Bizim okul kitapları engizisyondan hukukun bugün geldiği uygar noktayı anlatmak için söz ederdi.
Engizisyon Katolik kilisesine bağlı vahşi bir yargılama sistemiydi...
Bu “vahşi” sistemi, Özgür Ansiklopedi Vikipedi’den okurken pek de vahşi olmadığını düşündük...
Neden mi? Günümüzle kıyaslayarak bir okuyalım hele:
“Engizisyon mahkemeleri, çoğunlukla ‘ihbar’ müessesesi üzerine kurulmuştu.
İhbarların tümü noter tarafından kayda geçirilir ve bir temele dayanıp dayanmadıkları ya da sadece çamur atma olup olmadıkları araştırılırdı.
Mahkeme tutanaklarından, engizisyona gelen ihbarların yüzde ellisinin ciddiye alınmadığı açıkça görülüyor. Öte yandan, bugüne kadar pek bilinmeyen bir nokta, yanlış ihbarlarla suçlamada bulunan kişilerin de işkenceyle cezalandırılmasıydı.
İhbarın üzerinden bir ay geçtikten ve iyice değerlendirildikten sonra, engizisyon bir ön sorgulama yapardı. Bu noktada çok dikkatli davranılır ve suçlanan kişinin saygınlığını yitirmemesine özen gösterilirdi. Çok nadir olarak, ön sorgulamadan önce tutuklama yapılır ve bu durumda mutlaka iki tanık gösterilirdi. Ancak, ön sorgulamadan sonra, suçlanan kişi “tehlikeli” olarak tanımlanırsa, hemen tutuklanır veya piskoposluk sarayının ya da kraliyet mahkemesinin zindanına atılırdı.
Engizisyon kurallarına göre, tutukluların her türlü bakımından ve harcamalarından kilise sorumluydu. 1632 tarihinde engizisyon, mahkeme boyunca Galileo Galilei’yi üç odalı bir evde ağırlamış ve kendisine bir de hizmetçi tahsis etmişti.”
ABD yönetimi, liberal ekonominin batık şirketlerini kurtarmak için 800 milyar dolarlık devlet yardımı ayırdı ya... Ne hikmetse bu işe en çok sevinenler devletin ekonomiye müdahale etmesine karşı çıkanlar oluverdi...
Haldun Ertem
Bir acı gün daha
Her gün birer ikişer askerimiz mayına basıp şehit oluyor... Önemi olmuyor! Arada bir 10-15 şehit birden veriliyor... O zaman biraz daha fazla ses çıkıyor. Ama hep aynı şeyler konuşuluyor. Kimi topu hükümete, kimi TSK’ya atıyor. Bir gerçek değişmiyor: Teröre karşı kendimizi Amerika ne kadar isterse o kadar savunabiliyoruz. Fiyasko burada başlıyor. Ulusal siyaset o yüzden oluşmuyor. Peki toplum ne yapıyor? Bu acı olaylar mesela futboldaki yenilgiler kadar etkili oluyor mu toplum üzerinde... İnsanımız AKP’ye, TSK’ya, ABD’ye karşı yeterince homurdanıyor mu? O zaman?
Hitler dönemi
A ydın Boysan'dan Hitler dönemine ilişkin 2 fıkra... Alman sanatçı Werner Finck, soğuk bir kış gecesi sahneye çıktı. Hiç âdeti değilken elini kaldırarak Nazi selamı verdi. Halk gülüştü Finck saf pozlarda sordu:
"Ne gülüyorsunuz? Size dışardaki kar kalınlığını anlatmaya çalışıyorum."
* * *
Karl Valentin halkın sevdiği bir komedyendi. Naziler onu da aralarına almak istediler. Özendirmek için dediler ki: "Herr Valentin! Milyonlar Hitler'in arkasından gidiyor."
Valentin kavrayamamış göründü: "Milyonlar bana çok gelir. Bana sadece bir adam, aklı başında bir adam ismi söyleyiniz yeter..."
İstiklal marşları
Duygulandırıcı proje Ali Nihat Gökyiğit öncülüğünde Tekfen Vakfı tarafından gerçekleştirilmiş... Adı: “1 Güfte 12 Beste”... Milli Marşımızın unutulan bestelerinin öyküsü...
Milli Marşın güfte yarışması 1921 yılında savaşın içinde yapılıyor...
Yarışmayı Mehmet Akif’in şiiri kazanıyor...
Aynı yıl bir de beste yarışması açılıyor...
Yarışmaya gönderilen bestelerden 55 tanesi değerlendirmeye alınıyor... Ama karar çok gecikiyor.
1924 yılında Encümen i Musiki bünyesindeki bir komisyon tarafından yapılan değerlendirme sonucunda Ali Rıfat Çağatay’ın bestesi milli marş olarak kabul ediliyor
Ne var ki, Ali Rıfat Bey’in bestesi Batı müziği kalıplarına uymuyor. Bir milli marş için fazla ağır olduğu ileri sürülüyor. 1930 yılında marşın değiştirilmesi gündeme geliyor, Cumhurbaşkanılığı Senfoni Orkestrası Şefi Zeki Üngör’ün bestesi yeniden düzenlenerek halen kullandığımız milli marş kabul ediliyor.
Peki acaba diğer besteler ne oldu? Onlar ne tür bestelerdi?
Araştırmacı Mehmet Altun işte bu sorunun cevabını araştırmaya koyulmuş...
Uzun araştırmalardan sonra 11 bestenin notalarına ulaşabilmiş...
Bunlar Rauf Yekta, Ali Rıfat (Çağatay), İsmail Hakkı (Aksoy), Halit Lemi (Atlı), İsmail Zühtü (Ateş), Zati (Arca), Ahmet Yekta (Madran), Mustafa (Sunar), Abdülkadir (Töre), Kazım (Uz) ve Osman Zeki (Üngör)’ün besteleri... Kazım Karabekir’in aynı yıllarda yarışma dışı bestelediği, güftesini de kendi yazdığı “Türk Yılmaz” adlı eser de bu diziye eklenmiş...
Tarihin tozlu raflarından indirilen 12 beste, Tekfen Filarmoni Orkestrası tarafından 24 Ekim 2008 akşamı İstanbul Lütfi Kırdar Kongre Salonu’nda verilecek konserde seslendirilecek. Konser sırasında Yücel Erten’in sahneye koyduğu anlatı ve anekdotlarla milli mücadele döneminin duyguları canlandırılacak.
Bir de kitap hazırlanıyor 12 marşın öyküsüyle ilgili.. Kitapta özellikle bu marşın kabulüyle ilgili Meclis tartışmalarının çok ilginç bir bölüm oluşturacağı haber veriliyor.
Cumhuriyet tarihimizin gri sayfalarından biri aydınlanıyor... Emeği geçenlere sonsuz teşekkürler...
Özay Şendir
Netanyahu için sonun başlangıcı…
18 Mayıs 2025
Abbas Güçlü
Eğitim vezir de eder rezil de!..
18 Mayıs 2025
Zeynep Aktaş
Toparlanmanın devamı gelir mi?
18 Mayıs 2025
Ali Eyüboğlu
Hande Subaşı: Modellikten geliyorum, ama modayı hiç takip etmiyorum
18 Mayıs 2025
Güldener Sonumut
Yunanistan’ı anlamama sendromu
18 Mayıs 2025