İstanbul’un Sultahanmet’ten sonraki turizm merkezi Dolmabahçe’dir.. Dolmabahçe Camii, Saat Kulesi, Dolmabahçe Sarayı, arkasında yükselen yeşil silüetle bir tarihi gerdanlık gibi durur Boğaz kıyısında. Daha doğrusu dururdu... Özal döneminde Dolmabahçe’nin sırtına kambur gibi Swissotel oturtuldu. Yetmedi bir de Gökkafes hançeri saplandı... Derken İstanbul’un kafası sadece ranta çalışan belediyesi, buraya bir tünel projesi uyguladı. Tünel’in girişleri çıkışları yeşili, ağaçları biraz daha yuttu. Bölge iyice
İngiliz The Times gazetesi dünya liderlerinin yıllık gelirlerini karşılaştıran bir liste hazırlamış.
“Maaş dışı gelirler” dikkate alınmadığı için bizim liderler alt sıralarda...
Haldun Ertem
Yelkenler suya
Daha iki gün önce bu sütunda “Alçaklara kar yağıyor üşümedin mi, sen bu işin sonunu düşünmedin mi” türkümüzü anımsatmış, Başbakan Erdoğan’ın Rasmussen’in genel sekreterliğine paşa paşa onay vereceğini, boşuna efelendiğini söylemiştik. Aynen öyle oldu. Bizimki efeliği son dakikaya kadar sürdürdükten sonra Cumhurbaşkanı Gül’le birlikte aniden yelkenleri suya indirdi. Bunca blöften sonra Rasmussen’e neden onay verildi. Davos Fatihi onu şöyle anlatıyor:
‘’Son gelinen noktada çekincelerimizin ABD Başkanı Obama garantörlüğünde çözüldüğüne dair bize bilgiler geldi. Bunun üzerine Cumhurbaşkanı Gül de bu noktadaki ‘olurumuzu’ verdi. Çekincelerimiz konusunda verilen garantiler umarım yerine getirilir... Roj TV’nin yayınının durdurulması, İslam ülkeleri ile NATO arasında ittifakın kurulması, birinci derecede yardımcıları arasında Türk’ün yer alması ve komuta kademesinde askerlerimizin bulunması önem arzediyor. Bu konuda taahhüt aldık.”
Hepsi yuvarlak laf.. Hiç değilse Roj TV’nin durdurulması konusunu sağlama alsalardı. O bile yok.
CHP Genel Başkan Yardımcısı Onur Öymen diyor ki:
- Bu konuda itirazımız varsa bunu Rasmussen’in adaylığı kesinleşmeden önce, diplomatik temaslar sırasında ifade etmeli, adamın aday olmasını önlemeliydik. Rasmussen ön kabul görüp adaylığını ilan ettikten sonra yapılan itiraz yersizdi. Nitekim amiyane tabiriyle madara olduk.”
Ya baştan sesini kes otur ya sonuna kadar dik dur beyim...
İkisinin arası, işte böyle hezimet olur.
Goller
Seçimden CHP kazançlı AKP kayıplı çıktı. Buna rağmen kimse Tayyip Erdoğan’a koltuğu bırak demezken, herkes Deniz Baykal’ın üzerine çullanıyor... Neden?
CHP’li bir dostumuzun bu merakını bir yaşanmış olayla gidermeye çalışalım. Maç bitmiş. Yenik takımın antrenörü futbolculara bağırıp çağırıyor. En çok da yedek kaleciye bağırıyor. Delikanlı sonunda isyan etmiş:
- Hocam benim ne kabahatim var, ben oynamadım ki...
- İyi ya, demiş teknik direktör, form tutup oynasaydın biz o golleri yemezdik...
Değişim
Müzik gururumuz Fazıl Say, seçim sonrasında Deniz Baykal’a ağır bir mektup yazdı. Kıyasıya eleştirdi. Baykal da bu mektuba fevkalade zarif ve nazik bir yanıt verdi:
- Al piyanonu da git, demedi... Teşekkür etti.
Kendisini kutluyoruz... Ne var ki, yine değişim konusunda pek istekli görünmüyor...
Görünürde seçim olmadığı için de rahat davranıyor. Aydın Doğan’ın iki yıl önce Doğan Yayın Holding’in yıllık toplantısındaki bir sözünü Baykal’a anımsatmak yararlı olabilir:
- Değişmek zorunda kalmadan değişelim. Çünkü değişmek zorunda kaldığımızda değişmek için vakit artık çok geç olur.
Bağımsız
Yeni bir dergi girdi yayına; Bağımsız...
Aylık haber ve yorum dergisi... Değerli gazeteci Tuncay Mollaveisoğlu’nun editörlüğündeki dergide; tüm yönleri ile Ergenekon... Erdoğan ailesinin üzerine kaçak katılan trilyonluk villası, Marmara’da sulara gömülen Hayat N adlı geminin öyküsü dikkati çekiyor. Vural Savaş “Yeni Parti”yi, Nasuh Mahruki kriz yönetimini, Hıfzı Topuz medyayı, Şahin Filiz denetimsiz Kuran kurslarını anlatıyor. Erol Manisalı ve Nihat Genç ile yapılan röportajlar hayli renkli... Tuncay Özkan parmaklıklar arasından yazmış. Uğur Civelek ekonomiyi irdeliyor. Kazım Çağın sokak köpeklerinin nasıl katledildiğini anlatıyor. Güzel bir dergi... Başarı diliyoruz.
Kaçak
Sürücü, dikiz aynasında kendisini izleyen polisi görünce kaçabileceğini düşünüp basmış gaza.
Ancak polisi atlatamayacağını anlayınca, pes edip çekmiş kenara.
Polis arabasından inmiş. Bezgin, kızgın ve de küskün bir sesle:
- Bana bak, çok yorgunum, üstelik keyfim de kaçık. Mantıklı bir özür söyle yoksa yaktım çıranı!
Kısa bir ara ve sürücü:
- Karım geçen ay bir polisle kaçtı. Aynada sizin aracınızı görünce, kaçtığı polis, onu bana geri getiriyor sandım...