Madem 2014 listeleri her yerde, eksik kalmayalım, biz de sıralayalım. “Kime göre, neye göre en iyi?” sorusunu duyar gibiyim. Çok afedersiniz bana göre...
1- “Closer Than ThIs” St. LucIa:Sanırım kalbimin bir kısmı her zaman 80’lere ait olacak. 80’ler önümüzdeki 10 yıllarda tekrar trend falan olduğunda “Vay çok cool şeyleri seviyor bu adam” diyecekler. 80’ler gözden düştüğündeyse “Şuna bak, dinozor” diye dalga geçecekler. Hiç umurumda değil. Sırf vokalleri ve keyboard tonu için sıkılmadan dinlerim bu 2014 model 80’ler şarkısını.
2- “La VerIte” - FrançoIs and The Atlas MountaIns:Odamda yaklaşık 30 sekmeli bir Safari ekranı ve sağa solda dağılmış CD ve kitaplar arasında “Ben en son neye bakıyordum ya!” şeklinde öylece duruyordum. Birden BBC Radio6 bu şarkıyı çalmaya başladı. Bir anda mutluluk hissi geldi. Fransızca olmasından başka çocuk şarkılarını andırmasını sevdim galiba.
3- “The Best ThIng” - ElectrIc Youth: “Drive”ın soundtrack albümünden beri Electric Youth’un albümünü bekliyordum. Bu şarkı albümdeki ilk gözağrım. Hem karanlık hem de huzur veren bir yanı var. Hani İstanbul’da kışın gökyüzü çıldırmış gibi kurşun rengi olur da “Bir şey olacak galiba” diye beklersin.
Bazı insanlar ne zaman statükoya isyan edeceklerini, ne zaman burjuvaziyle ilgili sorunlarını dile getireceklerini, hangi gazeteye ne zaman Kemalist ideolojinin kendilerini boğduğunu anlatacaklarını çok iyi hesaplayabiliyor.
Bilmiyorum belki hesap değil, doğal yetenek ya da bir tür biyolojik saat bu.
Kutluğ Ataman şüphesiz biyolojik saati “makul” işleyenlerden.
Gezi döneminde Türk burjuvazisinin kendisine ve sanatına yaptığı zulmü anlattıktan sonra Türk işçi sınıfından Sabancı ailesinin ısmarladığı sanat eserini tamamladı. Ardından da film çekti ve ona hayat hakkı tanımayan sanat camiasından da Antalya’da ödül aldı.
Ataman 26 Aralık’ta vizyona girecek “Kuzu” isimli bu filminin afişini hazırlamış ve en tepeye şöyle yazdırmış: “Yılın En İyi Türk Filmi”.
Sinema eleştirmeni Alkan Avcıoğlu’nun yazısında belirttiği gibi bu ifade herhangi bir yazardan alınmış değil. Yani bir alıntı değil. Öyle olsa bütün dünyada olduğu gibi tırnak içinde verilirdi ve altına kaynağı yazılırdı.
Peki, Antalya’da alınan ödül mü kastediliyor acaba? Filmin fragmanına yapılan güncel kurguda “Yılın En İyi Türk Filmi” ifadesi bu defa tırnak içinde verilmiş. Altına kaynak olarak Antalya Altın
2014 cennet vatanda müzik adına verimli bir yıl oldu. Kimileriyle yeni tanıştık, kimilerinin yeni işlerini ilgiyle izledik. Yıl sonu gelirken şöyle bir toparlayalım...
-The RIngo Jets:Aynı adlı albümleriyle güzel bir çıkış yakaladılar. Sınır tanımadılar, Avrupa şehirlerinden Anadolu barlarına her yerde müziklerini çaldılar. Çıkışları devam eder.
-Eskiz: Progresif, saykodelik, gitar müziği seven kesim için kafalar bozulunca sığınılacak güzel bir dağ kulübesi gibi grup. İyi müzisyenlik, iyi müzikal dil. Değerini bilin.
-The Away Days:Uluslararası indie camiada tanınan ve giderek daha fazla adından söz ettiren ekip halen Avrupa turnesinde. Bu yıl çıkardıkları “Paris” ve “Your Color” adında iki single’ları var.
Performanslarını nezih kulüplerde izleyebilirsiniz
-TrIosome:Bu caz triosunun
en iyi yanı hiç cazcı gibi görünmemeleri. Bu tanımla kimseyi gücendirmek
“Nüfusunun yüzde 80’i ateist veya dinsiz olan Çek Cumhuriyeti bizden daha mı mutsuz, daha mı sefil, daha mı günahkar, daha mı ahlaksız?” diye düşündüm Prag’dayken...
Geçen hafta Prag’daydım. Rehberimiz kiliseleri dolaştırdı. Konu açılınca öğrendim. 10 milyon nüfuslu Çek halkının ancak yüzde 20’si kendini inançlı olarak tanımlıyor. Katolik ve Protestanlar yarı yarıya.
2010 yılındaki bir araştırmaya göre halkın yüzde 50’den fazlası ateist olduğunu söylemiş. Yüzde 30’luk bir bölüm ise bu yöndeki bir soruya yanıt vermek istemiyor. “Dindar değilim” ya da “Ne alaka, size ne?” diyor. Çok şaşırdım, gerçekten hiç bilmiyordum.
Bu ülkede kimse din dersini yasaklamıyor, kiliseleri kapatmaya çalışmıyor, ateizmi zorunlu öğreti yapmak için yasa değiştirmiyor. “Biz çoğunluk milletiz” falan demiyor. Ateizm en iyi inançtır diye ortada dolaşmıyor. Hatta bu konuda konuşmak toplumda kişisel haklara müdahale kabul ediliyor. Yüzde 80 hiç fena bir çoğunluk değil oysaki.
