Açık Pencere Sanki il başkanlarının AKP iktidarı üzerinde bir etkisi varmış gibi...Sanki iktidardan ricacı olmak bir işçi eylemi sayılabilirmiş gibi...Yasa geçen dönemde Cumhurbaşkanı Sezer tarafından veto edilmiş daha sonra da Anayasa Mahkemesi'ne götürülmüştü... Ne var ki, Anayasa Mahkemesi'nin yasayı iptalinden sonra birincisine göre daha da geri bir yasa yapıldı.. Buna göre:"...Emeklilik yaşı 65'e, prim gün sayısı 9.000'e çıkarılıyor... Ölüm aylığı bağlama şartı 900'den 1.800 güne yükseltiliyor. Çalışmak zorunda kalan emeklilerin maaşları kesiliyor. Aylık geliri 137 YTL'den fazla olan bütün vatandaşlar Genel Sağlık Sigortası primi ödemek zorunda kalıyor. Çalışanlar hastalık, kaza, ameliyat durumlarında "katılım payı" ödeyecek. Diş protez giderlerinin karşılanmasına kısıtlama getiriliyor... Emekli Bağ - Kur'lularının maaşından yüzde 10 sağlık primi kesilecek. Primini ödeyemeyen vatandaşlar sağlık hizmeti alamayacak. Primini ödeyemeyen çiftçilerin ürününe el konulacak...vs..."Yasada daha neler neler var... Çalışanların haklarını budayan ne cinlikler.Bu arada yeri gelmişken bir parantez açalım.. Cumhurbaşkanı Sezer malum statükocu, halktan kopuk, jakoben bir zattı! Öyle
Açık Pencere "Geleceği yakalamak"tır.Geleceği yakalamak, gelecekte var olmanın koşullarını bugünden yaratmak demektir... Bu ilke tabii ki şirketler gibi bireyler için de geçerlidir.Bugünlerde bazılarında bu geleceği yakalama telaşı hayli artmıştır.Malumunuz... Gelecekte ülkemizi bir İslam modelinin beklediği giderek daha açık ve net şekilde anlaşılmaktadır... Ufukta Malezya modeli hatta Pakistan görünmektedir...Geçmişte laik ve çağdaş bilinmiş, hatta hafifçe sol takılmış aydınlarımız! yakın gelecekte kendilerine hayat hakkı tanınmayacağı endişesi içindedirler...O yüzden cemaatlere, tarikatlara, iktidara, İslamcı sermayeye "Sizin kuracağınız düzene uyacağım, gerekirse karımı tesettüre sarıp ben de cumalara takılacağım" mesajı yollamaları gerekmektedir.O yüzden kimisi gelecekteki düzene "Üniversitede türbanı destekliyorum" manevrasıyla eklemlenmekte... Bir başkası, "Evimde Kuran okutacaktım, komşular ne der diye okutamadım, neler çekti bu Müslümanlar" diye gazete sayfalarına gözyaşı dökmekte...Bir başkası Atatürk ve cumuhuriyeti yerden yere vurarak, diğeri Said-i Nursi'yi temenna çakarak, öteki Osmanlıcılık oynayarak, beriki uçuruma gidişi etrafına demokrasiye gidiş diye yutturmaya
Açık Pencere - Hediyeler konusuna neden açıklık getirmiyorsunuz? Cevap şöyle:- Bana gelen hediyeleri Kayseri'de bir müze kurup orada sergileyeceğim. Bana soruyorlar, ne hediye geldi diye. Ben şimdi gelen her hediyeyi, "Bakalım kim ne getirdi?" diye söyleyecek değilim. Memurlar kaydediyor hepsini, müzede sergilenecek. O konudaki titizliğimi bilenler biliyor. Bir tek bu soru olsa derhal açıklama yapılması talimatını verirdim. Ancak, adam, hemen her konuda, ipe sapa gelmez iddialarını yazıp "Cumhurbaşkanı cevap versin" diyebiliyor. Bu üsluba cevap vermem...Cumhurbaşkanı gazetecilerin üslubuna kızmış gibi yapıyor. Ne var ki, soruyu soran sadece gazeteciler değil. 