Şiddete, teröre “ama”sız şartsız şurtsuz hayır diyebilmek için ne yapalım, nerelere gidelim? Derdimizi anlatmak için nece konuşalım?
Birini diniyle inancıyla mensup olduğu etnik kökenle değil kişiliğiyle, insanlığıyla değerlendirelim demek için Place de la République’te Fransızca pankart mı açalım?
İslami terör kötüdür, terörün her türlüsü gibi karşı durulması, lanetlenmesi gerekir demek için Champs-Elysée’ye mi yürüyelim?
Bir arada yaşamanın teminatı demokratik hukuk sistemidir diyebilmek için Place de la Nation’da nöbet mi tutalım?
Söyleyin ne yapalım? Avrupa’ya farklı olana karşı hoşgörülü olun, fobilerinizden kurtulun derken kendi memleketimizde tam tersini uyguladığımızı haykırmak için, bunun yanlışlığını ortaya koymak için toplanıp Bastille’e mi koşalım?
Darbeci falan ilan edilmeden gaz yemeden “Cumhuriyet’in değerlerine saygılı olun” demek için (Paris’teki pankartlardan biriydi) nereye gidelim?
***
“Kalabalıkta çok müzik var. Süslenip püslenip önümüzde salınmadığından belki bazen duyamıyoruz ama orada olduğunu fark etmek mümkün”. Kalben müziğini böyle anlatıyor...
Kendisine sekiz yaşındayken beş oktavlık bir Casio org almışlar. Müziğe öyle başlamış. Şu anda gitar çalıyor, şarkılarını söylüyor. Gitar tarzını anlatmak için
“14 yaşında gitar almışlardı,
o günkü gibi çalıyorum” diyor. Güzel bir tarz.
Kalben Sağdıç ilk konserini İzmir Çiğli’de bir süpermarketin otoparkında lise grubuyla vermiş. “Ellerinde torbalar ve araba anahtarları olan 500 kadar kişiye şarkılar çalıp söyledik” diye anlatıyor. (Bu konseptte bir kulüp hiç fena olmaz aslında.)
Bu kışın fon müziği
Tom Waits’in hikayelerini, David Bowie’nin cesaretini seviyor. Müziğini şöyle
Sosyal medyanın hayatımızdan çaldığı zamanı geri kazanmak için bulunan, bir trend haline gelen yeni çözümü takdimimdir
Facebook’tan çıktım, Twitter’da yokum artık” gibi iddialı cümleler değil bunlar. Ama insanlarda sosyal medya uygulamalarını telefona indirmeme, en azından sosyal medyayı bilgisayarla sınırlı tutma eğilimi var. Evet, dünya tersine gidiyor ama işte trendler öyle değil. (Instagram’da aşırı efektli resim paylaşmak da fena halde demodeymiş, haberiniz olsun.)
Bu kararı alan tanıdığım insanlar da var. Bazıları sosyal medyanın önemli olduğu sektörlerde hayli yoğun çalışan insanlar üstelik.
Sosyal medya sigara gibi, küt diye bırakmak mümkün değil. Her ikisi de iddialı cümleler kurdurup tutulamayan sözler verdirtmiştir insanoğluna. Ama telefonda sosyal medya olmaması hakikaten zaman kazandırabilir. Neticede eş dost bir yemeğe gittiğinizde bilgisayarı “lap” diye masaya açıp pilakinin yanındaki mouse’u tıklata tıklata “Facebook’ta kim kimi like etmiş” ya da “Twitter’da bugün kime ve neye çemkiriyoruz acaba dur bi’ bakayım” demez insan karşısında biri otururken.
Boş zaman sorunu
İyi güzel de asıl soru şu; kalan boş zamanı neyle, nasıl dolduracaksınız?
Neticede
Hayatımda hiç konsere gitmedim diyenlerin nüfusa oranı yüzde 73. Açıklayan İpsos araştırma şirketi. 77 milyonuz. 56 milyonumuz hayatında hiç konsere gitmemiş.
Yüzde 24 hiç müzik dinlemiyormuş. 18.5 milyon kişi eder. Duymamak için kulaklarını da tıkıyorlar mı araştırmada o yok.
Yüzde 96’mız baleye gitmemiş. Yüzde 80’imiz tiyatroya gitmemiş. Yüzde 56’mız sinemaya bile gitmemiş. Kelle sayısı hesaplamak bile anlamsız. Durumumuz bu.
Şimdi diyeceksiniz ki millet geçim derdinde, bunlar lükstür, fakir fukara nasıl para bulacak? İtirazım var.
***
Bakın 2012 yılında memlekette kayıtlı araç sayısı 19 milyon. TÜİK’in en güncel verilerine göre (2011) memleketteki hane sayısı da budur. Hane başı nüfus ortalaması 3.8 kişidir.
Araçların yüzde 56’sı otomobil. Kalanlar kamyonet, kamyon, minibüs, otobüs, motosiklet. Bir aileye dört kişi deseniz, her ailede bir araç var kapının önünde duran. Her iki aileden birinde otomobil var. Otobüs, minibüs, kamyonet gibi araçları dışında bırakıyorum.
“Yaşasın bir yıl daha geldi.” İyi güzel de bir bilinmezliğe bakıp kaybolup gitmektense elimizdeki somut yıla, geçen yıla baksak. O yılı sen yaşadın, sevdiklerinle sen paylaştın
çimden “Adamlar haklı beyler” derim. (Kadınları dışladığımdan değil, lafın gelişi.) Yeni yılın ne olacağını bilmiyorum ki nesini kutlayacağım? “Yaşasın bir yıl daha geldi.” Eee? Yani? Ha babam hayaller, ihtimaller, talepler... O da olsun, bu da olsun. Neden? Dünyanın sana borcu mu var?
