Derviş: AKP’nin ‘sıra şimdi bizde’ yaklaşımı ürkütücü

16 Ekim 2002


<#comment>Kemal Derviş’le buluşmaya giderken "neden hep aynı sorular soruluyor Derviş’e" diye geçiriyordum içimden. Daha çok siyasete atılma kararını nasıl verdiği, YTP’ye yakın göründüğü halde neden CHP’yi tercih ettiği, kendi çizgisiyle CHP’nin ne ölçüde bağdaştığı soruldu Derviş’e, bundan sonraki hedefleri ve beklentileri ise fazla gündeme gelmedi. Ben ise daha çok bunları, yani geçmişi değil geleceği konuşmak için aradım Derviş’i. Gerçi geçmişe ilişkin bir nokta, benim kafamda hala yanıtlanmamış bir soru olarak duruyordu ve önce onu sormadan edemedim. Mayıs başlarında, kimilerine göre ekonomide işler yolunda giderken ve görünür bir neden yokken Hasan Cemal’e "Seçim tarihinin belli olması iyi olur" demek gereğini neden duymuştu Derviş?
"Yeni bir borç çıkmazı olayıyla karşılaşabileceğimiz telaşına kapıldım. Siyasetteki belirsizlik, Başbakan’ın hastalığı piyasaları tedirgin etmişti. Birden 18 ayda yaptıklarımız boşa gider mi diye telaşa kapıldım ve siyasi belirsizliği aşmadan bu riskten kurtulamayacağımızı, faizleri olması gereken yere çekemeyeceğimizi düşünmeye başladım. Ayrıca ‘desteğini IMF’den alan bakan’ konumunda görülmekten de bıkmıştım. "
Bu sözler ne kadar

Yazının Devamı

Bizim kuşağın Avrupalılık hülyası

14 Ekim 2002

Türkiyenin işi ciddiye alarak ABye tam üyelik başvurusu yapmasından bu yana ABnin bize karşı tutumunun da birçok noktada samimiyetsiz ve caydırıcı olduğunu kabul etmek lazım ama bizim şu kırk yıldaki marifetlerimiz (!) de yabana atılacak cinsten değil. Şimdi gelinen noktada da seçim, vatan, millet derken treni bir kez daha kaçıracağız diye korkuyorum. "Türkiye günün birinde Avrupa camiasının içinde yer alacak, fakat o Avrupa bugünküne pek benzemeyecek" diyen Zeynep Göğüş haklı çıkar inşallah. Şu günlerde İstanbul 1.Bölgede listenin 13. sırasına konmasına aldırmadan CHPnin başarısı için çaba harcayan Zeynep Göğüşün Oğluma Avrupa Mektupları adını verdiği kitap bizim kuşağın Avrupa serüvenini, daha doğrusu kırk yıllık Avrupalılık hülyasını hatırlattı bana. Avrupa Topluluğunun Türkiyeye bir kez daha burun kıvırdığı bir noktada Sevgili Zeynepin yazdıklarını okuyunca "nereden nereye" diye düşünmeden edemedim. 39 yıl önce, 13 Eylül 1963te, o zamanki adıyla AET ile Türkiye arasında imzalanan Ankara Anlaşmasını gazetelerimizin "Ortak Pazara girdik" diye duyurduğunu hatırlatmış Zeynep. Şimdi, Türkiyeye burun kıvıran Avrupa Birliği (AB)nin tam üyeliğe buyur ettiği ülkelere bakın. Soğuk

Yazının Devamı

Bizim kuşağın Avrupalılık hülyası

14 Ekim 2002


<#comment>Şu günlerde İstanbul 1.Bölge’de listenin 13. sırasına konmasına aldırmadan CHP’nin başarısı için çaba harcayan Zeynep Göğüş’ün Oğluma Avrupa Mektupları adını verdiği kitap bizim kuşağın Avrupa serüvenini, daha doğrusu kırk yıllık Avrupalılık hülyasını hatırlattı bana. Avrupa Topluluğu’nun Türkiye’ye bir kez daha burun kıvırdığı bir noktada Sevgili Zeynep’in yazdıklarını okuyunca "nereden nereye" diye düşünmeden edemedim. 39 yıl önce, 13 Eylül 1963’te, o zamanki adıyla AET ile Türkiye arasında imzalanan Ankara Anlaşması’nı gazetelerimizin "Ortak Pazar’a girdik" diye duyurduğunu hatırlatmış Zeynep. Şimdi, Türkiye’ye burun kıvıran Avrupa Birliği (AB)’nin tam üyeliğe buyur ettiği ülkelere bakın. Soğuk Savaş’ın en kızıştığı 39 yıl öncesinde AET’ye girmeleri, Batı dünyası içinde yer almaları şöyle dursun demokrasiye ve piyasa ekonomisine yaklaşmaları bile söz konusu edilemeyecek olan ülkeler bugün AB üyesi olma yolunda, Türkiye ise neredeyse kırk yıl sonra hala kapıda nöbetçi.
Türkiye’nin işi ciddiye alarak AB’ye tam üyelik başvurusu yapmasından bu yana AB’nin bize karşı tutumunun da birçok noktada samimiyetsiz ve caydırıcı olduğunu kabul etmek lazım ama bizim şu kırk

