Ergenekon iddianamesinden çıkan belgelerin hangileri sahici, hangileri sahte? Kimse bilmiyor...
Başbakan Erdoğan’la Genelkurmay Başkanı Büyükanıt arasında geçen ve iddianamede yer alan bir konuşmayı Milliyet iki hafta önce “hayali” diye verdiği halde Başbakan tepki gösterdi, gazetemize açıklama yolladı.
İddianamede MİT raporu diye geçen kimi belgelerin sahte olduğunu bizzat MİT açıkladı. Doğan Grubu ile BDDK arasında geçtiği öne sürülen, Ali Vural ile Veli Dural arasındaki konuşmanın da tamamen hayali olduğu ortaya çıktı... Kadir İnanır’ın CIA ajanı, Fatih Ürek’in işkenceci olduğu yolundaki kayıtlara da kuşkusuz kimse inanmadı...
İyi de... Ellerinde gazetesi veya sütunu olmayan, kendini savunamayacak durumdaki kişiler kendilerini nasıl savunacaklar? Hapisteki tutuklularla ilgili her gün çarşaf çarşaf haber yayımlanıyor. Kimse bunların doğruluğunu sorgulamıyor. Gönderdikleri açıklamalar da gazetelerde yayımlanmıyor.
Bir de hayatta olmayan iftira kurbanları var... Örneğin iddianamede eski Jandarma Komutanı Orgeneral Eşref Bitlis’in adı hem çete üyesi hem de çete kurbanı olarak geçiyor. Kırk yıldan uzun süre vatan hizmetinde bulunmuş ve şehit olmuş bir orgeneraldir sözünü ettiğimiz.
Hapisteki generaller de henüz hüküm giymedi ama gazete sütunlarında günübirlik “darbeci” ya da “çete mensubu” olarak infaza tabi tutuluyor.
Görevdeki generaller ve asker derneklerinin adeta nutku tutulmuş durumda. Silah arkadaşlarının yargısız infaza tabi tutulmaması yolunda bir küçücük çağrıda bulunamıyorlar...
Bu da ayrı dram...
Eşitlikçi ve adil...
Halka gelince din iman, kendilerine han hamam... AKP’nin adaleti dillere destan...
Adalet ve eşitlik deyince... Bir fıkra... Adamın biri lokantada bıldırcın istemiş. Yemek gelmiş. Adam tadına bakmış, bıldırcına benzemiyor. Garsonu çağırmış:
- Bana bak, ben bu işten anlarım, bu bıldırcın değil.
Garson:
- Vallahi efendim demiş, biz bıldırcını at eti ile eşit oranda karıştırıyoruz...
- Nasıl eşit?
- Bir ata bir bıldırcın, bir ata bir bıldırcın...
Okurumuz Cemal Üren diyor ki:
- Bunlar da eşit paylaşıyor. Bir gemicik - bir kilo pirinç, bir gemicik - bir kilo pirinç... Mesela...
Diş kirası...
AKP milletvekili Şaban Dişli, Silivri’de arsa satışına aracılık edip aradan 1 milyon dolar götürdüğü iddialarına bir türlü doyurucu yanıt veremiyor. Hem onun hem İstanbul Büyükşehir’in savunması:
- Bu karara İmar Komisyonu’nda CHP’li üyeler de kabul oyu vermiştir...
Doğrudur... Anakent komisyonlarında CHP’li üyeler AKP’lilerle birlikte usulsüz kararlara el kaldırmaktadır... Komisyonlar bölüşülmektedir. Ama tabii bu ayıp Şaban Dişli’nin ayıbını örtmez.
Priene’i gezerken
Biraz İzmir, biraz Bursa ve çevresinde gezindik tatil günlerinde...
İzmir’de bir günümüzü Priene ören yerini gezmeye ayırdık...
Priene ülkemizde pek tanınmaz... Oysa gezilip görülmesi gereken yerlerin başında gelir...
Çünkü orada 2 bin yıllık bir halk meclisi, adeta yeni inşa edilmiş gibi durup durmaktadır.
Tiyatrosu enfestir...
Priene’i 10 yıl önce görmüştük. Tekrar görmek üzere Fahrettin Fidan’la birlikte yola çıktık. Böyle bir niyetle yola çıkarsanız yollarda boşuna Priene’i işaret eden tabela aramayınız. Çünkü yok. Söke yakınındaki Güllübahçe’yi bulunuz. Ege’nin en düzenli beldelerinden biri olan Güllübahçe’nin hemen üzerindedir aradığınız yer... Sıcağa bakmadan gezdik bu tarih hazinesini... 2 bin yıllık meclisin taş sıralarında oturduk... O zaman nelerin tartışıldığını düşündük. Agora’yı dolaştık... Zeus mabedini hayranlıkla izledik. Tiyatro hâlâ o kadar canlı ki, sanırsınız birazdan oyun başlayacak... Ören yerini Batı’dan gelmiş turistler geziyordu. Bizim vatandaşlar ortada yoktu. Zaten Söke’de, İzmir’de falan da bu ören yerini bilene pek rastlamadık. Hemen tüm dostlar bizden duyuyordu adını... Priene’in yakınlarında görkemli Milet tiyatrosu bulunur. Priene ve Milet’i gezerken şu olağanüstü duyguyu iliklerinizde hissedersiniz;
“Demokrasinin ve tiyatronun beşiği olan bir ülkede yaşıyoruz.”
Ama ne halkımız pek farkındadır bunun, ne turizmcilerimiz dünyaya pazarlama başarısını gösterirler...
Bu gerçekleri ülke kültürüne katabilmeniz için yeni yetişen nesillerin bilgilenmesini, meraklanmasını sağlamak gerekir... Ne var ki okullarımızda böyle bir eğitim olmadığı gibi ören yerlerine gezi düzenlemek ve çocukları küçük yaştan eğitmek gibi bir âdetimiz de yoktur... Kaldığımız oteldeki turizm okulu stajyerleriyle konuştuk. Haberleri yoktu ne Milet’ten ne Priene’den... Böyle bir kültürü ulus olarak benimsemeyince, tanıtmanız ve pazarlamanız da mümkün olmaz... Olmuyor nitekim...
Tayyip Erdoğan, KESK’in eylemleri için “Yürümekle bu iş çözülmez” demiş.
Çözülseydi ağzımızdan düşürmediğimiz “Beraber yürüdük biz bu yollarda” şarkısıyla çözülürdü zaten...
Ali Eren
Geçen mayıs ayında işsizler ordusuna 41 bin kişi daha katılmış...
Darbe tehlikesi yaratmadığı için bu ordunun hızla kalabalıklaşması kimseyi ilgilendirmiyor.
Haldun Ertem