Önce “Bülent Arınç’a suikast timi yakalandı” diye haber yaptılar. Peşinden amaçları “Suikast değil dinleme idi” şekline dönüştürüldü olay. Günlerce tantanası yapıldı. Bülent Arınç her gün bir başka demeçle korkuyu körükledi. TSK’nın sırlarını sakladığı Kozmik Oda bile arandı. Sonunda subaylar beraat etti. Savcının son tutuklama talebinde ne suikast, ne dinleme suçlaması yer almıştı. Yargıç subayları salıverdi.
Demeye kalmadı bu defa Yargıç Kadir Kayan’ı takip ettiği iddiasıyla iki araç yakalandı. İçindeki erler karakola çekildi. Yandaş medya “Ordu çıldırdı” gibi başlıklar attı. Cihan Haber Ajansı kamerasının bu tür olaylarda anında hazır bulunması ayrıca ilgi çekti! Sonunda anlaşıldı ki bunlar da çarşıya giden marangoz, aşçı, elektrikçi erlerdir. Anlıyacağınız artık çarşıya giden erler bile kuşku çekiyor ve takip ediliyor. Bunun adına tıpta paranoya deniyor.
Paranoyaklarda genellikle takip edilme duygusu ağır basar. Kuşku ve güvensizlik doruktadır. Kendi ürettikleri hayali senaryolara kuvvetle inanırlar. Şu fıkra özellikle onların hoşlarına gider:
Adam psikoloğa gitmiş. Şikâyetini anlatmış... Yatağının altında bir timsah olduğunu hissediyormuş. Ama kimse ona inanmıyormuş.
Milli Piyango’nun yılbaşı çekilişi yapıldı. Gazeteler talihli vatandaşların peşinde. Flaşlar patlıyor... Talih kime gülmüşse onlar da talihe gülümsüyor...
Piyangodan boş çekenler mi?
Onlar için de hiçbir şey bitmiyor...
Çünkü talihsiz ülkemiz aynı zamanda bir talih cennetidir...
Soner Yalçın “Bu Dinciler O Müslümanlara Benzemiyor” adlı son kitabında günümüzdeki şans yarışının da bir dökümünü yapıyor.
Bakınız devletimiz vatandaşına nasıl da her gün ayrı şans kapısı açıyor:
Pazartesi: On Numara, Çarşamba: Şans Topu, Perşembe: Süper Loto, Cumartesi: Sayısal Loto,
Yarbay Ali Tatar’ın hayatına son vermesinden birkaç saat önce yazdığı mektup dün Hürriyet’te yayımlandı. Mektubun çarpıcı cümlelerinden biri şu:
“Hukuksuzluk sürecine hukuk adına saygı gösterilemez...”
Peki ne yapılır?
Hukuk adına her adımda mücadele edilir... Hukuksuzluğa seyirci kalınmaz.
Yarbay Tatar devam ediyor:
“Yaşadığım bu hukuksuzluk sonucu o deliğe bir daha girmektense mezara girmeyi tercih ederim.”
Geçenlerde bir avukat dostumuz Ergenekon’dan tutuklu subayların kaldığı Hasdal Hapishanesi’ni anlattı...
TRT Şeş: Yılın kanalı.
Kriz teğet geçiyor: Yılın yalanı.
Bilumum kamu ihaleleri: Yılın talanı.
Açılım: Yılın sanalı.
Türkan Saylan: Yılın kaybı.
Bilge köyünde çoluk - çocuk 44 kişinin katledilmesi: Yılın ayıbı.
Nefes: Yılın filmi.
TSK’nın en hassas birimlerinden Seferberlik Bölge Başkanlığı’nda birkaç gündür arama yapılıyor. Birimin özelliğinden dolayı aramaya polis dahil edilmiyor. Sadece bir hâkim yapıyor. Buna rağmen gazetelerde aramaya ilişkin çarşaf çarşaf haberler okuyoruz. Mesela;
“Hâkim 170 sayfa not tuttu. İncelemelerde sonradan düzenlenmiş eski belgeler bulundu.”
“Hâkim, şüpheli 8 askerle ilgili belgeleri kopyalıyor, diğer belgeleri ise not alıyor. Hâkimin her adımı askerlerce tutanağa geçiriliyor.”
“Şok gelişme; bilgiler silindi.”
Bu bilgiler doğru mu? Doğru ise bunları kim sızdırıyor?
