Son dönemde anonim haber kaynağı olarak yaygın ilgi gören "Dervişin yakın çevresi"ne dahil olmadığım için Sayın Dervişin neden böyle bir çaba içine girdiği konusunda birinci ağızdan bilgi sahibi değilim, ancak kendime göre tahminlerim var. Sanıyorum Derviş, dünyanın ve Türkiyenin nasıl tehlikeli bir konjonktür içine girmekte olduğunun farkında. Bu çalkantılı dönemde Türkiyeyi yönetecek hükümetin sağlam bir seçmen desteğine ve meşruiyet tabanına oturması gerektiğini de biliyor. Bu hükümetin merkezden sola açılan bir desteğe oturması da Dervişin kafasındaki projeyi hayata geçirmesi için gerekli tahminler ve değerlendirmeler yanlış çıktığı için yeni tahminde bulunmak istemiyorum ama Dervişin ortak bir hedefe yöneltmeye çalıştığı kişilerin geçmişteki tavırları ve benmerkezci yaklaşımları, Dervişin işinin hayli zor olduğunu düşündürüyor. Umarım benim kaygılarım bir kez daha yersiz çıkar ve Derviş yapmak istediğini başarır.Hemen belirtelim ki Derviş bu zor işi başarsa bile yeni zorluklarla karşılaşacak. Bu zorluklar, bu kez iyimser davranıp Dervişin oluşturduğu birlik cephesinin 3 Kasımdan başarılı çıktığını varsaysak bile, bitmeyecek. ABDnin durumu, Latin Amerikanın içine düştüğü
<#comment>#comment>Kemal Derviş, merkezden sola açılan bir yelpazede bir tür güç birliği sağlama çabasını sürdürüyor. Derviş’in ancak bu yolda bir başarı elde ettiği taktirde siyasete atılacağını, aksi halde akademik hayata döneceğini iddia edenler de var.
Son dönemde anonim haber kaynağı olarak yaygın ilgi gören "Derviş’in yakın çevresi"ne dahil olmadığım için Sayın Derviş’in neden böyle bir çaba içine girdiği konusunda birinci ağızdan bilgi sahibi değilim, ancak kendime göre tahminlerim var. Sanıyorum Derviş, dünyanın ve Türkiye’nin nasıl tehlikeli bir konjonktür içine girmekte olduğunun farkında. Bu çalkantılı dönemde Türkiye’yi yönetecek hükümetin sağlam bir seçmen desteğine ve meşruiyet tabanına oturması gerektiğini de biliyor. Bu hükümetin merkezden sola açılan bir desteğe oturması da Derviş’in kafasındaki projeyi hayata geçirmesi için gerekli tahminler ve değerlendirmeler yanlış çıktığı için yeni tahminde bulunmak istemiyorum ama Derviş’in ortak bir hedefe yöneltmeye çalıştığı kişilerin geçmişteki tavırları ve benmerkezci yaklaşımları, Derviş’in işinin hayli zor olduğunu düşündürüyor. Umarım benim kaygılarım bir kez daha yersiz çıkar ve Derviş yapmak istediğini başarır.
