“Böyle bir rejime demokrasi denir mi?” Anayasa Mahkemesi’nin türbanla ilgili iptal kararı üzerine demokrasi de hatırlandı...
Pekiii... Bu ülkede demokrasi var mıydı?
- Millet iradesinin bulgur, pirinç, kömür rüşvetiyle teslim ve satın alındığı...
- Seçim öncesinde seçmene binbir türlü vaatte bulunulup seçim sonrası hiçbirinin tutulmadığı...
- Seçim barajının yüzde 10 gibi olmayacak bir irtifada tutulduğu...
- Sadece parası olanların siyaset yapabildiği, milletvekili olabildiği...
- Kimlerin milletvekili olacağına lider ve çevresinin karar verdiği...
- Bu şekilde Meclis’e giren milletvekillerinin doğal olarak halka değil lidere hizmet ettiği... Birer parmak indirme -kaldırma makinesine dönüştürüldüğü...
- Cumhurbaşkanını bile tek başına parti liderinin seçtiği...
- Muhalefetten gelen bir tek yasa teklifinin dahi kabul edilmediği...
- Yürütmenin, işine gelmeyen yargı kararlarını uygulamadığı...
- Dokunulmazlıkların yargıdan kaçma silahı olarak kullanıldığı...
-Parlamentonun gündemini ve çıkaracağı yasaları dış güçlerin belirlediği...
Bir düzene demokrasi denir mi?
Yukarıdaki hokkabazlıkların hiçbirine tepki göstermeyip Anayasa Mahkemesi AKP’nin hoşuna gitmeyen karar alınca demokrasiyi hatırlatanlara demokrat denir mi?
Financial Times gazetesi, türban kararı için “Laik devlet önemli bir zafer kazandı” demiş.
- Yanlış... Hücumlardan birini püskürttü sadece...
Haldun Ertem
* Parkta birbirlerine sarılarak oturan gençleri karakola götürmüşler.
Birbirlerinin gırtlağına sarılsınlar, kimse müdahale etmez.
Gülhan Elmas
Meclis Başkanı çift parlamento önermiş.
Valla vatandaş birini bile zor doyuruyor...
* * *
İktidar partisi, “Anayasa Mahkemesi’nin türban kararının muhatabı AKP değil Meclis ve tüm partiler” demiş.
Diğer partilerle uzlaşmayı karar alırken değil de,ceza alırken akıl ettikleri için tebrik ediyoruz!
* * *
Yabancı rantiyeye faiz olarak 150 milyar dolar ödenmiş.
AKP hükümeti kafayı türbana değil de faize taksaydı Türkiye’nin bugün hiçbir sorunu kalmayacaktı.
Döngü
Patron sekreteri arar: “Bir haftalığına iş için yurtdışına çıkacağız. Ona göre hazırlan.”
Sekreter kocasını arar: “Patronla bir haftalığına yurtdışına çıkacağız. Sen başının çaresine bakarsın.”
Kocası sevgilisini arar: “Karım bir haftalığına yok. Bu haftayı beraber geçirelim.”
Sevgili özel ders verdiği minik çocuğu arar: “Bu hafta işim çıktı sana ders veremicem.”
Minik çocuk dedesini arar: “Dedecim. Bu hafta dersim yok. Öğretmenim yok. Bu haftayı beraber geçirelim.”
Dede (en baştaki patron) sekreterini arar: “Bu haftayı torunumla geçireceğim. Gezimiz iptal oldu gidemeyeceğiz.”
Sekreter kocasını arar: “Gezimiz iptal oldu, gidemeyeceğiz.”
Koca sevgilisini arar: “Bu hafta beraber olamayacağız. Karımın gezisi iptal oldu.”
Sevgilisi ders verdiği minik çocuğu arar: “Bu hafta sana ders verebileceğim çünkü işlerim iptal oldu.”
Minik çocuk dedesini arar:
“Dedecim, öğretmenimin işleri iptal oldu. Bu hafta beraber olamayacağız. Çok üzgünüm.”
Dede sekreterini arar: “Merak etme. Bu hafta yurtdışına çıkabileceğiz. Hazırlıklarını yap.”
Fıkra böyle sürer!
Şarkıcı müezzin...
Bizim Açık Pencere’nin eski “çırağı” Nazım Alpman doğup büyüdüğü Beykoz’un dillere destan hikâyelerini üç buçuk yıl süren bir sözlü tarih çalışmasıyla kitaplaştırdı.
“Yüzyıllık Beykoz Hikâyeleri” Boğaz’ın bu uygar ve uzak ilçesindeki özel dokuyu anlatıyor.
Beykozlu viyolonselist Mekin Çetinöz’ün bölümündeki “şarkıcı müezzin” hikâyesi, Akbaba köyü caminin arkasındaki çayırda başlıyor.
Mekin, Erkul ve Raşit, camiinin arkasında bir kuytulukta çilingir sofrası kurmuşlar, demleniyorlar... O sırada müezzin Abdullah, öğle ezanını okumak üzere yanlarından geçerken “Afiyet olsun” diyor.
- Ooo Apocuğum buyur gel!
Apo biraz da gönülsüzce oturuyor. Sofrada bulunanlar müezzinin sesinin çok güzel olduğunu ballandırarak anlatıp, “Mekin Ağabey sen de bi dinlesen bayılırsın” diye önermede bulunuyorlar. Dönemin bütün ünlü sanatçılarıyla plaklar yapan Çetinöz’ün önünde Apo birkaç şarkı söylüyor. Mekin Çetinöz, dinledikten sonra:
- Vallahi bu ses Zeki Müren’de yok! diye gaz veriyor. Ödül olarak da dev Tekel birasından bir şişe uzatıyor. Müezzin Apo biraz nazlandıktan sonra birayı deviriyor. Bir şarkı, bir bira, derken ezan vakti geliyor.
Apo o moralle ezanı da enfes bir sesle okuyor. Aşağıdakiler de hep birlikte alkışlıyorlar. Apo sahne havasına girerek ellerini dudaklarına götürüp sonra kollarını iki yana açarak eğiliyor, seyircilerini selamlıyor.
Bu sefer aşağıdan tempo alkışları geliyor. Apo da onları kırmayıp “bis” yapıyor. Bir ezan daha okuyor.
Köydekiler acaba biraz önce sela mı verildi, diye kulak kesilip ölen kalan olup olmadığını sormaya başlıyorlar ki, Apo üçüncü ezana başlayınca durum açığa çıkıyor.
Zeki Müren olma aşkı sanatçı müezzin Abdullah’ı işinden ediyor, Akbaba’dan kovuluyor....
* * *
Kitabı Beykoz Belediyesi hazırlatmış. İlçenin AKP’li Belediye Başkanı Muharrem Ergül, farklı bir kişilik... Şehir Tiyatroları’ndan geliyor. Sanata ve kültüre çok önem veriyor. Nazım’ın çalışması Belediyenin 7. kitabı... Daha önce Beykoz’un ünlülerinden Orhan Veli ve Ahmet Mithat Efendi de kitaplaştırılmış... Bu güzelliklere devam...