Taraf gazetesinde 18 Mart çarşamba günü 8 sütuna manşet:
“Tolon İhtilale Hazırlanıyor”
Balbay’ın günlüklerinde 1. Ordu’nun ihtilale hazırlandığı belirtiliyormuş. Gazete manşeti, o günlerde Tolon’un 1. Ordu komutanı olduğunu düşünerek atmış...
Ertesi gün aynı gazetenin tepesinde bir açıklama:
“Dünkü manşetimizde Mustafa Balbay’ın günlüklerinde yer alan Şenkal Atasagun’un ‘1. Ordu ihtilale hazır’ sözlerini ‘Hurşit Tolon ihtilale hazırlanıyor’ başlığıyla verdik. Halbuki o dönem 1. Ordu Komutanı Tolon değil, Çetin Doğan’dı. Darbeci komutan ve darbe planı enflasyonundan mustarip ülkemizde bu hatanın anlaşılacağını umuyor, darbeci komutandan da özür diliyoruz.”
Özür kabahatten daha büyük... Kişiye, okura, hukuka, gazeteciliğe saygı yerlerde... Gazetenin Genel Yayın Yönetmeni Ahmet Altan “birinci sınıf demokrasi” , “evrensel hukuk” gibi büyük lafları kaleminden düşürmüyorsa da, bu hukuk sevgisinin AKP ve ABD dışındaki kişi ve kurumları kapsadığı pek gözlenmiyor. Gazetenin sergilediği umursamazlığı ve cehaleti Odatv internet sitesi şöyle yorumluyor:
- Bugüne kadar yaptıkları yayınlardan TSK dışında konu, Amerikan kartalı dışında kuş tanımadıklarını öğrenmiş bulunuyoruz...
Ahmet Bey köşe yazısında da Abdullah Öcalan’a af çıkarılmasını savunuyor.
Generaller içeri, Apo dışarı... Hedef hayli net... Ve demokrat!
Soru: Bazı aydınlar AKP’yi korktukları için destekliyor olabilir mi?
Yanıt: Olabilir... Sırf
Erdoğan’ın uçağında yer kapmak için destekliyor da olabilirler.
Haldun Ertem
* ABD Başkanı Obama, Afganistan için Türkiye’den asker isteyecekmiş.
Biz de ondan işsizler ordumuz için istihdam yardımı isteyelim...
Fırlama gazeteci
RTE 2009 adlı yeni tramvayın sefere başlamasıyla ilgili törende gazeteciler Belediye Başkanı Kadir Topbaş’a, “Başbakan’ın adı ile tramvayın adı arasında bağ olup olmadığını” soruyor.
Topbaş, “Ne alakası var?” diyor, “Tramvay, ‘Railway Transport Equipment’, yani raylı taşıma ekipmanı ismiyle projelendirildi. Bunu bile farklı noktalara çekenler var” ...
Equipment; donanım, alet, malzeme anlamına gelir. Burada pek anlamlı durmuyor. Ancak siz tramvaya “Recep Tayyip Erdoğan 2009” adını da koysanız bu gazeteci takımı yine mana bulur, yine Başbakan’la ilişkilendirmeye çalışır. Böyle hin bunlar.
Fogg çocukları...
Okurumuz Tolga Yıldırım hatırlatıyor: “Hatırlarsanız birkaç yıl önce Doğu Perinçek, Karen Fogg’un e-mail yazışmalarını yayımlamıştı. O yazışmalar, adına liberal denen ‘satıcı’ aydınların foyasını ortaya çıkarmıştı. Hepsi ağız birliği halinde ‘Bu yapılan kişisel bilgilerin gizliliğine aykırıdır. Özel yaşama saldırıdır’ diye kıyameti koparmıştı. Şimdi ise ne yasa ne etik takıyor; ‘Tabii ki kamu yararı olunca insanları dinlemek, kanun dışı da olsa bilgilenmek mubahtır’ diyorlar... Ne ikiyüzlü bunlar...”
Umut insanlar...
CNN Türk’te dün sabah, sevgili Ayşenur Aslan’ın Medya Mahallesi programında öğrenci gençlere en çok okudukları sütun sorulduğunda bizim de adımızı verdiler. Çok mutlu olduk. Çünkü bizim umudumuzun zirvesi onlardır. Onların her türlü çıkar hesabından uzak temiz yüreği, en saf ve dürüst yargıçtır...
Aziz Nesin’in aşağıdaki satırlarını onlara ithaf ediyoruz...
“Aydının birinci sorumluluğu borçlu olduğunu duymaktır. Bu borç, ödenmesi olanağı olmayan bir borçtur. Hiçbir aydın borçlu olduğu halka borcunu ödeyemez. Neden ödeyemez? Çünkü bu verilmiş para,faiz ,mal gibi bir şey değildir. Şöyle benzetme yapabiliriz. Bir otobüsle Anadolu’ya bir yere giderken, önünüze bir eşkiya çıksa, silahını çekse, herkesten biner lira istese ve bin lirası olmayanı da öldürecek olsa; yanımızdaki adam bize hayatımızı kurtarmak için bin lira verse, hayatımız kurtulsa; adamın adresini kartını alsak, iki ay sonra gidip ‘arkadaş teşekkür ederim, al bin lirayı’ desek ödemiş olur muyuz? Hayatımızı kurtardı adam bizim.
... Hayır, sonsuza kadar para versek ödemiş olamayız. Bizi öyle yetiştirdi bu halk, bu millet. Benim gibi binlerce insanı.
... Türkiye’de okuyamayan, giyemeyen, yiyemeyen insanların haklarıyla yetiştik. Şimdi bu ödenmez, ödeyemeyiz. Ama ödemeye çalışmak gerekir sonuna dek.”
Böyle diyor Aziz Nesin... Soylu gençler bu mesaja elbet kulak verecektir... Kimi de zaten yüreğinde bu öğütle uyanmıştır hayata...
Sivil nezaket!
Oktay Pirim’in “Deniz Baykal” kitabı sayfa 26’dan bir bölüm:
“12 Eylül darbesinden birkaç gün geçmişti ki, bir sabah Baykal’ın kapısı çalınır! Kapıyı açtığında Baykal, karşısında tedirgin bir halde Hikmet Çetin’i görür. Çetin, bir teğmenin Baykal’ın evinin adresini sorduğunu söyler. Ayrıca, teğmenin ‘’biz götürmeyelim. Kendisi Merkez Komutanlığı’na gelebilir mi?’’ dediğini Çetin, Baykal’a aktarır. Bunun üzerine Baykal, Merkez Komutanlığı’na telefon ederek akşamdan önce teslim olacağını bildirir.”
Bugün evler basılıyor, aranıyor; kişi, polislerin kollarında götürülüyor. AKP döneminin farkı bu!