Başbakan Ecevitin sözlerinin Kemal Dervişle yaptığı görüşmede konuşulanları ne ölçüde sağlıklı yansıttığını doğrusu bilmiyorum ama Sayın Ecevit, perşembe günü yapılan bu görüşme sonrasında Ankara Temsilcimiz Fikret Bilaya şunları söylemiş: "Çok verimli bir görüşme oldu. (Sayın Derviş) öncelikle ekonominin durumundan çok memnun. Aldığımız önlemler ve yaptığımız reformlar sayesinde, seçim kararı alınmasına karşın ekonominin etkilenmemesini önemsiyor. Buna ben de katılıyorum." Rakamlara bakınca Bizi memnun etmeyen tablodaki gelişmelerin bazıları şunlar: Hazine yüzde 30 - 35 reel faizle borçlanmaya devam ediyor. Devleti fonlamaya devam eden bankaların kamu kağıtları portföyü yılbaşından bu yana 18 katrilyon artmış, yani bankalar kamu riskini artırmaya devam ediyor. Buna karşılık bankaların TL. cinsinden ticari kredileri % 13 azalmış aynı dönemde; banka sistemi reel sektörün itici gücü olmaya hevesli değil; iyi firmalar da bu fiyattan kredi almaya hazır değil belki de. İstanbul yaklaşımının altyapısı hazır ama bankalar bunu hayata geçirmeye hevesli görünmüyor. Mayıs ayında 99.75 olan CNBC - e Tüketici Güveni Endeksi haziranda 86.81e düştükten sonra temmuzda yeni bir düşüşle
<#comment>#comment>Başbakan Ecevit’in sözlerinin Kemal Derviş’le yaptığı görüşmede konuşulanları ne ölçüde sağlıklı yansıttığını doğrusu bilmiyorum ama Sayın Ecevit, perşembe günü yapılan bu görüşme sonrasında Ankara Temsilcimiz Fikret Bila’ya şunları söylemiş: "Çok verimli bir görüşme oldu. (Sayın Derviş) öncelikle ekonominin durumundan çok memnun. Aldığımız önlemler ve yaptığımız reformlar sayesinde, seçim kararı alınmasına karşın ekonominin etkilenmemesini önemsiyor. Buna ben de katılıyorum."
Başbakan Ecevit’in Derviş’le görüştükten sonra bu açıklamayı yaptığı gün Zekeriya Yıldırım ile sohbet ediyorduk. Belki bizim anlayışımız biraz kıt ama ekonomideki durumun neden "çok memnuniyet verici" olduğunu bir türlü anlayamadık. Bazı verilere baktık, bazı gelişmeleri gözden geçirdik, gördüğümüz tablo hiç de "çok memnun olunacak" gibi görünmedi bize.
Bizi memnun etmeyen tablodaki gelişmelerin bazıları şunlar:
Hazine yüzde 30 - 35 reel faizle borçlanmaya devam ediyor.
Devleti fonlamaya devam eden bankaların kamu kağıtları portföyü yılbaşından bu yana 18 katrilyon artmış, yani bankalar kamu riskini artırmaya devam ediyor.
İSO çalışmasındaki verileri kullanarak ürettiğimiz grafikler bu vahim tablonun yalnızca bazı boyutlarını yansıtıyor. 500 büyük kuruluş içinde yer alan ve durumları çok daha kötü olan kamu kuruluşlarını dahil etmeden, yalnızca özel sektör kuruluşlarının verilerini kullanarak hazırladığımız bu grafiklere baktığımızda, özel sanayi kuruluşlarında işgücü verimliliğinin ve yaratılan net katma değerin 2001 yılında büyük düşüşler gösterdiğini ve on yıl önceki değerlerinin de çok altına düştüğünü görüyoruz. 500 büyük kuruluş içinde yer alan özel sektör kuruluşlarının satış kârlılığında ve öz sermaye kârlılığında da çok çarpıcı düşüşler yaşanmış, 2001 yılında ve on yıl öncesine göre akıl almaz bir gerilemeye tanık olunmuş.Bu çöküş tablosu çok önemli, çünkü sanayileşmiş bir ülkenin önde gelen sanayi kuruluşları kötü durumdaysa o ülkenin ekonomisi de iyi olamaz. Türkiyede de ancak sanayi kuruluşları verimli çalışır, net katma değer yaratır ve kâr üretebilirse ekonomi iyiye gidebilir, yatırım, üretim ve gelirler artabilir. Kâr üretemeyen sanayi kuruluşlarına (ya da finans kuruluşlarına) yerli ya da yabancı kimse para da koymaz, yatırım da yapmaz, istihdam da yaratmaz. Sanayi kuruluşlarımızın
<#comment>#comment>İstanbul Sanayi Odası (İSO) tarafından gerçekleştirilen "Türkiye’nin 500 Büyük Sanayi Kuruluşu" çalışmasının ortaya koyduğu tablo fena etkiledi beni. Bu çalışmadaki veriler 2001 yılının Türk sanayiinde tam bir kırılma yılı olduğunu, çoğu göstergede zaten kötüye giden trendin 2001 yılında yenen şokla daha da umutsuz bir tablo ortaya çıkardığını gösteriyor.
