, barış, demokrasi, kardeşlik mesajları veriyorken bir anda kavgaya geldiler ama beni dövmeye...

Birisi şöyle yazmış: “Eğitimli cahillik diyorum ben buna.” Bu kişi benim paylaştığım cümlenin altına yazılan yorumlara yanıt yazıyor ama ben yokmuşum gibi konuşuyor. Beni kale almıyor çünkü ben teröristleri Meclis’e sokan eğitimli bir cahilim.

Üst perdeden yorumlar

“Sadece gülüyorum” yazan var. “Yazık” yazan var. Öyle üst perdeden yorumlar ki ben kandırılmış bir cahilim. Hiçbir şey bilmiyorum, büyük bir oyunun parçasıyım. Ama onlar her nasılsa benim bilmediklerimi hep biliyorlar.

Sağda solda “Bunlar teröristleri Meclis’e soktu, hepsi vatan haini, zaten yetmez ama

Yazının Devamı

Stream’in en güçlü beş insanı

13 Haziran 2015

Stream’in günümüzdeki müzik piyasasının itici gücü olduğu düşünülürse bu isimler aynı zamanda müzik sektörünün de en güçlü insanları. Müzik işi nereye gidiyor diye merak eden okusun

-DanIel Ek / spotıfy:Hali hazırda stream işinin en büyüğü ve en güçlü insanı kendisi. Amerikan müzik endüstrisi gelirleri toplamı 12 milyar dolar. Spotify’ın değeri 8.4 milyar dolar. Neredeyse bütün sanatçılar Spotify’ın hırsız olduğunu ve kendilerini sömürdüğünü düşünüyor.

Son olarak Taylor Swift yeni albümünü Spotify’a vermedi. Buna karşılık Ek, bir yılda toplam 2 milyar dolar telif dağıttıklarını anlatan uzun bir blog postu yayımladı. Müziğin en nefret edilen ama şu anda 60 milyon ücretli abonesiyle en güçlü platformu.

-JImmy IovIne beats-apple: Beats (Dr. Dre ile) kurucusu Iovine’ın Interscope ve Geffen’in kurucusu olduğunu da hatırlatayım. Iovine eskiden beri Amerikan müzik endüstrisinin, dolayısıyla dünya müzik endüstrisinin önemli isimlerinden. 2014’te 3 milyar dolara Apple’ın satın aldığı Beats’in beyni.

Biliyorsunuz Apple iTunes’la müziği değiştirdi ama sonra müzikteki belirleyiciliğini kaybetti. Şu anda Beats ile birlikte
30 Haziran’da dünya çapında hizmete açılacak Apple

Yazının Devamı

Bir kişi kaybetti, Türkiye kazandı

9 Haziran 2015

Pek çok alanda şaibelerin yaşandığı 30 Mart seçimlerinin ardından şöyle yazmıştım: “Bir kişi kazandı, herkes kaybetti.” Neden böyle yazmıştım? Çünkü bir kişinin kişisel siyaset hırsı Türkiye’nin yıllar boyunca büyük bedeller ödenerek adım adım elde ettiği demokratik kazanımları ve toplumsal barışı tehlikeye sokuyordu.

Bugün göğsümü gere gere şöyle yazabiliyorum: Bir kişi kaybetti, Türkiye kazandı.

AKP kazandı, çünkü tek adam vesayetinden kurtulma fırsatını yakaladı. Halka, icraata, hizmete, demokrasiye, özgürlüklere odaklanan “fabrika ayarlarına” dönme fırsatını yakaladı. Seçmeni bu fırsatı ve mesajı partisine verdi. Bu partinin liderleri bu mesajı doğru okursa hem kendileri hem Türkiye kazanır. Bu mesajı anlamamakta ısrar ederlerse bir sonraki seçimde 258 değil 158’e inerler. Üç yıl içinde ise siyasi tarihimizin ikinci ANAP’ı olur, hayatlarına mizah alanında bir sosyal medya hesabı olarak devam ederler.

CHP hiç tartışmasız kazandı. Ağzı iyi laf yapmıyor, rakiplerine iyi cevap veremiyor bundan lider olmaz denen Kemal Kılıçdaroğlu Türkiye’nin ihtiyacı olan siyasetçi ve devlet adamı nasıl olmalı herkese gösterdi. Ön seçimle aday belirledi. Seçim süresince yapıcı kampanya yürüttü.

Yazının Devamı