Bir bilinmezliğe, bu ucu açık ihtimaller denizine bakıp ufukta kaybolup gitmektense tersine bakalım bir de. Elimizde somut bir adet “yıl” var. Geçen yıl.
Şimdi biz bu geçen yılı iyisiyle kötüsüyle, arızasıyla, hastalığıyla, derdiyle tasasıyla atlatmışız. Bir sürü kötülüğün, uğursuzluğun arasından, içinden, köşesinden geçip bir şekilde sağ kalmayı başarmışız. Her an, her gün otobüste, işte, mahallede yanımızdan geçen, etrafımızda dolanan kim bilir hangi ruh hastaları, kıskançlar, hasetler, yeteneksizler, vasatlar, namussuzlar, yalancılar, ezikler, görgüsüzler, psikopatlar, hırsızlar, katiller ve bunların dışında bunlardan daha iyi ve daha kötü onlarca tür insan arasından, onların şerrinden sıyrılıp gelmişiz, yara bere
Madonna’nın martta yayımlamayı planladığı yeni albümü “Rebel Heart” geçenlerde internete sızdı. Müzik dünyasında bundan sonra farklı önlemler gündeme gelebilir
Madonna kendisine yapılanı “sanatsal tecavüz” ve terörizm olarak adlandırıyor. Ona göre bu basit bir “şarkı sızması” değil. “Buna artık alıştık” diyor, “Daha önce başımıza geldi. Yanımda çalışan birileri ya da çalıştığımız stüdyolardaki insanlardan çıkabiliyordu. Bu defa farklı. Sistematik olarak birileri benimle uğraşıyor.”
Kendi şarkılarını sızdıranlar oldu
Madonna ortaya dökülen malzemeye bakarak muhtemelen kişisel bilgisayarının hack’lendiğini düşünüyor. Durum buysa sadece müzik değil, başka bir sürü şeyi de ellerinde tutuyor bu hacker’lar.
Sony’nin hack’lenmesinin ardından elbette anlamlı ve düşündürücü. Üstelik yakın zamanda gündeme gelen bu iki olay ilk de değil. Yıl içinde muhtelif film yıldızlarının özel fotoğrafları hack’lenmiş ve sızdırılmıştı.
Bu konuda pek çok yorum okudum. İnternette maşallah çeşit bol. CIA gündem değiştiriyor diyen de var, kendisi yapıyor, böylece daha fazla dikkat çekiyor diyen de... Gerçeği öğrenene kadar bunu bilemeyeceğiz.
Ama şu var ki dikkat çekmek
“Devlet şefkat ve merhame-tini yitirirse tiranlaşır, zorba-laşır” diye konuştu Sayın Başbakan. Devlet insan mı, duyguları mı var ki merhamet edecek, üzülecek, sevinecek, alınacak, güce-necek? Ama bizim toplumumuz eskiden beri devleti insanlaştırır, kişileştirir. Ona devlet baba der. Başbakan da elbette bu önkabul ışığında tabanıyla iletişim kurmaya çalışıyor.
İyi de madem böyle bir “kişileştirme” yapıyoruz o zaman buyurun devam edelim, profil çıkaralım. Bakalım insansa eğer, nasıl bir insan bu devlet?
Bizim gördüğümüz devlet bayağı asabi, huysuz, saldırgan, dediğim dedik, geçimsizin teki. Resmen depresyonda. Şüpheler sürekli beynini kemiriyor, herkesi tehlike olarak görüyor. Bütün apartmanla kavgalı, herkesle mahkemelik, komşu mahallelerle zaten selamı sabahı çoktan kesmiş. Hiç dostu olmadığın-dan acayip canı sıkılıyor. Sıkıldıkça da ona buna sarıyor.
Hayır bir kere de sevinsin şu devlet, bir kere de eğlensin, bir sakinleşsin, kendini bu kadar kasmasın, gezsin dolaşsın, ne bileyim gerekirse yogaya falan gitsin yeter ki huzur bulsun.
Aramızda kalsın ama
devlet bir insansa eğer, fena halde psikoloğa ihtiyacı var, durumu iyi değil.
Demek istediğim şu: Bıra-kalım
Konu müzik, tahminler hem genel hem özel. Bakın 2015’te müzik âlemlerinde işler şöyle gelişecek gibi duruyor...
- Stream, download’un sırtını yere getirecek. Eskiden “CD satılmıyor” dönemi vardı. Şimdi sıra “Kimse albüm download etmiyor” döneminde. Tek format stream yani dijital platformlara abonelik suretiyle müzik dinlemek giderek artacak.
- Spotify ve benzeri büyük platformlar 2015 sonunda ilk kez kâra geçecek. Yani tarihte ilk kez stream’e yapılan yatırımlar karşılığını alacak. Şu ana kadar yatırımlar geleceğe yönelik kabul ediliyordu ve stream modeli hiçbir şirkete para kazandırmıyordu. Bunun kırıldığı yıl 2015 olacak. Anlamı bu sistemin aktörlerinin ve tabii sanatçıların da daha fazla gelir elde edeceği. Ancak bu sefer de download’dan para kaybedecekler. Neticede büyük firmalar yatırımlarını download’dan stream’e aktaracak.
Radyolar eski parlak günlerine kavuşacak
- Büyük markalar kendi stream platformlarını kurmaya girişecek. Müzikle işi olan, müzik üzerinden iletişim kuran firmalar stream’e yatırım yapacak. Aynı şekilde GSM firmaları konuşma ve iletişim değil, veri odaklı yatırımlarını daha da artıracak. Müzik ve video yoksa GSM operatörü de yok. Durum buna