İSO çalışmasındaki verileri kullanarak ürettiğimiz grafikler bu vahim tablonun yalnızca bazı boyutlarını yansıtıyor. 500 büyük kuruluş içinde yer alan ve durumları çok daha kötü olan kamu kuruluşlarını dahil etmeden, yalnızca özel sektör kuruluşlarının verilerini kullanarak hazırladığımız bu grafiklere baktığımızda, özel sanayi kuruluşlarında işgücü verimliliğinin ve yaratılan net katma değerin 2001 yılında büyük düşüşler gösterdiğini ve on yıl önceki değerlerinin de çok altına düştüğünü görüyoruz. 500 büyük kuruluş içinde yer alan özel sektör kuruluşlarının satış kârlılığında ve öz sermaye kârlılığında da çok çarpıcı düşüşler yaşanmış, 2001 yılında ve on yıl öncesine göre akıl almaz bir gerilemeye tanık olunmuş.
Bu çöküş tablosu çok önemli, çünkü sanayileşmiş bir ülkenin önde gelen sanayi kuruluşları kötü
İSOnun 500 Büyük Firma verilerine geriye doğru giderek bakıldığında 2001 yılının özel sektör sanayii için de tam anlamıyla bir kırılma yılı olduğu açıkça görülüyor. Yarınki Milliyette yer alacak olan Soru - Yorum köşesinde daha ayrıntılı olarak görebileceğiniz son on yılın verileri 2001 yılındaki çöküşün ya da kırılmanın, 1994 ve 1999 yıllarında yaşanan krizlerdekinden tamamen farklı boyutta olduğunu ortaya koyuyor. İstanbul Sanayi Odası (İSO) tarafından gerçekleştirilen "Türkiyenin 500 Büyük Sanayi Kuruluşu" çalışmasının 2001 yılı sonuçları, artık hiç kimsenin reddedemeyeceği bir acı gerçeği ortaya koyuyor: Türk sanayii 2001 yılında tam bir çöküntü içine sürüklenmiş bulunuyor. Karşımızdaki tablo, neresinden bakarsak bakalım, tam bir çöküntü tablosu. Çöküntü, 500 büyük firma içinde yer alan kamu kuruluşlarında inanılmaz, rakamlara sığmaz boyutlarda. Örneğin 500 büyük içinde yer alan 32 kamu kuruluşunda 2001 yılında yapılan maaş ve ücret ödemeleri yaratılan net katma değerin % 400ünü, faiz ödemeleri de % 125ini bulmuş. 2000 yılında bu oranların % 111 ve % 22 olduğu anımsandığında 2001deki çöküşün ya da kırılmanın boyutları daha net görülebiliyor. Nerem doğru ki? Satış hasılatı %
<#comment>#comment>İstanbul Sanayi Odası (İSO) tarafından gerçekleştirilen "Türkiye’nin 500 Büyük Sanayi Kuruluşu" çalışmasının 2001 yılı sonuçları, artık hiç kimsenin reddedemeyeceği bir acı gerçeği ortaya koyuyor: Türk sanayii 2001 yılında tam bir çöküntü içine sürüklenmiş bulunuyor. Karşımızdaki tablo, neresinden bakarsak bakalım, tam bir çöküntü tablosu. Çöküntü, 500 büyük firma içinde yer alan kamu kuruluşlarında inanılmaz, rakamlara sığmaz boyutlarda. Örneğin 500 büyük içinde yer alan 32 kamu kuruluşunda 2001 yılında yapılan maaş ve ücret ödemeleri yaratılan net katma değerin % 400’ünü, faiz ödemeleri de % 125’ini bulmuş. 2000 yılında bu oranların % 111 ve % 22 olduğu anımsandığında 2001’deki çöküşün ya da kırılmanın boyutları daha net görülebiliyor.
İSO’nun 500 Büyük Firma verilerine geriye doğru giderek bakıldığında 2001 yılının özel sektör sanayii için de tam anlamıyla bir kırılma yılı olduğu açıkça görülüyor. Yarınki Milliyet’te yer alacak olan Soru - Yorum köşesinde daha ayrıntılı olarak görebileceğiniz son on yılın verileri 2001 yılındaki çöküşün ya da kırılmanın, 1994 ve 1999 yıllarında yaşanan krizlerdekinden tamamen farklı boyutta olduğunu ortaya koyuyor.