Saraydan kız kaçırmak... Pardon, MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ı yargıdan kaçırmak amacıyla MİT yasasının 26. maddesinde yapılmak istenen değişiklik Anayasa’ya uyar mı? CHP’nin Adalet Komisyonu üyesi Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk itiraz noktalarını anlatıyor:
- Teklif, MİT mensuplarına ve “Başbakan tarafından özel görev le görevlendirilen kişilere” görev ifası sırasında işledikleri suçlardan ötürü soruşturma açılmasını Başbakanın iznine bağlıyor.
- Sizce neresi sakıncalı?
- Bu kişiler hangi suçu işlerlerse işlesin dokunulmaz olacaklardır. Anayasayı ihlal, düşmanla işbirliği yapma, çete kurma, Cumhurbaşkanı’na suikast gibi suçlara kalkışsalar bile ancak Başbakan’ın izniyle soruşturulacaklar. Olacak şey mi?
- Peki çıkarılacak yasa Hakan Fidan’ı yargının elinden kurtarabilir mi?
- Hayır kurtaramaz... Çünkü açılmış bir soruşturma veya kovuşturmayı yok sayacak veya etkisiz kılacak değişiklik anayasaya aykırıdır. Usule elişkin değişiklikler geçmişe etkili uygulanamaz. Ceza yasasında sanığın lehine değişiklik yaparsanız geçmişe yürütebilirsiniz. Ancak dava açılması konusundaki soruşturma iznini geriye yürütemezsiniz. Soruşturma açılmışsa buna sonradan Başbakan izni
- Bendeniz artık yargıya güvenmiyorum... Eğer özel yetkili savcı ifadeye çağırırsa gitmeyeceğim...
- Neden?
- Yargıya Başbakan güvenmiyor ki ben güveneyim... O kadar güvenmiyor ki, baksana adamını ifadeye bile göndermiyor. MİT Müsteşarı’na bile uydurma suçlamalar yükleyen bir yargı sade vatandaşa neler yapmaz?
* * *
Bir vatandaş böyle diyor.. Bir başka vatandaş ise şunu...
- Ben bu MİT’e güvenmiyorum arkadaş...
- Neden?
Bilinen hikâyedir... Avukat savunacağı sanıkla dava öncesi anlaşmış... Yargıç ne sorarsa sanık aptal taklidi yapacak sadece “lo lo” diyecekmiş... Mahkeme süreci gayet başarılı yürümüş. Sanık her soruya “lo lo” diye cevap vermiş. Dava kazanılmış... Sıra gelmiş vekâlet ücretinin tahsiline avukat parasını isteyince sanığın cevabı aynı olmuş “Lo lo”...
Avukatın o andaki “Bize de mi lo lo” sözü tarihe geçmiş...
Özel yetkili mahkemeler dört yıldır polisin getirdiği malzemeyle iddianame hazırlıyor, tutuklama kararı veriyor, hapisler gazeteci, aydın, general doldu... Başbakan bu uygulamalardan rahatsız olmadığı gibi her fırsatta savcıların iddialarını destekliyor... Fakat ucu Başbakan’ın atadığı ve özel görevlendirdiği MİT Başkanı Fidan’a gelince iş değişti: “Bize de mi lo lo?” oldu.
Hakan Fidan’ın ifadesi için önce “Başbakan’ın izni gerekli” denildi...
Sonradan anlaşıldı ki o eski yasa... 2004 yılında çıkarılan yeni yasaya göre Fidan’ın ifade vermeye gitmesi gerekli...
Başbakan bunun üzerine çözümü MİT yasasına bir madde ekletmekte buldu. Bu amaçla alelacele hazırlanan “kişiye özel yasa” teklifi salı günü Adalet Komisyonu’nda görüşülecek. Böylece Fidan savcıların elinden
Devlet içinde kavgalar olur ama dışarı ancak binde biri sızar... Bu defa kavga hem çok ağır, hem çok gözler önünde... Neredeyse köprülerin atılacağı bir noktaya doğru ilerliyor.
MİT Müsteşarı Hakan Fidan çok ağır suçlamalarla “şüpheli” olarak ifadeye çağırılıyor.
Hakan Fidan’ın savcılığa çağırılması bir anlamda Başbakan’ın ifadeye çağrılmasıdır. Hükümetin ve politikalarının savcı tarafından sorgulanmasıdır. Hükümete ve MİT’e farklı politika dayatmasıdır.
Kavganın taraflarından biri tabii ki Tayyip Erdoğan’dır. Diğerini Yeni Şafak gazetesinde iktidara yakın yazar Ali Bayramoğlu şöyle anlatıyor:
“İktidar kavgasının ayaklarından birisini oluşturan polis ve yargı merkezli son derece etkin bir gruptur. Ona bu etkinliği sağlayan... polis ve yargının yeni yasal yetkileri, özel yetkili savcılık ve mahkeme yapılanmaları, en nihayet devlette ‘savcı polis işleyişini tersyüz eden polis devleti işleyişi’dir.”
