Açıkcası bu maçla ilgili çok şey yazmak doğru değil. Düşünebiliyor musunuz, ısınmaya çıkarken Dünya Kupası’na gidemediğinizi öğreniyorsunuz. Doğal olarak bütün konsantrasyon yerle bir oluyor. Böyle bir moral çöküntü içinde pek fazla bir şey bekleyemiyorsunuz.
Bu şartlarda belli ki çok kontrollü geçecek bir oyun beklemiyordu bizi. Nitekim öyle de oldu. Belçika takımı savunma yapıp, çabuk çıkıp, süratli oyuncularla savunmamızın arkasına sarkarak pozisyon bulmak istiyordu. Oyun 0-0 giderken de 1-0 olduktan sonra da bu planları hep tuttu. Yakaladıkları pozisyonlardan sadece ikisini değerlendirdiler. Diğerlerini Volkan çıkardı.
Savunmanın göbeğinde Önder ile Servet ikilisi uyumlu değildi. Sürekli ileriye çıkan Gökhan Gönül ile Hakan Balta’nın açıklarını kapayamadılar. Bunun sebebi de çok yan yana oynamalarıydı. Orta sahada top yapabilen oyuncularımız vardı ama öne oynarken çok pas hatası yaptılar. Rakip ceza sahası yayının önünde kalabalıklaştığımızda Ceyhun da kenarlara gelmeyip o bölgeye girince hücumlarımızın karşılığını alamadık.
İkinci yarıda da benzer bir tablo oluştu. Teknik Direktör Fatih Terim Semih’i sokup çift forvete döndü. Ancak bu da bize bir şey kazandırmadı.
Aslında bizim maçımız Estonya-Bosna Hersek maçının bitimi ile başlayacak. Türkiye Futbol Federasyonu aylar önce bu maçın saatine itiraz etmeliydi. Neyse artık o karşılaşmayı bekleyeceğiz. Ve çıkacak sonuca göre stratejimiz belirlenecek.
Zaten her skorda teknik adamın dışında inisiyatif oyuncuların elinde olacak. Örneğin Bosna kazanırsa oyuncuların bütün motivasyonu gidecek. Maçı bile izleme. Çıkacak her sonuç sürpriz sayılmayacak. Beraberlikte kontrollü hücum yaparız. ‘Onlar berabere kaldı, başımıza iş almayalım’ psikolojisi hakim olacak. Tabii bu 50-60 dakika için geçerli. Ama Estonya kazanırsa 1. dakikadan itibaren saldırıya başlarız. Kısacası 20.45’te taktiğimiz ortaya çıkar. Teknik Direktörün görevi de soyunma odasında biter.
O yüzden şöyle oynamalıyız, bunu yapmalıyız demek doğru değil. Klasik bir laf vardır; “Bizi diğer maç ilgilendirmiyor” diye. Yoo bayağı ilgilendiriyor. Varsayım üzerine sadece şunu diyebiliriz; Bosna berabere kalırsa atabildiğimiz kadar atalım.
Hollandalı antrenör Hiddink’in kariyerinde başarılı olamadığı tek yer Fenerbahçe idi. Çünkü Türk oyuncusunu tanıyamadı. Aynı Frank Rijkaard gibi. Futbolcuyu burada Barcelona’daki gibi kampa almazsanız, rahatlık tanırsanız suistimale uğrarsınız
Teknik adamlar ve oyuncular kaybettikleri zaman “nerede hata yaptık” derler. Ama bu çözüm değildir. İş işten geçmiş olabilir. Asıl çözüm kazandığın zaman ders çıkarabilmektir.
Galatasaray’ın farklı kazandığı Panathinaikos ve Beşiktaş maçlarına bakacak olursak sahadan 4-3 mağlup da ayrılabilirlerdi. Hücum oyuncuları formda ve gol atıyordu. Oyuna direkt başlayan da sonradan giren de etkiliydi. Ancak o zamanlar yine rakip takımlar üçer dörder pozisyona giriyordu. Galatasaray atıyordu ama yemiyordu. Bu bir yerde patlayacaktı. İşte Ankaragücü deplasmanında şemsiye ters döndü.