Yazının Devamı

Seçimden sonra her şey iyi olacak(!)

13 Ekim 2002

Doğrusunu isterseniz yakın çevremdeki karamsar havadan biraz sıkıldığım için yazıya böyle başlamak geldi içimden. Aslında ne halkın nabzını tutmak için özel bir çaba harcadım son haftalarda; ne de, yazının başlığında yer alan ünlem işaretinden de anlaşılacağı gibi, 3 Kasım sonrasında Türkiyede her şeyin daha iyi olacağı kanısındayım. Ülke genelinde seçime umut bağlayan ve seçim sonrasında her şeyin daha iyi olacağını düşünenlerin hayli fazla olduğunu hisseder gibiyim. Seçim sonrasında ortaya çıkacak tabloyu da bu beklentinin ışığında değerlendirmek gerektiğini düşünüyorum. Bu köşenin boş kaldığı son haftalarda yazarınız boş durmadı; halkın nabzını tuttu, gözünün içine baktı, ruhunu okudu ve halktan aldığı ilhamla seçimden sonra her şeyin daha iyi olacağına karar verdi. 3 Kasım sonrasında faizler düşecek, ekonomi canlanacak, istihdam artacak, borç sorunu aşılacak, evvel Allah IMFden de kurtulup nurlu ufuklara yöneleceğiz. İyimserliğin nedenleri Kamouyu yoklamalarına ve genel havaya bakacak olursak, birinci hedefin gerçekleşme olasılığının hayli yüksek olduğunu söyleyebiliriz. Buna göre Türkiyenin son 15 yılına damgasını vuran siyasi kadronun 3 Kasımda büyük ölçüde tasfiye

Yazının Devamı

Seçimden sonra her şey iyi olacak(!)

13 Ekim 2002


<#comment>Bu köşenin boş kaldığı son haftalarda yazarınız boş durmadı; halkın nabzını tuttu, gözünün içine baktı, ruhunu okudu ve halktan aldığı ilhamla seçimden sonra her şeyin daha iyi olacağına karar verdi. 3 Kasım sonrasında faizler düşecek, ekonomi canlanacak, istihdam artacak, borç sorunu aşılacak, evvel Allah IMF’den de kurtulup nurlu ufuklara yöneleceğiz.
Doğrusunu isterseniz yakın çevremdeki karamsar havadan biraz sıkıldığım için yazıya böyle başlamak geldi içimden. Aslında ne halkın nabzını tutmak için özel bir çaba harcadım son haftalarda; ne de, yazının başlığında yer alan ünlem işaretinden de anlaşılacağı gibi, 3 Kasım sonrasında Türkiye’de her şeyin daha iyi olacağı kanısındayım. Ülke genelinde seçime umut bağlayan ve seçim sonrasında her şeyin daha iyi olacağını düşünenlerin hayli fazla olduğunu hisseder gibiyim. Seçim sonrasında ortaya çıkacak tabloyu da bu beklentinin ışığında değerlendirmek gerektiğini düşünüyorum.

Bu noktada bu seçimi gündeme getirenler yanlış hesap yaptıklarını hangi noktada teslim edecekler, bilmiyorum ama Türkiye’nin derin bir krizin hemen her kesimi olumsuz etkilediği bir ortamda seçime gittiği ortada. Bu ortamda yaşarken

