Açık Pencere Washington gezisinin görünürde tek bir amacı kalıyor: torun sevmek...Peki, bu 'torun sevme' amaçlı gezide ailenin otel masraflarını kim ödüyor?'23 Eylül günü "Torun sevmek" başlıklı yazımızda Başbakan'a yukarıdaki soruyu sormuş ancak yanıt alamamıştık. Bu yazıdan birkaç gün sonra CHP Milletvekili Ahmet Ersin, aynı soruyu bir önergeyle Tayyip Erdoğan'a yöneltti. Gelen yanıtın ne olduğunu Ersin'den dinliyoruz:- Önergemde 4 günlük konaklamanın masraflarının nereden karşılandığını sormuştum. Sorumu Başbakan adına Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek yanıtladı. Yanıt aynen şu idi: "Başbakan'ın ABD ziyareti sırasında çoluk çocuğuyla karşılaşıp görüşmüş olması insani bir durumdur."Demokrasi açıklık ve şeffaflık rejimidir. Halkın parasını harcayan Başbakan'ın sorulduğunda harcadığının hesabını vermesi gerekir. Ama, Başbakan cevap vermiyor. Veremiyor. Neden? Herhalde olup bitenleri halkın duymasından çekiniyor. Ve bu rejimin adı hâlâ demokrasi... 'Başbakan Erdoğan, devlete ait ANA uçağıyla önce New York Kennedy Havalimanı'na iniyor. Beraberindekileri burada bırakıyor. Eşi Emine, kızları Sümeyye ve Esra ile damadı Berat Albayrak ve torunu Mehmet Akif'le birlikte Washington'a devam
Açık Pencere Daha önce iki kez hükümet tarafından TRT Genel Müdürlüğü'ne aday gösterilen İbrahim Şahin, ikisinde de Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer tarafından veto edilmişti... Sonunda hem hükümet hem de Şahin muradına erdi!TRT bir zamanlar "özerk" bir kuruluştu... 1961 Anayasası TRT'ye özerklik vermişti. O yıllarda TRT'de çalıştık. Siyasetçi, TRT Genel Müdürü'ne telefon açıp "merhaba" bile diyemezdi. Siyaset karşısında tarafsız olan TRT sadece Anayasa ve Cumhuriyet'ten yana taraftı. Kendi ilkeleri doğrultusunda yayın yapardı. 12 Mart darbesiyle özerklik tarihe karıştı.Aradan geçen yıllar sonunda gelinen noktayı bugün hep birlikte izliyoruz...Genel Müdür adaylarını sözde RTÜK seçiyor, ama RTÜK'e seçeceği adayın ismini veren de yine hükümettir. İbrahim Şahin iktidarın seçimi olarak koltuğa oturmuştur.TRT halkın parasıyla görev yapmaktadır. Tarafsızlığı esastır. Ancak, iktidar tarafından seçilen Genel Müdür'ün iktidara karşı tarafsız yayın yapması mümkün mü?Üstelik TRT'nin tarafsızlığı için mücadele veren de kalmamıştır artık.Ülkenin demokrat geçinenleri sadece askerlerin demokratlığıyla ilgili olup hükümetin antidemokratlığıyla hiç mi hiç ilgili değillerdir... TRT'nin yeni Genel
Açık Pencere Adaylardan Prof Etem Tolga 51, Prof. Ahmet İnsel 49 oy aldı... YÖK Genel Kurulu, seçim sonuçlarına uyarak, Cumhurbaşkanlığı'na Prof. Etem Tolga'yı birinci sırada gönderdi... İkinci sıraya Yaman Öztek, üçüncü sıraya Ahmet İnsel'i yerleştirdi...Cumhurbaşkanı Gül'ün önümüzdeki birkaç gün içinde yeni rektörü açıklaması bekleniyor.Bu arada Ahmet İnsel'in verdiği ilginç bir söz var...Sabah gazetesi 11 Ekim'de rektörlük yarışıyla ilgili bir yazı yayımlamış, Prof. Etem Tolga'yı YÖK Başkanı Erdoğan Teziç'in, Prof. Ahmet İnsel'i ise hükümet çevrelerinin desteklediğini öne sürmüştü. Ahmet İnsel Sabah gazetesine sert bir cevap yazısı gönderdi. Bir kopyasını da öğretim üyelerine yolladığı bu yazıda dedi ki:"...Böyle bir destek, hükümette hangi parti olursa olsun benim için ancak bir utanç konusu olur... Rektörlük seçiminde yegane meşruiyetin üniversite öğretim üyelerinin tercih sıralaması olduğunu, bu tercihe aykırı biçimde YÖK veya cumhurbaşkanlığı marifetiyle rektörlüğe atanmayı yasal olmakla birlikte ne geçmişte ne de önümüzdeki dönemde hiçbir koşulda meşru kabul etmediğimi ve etmeyeceğimi bir kez daha hatırlatırım."İlginçtir... Üniversitedeki seçimde ikinci sırayı alan Ahmet
