Frankfurt Kitap Fuarı’nın basın merkezinde 100’e yakın gazeteci aynı anda çalışıyor... Yazılar yazılıyor, gazetelere postalanıyor...O sırada iki kişi basın merkezinde gazetecileri dolaşarak her birinin önüne bir bildiri koyuyor... İş arasında önlerine konan bildiriye göz atanlar “Press release by Writers Syndicate of Turkey” başlığını okuyor... Bir zamanlar Aziz Nesin’lerin, Yaşar Kemal’lerin öncülüğünde yürüyen Türkiye Yazarlar Sendikası bu... Türkiye’nin Frankfurt Kitap Fuarı’nda onur konuğu olmasından memnunluk duyduğunu bildiriyor sendika, bildirinin başında... Sonra Engin Çeber’in dayak sonucu ölümünü anlatıyor. Peşinden özgürlük ihlallerine geçiyor... Örnek olarak 301. maddeyi veriyor... 301. maddenin Türklüğü (Turkishness) koruma adı altında dayattığı yasakçılığı anlatıyor...
Oysa 301. madde değişti... “Türklüğü” sözcüğü “Türk milleti” olarak değiştirildi... Maddeyi hala özgürlüğü engelleyici durumda bulabilirsiniz ama bu yanlış bilgi neden?
Daha ilginci... Milletvekili Şükrü Elekdağ’ın açtığı dava yüzünden yayıncı Muzaffer Erdoğdu’nun 20 bin YTL ödemeye mahkûm edildiği, yayınevinin bu yüzden kapanma tehlikesi geçirdiği belirtiliyor. Oysa... Mahkeme 7500 YTL cezaya
AKP, İzmir Belediye Başkanlığı’nı almaya kararlı, o yüzden her türlü faulü deniyor.. Demokrasi, adalet, centilmenlik gibi kavramlar zaten çoktandır hak getire... İşte size İzmir büromuzun haberi:
“İzmir’in suyunda tespit edilen sınır değerlerin üzerindeki arsenik, İçişleri Bakanlığı tarafından soruşturma konusu edildi. Hrant Dink cinayetini araştıran Mülkiye Başmüfettişi Şükrü Yıldız ile Mehmet Canoğlu, perşembe günü İzmir’e geldi. Müfettişler, Büyükşehir Belediyesi’nde inceleme başlattı.
Kusur tespit edilmesi halinde, sorumlular hakkında görevi ihmal veya kötüye kullanmaktan dava açılması için hukuki sürecin işleyeceği belirtildi.
Başkan Aziz Kocaoğlu, sessiz kalmayı tercih ederken, İzmir gibi suyunda arsenik saptanan diğer illerde ise herhangi bir işlem yapılmadığı ortaya çıktı. Bu illerde, İçişleri, Sağlık ve Çevre bakanlıklarının İzmir’e zorunlu kıldığı yaptırımların da uygulanmadığı tespit edildi. Afyon, Aksaray, Kars, Nevşehir, Niğde ve Van’da arsenik miktarının, düzenli şekilde duyurulmadığı, faturalara uyarıcı not düşülmediği, okullarda memba suyu dağıtılmadığı belirlendi.
Bu arada, İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin yapımına başladığı, yaklaşık 15 milyon euro’ya mal
Görünen o ki, PKK’nın stratejisi 2004 yılından beri Kürtlerin değil ABD’nin çıkarlarına göre yönlendiriliyor...
PKK, ABD adına vuruyor...
Amaç Türk ordusunu destabilize etmek, halkın gözünden düşürmek ve ulusal siyasetteki ağırlığını ortadan kaldırmaktır.
Böylece ordunun muhalefeti eritilecek, Irak’ın kuzeyi ve Kıbrıs başta olmak üzere kritik konularda ABD isteklerini hayata geçirmek kolaylaşacaktır.
AKP iktidarı bu mücadelede kendi ordusuna karşı ABD’nin yanındadır...
Dinci çevreler bu sürecin sonunda bir din devletinin kurulacağı hesabındadır.
Kimse Silahlı Kuvvetler çökerse ülkenin de çökeceğini, en azından Pakistan veya Afganistan’a döneceğini hesap etmiyor.
Tayyip Erdoğan, geçen yıl 5 Kasım günü... Başkan Bush’la PKK konusunu görüştükten sonra Beyaz Saray çıkışında ne demişti:
“Sayın Bush’un gözlerinde terörü bitirme kararlılığı okudum.”
Aradan bir yıl geçti. Bugün gelinen noktayı biliyoruz. Bir yıl önce Bush’un gözlerinde kararlılık okuyan Tayyip Erdoğan, bu süre içinde birkaç istihbarat vermenin dışında kılını kıpırdatmayan Amerika’dan umudunu kesmiş olacak... Ya da eskisi kadar umutlu değil ki şimdi Barzani’nin kapısında... Yeni umudu Barzani.
İyi de bu hesap doğru mu? CHP Genel Başkan Yardımcısı Onur Öymen’e kulak veriyoruz:
- Barzani kimdir? Altı yıldır, “Ben PKK ile mücadele etmem. PKK, Türkiye’nin kendi iç meselesidir ve bu mesele askeri yöntemlerle çözülemez” diyen ve dediği gibi tavır takınan kişidir. Böyle birini muhatap almak ve ona umut bağlamak olacak şey midir? Amerika’ya yaptıramadığınız bir şeyi bütün varlığı ona bağlı birine yaptırabilmek söz konusu olabilir mi?
- Sizce yapılması gereken nedir?