3 CHP milletvekilinin de konuyla ilgili 3 soru önergesi var... Cevap bekliyorlar. Sorulan soru basit:- Suudi Arabistan Kralı size ve eşinize hediye getirdi mi? Hediyelerin kaydı yapıldı mı?Cevap olarak "Getirdi, kayda geçirildi" veya "Getirmedi" demek çok mu zor?Sorunun cevabı için en az 7 - 8 yıl Kayseri'de müze kurulmasını mı bekleyeceğiz? O zamana kadar insanlar başka şeyden olmasa meraktan ölür!Üstelik Sayın Gül'ün bu konudaki titizliği de kendi beyanının aksine pek bilinmiyor... Kızının düğününe gelen hediyelerin
Açık Pencere - Kürtçe TV yayınlarına ilişkin sınırlamalar kaldırılmalı... Üniversitelerde Kürtçeyle ilgili bölümler kurulmalı.. Ana dilde öğrenim sağlanmalı... Kamu hizmetlerinde ana dile izin verilmeli.. Bunları terör örgütüne "meşruiyet sağlayan" yasaklar diye adlandırıyor. Böylece terör örgütünü bir biçimde meşru görüyor. Onu geçelim... Peki bu adımlar atılınca terör bitecek mi? Hayır... Sıranın anayasa değişikliklerine geleceğini ifade ediyor Tanrıkulu...Biliyorsunuz bu değişikliklerin de ucu bucağı yok... İstekler Kürtlerin kurucu ortak olarak Anayasa'ya girmesinden değişmez maddelerin değiştirilmesine kadar uzanıyor...Eğri oturup doğru konuşalım... Terör sürdükçe istekler de bitmeyecektir. Üstelik iktidarın atacağı her demokratik adım devletin yenilgisi, terör örgütünün başarısı olarak kayda geçirilecektir. O yüzden bölgedeki demokratikleşmenin ön şartı terör örgütünün silah bırakması olmalıdır...1999' da terör durmuştu. 2004'e kadar geçen sürede demokratik adımlar atıldı. OHAL kalktı. Kopenhag kriterleri hayata geçirildi. Kürtçe serbest kaldı. Kürtçe radyo ve TV yayınları başladı. Ama 2004'te terör yeniden başlayınca demokrasi adımları da durdu... Tablo açık... Öncelikli
Açık Pencere Gül'e her şeye rağmen o gece iki önemli soru soruldu... Bir, "Suudi Arabistan Kralı size ve eşinize hediye getirdi mi, hediye kaydedildi mi? İki, oğlunuzun internet üzerinden mısır pazarladığı doğru mu?" Abdullah Gül iki soruyu da geçiştirdi. Cevabında "mısır" lafı bile geçmedi...Dün gazeteleri taradık... Böyyük onca gazetede Çankaya üzerine düşen bu gölgeyi sorgulayan satırları boşuna aradık. Oysa... Ahmet Necdet Sezer'in bir resepsiyonda konuklara döner ekmek ikram etmesi olay olmuş... Büyük gazete bunu manşetinden duyurmuş, ertesi gün de lezzet uzmanlarını konuşturarak olayda görgüsüzlük boyutu araştırmıştı... Devran değişti... Artık hepimiz devekuşuyuz! Cumhurbaşkanı Gül'ün gazeteci sorularını yanıtladığı "Zirveden Bakış" adlı TRT programı en çok izlenen ilk 100 program arasına girememiş. "Alaattin'in Sihirli Lambası ve Pembe Panter" gibi çizgi filmler bile Abdullah Gül'den fazla izlenmiş... Bunu gazetecilerin Gül'ü fazla yormayacağının baştan anlaşılmasına mı yormalı? Yoksa Çankaya'da farklı karizma yaratamamasına mı? KKTC Cumhurbaşkanı Talat, Ankara'da A tipi devlet protokolüyle karşılanmış. KKTC'ye "Kıbrıs Türk tarafı" diyerek kimimize "Aa" dedirttiği için mi?
