Türkiye Futbol Federasyonu Disiplin Müfettişliği, Galatasaray Teknik Direktörü Fatih Terim'i, tam üç ihlalden Profesyonel Futbol Disiplin Kurulu'na sevk etti.
Şimdi Terim değil, Tahkim Kurulu düşünsün!
Ligin 5. haftasında, Gaziantep Teknik Direktörü Marius Sumudica'nın "tedbire uymama" cezasını, alt limit olan 4'ten 2'ye indiren, bunu da, "ihlalin gerektiği koşullar ve olayın oluş şekli" diyerek, geçiştiren Tahkim ile geçen hafta Alanya Antrenörü Çağdaş Atan'ın, hakaret cezasını, yine alt sınır olan iki maçtan bire indiren ve bunu da, "Olayın oluş şekli dikkate alındığında" diyerek savunan kurul aynı...
Merak ettiğimiz; dün Sumudica'nın indirimini birçok kişi görmediği, Çağdaş Atan'a yapılanı çoğunun duymadığı bir ortamda; bugün Fatih Terim'e nasıl bir ceza vereceksiniz? Daha doğrusu PFDK verecek, ama siz ne yapacaksınız?
Ya hakeminize, "Terbiyesiz, ahlaksız" diyen bir hocanın karşısında su içeceksiniz, ya da bugüne kadar yaptıklarınızı inkar edip, 'pardon' diyeceksiniz.
Burada ne Terim'i yargılıyoruz, ne de yargının işine karışıyoruz.
Türkiye Futbol Federasyonu'nun seçkin kurulları, PFDK ile Tahkim Kurulu, genellikle uyum içerisinde! Tahkim, çoğu olayda onama makamı... Ama, bazen takdir hakkını kullanmıyor da değil... Önceki yazılarımızda Sumudica'nın cezasından söz etmiştik ya... Şimdi de, Alanyaspor Teknik Sorumlusu (!), pardon Antrenörü Çağdaş Atan... "Olayın oluş şekli dikkate alındığında" alt sınırı iki maç olan 'hakaret' cezasını bire indirdiler; helal olsun... Şu olayın oluş şeklini anlatsalar da, biz de bilsek... Hakaretin mazur görülecek ne yanı olabilir ki!
Aynı Tahkim, Beşiktaş'a verilen "flaş röportajların 30 dakika içinde tamamlanmamasından dolayı" 150 bin lira para cezasını da onadı. Neden? Aboubakar röportaja 2-3 dakika geç gelmesi yüzünden... Talimata göre doğru mu? Doğru... Ama siyah-beyazlılar, beIn Sport ile konuşup süre almış. TFF'ye göre, "BANA NE!"
Beşiktaş, bununla ilgili yayıncı kuruluştan yazı istemiş, Hande Sümertaş ise, resmi olarak TFF'den bir talep beklediğini iletmiş. O da demiş, "BANA NE!" Tahkim Kurulu isteme gereğini bile duymamış. Onun da
Hakem... Türk Dil Kurumu'ndaki karşılığı, "Karşılaşmaları, yarışmaları kurallara uygun ve yansız olarak yöneten kimse" demek...
Buna kim inanır? Bu tanım hangi hakem için geçerlidir?
Hepsinin gönlünde bir aslan, kartal, kartal yatmaz mı?
Sahaya çıktığında, kaçının 'tarafsız' ve 'yansız' olabilme telaşı vardır?
Kulüplere bakmayın, adil olmalarını değil, kendilerini kollamalarını istiyorlar. Bu kesin. Taraftar da aynı bakıyor. Bu da kesin. Ya sahanın hakimi olanlar, hakemler...
Alın size Ali Palabıyık... Fenerbahçe'ye göre Karabıyık! Denizli'ye göre de öyle...
Yine hiç yorumda bulunmayalım, Ali Palabıyık'ı bu işin bilirkişilerine bırakalım:
Kazanmak, galip gelmek zorunda olduğumuz bir maçtan böyle kahrederek ayrılmak insana dokunuyor. Leipzig de oynadı, Başakşehir de... Onlar daha çok göründü, Başakşehir zaman zaman parlayıp söndü. Ancak bir İrfan Can bile az daha onlara yetecekti.
Hiç seyretmek istemediğimiz, kabul edemeyeceğimiz bir ilk yarı vardı Fatih Terim Stadı’nda... Ofansif bir kadro gibi görünen ancak bu zenginliği hiç kullanamayan bir cimriydi Başakşehir... Zaten iki isabetli şut buldu, bunların biri gol oldu.
Leipzig, gerçekten rakibine, “Ben istersem oynayabilirsin” diyecek kadar iyi bir takım... Bir anda vitesi artırabiliyor, hücum zenginliğini çok kolay sağlayabiliyor ve gole çok rahat ulaşabiliyor. Bizde kral olan bir Sörloth’un neden yedek kaldığını ilk 45 dakika net bir şekilde gösterdi.
Alman ekibi bu yarı boyunca sahanın hakimi oldu, özellikle sağ kanat bindirmeleri ekibimize kötü anlar yaşattı. Mbombo’nun pozisyon gereği fazla içeriye girmesi, Mukiele ve Haidara’nın önünü açtı, Başakşehir sol kulvarını savunmakta
Hep eleştiriyoruz ya, biraz da özeleştiri... Ne överken kantarın topuzunu ayarlayabiliyoruz ne döverken!