Açık Pencere "AB'nin ve şu andaki AKP hükümetinin çözüm önerilerine DTP olarak katılmıyoruz. AB'nin yaklaşımı bireysel hak ve özgürlükler temelindedir. Kürt halkını Kürt halkı olarak, halk olarak kabul etmeyen, kolektif haklarını tanımayan, aidiyet duygusunu ortadan kaldıran ve sadece bireyselleştiren bir önerisi vardır AB'nin... Kültürel haklar, Kürt sorununu çözme konusunda son derece yetersizdir. Siyasal bir sorunları var aynı zamanda Kürtlerin. Devlet yönetimine ortak olmak istiyorlar. Hem merkezi devlet yönetimine hem de geliştirilecek yerel yönetim modelleriyle kendi kendini yönetmek istiyor Kürtler..."Bilindiği gibi, DTP ayrıca "bölgesel özerklik" ve "yerel meclis" de istiyor.Bu istekler nasıl gerçekleşecek? TBMM'de anayasa değişikliği yapılacak ve Kürtlerin devlet yönetimine ortak olmaları sağlanacak...Aksi takdirde mi? Aksi takdirde açıkça söylenmese de anlaşılıyor ki PKK terörü sürecek...DTP'nin pozisyon aldığı çizgi işte bu...Ankara'da Tayyip Erdoğan'ın "Kapsamlı çözüm planı"ndan söz ediliyor...DTP'nin yukarıdaki isteklerini yerine getirecek bir plan mümkün olabilir mi? Demokratik Toplum Partisi'nin yeni Genel Başkanı Nurettin Demirtaş, eylül sonunda Diyarbakır'da
Açık Pencere Sakınca yerine mahsur sözcüğünün kullanılması isteniyordu ki, doğrusu "mahzur" olacaktı...Sevgi Öğretmen gönderdiği notta Veysel Eroğlu'na, Arapçaya dönüş eylemine "Çevre ve Orman Bakanlığı" adını değiştirmekle başlamasını öneriyor... Önerdiği isim:"Etraf ve Ecmat Nezareti" Çevre ve Orman Bakanlığı personeline "Sayın Bakan'ın hassasiyet gösterdiği kelimeler" başlıklı bir yazı gönderildiğini, günlük konuşmalar ve yazışmalarda kimi sözcüklerin Arapçalarının kullanılmasının istendiğini dün yazmıştık. Bakan Veysel Eroğlu'nun isteği üzerine hazırlanan listede sonuç yerine netice, ödül yerine mükâfat, özel yerine hususi, yetki yerine salahiyet, görev yerine vazife, durum yerine vaziyet gibi bir dizi Arapça sözcüğün kullanılması öneriliyordu... Kara mizah örneği... Dilimizin uğradığı haksızlıklar, çarpıklıklar, hoyratlıklar hakkında en özlü yazıları Dil Derneği Başkanı Sevgi Özel'in "Dilleri Uzun" adlı yeni kitabında bulabilirsiniz... Cumhuriyet Yayınları'ndan çıkan kitapta Sevgi Özel, dil özentilerini ince ince sorguluyor. Bir defasında "Veroni" marka ayakkabılar satan ayakkabıcıya onların İtalyan malı olup olmadığını soruyor... Hepsinin Türk malı olduğunu öğrenince
Açık Pencere "Değerli arkadaşlar,Türkçemizdeki sözcük çeşitliliğinin korunması, yaşayan ve konuşulan zengin bir dil olarak varlığını sürdürmesi için günlük konuşmalarınız ve her türlü yazışmalarınızda ekli dosyadaki kelimelerin kullanılması konusunda hassasiyet ve itina göstermenizi rica eder, iyi çalışmalar dileriz" denildikten sonra, Bakan Veysel Eroğlu'nun konuşmalarda ve yazışmalarda kullanılmamasını istediği sözcükler (siyahla dizilen) ile onların yerine kullanılmasını tercih ettiği sözcükler şöyle sıralanıyor:Amaç: Maksat, Gaye, Atama: Tayin, Belirlemek: Tespit etmek, Boş: Münhal, Dayanak: Mesnet, Doğal: Tabii, Durum: Vaziyet, Gereksinim: İhtiyaç, Görev: Vazife, İçermek: İhtiva etmek, İlgi: Alaka, İlişik: ek, Kapsamak: İhtiva etmek, Katılmak: İştirak etmek, Koşul: Şart, İzlemek: Takip etmek, Kent: Şehir, Neden: Sebep, Ödül: Mükafat, Örgüt: Teşkilat, Örneğin: Mesela, Öneri: Teklif, Özel: Hususi, Sorumluluk: Mesuliyet, Sonuç: Netice, Sorun: Mesele, Tören: Merasim, Yasa; Kanun, Yasal: Hukuki, Yaşam: Hayat, Yapay: Suni, Yetki: Selahiyet, Yöntem: Usül, Zorunluluk: Mecburiyet...* * *Dikkat buyurun... Yalnız yazışmalarda değil konuşmalarda da bu dilin kullanılması isteniyor...