Başlarına taş yağdığı falan yok
Bu durumu komünist döneme bağlayanlar yanılır, çünkü 1989’dan bu yana ateizm daha da artmış. Dindarlık bastırılsa, rejim değiştiğinde eskiye dönüş olurdu.
Masaya yumruğunu bir türlü vurmadığı (!) için eleştiriyorlar Kılıçdaroğlu’nu.
Yeteri kadar dediğim dedik olmadığı için, yeteri kadar despot olmadığı için eleştiriyorlar. İyi azarlayamıyor. Yetmezmiş gibi ağız dalaşında da iyi değil. Böyle genel başkan mı olur?
Partisindeki farklı sesleri bir türlü susturamadığı için (!) küçümseyen var.
Bak AKP’ye oysa ki, onlar öyle mi? Çıt çıkmıyor...
“Kardeşi inşaatta bekçilik yapıyor, dürüst adam kardeşini kayırmamış” değil de, “Onu bile becerememiş” gözüyle bakıldığı için, yani yeteri kadar “iş bilmediği” için, “iki koyunu güdemediği” için beğenilmiyor Kılıçdaroğlu. “Yok yok, katiyen iktidar olamaz” diyorlar. Kurnaz değil bir kere...
Yeteri kadar solcu değil, yeteri kadar dindar değil, ulusalcı değil diye eleştiren de var. Fazla dindar diye eleştiren de var.
Başörtüsüne, muhafazakâr kesime “fazla hoşgörülü” diye yakınan var, “Farklı seslere hoşgörüsü yok” diyen var.
Prag’ın yarım saat dışında bir köy var. Türkiye’ye gayet uzak bu köy, bizim köyümüz
olmasa da Türk bira zevkinin temellerini barındırıyor olabilir
rag yakınlarındaki Velke Popovice isimli köye bu mevsimde giderseniz bari erkenden gidin ki azıcık güneş görsün yüzünüz. Aksi takdirde puslu gökte bulutlar arasından erkenden görünen dolunay ve uçsuz bucaksız ormanlar eşliğinde “Kurtadam Prag’da” filmini çekersiniz. Kurtadam sizi donmadan bulursa tabii. Hava gündüz vakti eksi 10’lara dayanıyor. Burada “sıcak bir sohbet ihtiyacı” bir kelime oyunu değil, gerçeğin ta kendisi.
Köyde Kozel birasının orijinal fabrikası var. “Kolomb ilk seferine çıktığında biz burada bira mayalıyorduk” şeklinde giriyorlar söze. Bira Çek Cumhuriyeti’nde “alkol”den ziyade bir milli gelenek ve içecek olarak algılanıyor. Tarihsel kökleri, sosyal arka planı, kocaman bir ekonomisi var. Bugün dünyanın her yerine gönderilen bu bira, bu köye ve Çeklere önemli bir ekonomik girdi sağlıyor, gurur veriyor.
İlginç bir ayrıntı
Şimdi Anadolu grubu tarafından Türkiye’de Adana’da üretilip şişelenecek. Türk damaklara hitap edecek.
Benim ilginç bulduğum ayrıntıya gelelim. Bir biranın Çek birası kabul edilebilmesi
Spotify’ın yaptırdığı araştırma kafaları karıştırdı. Müzik ile seks arasında hakikaten “anlaşılamayan” bir ilişki var galiba
İngiliz bilim insanları “Bize ne kardeşim, her şeyi biz mi araştıracağız, hem araştıracağız da ne olacak” demez, her şeyi yerli yersiz araştırmalarıyla meşhurdur. Bu haberleri pek severiz biz. İlgileniriz, inceleriz. Bakın geçenlerde bir tanesiyle karşılaştım. Spotify insanların sevişirken ne dinlediğini merak etmiş. Bu şarkıları araştırması için Londra Üniversitesi’nden bir müzik psikoloğuna görev vermiş. 18-91 yaşları arasındaki 2 bin denek katılmış bu araştırmaya. Ortaya çıkan şarkılar afedersiniz doğum kontrolü listesi gibi. Araştırmaya dair, “91 yaşında biri hangi şarkıyla sevişiyor”dan ziyade “91 yaşındaki biri nasıl sevişiyor” gibi önemli soruları bir yana bırakıp listeyi hafiften irdeleyelim.
*“Time Of My Life” - Dirty Dancing:Klasik bir dans sahnesinin şarkısı. Bazı duyguları harekete geçirmeyi başarmış.
Pek romantik.
*“Sexual Healing” - Marvin Gaye:Marvin Gaye bu şarkıyı hayatında uyuşturucu ve depresyonun tavan yaptığı dönemde yazmıştı. Çare seks tadında... Ama işe yaramadı.
*“Bolero” - Maurice Ravel: Sorum yok hâkim bey, tanık
Hangi sosyal sınıftan olursan ol, hangi gelir düzeyinde olursan ol fark etmiyor.
İster sitede otur, ister rezidansta, ister bahçeli villada, ister konakta, yalıda, ister gecekonduda, kaçak yapıda.
İster dijital iletişim uzmanı ol, ister ajansta kreatif, ister borsacı, finansçı, hipster ol, ister pazarcı, çiftçi, bakkal, güvenlikçi...
Bekâr ya da evli beş çocuklu, şehirli ya da köylü, laik ya da muhafazakâr, örtülü örtüsüz hiç önemli değil.
Türk, Kürt, Laz, Çerkez, Alevi, Sünni, Hıristiyan, Yahudi fark etmez.
İmam hatipliyle kolejliyi, zenginle fakiri buluşturan, inanç farklılıklarını anlamsızlaştıran Türkiye’nin en büyük partisinin adı “düşüncesizler partisi”.
***