Son zamanlarda fıkralar aynılandı. Yeni fıkra çıkmıyor. Derken önümüze bu dört dörtlük siyasi fıkra düşmez mi?
Doğu Karadeniz’de bir grup politikacı halkın nabzını tutmaktadır. Adamlar bir köy kahvesinde halkla sohbet ederken o zamana kadar susan bir emice sorar:
- Uşağum de bakayim, siz içki içer misinuz?
Siyasetçiler ezberlemiş gibi hep bir ağızdan:
- Yok dede, Allah korusun, biz içkiyi ağzımıza bile sürmeyiz..
- Sigaraniz var midur?
- Dede biz sigaraya karşıyız, her yerde yasakladık zaten...
- Peki kumarinuz var midur?
- O da günahtır dede, bizim öyle şeylerle ilgimiz olmaz.
- Kari kiz işleriyle yani aşna fişne ile araniz nasildur?
- Dede hiç olur mu, sümme haşa, biz harama uçkur çözmeyiz, yan bile bakmayız.
Dede durmuş biraz düşünmüş... Sonra da merakını dile getirmiş:
- Peki la uşşağum, sizin hiç masrafinuz yoktur madem... Neden pu kadar çalaysunuz?
Soru: AKP yanlısı basın Deniz Feneri rezaleti karşısında neden susuyor?
Yanıt: Alman savcıyı “AKP’ye yargı darbesi” yapmakla suçlasalar pek inanan olmayacak da...
Haldun Ertem
Amerika’da son trend, “mikro yazılar” imiş. Akşam’da Mehveş Evin anlatıyor:
“Altı kelimelik anı, dört kelimelik film eleştirisi, 12 kelimelik romanlar bile var! Geleneksel Japon şiiri ‘haiku’dan esinlenen ‘pop kültür haiku’ denen bu tarzın esprisi, mümkün olduğunca kısa cümlelerle çok şey anlatmak. ‘Six Word Memoirs by Writers Famous and Obscure’ kitabında 25 bin ünlü-ünsüz kişi, hayatın özünü
6 kelimeyle anlatmış. Karadenizli de mezar taşında ölümünü çok mikro anlatır: “Hastayum dedim inanmadinuz. Ne oldi?”
CUMHURBAŞKANI Gül, son bir yılda şehit olan asker, polis ve korucu ailelerine Çankaya’da iftar vermiş.
Ermeni teröristlerin şehit ettiği diplomatların ailelerine iftar vermeyi de düşünür mü acaba?
Anıta gidiverse!
Deniz Baykal, Abdullah Gül’ün ziyareti ile ilgili: - Gitmişken orada soykırım anıtını da ziyaret ediversin, diye espri yapmıştı...
Ama karşı taraf espri yapmıyor... PanArmenian haber sitesinde, Amerika Ermeni Ulusal Komitesi (ANCA) Başkanı Ken Haçikyan ne diyor:
- Cumhurbaşkanı Gül samimi olduğunu göstermek istiyorsa futbol stadından “Tsitsernakaberd”e, yani soykırım anıtına kadar yürüme iradesi göstermelidir...
Haçikyan’ın, samimiyet sınavında, başka talepleri de var... Türkiye’nın sınırı açması, Karabağ sorununda tarafsız kalması, Azerbaycan’a askeri yardımı kesmesi, ABD Kongresi’nin soykırım tasarısını engellememesi vs vs...
Cengiz Çandar da Daily News gazetesinde Abdullah Gül’ü aynı yönde teşvik ediyor:
- Gül’ün soykırım anıtını ziyaret edeceğini sanmıyorum ama ederse tarihin kapıları ardına kadar açılacaktır.
Tarihin kapılarını bilemeyiz ama tuzakçılara aldanırsak başımıza epey iş açılacaktır...
Kadın konuşmaz!
Gazeteci arkadaşımız Mine Kılıç bir not göndermiş. Aynen aktarıyoruz:
“Geçen pazar günü erkek arkadaşımla Adanaspor - Kasımpaşa maçına gittik. Önümde oturan adam sürekli yerinden kalkıp görüşümü engelliyordu. Yanında arkadaşları da vardı ve aralarında Kürtçe konuşuyorlardı. Sırtına dokundum ve döndüğü zaman ‘Oturur musunuz, sadece sizi seyrediyorum’ dedim. Adam hiç yanıt vermedi, erkek arkadaşıma sert bir bakış attı ve yan tarafa gidip oturdu. Maç bitiminde bizi staddan bir süre çıkarmadılar. Bu adam kapının orada beklerken yanımıza geldi. Beni kaale almadan doğrudan erkek arkadaşıma:
- Bu kadın senin neyin olur? diye sordu...
Erkek arkadaşım ‘Karım olur’ dedi. Bunun üzerine adam sinirli şekilde:
- Yanında kocası olan kadın konuşur mu?
diye diklendi. Bunu sorarken titriyordu sinirden. Arkadaşım:
- Sana ne, konuşur tabi, deyince adam:
- Hayır konuşamaz, kocasının yanında kadın konuşamaz, diye hırslandı. Gerilim artınca erkek arkadaşım ‘Polis’ diye bağırdı.. Ortalık zaten polis kaynadığından bir tanesi yanımıza geldi. Adam polise de aynı soruyu sordu. Polis ‘Sana ne kardeşim, konuşur konuşur’ dedi. Erkekler benim konuşup konuşmayacağımı tartışırken ortalık giderek gerginleşti. Adamı alıp götürdüler. Hâlâ dışarı çıkamıyorduk. İki yürekli vatandaş yanımıza geldi. Bizimle tartışan adamın büyük ihtimalle arkadaşlarıyla dışarda bekleyeceğini söyleyip stadın dışına kadar birlikte yürümemizi teklif ettiler. Dışarı birlikte çıktık, neyse ki yanımıza gelmediler. Kendimi o kadar kötü hissettim ki, anlatamam. Erkekler benim için karar vermeye kalktı ve bana söz hakkı bile vermediler. Bana hakaret eden adam şu anda sokaklarda geziyor ve Allah bilir çevresindeki kadınlara neler yapıyor?”
Gazeteci arkadaşımız etrafta polis olmasa cinayetle sonuçlanabilecek bir badireden ucuz kurtulmuş. Geçmiş olsun...
BUGÜNLERDE okunması gereken bir kitap;
Son Celse... Kanal B’de cuma akşamları “Bekleme Odası” adlı programı yapan Gürbüz Evren,
Ermenistan ve Ermeni diyasporasının yeni
stratejilerini anlatıyor... Bunlardan biri Türkiye’de soykırım savunucuları yaratmak... Soykırımı kabul etmesi için Türkiye’ye yardımcı olmak vs...
Gözümüzün açılması için okunması gerekli
bir kitap...