Transferlere bakıp, "Yaşa, var ol, şampiyon" diyenler, sarı-lacivertlileri "Bulut'ların üzerine" çıkaranlar, bugün de "Havada bulut, Erol'u unut" türküsünü çalıyor!
Dün Erol Bulut ve ekibinin büyük işler yapacağına dillendirenler, "Bu Bulut sezon sonunu görmez" diyerek ahkam kesmekte... Sergen Yalçın'ın büyük hoca olduğundan söz edenler, yarın bir mağlubiyetle nasıl çark edecekler, bakın, görün... Spor basını bu; maalesef... (Pardon skor basını!)
Kadıköy'deki derbi adeta turnusol kağıdı oldu. Her şeyi açık açık ortaya koydu. Fenerbahçe'deki zaaflar birer birer ortaya çıkarken, sanmayın ki Beşiktaş çok üstüne koydu. İsteyen, mücadele eden, kazanmayı amaç edinen üç puanı aldı; o kadar...
Sergen Yalçın'ın derbi için yaptıklarının, yaptırdıklarının küçümsendiği sanılmasın. Bunu diyen çarpılır! Ama o da kabul
Koronavirüs vakaları artmaya başladıkça Türkiye Futbol Federasyonu'nu "Lig acaba 16 Mayıs'ta biter mi?" endişesi sardı ve arayışa başladı. En çok konuşulan da talimat değiştirilerek, koronavirüslü oyuncu sayısı 17 olan (talimat 14 sağlıklı futbolcu kalıncaya kadar diyor) takımlar için hükmen yenilgi getirilmesi...
Ama TFF'nin unuttuğu bir şey var; bunu kendileri talimat olarak getirdi. Bu madde konmasa zaten bir sorun olmayacaktı. Çünkü sahaya 9 kişiden az çıkan takımlar için Futbol Müsabaka Talimatı zaten "Hükmen yenilgi"ye hükmediyor.
Sadece koronavirüs talimatındaki, "Takımların A Takım Listesinde bulunan futbolculardan test sonuçlarına göre müsabakalarda görev alacak olanların sayısı 14 futbolcunun altına inmesi halinde, müsabaka oynatılmayarak TFF tarafından ileri bir tarihe ertelenir. Ziraat Türkiye Kupası müsabakalarında anılan hüküm uygulanmaz" maddesinin çıkması yeterli...
Kulüpler nasıl korunacak?
Liglerin devamını sağlamakla yükümlü olan TFF, kulüpleri korumakla da yükümlü...
Saygı, saygı, saygı...
Kendine saygın olacak, işine saygın olacak, karşındakine saygın olacak. Rotasyon diye etiketlenen “küçük görme” alışkanlığı, hem takımın dengesini bozuyor hem de rakibini hırslandırıyor.
Tam da bu şekilde başladı maça Manchester United... Burun kıvıran, dudak büken, hani deyim yerindeyse küstahlıkla... Leipzig’e 5 gol atan takıımın yarısını yedek kulübesine çekmek, ligde ve Avrupa’da bir maçı bile olmayan kaleci Henderson’a ilk kez şans vermek, Solskjaer’in cesareti değil, başka bir şeyiydi. Gençlere şans tanımak cesaretini göstermek başka, rakibe tepeden bakmak başkaydı.
Tam da bu düzlemde cezayı kesen 35’lik Demba Ba oldu. Öyle bir top aldı, öyle bir gitti ki... Tabii ki aldığı pasın isabeti, tabii ki vuruşunun kalitesi... Ama cümbür cemaat Başakşehir ceza alanının önüne giden rakip oyunculara ne demeli...
İkinci golde de yine Başakşehir’in hızlı hücumu, Demba Ba’nın aklı ve Edin Visca’nın bazukası vardı. Martial’in sayısı sadece rahatsızlık verdi.
Ancak Solskjaer, ikinci yarıyla
Ne Paris Saint Germain böyle bir ekip, ne de Başakşehir gol yollarında bu kadar tutuk...
Avrupa’nın milyon euroluk ekibi karşısında bizim mütevazı ekibimiz, ne ezildi ne de büzüldü. Başa baş, çata çat bir maç çıkardı. Ama yine her zamanki baş belamız bir duran top, bizi esir etti.
4-1-4-1 düzeniyle sahaya çıkan turuncu-lacivertliler için tabii ki ilk düşünce gol yememekti. Ancak PSG’nin ilk 45 dakika içerisinde hiç de niyeti yoktu. Silik, isimlerinin hakkını vermeyen yıldızlar karşısında açıkçası Başakşehir çok da zorlanmadı. Böylece Okan Buruk’un kadro tercihi de sorgulanmadı. Elindeki malzemeye göre ne yapar derseniz, aslında çok fazla tercihinin bulunmadığı da kabul edilmeli... Ancak Caiçara’nın yokluğunun takımı etkilediği de çok belli...
İkinci yarıya hızlı başlayan Başakşehir, gol için yüklendiğinde, Mehmet Topal’ın da savunma içerisine girmesiyle üçlü savunmayı seçti. Ancak kanatlar iyi çalışmayınca istenen bir türlü olmadı. Yenilen ilk