Açık Pencere - İstediğinizi aldınız mı? diye sorunca Erdoğan bu olayı hatırlamış:- Hamdolsun, istediğimizi aldık, diyerek çay ikramından mutlu olduğunu söylemek istemiş!Onun dışında alınan bir şey yok... Tam tersine, Bush'a "Sınır ötesi operasyon yapmayacağız" diye verilen bir söz var... Göründüğü kadarıyla istihbarat paylaşımı adı altında ABD bazı boş köy veya binaları gösterecek... Uçaklarımız o binaları vurarak nokta operasyonu yapmış olacak... Kamuoyu uyutulacak. Boşuna harcanan cephane de cabası olacak...Bundan sonra yapılacak sınır ötesi operasyonun yararı var mı? Bizce yok... Fırsatı kaçırdık... TBMM'den karar daha önce çıkarılmalı, TSK'ya askeri talimat verilmeli, bu süreç iyi yönetilerek caydırıcı etkisinden yararlanılmalıydı... Dağlıca'da saldırıya uğranıldığı anda kullanılmalıydı. Ne var ki, karar TBMM'den çıktığı andan itibaren "İnşallah kullanmayız" türünden geri adımlarla sulandırıldı. Yok edildi...Ülkenin inandırıcılığı, itibarı, onuru da giderek sulandırılıyor. Ülke üzerinde gözü olanlar cesaret buluyor. Rivayet o ki, Tayyip Erdoğan'ı kabul eden Başkan Bush konuğuna önce "Ne içersiniz?" diye sormuş... Erdoğan, "Çay tazeyse çay içerim" deyince garson koşa koşa
Açık Pencere Paşa, Cumhurbaşkanlığı sırasında Güneydoğu ile ilgili yazılarımıza karşı o zamanki Genel Yayın Müdürümüz Doğan Heper'e iki mektup göndermiş, birer kopyasını da bize iletmişti. Mektuplarında bizi "Ver kurtulcu" olarak suçluyordu. Bir de albayın mektubunu iliştirmişti yazısına. Albay, Kürtlerin Türkiye için ne büyük tehlike arz ettiğini anlatıyordu... Hiçbir sosyolojik araştırmaya dayanmayan, çıplak gözle yapılmış yüzeysel gözlemlerdi bunlar. 12 Eylül'ün Güneydoğu ile ilgili politikaları bu tür ön yargılı askercil gözlemlere dayandırıldı.... Çözüm olarak sadece baskı uygulandı. Sivillerin de farklı politikaları yoktu ne yazık ki....Güneydoğu halkını PKK'nın peşine takan büyük sebeplerden biri bu tür baskı politikaları oldu geçmişte. İlk PKK eylemi 1984'teydi... Paşa şimdi diyor ki:- Kürtçeyi yasak koymamız hataydı...O tarihte bu ve benzeri hataları söyleyenlere "ver kurtulcu" diyorlardı... Sonuçta askeri ve siyasi, çok hata yapıldı geçmişte. Çok demokrasi suçu işlendi. Şimdi onların faturası ödeniyor. Geçmişin komutanları arkadaşımız Fikret Bila'ya ilginç ifşaat ve itiraflarda bulundular. Bu görüşleri Fikret Bila, "Komutanlar Cephesi" adlı kitabında topladı... Kenan