Açık Pencere "Gerek bakanlığım sırasında gerek şimdi hediyelerle ilgili konularda çok titiz davranmışımdır. Gelen hediyeler kayda geçirilmiştir. Şimdi, gelen hediyelerle ilgili, kim ne getiriyorsa, ilgili kişiler kayda geçirir. Bunlarla ilgili cumhurbaşkanlığında belli bir uygulama yok doğrusu. Mesela, daha önceki cumhurbaşkanlarından Süleyman Bey İslamköy'de bir müzeye bütün bunları koymuş. Benim fikrim bütün gelen hediyeleri müze şekline dönüştürmektir."Konu hakkında CHP'nin üç soru önergesi var. CHP Grup Başkanvekili Kemal Kılıçdaroğlu diyor ki:"Soru iki bölümlü ve çok net; Birinci bölüm; Kral Abdullah size ne hediye verdi? İkinci bölüm; bu hediyeyi ne yaptınız? Görüldüğü gibi Sayın Gül, Kral Abdullah'ın hediye vermediğini söylemiyor. Ancak hediyenin ne olduğu sorusuna da yanıt vermiyor. İkinci sorunun yanıtı da dikkat ederseniz sözü edilen hediyeye değil, genel olarak yaptığını söylediği uygulamaya ilişkin. Hediyelerle ilgili Cumhurbaşkanlığı'nda belli bir uygulama yokmuş! El insaf. Sayın Sezer'in uygulamasını niye yok sayıyorsunuz? Gelen hediyelerin hepsi kayda geçiriliyormuş! Öyleyse daha iyi ya... Açıklayın Kral Abdullah'tan aldığınız hediyenin ne olduğunu ve ne şekilde
Açık Pencere Peki biz ne olacağımızı neden bilmiyoruz? Bir ülke yarın ne olacağını bilmez mi?Bilmiyoruz, çünkü AKP'nin yarattığı fidelikte ne yetişeceğini kestiremiyoruz...Okullarda, yurtlarda, kurslarda, denetim dışı kalmış radyo televizyon yayınlarında din adına Atatürk, cumhuriyet, çağdaşlık, bilim düşmanlığı öğretiliyor... Gençliği anaokulundan başlayarak şekillendiriyor; kaderci, ezberci, kul yapılı veya lümpen bir nesil oluşturuyorlar.Bu fidelikten hangi ürün alınır? Nasıl bir fotoğraf ortaya çıkar? Kim bilebilir?..Bunu bugün iktidarda olanların dahi kestirebileceklerini sanmıyoruz...Bakınız Prof. Aysel Ekşi ne diyordu üç gün önce Cumhuriyet'teki yazısında:"Devlet ve hükümet desteklemese dahi... aşırı dinci gruplar bir kere belli bir güce ulaşırsa, o ülkede Müslüman insanların doğumundan ölümüne kadar tüm yaşamlarına karışma hakkını kendilerinde görüyorlar. Sonuçta istedikleri baskıyı yapmakta, insanların yaşamını din adına istedikleri gibi saptırmakta engel tanımıyorlar."Yarın ne olacağımızı kim bilebilir? Üç ay önce "Türkiye Malezya olur mu?"yu tartışıyorduk... Geçen akşam baktık Kanaltürk'te Merdan Yanardağ'ın programında uzmanlar oturmuş, "Türkiye Pakistan olur mu?"
Açık Pencere "Ek binanın yapımı engellenebilirdi. Ancak Başkan Kadir Topbaş, bürokratların 'itiraz edin' uyarısına rağmen dosyaları yanlış adrese gönderince bu yol da işletilemedi."Ne masum bir yanlışlık... Karşılığında ne ballı börek...Gelin de sormayın:"Acaba bugüne dek böyle küçük yanlışlıklar sonucu kaç imar cinayeti işlendi? Kaç trilyonluk rant sağlandı?"* * *Peki sonuç ne olacak dersiniz? Biz söyleyelim... Çok büyük olasılıkla o otel oraya dikilecek...Bir tarihte yine Eminönü'nde bir tarihi eser vahşetinin peşine düşmüştük...O günlerde Anıtlar Kurulu'nun bir üyesiyle konuşuyorduk. Muhterem dedi ki:- Siz bu konularda mücadele ediyorsunuz ama bana kalırsa iyi yapmıyorsunuz...- Neden?- Çünkü bu tür mücadeleler sonuç vermiyor. Parayı bastıran istediği binayı istediği yere dikiyor. Siz sadece bürokratların ve belediyecilerin biraz daha fazla rüşvet almasını sağlıyorsunuz o kadar...Gerçek budur.. Ama yine de ara sıra bu tür örnek olayları yakalayıp ipliğini pazara çıkarmak iyidir. Vatandaş küçük yanlışlıklar! sonucu ne büyük voliler vurulduğunu öğrensin... Haberi oluşturan gazeteci arkadaşlarımızı kutluyoruz... Haber Araştırma servisindeki arkadaşlarımız günlerdir Sultanahmet'teki