Eskişehir ve Sturm Graz maçları tehlikenin yaklaştığının işaretlerini fazlasıyla verdi. Ankaragücü oyunun sonuna kadar golü yemedi, yemedi, buna Galatasaray da atamadı, diyebiliriz. Galatasaray yine savunmasında açıklar verdi, bu kez Ankaragücü üçünü değerlendirdi. Oyunun sonunda 1-0 geriye düştüğünüzde skorun o şokla üçe gitmesi çok doğaldır.
Teknik Direktör Rijkaard
Hani Kadıköy’de bir boğa heykeli var ya... İşte onun hemen yanına Alex’in heykeli dikilmeli. Fenerbahçe tarihinin en büyük oyuncularından biri
Gündüz seasında ligin dört namağlup takımından ikisi Galatasaray ve Eskişehir unvanlarını yitirmiş, kalan iki takım da Kadıköy’de aralarında oynuyor.
Fenerbahçe’nin şampiyonluktaki en ciddi rakibi kaybetmiş, daha sezonun başında ikinciye beş puan fark yapma şansı doğmuştu. Bu durum doğal olarak takımın iştahını kabartmıştı. Belki müthiş oynamadılar ama çok istekli ve hırslıydılar.
Karşılarındaki Gençlerbirliği’ni açıkcası çok merak ediyordum. Bu haftaya kadar nasıl yenilmediler diye? Hakikaten saygı duyulacak bir takım. Buralara kadar boşuna gelmemişler. Kora kor oynadılar. İştahlı Fenerbahçe ile aynı mücadeleyi ortaya koydular. Çok dirençli ve fizik kapasitesi iyi bir ekip.
Fenerbahçe takımında koşmayan yoktu. Biraz Santos arkadaşlarının gerisinde kaldı. Kaleci Volkan çok konsantreydi. Üç tane müthiş top çıkardı. O fiziğine rağmen çok çabuktu. Gökhan Gönül toparlanmış, sürekli birlikte oynamaya başlayan Bilica ile Lugano’nun uyumları giderek yükseliyor. Bilica’yı birkaç haftadır çok beğeniyorum. Gelişi güzel oynamıyor, çok dikkatli.
Bu maçta Teknik Direktör Hugo Broos’u eleştirmeyi doğru bulmuyorum. Direkten dönen toplar, kaçan penaltı, sayısız gol pozisyonu var. Böyle bir tabloda faturayı hocaya çıkarmak kesinlikle saygısızlık olur. Bu ligin iyi takımlarından biri olan Gaziantepspor’a karşı bundan daha fazlasını yapamazsınız, bundan daha fazla pozisyon yakalayamazsınız.
Broos’un oyun içinde yaptığı değişiklikler de yerindeydi. İkinci yarıda kenarlara Yattara ve Alanzinho’yu aldı. Bireysel yetenekli oyuncuları kullandı. Ancak Yattara etkili değildi. Uzun süre oynamamanın sıkıntısı yaşıyor. Özellikle fizik kapasitesi çok yetersiz. Form tutması zaman alacaktır.
Trabzonspor’un bu sene şampiyonluk yarışında olacağını zannetmiyorum. Çünkü içeride maç kazanamıyorlar. İnişli - çıkılı bir grafik çiziyorlar. Bunun sezon boyunca böyle devam edeceğini düşünüyorum. Ayrıca üst üste gelen başarısız sonuçlar da oyuncuların özgüvenini olumsuz yönde etkileyebilir. Daha 8. haftada kaybettikleri puan da 12’yi buldu. O yüzden ligi 4 ila 6 arasında bitirirler gibi gözüküyor.
Galatasaray kazanıp işi garantilemek istiyordu. Eskişehir beraberliği, Fenerbahçe’nin Twente yenilgisi gibi ders olur diye düşünmüştük. Aslında oyun anlamında çok kötü değillerdi. Ama beklentinin altında kaldılar. Sürekli öne oynamaya çalıştılar. Bu kadar öne oynamanın, bu kadar ofansif oyuncuyla saldırmanın karşılığında pozisyon azdı.
