Her yıl aynısı olur.. Okuma istatistikleri çıkar; kişi başına düşen kitap sayısı, kişi başına düşen gazete, dergi sayısı açıklanır.. Bu yıl değişen bir şey yok..
Her zaman ki gibi çuvallamışız..
Okumayan bir toplum olduğumuz on bininci defa kanıtlanmış..
*
Aslında bu mesele çok mühimdir, çağdaşlık iddiasında olan toplumlar için önemli bir göstergedir, ama siyaset kurum pek ilgilenmez..
Duymazdan, bilmezden, görmezden gelir..
Hele iktidarlar zinhar..
Dün Beşiktaş’ı izlerken bu soru çengeli kafama takıldı.. Kalsa daha mı iyi olurdu? Niye mi?
Haftalardır izliyoruz. Beşiktaş kötü oynamıyor, ama oyunu rakibine dikte ettiremiyor. İstediği gibi yönlendiremiyor. İleride top tutamıyor. Oyunu rakip sahaya yıkamıyor.
Quaresma yok herhalde ondandır dedik. Almeida da, Edu da ayağında top tutan, rakibi meşgul eden adamlar değil... Gol adamları!.. Son vuruş adamları!..
Almeida için bir şey diyemem, Edu’yu Kayseri karşısında gördük (iki satır önce son vuruş adamı dememden sonra ünlem atmam bu yüzdendir). 73. dakikayı hatırlayın Holosko getirdi, önüne bıraktı.
Vallahi de billahi de ben daha iyi vururdum (top koşturduğum yıllarda tabii)...
* * *
Beşiktaş’ın sıkıntısı bu diyorduk, Quaresma dönünce çözüleceğini umuyorduk. Yanılmışız..Gerçi hazır değildi, sekiz haftalık ayrılık epey etkilemiş. Oyuna ısınamadı.. Bir iki olumlu hareket dışında sallandı durdu.
Şimdi ne söyleyecekler merak ediyorum..
İnsanlar korkuyor, gönül rahatlığıyla fikir beyan edemiyor, düşündüğünü söyleyemiyor..
Üniversiteler bu sebeple suskun..
Bu ortamda yeni anayasa yapmak çok zor dediğimizde..
Bunun hemen dümen olduğunu söylediler, yazdılar, çizdiler.. İpe un sermenin, yeni anayasayı engellemenin tezgâhı olarak gösterdiler..
Sanki insanlar şakır şakır konuşuyormuş da.. En aykırı fikirleri, en zor talepleri kolaylıkla dile getiriyormuş da..
Tam tersini söylüyormuşuz havası yarattılar.. Daha doğrusu yaratmaya çalıştılar..
1992 Nevruzu’ndan sonra Güneydoğu’da karanlık yılların başladığını ben de biliyorum..
100 kişinin öldüğü o Nevruz’dan sonra paniğe kapılan Ankara’nın JİTEM’i devreye soktuğuna ben de inanıyorum..
Bunlar sır değil; yazılıyor, çiziliyor..
Faili meçhullerin arkasında JİTEM’in olduğu ayyuka çıktı..
Güneydoğu’nun 1992-1995 arası çok karanlık.. Devlet açısından da karanlık, PKK açısından da..
Zaten bu sebeple yıllardır dillerde tüy bitti, ama bir arpa boyu yol kat edilmedi..
Biliyoruz ki; PKK da enseye sıkıyordu, JİTEM de..
Eskiden tehlikeli değildi.. Kasabadan kente inen, köyden kente gelen yumurtayı ihmal etmezdi..
En ucuz, en hoş hediyeydi..
Doktora mı gittin, bir sepet yumurta..
Avukatın kapısını mı çalman lazım, bir sepet yumurta..
Akrabanı, arkadaşını mı ziyaret edeceksin, bir sepet yumurta..
Köylü toplumuyduk.. Çoğu evde kümes vardı.. Kümesten alırsın, saman dolu sepete koyarsın, taze taze götürüsün..
İster sucuğun üstüne kır, ister menemen yap, ister omlet.. Sevmeyen yok gibidir..
Hangi konuda diyeceksiniz? Çift başlı yönetime doğru gidiş konusunda.. Yarı başkanlık sistemine fiilen geçiş hakkında..
İstiyorlar mı, istemiyorlar mı belli değil?
Aslında rejim değişikliğinin temeli 2007 yılındaki Anayasa değişikliğiyle atıldı.. Binanın katları cumhurbaşkanı seçim yasasıyla tamamlandı..
İşin büyük bölümü bitti..
CHP’den, MHP’den, BDP’den ses seda yok!..
*
Mesela Kılıçdaroğlu, Cumhurbaşkanı Gül’ün yasayı veto etmesi gerektiğini, yoksa Anayasa Mahkemesi’ne gideceklerini açıkladı..
Cumhurbaşkanı Gül’ün görev süresi yedi yıl mı, beş yıl mı derken.. Zihinler bununla meşgulken.. Cumhurbaşkanı seçim yasasının kabulüyle, parlamenter sistemden yarı başkanlık sistemine fiilen geçtik..
Tabii ki; Türk usulü oldu..
Ucube bi durum var..
İleride düzeltirler mi, Cumhurbaşkanı seçimine bu şekilde mi gideriz, kervan yolda düzülür taktiği mi uygulanır bilemem..
Ama başkanlık sistemine fiilen geçtiğimizi biliyorum..
* * *
Sanayi Bakanı Nihat Ergün;
Ülkenin nabzını tutmanın, gidişatın rotasını belirlemenin, değişen eğilimleri, fikirleri saptamanın bir tek yöntemi var..
Saha çalışması yapmak, yüz yüze yapılan görüşmelerle nabzı tutmak..
Siyaseti yönlendirme amacı taşımayan, parayı veren düdüğü çalar anlayışına yüz vermeyen araştırmalar yol gösterici oluyor..
Hele önceki yıllarla mukayese yapılmışsa ufuk açıyor.. Kadir Has Üniversitesi’nin çalışması bu açıdan önemli.. Memleketin havasını anlatıyor..
*
Terörle başlayalım..
‘Türkiye’deki terörün çözümü için en etkili yol hangisidir?’ diye sormuşlar..