Türkiye Futbol Federasyonu, yabancı sınırlamasını 14’e çıkartarak futbolumuzun önünü açtı. Şu ana kadar bunu en iyi değerlendiren takım Fenerbahçe oldu. Başkan Aziz Yıldırım geçen sezon başarısız olmuş takımı dağıttı ve dünya yıldızlarını kadroya katarak yeni bir oluşum yaratıyor. Buna saygı duymak lazım. Ne yalan söyleyeyim sarı-lacivertliler beni ve herkesi heyecanlandırıyor.
Galatasaray Başkanı Dursun Özbek’in, Fenerbahçe ile transfer rekabetine girecek hali yok. Elinde geçen sene şampiyon olmuş, iki kupayı almış bir takım var. En az 15 tane de kesin gönderilmesi gereken futbolcu hazırda bekliyor. Önce bu futbolcular gidecek, kadroda yer açılacak, daha sonra transferler yapılacak. Mantık bunu söylüyor ve doğruyu yapıyor. Şampiyonlar Ligi’nde başarılı olacak bir takım kuracağının sözünü verdi. Bu sözü tutabilecek mi?
Neden kötümser olalım. Galatasaray Başkanı söz verdiyse sözünü mutlaka tutar. Podolski transferi bunu göstermiyor mu? Taraftarlar takıma bu gözle bakmalı. Geçen seneki kadroyla ve bir Podolski ve bir Bilal Kısa’yla Galatasaray’ın Şampiyonlar Ligi’nde başarılı olamayacağını, Başkan da, Tanman da, Hamza Hoca da biliyor. Ama şu an kadro bu kadar şişikken
Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım takımını tekrar dizayn ediyor. Birçok futbolcu gitti, daha da gidecek, yenileri geliyor ve daha da gelecek. Taraftarlar çok mutlu. Hem ligde hem Avrupa’da bayağı ses getirecek bir kadro kuruluyor.
Galatasaray ise dördüncü yıldızı takmış, iki kupa kazanmış ama havalarda uçması gereken taraftarların hepsi mutsuz: Eyvah! Önümüzdeki sezon yandık...
Bu Fenerbahçe’yi kimse durduramaz gibi bir sürü senaryolar yazılıyor. Başkan Dursun Özbek, Cüneyt Tanman ve Hamza Hamzaoğlu eleştiri yağmuruna tutuluyor. Neden transferler gecikmiş? Sanki ligler hemen başlıyor da herkes panikte. Devre arası Galatasaray kongreye gidermiş, Hamza Hoca kovulurmuş, 11 Temmuz’daki kongrede başkan yıpratılıp borçlanma yetkisi verilmeyecekmiş, falan filan...
Galatasaraylılar yine Galatasaraylılığını göstermeye başladı. Yıkıp parçalayacaklar, insanları kaçıracaklar. Yıllardır bu yüzden kulübün iki yakası bir araya gelmedi. Önce şunu söyleyeyim. Başkan Özbek enkaz devraldı. Galatasaray’ın her ay 50 milyon lira ödemesi var. Eski borçlar, futbolcularla yapılan yüksek kontratlar ve ödenen faiz... Bu para her ay ödenecek, geri kalanla da transfer yapılacak. Bu kolay mı? Ünal
Futbolda adalet uzun seneler sağlanamadı. Kargaşa, hakaretler, terör insanları futboldan soğuttu. Demirören 3 Temmuz’dan sonra geldi. Futbolumuzun dip yaptığı, kara bulutların üstünde dolaştığı, kimsenin kimseye itimadı, saygısı kalmadığı bir dönemde başkan seçildi. Yönetimini ve kendisini kutlamak lazım. Bunu gerçek anlamda samimiyetle söylüyorum. Bütün kulüplere eşit davrandı. Adalet duygusunu en üst seviyede tuttu. Bakın dün tek aday olarak tekrar futbol federasyonu başkanlığına seçildi. Bu, delegelerin kulüp başkanlarının memnuniyetini, saygısını gösterir.
İnsanlar, baskı, statü dese de bunların hepsini geçin. Futbol yasası ‘60 delegeyi bulan başkan seçilir’ diyor. Bunu da çıkaran Demirören değil. Bu seçimden sonra federasyonumuz daha da kuvvetlendi. Demirören öyle bir açılım yaptı ki Fenerbahçe’ye, Galatasaray’a, Beşiktaş’a ve diğer kulüplere ‘Buyrun arkadaşlar futbolumuzu beraber yönetelim. Terslikler, haksızlıklar varsa gene beraber düzeltelim’ diyor.