Sturm Graz takımı genç bir ekip. Kalitesi düşük ama temposu yüksek. Aslında maç da böyle oldu. Galatasaray tamamen oyunu rakip alana yıktı. Tipik kontralar yedi. İlk yarının son 10 dakikası maçı tek kaleye çevirdi. İşte bu bölümde 45’te rakibin golü geldi. İkinci yarının ilk 15-20 dakikasında da ilk yarıdaki tablo yaşandı. İstek ve öne oynama arzusuna rağmen pozisyon gelmeyince Teknik Direktör Rijkaard bu kez ikili defansif orta sahadan birini çıkarıp, Elano’yu oraya kaydırdı. Beş hücumcuyla oynadı. Sabri takviyesiyle sayı altı oldu. Ama yine söylüyorum bu kadar hücumcu oyuncuya rağmen yeterli pozisyon sağlanamadı.
Dün gece gördüğüm en büyük problem oyun içinde 3-1 kazanılan Panathinaikos maçının unutulması ve kontrolün kaybedilmesiydi. Çünkü son bölümlerde kontradan yenilecek bir gol Galatasaray’ın gruptaki işini zorlaştırırdı.
Galatasaray
CSKA Moskova takımını bir daha böyle yakalayamazsınız. Kendi liglerinde sezona kötü başladılar, ardından antrenör değişikliğine gittiler. Son maçlarında Zenit deplasmanında karşı kaleye gitmeden mağlup oldular. Yani ortada bulunmaz bir fırsat vardı.
Beşiktaş’ın ligde çok gerilere düşmesinden sonra Şampiyonlar Ligi’nde en azından bu deplasmandan puan çıkararak iddiasını sürdüreceğini düşünüyordum. Girişte belirttiğim gibi şartlar iyi bir sonuç almaları için buna çok uygundu. Suni çim dışında herşey lehineydi. Rakibin kalitesi düşük, hava şartları iyi. Ama yine olmadı.
Beşiktaş ne yazık ki iyiye gideceğine, her geçen gün biraz daha kötüye gidiyor. Bir kere hiç pas yapmıyorlar. Özellikle Şampiyonlar Ligi’nde bol pasa ihtiyacınız var. Ancak top 10 saniye Beşiktaşlı oyuncuların ayağında kalmıyor. Herkes aceleci. Böyle olunca da oyunun kontrolünü ele alamıyorlar. Oyun sistemi de özellikle hücum organizasyonlarında rakip savunmanın lehine olacak şekilde. Forvetler teslim bayrağını erken çekiyor. Stoperin kucağında Nobre, rakip sol bekin kucağında Nihat, sağ bekin kucağında önce Holosko, sonra Yusuf.
İkinci gol bitirdi
Orta saha oyuncularına baktığınızda zaten pas yapacak, takımı
Israrla söylüyorum, Fenerbahçe’de bazı oyuncuların dinlendirilmesi şart. Başta Santos olmak üzere, iyi niyetine rağmen Gökhan Gönül, fiziki yetersizlik içindeki Güiza’nın bir hafta kenara çekilmesi gerek
Böyle kötü oynamaya can kurban. Galatasaray’ı değerlendirirken müthiş oynuyor diyoruz ama Fenerbahçe iki puan önde.
Fenerbahçe 4. şehir deplasmanına gitti. Denizli, Diyarbakır, Bursa ve son olarak da Antalya. Bu takımlar yarın bugün hedefleri farklı olunca zor deplasmanlar haline gelecekler. Antalya’da Fenerbahçe takımı iyi oynamadı diyoruz, yavaş oynadı diyoruz, koşmadı diyoruz. En az 6-7 pozisyonu var. Üç top direkten dönüyor, iki tane atıyorlar. Fenerbahçe takımında Alex ve Cristian’ın mükemmel oyunları dışında diğerleri idare etti. Dokuz oyuncu vasat, iki oyuncu çok iyi oynuyor, birçok gol pozisyonu buluyorsunuz. Hatta sonradan giren Semih ve Uğur da iyi değildi.
Futbol böyle bir oyun. Güç farkı en küçük hatayı affetmez. Antalya ikinci golü yediğinde üç Fenerbahçeli oyuncuya en yakın Antalyalı Balili idi. Yani rakibin en uçtaki oyuncusu. Hatayı büyüklere, iyi oyunculara karşı yaparsanız ve rakibin de Alex gibi bir cini varsa, topu hemen sağ ayağıyla da olsa boştakilere