Bayramoğlu, adını vermeden bugün iktidarla açık çatışmaya girecek kadar güçlenmiş diğer tarafın “Cemaat” olduğunu kaydediyor. Sonra da “Cemaat”in yargı ve emniyette elde ettiği güç nedeniyle “adeta politika üreticisi” haline geldiğini... KCK, Ergenekon, OdaTV davalarında
CHP şu sıralarda kurultay heyecanıyla dopdolu...
Üstelik bu defa sinemada bir değil iki kurultay birden var...
Nereden çıktı iki kurultay?
Efendim Önder Sav ekibi olağanüstü tüzük kurultayı için bir tüzük taslağı hazırlayıp imza kampanyası başlattı...
Kurultay için yeterli 362 imzayı buldu...
Genel Merkez’e kurultayı toplaması için başvuruda bulundu..
Genel Merkez tüzük gereği kurultayı toplayacaktı.
Başbakan Erdoğan’ın “Dindar bir nesil yetiştirmek istiyoruz” sözleri gündemi gerdi..
Ancak Başbakan’ın sözleri sanki gelecekle ilgili bir projeymiş gibi ele alınıyor.
Oysa dindar gençlik projesi için düğmeye çoktan basıldı.
Şu anda adım adım uygulanan projeyle...
Cumhuriyetin daha İslami bir yapıya devredilmesi gerektiğini yıllardır savunan Ömer Dinçer Milli Eğitim Bakanı yapıldı...
Dinçer’in bakanlığı Kanun Hükmünde Kararnameyle “Atatürk ilke ve devrimlerine bağlı yurttaş yetiştirme” amacını sildi attı...
19 Mayıs Bayramı kutlamaları kaldırıldı...
Emekli Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt, avukatı aracılığıyla “asılsız ve esef verici yayınlara” karşı yasal yollara başvuracağını açıkladı.
Ergenekon sanığı olarak Silivri’de tutuklu olan Barış Terkoğlu ve Barış Pehlivan’ın ortaklaşa yazdığı “Sızıntı” adlı kitaptan sızan kriptonun (şifreli mesaj) muhtevasından son yazımızda söz ettik... 21 Kasım 2008 tarihinde Ankara’dan Washington’a geçilen telgrafın bir yerinde Yaşar Büyükanıt’ın kızının özel hayatına ilişkin çirkin bir cümle de yer alıyordu.
Büyükanıt basına elbet dava açabilir. Açabilir ama meselenin bam teli basının olayı yazması değil...
Bakınız o kriptoda ne diyor:
“Hukuk ataşesinin doğrudan isteğine cevap vererek Türk Emniyeti, 21 Kasım’da Elçiliğe görsel materyallerin de yardımıyla AKP Hükümeti’ni devirmek için komplo kurduğu öne sürülen varlığı şüpheli Ergenekon grubuyla ilgili soruşturmaları hakkında kapsamlı bir brifing verdi...”
Sorgulanması gereken emniyet görevlilerinin elçiliğe kimin izni veya emriyle gittikleri, neden yürüyen bir davanın sanıklarını isim vererek suçlu gibi gösterdikleri... Büyükanıt’a şantajı kimin veya kimlerin düzenlediği olmalıydı...
CHP Milletvekili Atilla Kart bu soruları
Cumhurbaşkanlığı komisyon kurdu... Ulusal bayramlar gözden geçiriliyor... İlk adım olarak 19 Mayıs bayramında Ankara dışındaki törenler kaldırıldı. Çankaya’nın açıklamasından anlıyoruz ki, 23 Nisan ve 30 Ağustos bayramları da daraltılacak...
Peki Şeker ve Kurban bayramları ne olacak? Biri 3 gün diğeri 4 gün olarak kalacak mı?
Okurlarımız “Canım bunlar dini bayram, kutsal günleri kısaltmak veya uzatmak söz konusu olabilir mi?” diye düşünebilirler... Olabilir...
1935 yılında çıkarılan kanunla 30 Ağustos Zafer Bayramı (1 gün), 23 Nisan Ulusal Egemenlik Bayramı (1,5 gün), 1 Mayıs Bahar Bayramı(1 gün) olarak saptanmıştır. Şeker Bayramı’nın üç gün, Kurban Bayramı’nın 4 gün olacağı da o kanunla kararlaştırılmıştır.
O günlerde eğilim bayramları çoğaltmak ve uzatmak yönündedir... Sebebini İçişleri Bakanı Şükrü Kaya yasa görüşülürken şöyle izah eder:
- Memleketinmizde tatil günlerimiz azdır. Çalışkan bir milletin istirahat hakkıdır. Bu sıhhi ve içtimai bir meseledir...
Görüşmeler sırasında söz alan Balıkesir Mebusu Hacim Kezer, bayram günlerini uzun bulur, her iki dini bayram için “birer gün kafidir” diye konuşur.