Fenerbahçe adına Nihat Özdemir, Galatasaray adına Ali Dürüst, Beşiktaş adına Hüsnü Güreli, Trabzonspor adına Yaşar Aşçıoğlu ve İbrahim Usta... Bakın ağır ve dürüst insanlar hep yönetici oldu. Bundan sonra futbolda
Uzun yıllar federasyon başkanlarının o görevde nasıl kaldıklarını hepimiz biliyoruz. Her türlü hakarete, saygısızlığa uğradılar. Kulüplerin çoğu zaman oyuncağı durumuna geldiler. O koltukta kalabilmek için çok taviz verdiler. Futbolumuz sportif başarı olarak zaman zaman yukarılara çıksa da ilke olarak yerlerde süründü.
Mevcut federasyona bakıyorum ciddiyet var. Her şeyden önce bütün kulüpler federasyonun adaletli davrandığına inanıyor. Kişisel çekişmeler olabilir. İnsanlar birbirini sevmek mecburiyetinde değil. Ama futbolumuza bir ciddiyet geldi. Hakemlerimiz korkmadan daha adaletli düdük çalıyor. Bundan sonraki dönemde sportif başarının da geleceğini düşünüyorum.
TFF başkanlığına aday olmak 60 delegeden imza alabilen herkesin hakkı. Riva’da tarihimizde ilk defa bir futbol vadisi yapıldı. Rüya gibi bir tesis. Yarın öbür gün bu tesis neden Riva’ya yapıldı da, Taksim Meydanı’na yapılmadı diye eleştirilebilir. Hiç de şaşırmam. Burası Türkiye. Siyaset futbolun içindeymiş. Şöyle demek lazım: Yeni mi girdi! Rahmetli Turgut Özal zamanı başladı. Kulüp yöneticilerimizin çoğu ‘Ne olur bizi kurtarın çok kötü durumdayız’ diye devletin kapısında rant sağlamak için yatıp kalkarlarsa bu
2016 Avrupa Şampiyonası’na gitme umudumuzun devam etmesi için Kazakistan’ı mutlaka yenmemiz gerekiyordu. İsim olarak, kalite olarak, rakibimiz bizim ayarımızda bir takım olmamasına rağmen futbollarını çok geliştirmişler. Fizik güçleri, oyundaki sertlikleri, tempoları beklenenden zor bir rakip olduklarını gösterdi.
Gol atmaktan çok, yememeyi düşünen bir takım karşısında ne kadar iyi futbolcuların olursa olsun galip gelmek kolay değil. Kendi alanlarını kalabalık tutmalarına rağmen Burak’ın direkten dönen şutu, Umut’un boş kaleye vuramadığı top, Kazakistan kalecisinin kurtardıkları, hakemin vermediği penaltı, çok net 5-6 pozisyon bulmamıza rağmen 83 dakika gol bulamadık. Kaptan Arda Turan bu dakikada beceri dolu, o harika gol vuruşunu yapamasa belki de başka şeyler konuşuyor olacaktık. 2016 umutlarımız tamamen bitecekti. Ama şimdi farklı şeyler konuşup, düşünüyoruz.
Grupta 4 maçımız kaldı. Letonya, Hollanda ve İzlanda ile kendi sahamızda oynayacağız. Çek Cumhuriyeti ile de deplasmanda karşı karşıya geleceğiz. Milli takıma Hakan’ın, Volkan’ın girişi, Arda’nın istekli oluşu futbol kalitemizi artırdı. Şimdi neden biz 4’te 4 yapmayalım diyebiliyoruz. Kolay mı? Tabii ki hayır. Zor,
Türkiye’de TFF Başkanı olmak, Türk futbolunu idare etmek zor ötesi bir şey. Hepimiz yıllardır futbolun içinde yaşadıklarımızı unutmayalım. Yıldırım Demirören futbol tarihimizin en zor döneminde göreve geldi. Sportif başarıdan bahsetmiyorum. Şike süreci, futbol kulüplerinin hegemonyası, itibarını kaybetmiş hakemler, medyayı arkasına alıp Futbol Federasyonu’nu hırpalayan kulüp başkanları. Bunların hepsi geride kaldı.