Ya bundan sonra? Kozmik kasadan çıkan sırlar işportaya düşer mi?
“Kozmik kasadan çıkan sır” diye masa başında yazılan birtakım komplo senaryoları malum basının sayfalarında yerini alır mı?
Çukurambar’da bir albay ile binbaşının keşif olayı önce Bülent Arınç’a suikast hazırlığı diye nitelendi.. Sonra “dinleme” tahmini yapıldı. Bülent Arınç da önceleri o fikirdeydi. Savcı evlerini aradıktan sonra subay sanıkları salıverdi. Derken alttan alta olay büyütüldü. Seferberlik Tetkik Kurulu’nun aranmasına kadar vardı işler...
Devletin kurumları arasındaki güvensizlik doruğa ulaştı.
DP’nin hukukçu Genel Başkanı Hüsamettin Cindoruk, yaşanan kaosu Vatan’da Mine Şenocaklı’ya şöyle anlatıyor:
“Devlet kurumları birbirleriyle yazışarak bilgi toplar. Eğer cumhuriyet başsavcısının bir bilgi isteği varsa, bunu Genelkurmay’a bildirir. Gidip karargâh basmaz. Bu bir güvensizlik işaretidir. Görülüyor ki, devletin iki önemli kurumu birbirine güvenmiyor, birbirini arıyor. Bu güvensizlik sadece bu konuda değil. Erzincan’da, Erzurum’da Milli Emniyet’in bürosu basılıyor. Milli Emniyet aranıyor. Kim arıyor? Sivil yargı arıyor. Sivil yargı, Milli Emniyet’e güvenmiyor. Devlet birimleri arasında böyle bir güvensizlik ortaya çıktıysa, ben de diyorum ki, devletin çivisi çıkmıştır.”
* * *
CHP Genel Başkanı Deniz Baykal ne diyor olup biten konusunda? Şunu:
“İddia, emir komuta zinciri içinde
Cumhuriyet tarihinde eşi benzeri görülmemiş işler oluyor...
Son örnek; özel yetkili savcılığın emriyle Genelkurmay’a bağlı “Seferberlik Tetkik Kurulu”nun baskınla aranması.
Hayır; önemli olan polisin gizlilik derecesi yüksek bir askeri birime girmesi değil.
Önemli olan, Genelkurmay’ın yaptığı açıklamaya hükümetin inanmaması, devletin zirvesinde güvensizliğin tavana vurmuş olması...
Çukurambar’da gözlem yapan iki subayı sorgulayan, evlerini arayan savcılık bir şey bulamayınca takipsizlik kararı vermişti...
Ancak anlaşılan savcılar iktidardan gelen baskılar üzere tekrar kanıt aramaya koyulmuştur...
Çukurambar’da gözlem yapan binbaşı ile albay tutuksuz...
Türkiye’de birtakım insanların suçsuz yere hapis yattığını hatırlatırsanız iktidar kanadından anında itiraz gelir:
- Efendim lütfen yargıyı rahat bırakalım... Yargıç ve savcılarımızın çalışmasına müdahale etmeyelim... Adalet er veya geç tecelli edecektir...
Ne güzel bir uyarı... Peki iktidar da yargıya aynı saygı içinde mi?
Bakalım...
Erzincan Cumhuriyet Başsavcısı İlhan Cihaner, irticai faaliyetlerinden dolayı İsmailağa Tarikatı hakkında soruşturma başlatıyor. 23 Şubat 2009 tarihinde soruşturma kapsamında 9 kişi gözaltına alınıyor. Kısa süre sonra kendisini Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek arıyor. Gerisini Savcı Cihaner şöyle anlatıyor:
“Cemil Çiçek özetle, ‘cezanın alt ve üst sınırını, cezaevlerinin doluluğunu ve genel seçimler öncesi kendilerini siyaseten çok zorda bırakacağını’ söyleyerek gözaltındaki şüphelileri salıvermemi istedi. Ben yasal gereğini yapacağımı söyleyerek konuşmayı sonlandırdım ve sorguya sevk ettiğim 9 kişi tutuklandı.”
Sonra ne mi oluyor? Dava bir imzasız mektupla Erzurum’un yetkisine sokuluyor ve tutuklular salıveriliyor. Savcı Cihaner hakkında 26 yıl hapis istemiyle dava açılıyor... Cihaner’in HSYK’ya gönderdiği savunma dilekçesinden birkaç satır