Türkiye çapında 53 baro ile bazı hukuk adamları son dönemde başta Ergenekon olmak üzere kimi soruşturmalarda gözlenen hukuksuzluklara karşı, hukuku savunan bir duyuru yayımladılar.
Duyuruyu okurken hukukun günü birlik ne kadar hoyratça çiğnendiğini bir kez daha görüyoruz...
Örneğin yasalar diyor ki:
“- Poliste veya jandarmada susma hakkını kullanan kişiler, derhal Cumhuriyet Savcısı’nın huzuruna çıkarılmak zorundadır. Susma hakkını kullanan bir kişinin gözaltı süresinin uzatılması eşyanın tabiatına aykırıdır. Aksine bir davranış, keyfi muamele ve kişi hürriyetini ihlal suçunu oluşturur.
- Kısa sürede bitirilebilecek işlemlerin üç veya dört güne yayılarak, kişinin ifadesinin son gün, son saatte, uykusuz, yorgun ve aç bir şekilde alınması kötü muameledir.”
Oysa ülkemizdeki uygulama bunun tam tersi yöndedir...
İşte size çok ilginç ama aramalarda uyulmayan iki hukuk kural daha:
“- Polis ve jandarma, arama yapılan yeri bulduğu gibi bırakmak zorundadır. Arama yapılan mekan talan edilmiş görüntüsü verecek şekilde bırakılamaz.
- Arama sonunda, yalnızca suçlama konusu fiille ilgili deliller olabilecek eşyaya elkonulabilir. Sonradan değerlendirilmek üzere arama sırasında rastlanan her eşyaya elkonulamaz. Aksine uygulama keyfiliktir, suç teşkil eder.”
Ne var ki, aramalarda suç işlemekten çekinilmiyor... İktidarın “Arkanızdayız” mesajı “hukuksuzluğun da arkasındayız” gibi yorumlanıyor. Hoş, Başbakan ve bakanlar da zaten bunu düzeltecek bir davranış sergilemiyor...
Erdoğan, Anayasa Mahkemesi’nin yeni binasında konuşmuş: “Laiklik demokrasinin olmazsa olmaz ilkelerinden birisidir.”
Çok güzel... Eski binada “laikliğe karşı eylemlerin odağı” idiler, yeni binada imaj değişikliğine gidiyorlar.
Silivri’den haber...
Silivri’de rektör ve hocaları ziyaret eden hukukçu dostlar haber getirdi... Bundan önce 2 kez beyin kanaması 2 kez enfarktüs geçiren yüksek tansiyon hastası Prof. Erol Manisalı ile kanser ameliyatı geçiren ve tedavi gören Mustafa Yurtkuran gayet moralli görünüyorlarmış. Prof. Ferit Bernay ile Fatih Hilmioğlu da öyle... Sevenleriyle paylaşalım...
Meds Yeghern
Başkan Obama soykırım demedi ama demiş kadar oldu. Kullandığı "Meds Yeghern" yani "Büyük Felaket" deyimi de çok farklı değil... Nasıl Yahudiler soykırım yerine halk dilinde "Shoah"ı kullanıyorsa Ermeniler de "Meds Yegern"i aynı anlamda kullanıyor. Erivan’da 1967'de açılan soykırımı anıtının adı da Meds Yeghern'dir.
Bizim "özürcü aydınlar" da tepki çekmemek için bu deyimi kullanmışlardı.
Sonuçta Cumhurbaşkanı, Başbakan, Dışişleri rahatsız...
Derken Azerbaycan da bekleneni yaptı, doğal gaza zam yapacağını açıkladı...
Başbakan "Dolar düşerken gaza zam yapılması çok düşündürücü" demiş. Aslında bu zammın neden yapıldığını anlamak için çok düşünmeye gerek yok. Herkes anladı sebebini...
Acı olan... Ermenistan'ın bir devlet politikası var, Azerbaycan'ın var ama bizim devlet politikamız yok... ABD'ye biat politikamız var. Sonuç da bu işte...
Bahar ve sevgi
Her bahar doğanın uyanışını yaşarız. Doğa bıkmadan usanmadan her bahar yeniden coşar... Ya biz insanlar? Biz insanlar ne yaparız?..
Başlarız yakınmaya. Üstümüzde bir yorgunluk vardır da bu bahar yorgunluğu mudur? Elimiz kolumuz kalkmaz olur, bir tembelliktir üstümüze çöker.
Her bahar doğa gençleşir, biz yaşlanırız.
“Bahar yorgunluğu” dediğimiz de bizim baharla uyumsuzluğumuzdur.
Aslında biz sevgiyi unutmanın bedelini ödüyoruz.
Bedel, baharı hastalık olarak yaşamaktır.
İnsanın doğayı farketmemesi, baharı farketmemesi size de çok garip gelmiyor mu?
Belki de “bahar öyle kendiliğinden geliveriyor” diye umursamıyoruz.
Sevgiyi de öyle yapmadık mı?
Sevgiyi izne bağlamadık mı? Sevgiyi alıp satmadık mı?
Sevgiye saygısızlık etmedik mi? Üstümüze bunca sevgi yorgunluğu, bunca sevgi alerjisi nasıl çöktü?
Sevginin değerini de (tıpkı bahar gibi) bilmedik de, bir türlü sevgiyi öğrenemedik de, başımızın belası saymadık mı? “Kimseyi sevme” diye öğütler vermedik mi?
Sevgiyi sahip olmakla karıştırıp sonra da sahip olmadığımız şeyi sevmemeyi öğrenmedik mi?
Bunca sevgisizliğimiz nasıl oluştu?
Oysa sevgi de bahar gibi “izin almazdı.”
Sevgi de birdenbire gelirdi, içimizi açardı, bizi gönendirirdi, bizi büyütürdü, bizi zenginleştirirdi.
Sevgi de kimin parası var, kimin parası yok, demezdi.
Ne çare bilemedik işte. Sevgi bize öğretilmedi. Hayata sevgisiz insanlar hakim oldular ve insanlara sevgisizliği öğrettiler.
Sevgi de bahar gibidir.
İnsanın, “Acaba ben de sevebilecek miyim?” diye tasalanması boşuna. Sevgi hep vardır ama insanın onu farkedecek, onu incelikle tutacak insanlığını arar.
Sevgi bahar gibidir.
İzin istemez ve değerini bilenindir.
(Dr. Erdal Atabek’in “Bahar izin istemez” adlı yazısından özetlenmiştir.)
* Obama, 24 Nisan açıklamasında 1915 olayları için “soykırım” dememiş,”büyük felaket” demiş.
“Hıyar”a “salatalık” demek gibi bir şey...
Haldun Ertem