Artık hakemlerimize güveniliyor. Şampiyonlar Ligi finalini bir Türk hakem yönetiyorsa artık kimsenin eleştiri yapmaması lazım. Eskisi gibi atıp tutan, herkese hakaret eden yöneticiler, talimatlar elverdiği kadar cezalandırılıyor. Yeni spor okulları açılıyor ve her şeyden önemlisi Riva gibi dünyada çok az benzeri olan bir futbol vadisine sahip olduk. Passolig uygulaması öncesi insanlar çoluğunu çocuğunu alıp maça gidemiyordu. Şimdi ise tribünlerdeki terör bitti v.s, v.s... Ama bu atılımlar daha bitmedi, gerisi gelecek. Şu an bütün kulüplere eşit davranıp adalet dağıtan bir federasyon var.
25 Haziran’da futbol ailesi yeni başkanını seçecek. Demirören’in yenilenmiş kadrosuyla bir dönem daha Futbol Federasyonu başkanlığına devam edip yarım kalan projeleri
Galatasaray ne zaman şampiyon olsa muhakkak kulübün içinde kavga çıkar. Terim, dört sene üst üste şampiyon oldu, UEFA Kupası’nı kazandı. Camia, o kadar büyük başarının bile tadını çıkaramadı. Önceki yıl, iki sene üst üste takımı şampiyon yaptı gene kavga, sonunda Terim kulüpten kovuldu.
Şimdi ise Abdurrahim Albayrak ve Ali Dürüst’e haksızlık yapılmış. Şampiyonlukta en büyük pay bu iki yöneticininmiş. İki kupadan daha fazla, neden TT Arena’daki kutlamalarda podyuma davet edilmedikleri konuşuluyor. Önce şunu söyleyeyim; şampiyonluk, Hamza Hoca ve talebelerinin eseridir.
Şampiyonlukta bütün yöneticilerin payı var. Başkan Duygun Yarsuvat, Dursun Özbek, Ali Dürüst, Abdurrahim Albayrak, Cem Kınay... Hepsi görevlerini doğru dürüst yaptığı için takım şampiyon oldu. Burada ‘Benim daha çok payım var, senin daha az var’ demek, hiçbir Galatasaraylıya yakışmaz.
Albayrak, takım TT Arena’ya gelirken otobüsün üstünde iki saat herkesi selamladı. Bütün televizyonlar bu görüntüleri naklen verdi, 50 milyon kişi izledi. Hiç kimse Albayrak’a, ‘Neden otobüsün tepesindesin?’ demedi. Ali Dürüst statta bütün televizyonlara konuştu. Ona da hiç kimse bir şey söylemedi. Sorun neymiş; podyuma davet
Sezon ortası çok sorunlu bir takıma gelip bir tek futbolcu transfer etmeden iki kupa kazanmak büyük başarı. Hamza hoca ve talebeleri alkışın en büyüğünü hak ediyorlar. Ben şampiyonlukların, hocalar ve futbolcuların eseri olduğuna inananlardanım. Bu iki kupanın kazanılması, 4. yıldızın takılmasında bütün başarının en başta Hamza Hoca, daha sonra da futbolcuların iyi niyetinin eseri olduğuna inanıyorum.
Bir haftadır bu takım, gece gündüz devamlı şampiyonluk kutluyor. Ne yalan söyleyeyim kupayı kazanacaklarını düşünmüyordum. Bursaspor bu ligin en çok koşan, en çok mücadele eden takımı. Başlarında Şenol Güneş gibi Türkiye’nin en iyi hocalarından bir tanesi var. Üstelik Bursa finale Fenerbahçe’yi eleyerek geldi. Ve bütün Bursa’nın, taraftarının, futbolcusunun hayali bu kupayı kazanmaktı.
Maça da çok iyi başladılar. İlk 30 dakika Sinan’ın kalede devleşmesi, direkler Bursaspor’a istediği skoru getirmedi. Taa ki penaltıya kadar. Hiç kimse itiraz etmesin, bal gibi penaltı. Ama Galatasaray iyi bir ekip olmuş. Burak’ın anında gole cevap vermesi sarı-kırmızılıları hep diri tuttu. Maç 2-2’ye geldi, yine Burak’ın takipçiliği takımını galip duruma getirdi. Bunun özgüveniyle maç bitene