Yazının Devamı

Dünya ekonomisinde Marmara sendromu

23 Eylül 2002

UNCTADın hafta içinde açıkladığı verilere göre, güvenin giderek kaybolduğu ortamda, zengin - sanayileşmiş ülkelere akan doğrudan yatırım sermayesi 2001de son 30 yılın en çarpıcı düşüşünü göstermiş ve % 67 azalmış. Gelişmiş ülkelere giden yatırım sermayesi 2000de 1 trilyon 227 milyar dolardan 2001de 503 milyar dolara gerilemiş. Buna karşılık "gelişmekte olan" ülkelere giden yatırım sermayesindeki azalış yalnızca % 14. Yani asıl güven bunalımı ve şok küresel kapitalizmin merkez ülkelerinde yaşanıyor.Borsa endeksleri bu krizin başka bir göstergesi. ABDden Avrupaya ve Japonya, bütün büyük hisse senedi borsalarının endeksleri beş altı yıl önceki düzeylerine geriledi, trilyonlarca dolarlık kâğıttan servet silindi. Düşüşün nerede duracağı da bilinmiyor.IMF ve Dünya Bankası yıllık toplantıları bu yıl bu ortamda yapılacak. Küresel kapitalizmden en kazançlı çıktığı düşünülen ülkeler de sıkıntı içinde. Bu sarsıntı büyük bir depreme dönüşmeden atlatılabilirse herkes rahat bir nefes alacak herhalde. Dünya ekonomisiyle ilgili tartışmalar, bizim olası Marmara depremiyle ilgili olarak aklımıza takılan sorulara benzer soruları gündeme getirdi: 1997deki Asya krizinden beri yaşanmakta olan irili -

Yazının Devamı

Dünya ekonomisinde Marmara sendromu

23 Eylül 2002


<#comment>Dünya ekonomisiyle ilgili tartışmalar, bizim olası Marmara depremiyle ilgili olarak aklımıza takılan sorulara benzer soruları gündeme getirdi: 1997’deki Asya krizinden beri yaşanmakta olan irili - ufaklı depremler, küresel kapitalizmin faylarında biriken enerjiyi açığa çıkarmaya yetecek mi, yoksa bir büyük kırılma mı yaşanacak? Deprem kaç şiddetinde olacak ve ne kadar tahribat yapacak?
UNCTAD’ın hafta içinde açıkladığı verilere göre, güvenin giderek kaybolduğu ortamda, zengin - sanayileşmiş ülkelere akan doğrudan yatırım sermayesi 2001’de son 30 yılın en çarpıcı düşüşünü göstermiş ve % 67 azalmış. Gelişmiş ülkelere giden yatırım sermayesi 2000’de 1 trilyon 227 milyar dolardan 2001’de 503 milyar dolara gerilemiş. Buna karşılık "gelişmekte olan" ülkelere giden yatırım sermayesindeki azalış yalnızca % 14. Yani asıl güven bunalımı ve şok küresel kapitalizmin merkez ülkelerinde yaşanıyor.
Borsa endeksleri bu krizin başka bir göstergesi. ABD’den Avrupa’ya ve Japonya, bütün büyük hisse senedi borsalarının endeksleri beş altı yıl önceki düzeylerine geriledi, trilyonlarca dolarlık kâğıttan servet silindi. Düşüşün nerede duracağı da bilinmiyor.
IMF ve Dünya

Yazının Devamı

Piyasalardaki sükûnet devam edebilir mi?

22 Eylül 2002

Bu arada dış dünyada da Türkiyeye yönelik sıra dışı bir tedirginlik yok gibi. IMF Başkanı Türkiyenin başarısına övgüler yağdırmaya devam ediyor, piyasalar da siyasette olan biteni anlamaya çalışıyor. 3 Kasım sonrasında işbaşına gelecek hükümete şimdiden bazı nazik uyarılar yapılıyor, ekonomik programın aksamadan sürdürülmesinin şart olduğu hatırlatılıyor ama panik havası yaratmamaya da özen gösteriliyor. Erken seçimin gündeme gelmesinde pay sahibi olanlardan Kemal Dervişin bir tahmini şu ana kadar tuttu. Erken seçim kararının alınması sonrasında yaşanmakta olan siyasi manevralar ve Dervişin bakanlık görevinden ayrılması, şu ana kadar mali piyasalarda ciddi bir çalkantıya neden olmadı. Yılın ilk yarısında reel ekonomide, sanayide ve ticarette gözlenen kısmi canlanma belirtilerinin üçüncü çeyrekteki seyri konusunda net bir şey söylemek şimdilik olanaksız olsa da gidişatta çok olumsuz bir kırılma hissedilmiyor. Seçimin gündeme getirdiği beklentiler bir "bekle gör" havasına soktu galiba çoğu kimseyi, bu sayede oldukça sakin ve olaysız günler yaşanıyor, siyaset sahnesindeki iniş çıkışlar bile çok fazla etkilemiyor bizim piyasaları. Sükûnetin iki nedeni İçerde, öncelikle Hazineyi

Yazının Devamı