- Bizim muhatabımız önce Amerika, sonra da Irak merkezi yönetimi olmalıdır. Cenevre 4. Sözleşmesi’ne göre, bir ülke asker bulundurduğu ülkede güvenliği sağlamak zorundadır. Amerika’ya bu hatırlatılmalıdır. Ayrıca sen
Almanya’da, kaza yapan Türk işçisinin anlattıklarını Ümit Bora aktarıyor... Farkı fark edelim...
“İşten döndüm, evimin önünde arabamı park ederken eski bir arabaya tamponum dokundu. İndim hem arabamı ve dokunduğum arabayı inceledim, yok, hiçbir hasar çizik yok. Zaten tampon tampona değmişti. Bir şey olmamasına sevindim ve evimin yolunu tuttum. Yarım saat sonra kapı çalındı, gelen polisler arabaya çarpıp kaçmışsın, karakola götüreceğiz dediler. Telaşlandım, polislere nerede hasar var, yok ki suçlu olayım dedim. Hayır olmaz, sen çarptığın veya dokunduğun anda karşı arabanın sahibini bulacak ve ben arabanıza dokundum gelin bir bakın hasar var mı diye soracaktın, bunu yapmamışsın o yüzden suçlusun derler.
Tamponuna dokunduğum eski arabanın sahibi Yunanlı komşum çıktı. Meğer ben arka arkaya park ederken karşı binadan 2 kişi seyrediyormuş.
Hemen polisi arayıp suç duyurusu yapmışlar. Yunanlı komşuma “Var mı bir hasar, ben mi göremiyorum?” dedim. Var, tamponum ortadan 1 cm içeri gitmiş, yaylanmış dedi. Bunun o anda olup olmadığını da kestirmek mümkün değil. Sonuçta AB yasalarına göre suç işlemiştim ve cezama razıydım. Cezam kesildi! Park halindeki bir otoya hafifçe dokunmak ve kaza
Hrant Dink davasına dün devam edildi... Dava öncesi “Hrant Dink davasını izleme koordinasyonu” üyelerinin düzenlediği eylemde cinayetin arkasında duran güçlerin de ortaya çıkarılması ve davanın hızlandırılması istendi.
Dava neden süratlenmiyor...
Bunun baş sebeplerinden biri Emniyet mensupları için soruşturma izni verilmemesi...
Dink’in avukatlarından Ergin Cinmen diyor ki:
- Hrant Dink dosyasına bakarsanız hem Trabzon jandarmasının, hem İstanbul ve Trabzon’da emniyet müdürü düzeyindeki polis şeflerinin Yasin Hayal’in bir yıl öncesinden Hrant Dink’e karşı eylem yapacağını bildiklerini görürsünüz. Ama söz konusu illerin valilikleri ne İstanbul ne de Trabzon’daki polis şefleri için soruşturma izni vermediler. Bu karara itirazlarımız da idare mahkemelerince reddedildi.
Valilik aynı valilik, cinayet aynı cinayet... Ama askerlerin yargılanmasına izin veriliyor, polislerinkine verilmiyor. Ne tuhaf!
Ergin Cinmen gidişatı özetliyor:
Makam otomobiliyle MHP Genel Merkezi’ne giden Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’a jammer (elektronik sinyal karıştırıcı) cihazlarla donatılmış koruma araçları eşlik ediyor. Hürriyet’in haberi şöyle sürüyor:
“Jammer araçları görüşme sırasında genel merkez etrafında dolaşarak hem koruma hem de dinlemeye karşı önlem aldı...”
Olağan, çünkü... İktidar herkesin konuşmalarını dinliyor. Bu konuşmalar umulmadık zamanlarda umulmadık yerlerde ortaya çıkıyor. Kişinin aleyhinde kullanılıyor.
Anayasa Mahkemesi Başkan Vekili Osman Paksüt ve eşinin başına gelenler hatırlarda...
CHP Milletvekili Ahmet Ersin, “Başbakan’ın bir özel dinleme örgütü var” diyor ve ekliyor:
- Ortam dinlemesi yapan araçlardan edinilen bilgiler, AKP’ye ve AKP medyasına servis ediliyor. Özel istihbarat topluyorlar. Muhalefet edenlere korku salma ve sindirme amacıyla bu yönteme başvuruluyor...”
Genelkurmay Başkanı da belli ki kendisini bu tür tehlikelerden koruma çabası içinde...
Aktütün Karakolu’na düzenlenen saldırıdan sonra yapılan röportajda konuşan Aktütünlü kız çocuğu, “Biz yıllardır kurşunlar altında yaşıyoruz. Ben buradan Başbakan’a sesleniyorum. Artık biz mermi değil kalem tutmak istiyoruz. Bu savaşı durdurun” demişti. SOL internet sitesinde dün yayımlanan habere göre... 12 yaşındaki kız çocuğunu bir sonraki akşam, özel bir televizyon kanalı canlı yayına almak istiyor.. Bunun üzerine çocuk gözaltına alınıyor. Bu arada Milli Eğitim Bakanı da açıklama yapıyor.. Kız çocuğunu yalancılıkla suçluyor... Bir iktidar küçüldü mü hedefleri de küçülür... Hedeflerin küçülmesi iktidarın kendini ne kadar küçük hissettiğinin göstergesidir.
* * *
Geçen yıl İstanbul’da tekstil işçisi 17 yaşındaki Ferhat Gerçek, Yenibosna Zafer Mahallesi’nde bayilerde serbestçe satılan ‘Yürüyüş’ adlı haftalık sol bir dergiyi satarken polisler tarafından vuruldu. Gerçek felç oldu.