<#comment>#comment> Kupada yoluna devam eden Galatasaray tabii ki yarı finale kalmak istiyordu. Kupa maçı olmasına rağmen Ali Sami Yen’i dolduran taraftarına tur sevinci yaşatmayı hedefliyordu. Ama ne yaparsan yap, oyuncuların aklı fikri cumartesi günkü derbideydi. O kadar ki, Berkant’ın hakemi aldatmadan aldığı ilk sarı ile, elle smacı sonucu gördüğü ikinci sarı kart tamamen konsantrasyon eksikliğinden kaynaklandı.
Galatasaray ilk golü yediğinde bile akıllar cumartesideydi. İkinci uyarı geldi onlar yine cumartesiyi düşünüyordu. Taa ki son 25 dakikaya kadar. Son 25 dakika Galatasaray çok büyük baskı kurarak kupa maçının da önemini anladı. 20 ortadan bir tanesini değerlendirebildi. Arada da Batista’yı kaybetti.
Ligde çok önemli bir maç öncesi bu tür maçları oynamak kolay değil. Ancak kupa kestirme yol. Kestirmeden yarı finale kalıyorsun ama 65 dakikada Galatasaray takımı "bu maçta da nereden çıktı" der gibi oynadı. Sahaya dört hatta beş forvete yakın oyuncuyla başladılar. Bu yüzden oyun dengede geçti. İkinci yarıda Ümit Karan, Ümit Davala ve sonlara doğru Revivo’nun girmesiyle oyun Malatya cezasahası içinde geçmeye başladı. Tabii bu arada Malatyaspor’un başta Mert, Murat Duman,
<#comment>#comment> İki takım için de çok, ama çok önemli bir maçtı. Kocaelispor’un da, Galatasaray’ın da beraberliğe tahammülü yoktu. Böyle bir sonuç yenilgi olurdu. Bu yüzden gerilimli bir doksan dakika geçti.
Kocaeli varolma savaşı yapıyor, Galatasaray kredisini tüketmiş her maçı final havasında oynuyor. Böylesine bir maçta Kocaeli takımı Lazarov hariç dokuz kişi ile adam markajı yaptı. Her Galatasaraylı’nın başında bir muhafız vardı. Sahanın her yanında kovalamaca yaşandı. Kocaeli "Eğer bir kontratak yakalarsam golü bulurum" düşüncesinde oynadı. Şartlar böyle olunca da pozisyonu az bir maç ortaya çıktı.
Bu tip maçlarda sadece fauller, kornerler yani duran toplarla sonuca gidebilirsiniz. Gol de zaten öyle geldi. Oyun olarak böyle defanslara karşı çok hareketli oynayıp, topu kanatlara taşımak lazım. Galatasaray’da iki forvetin arkasında görev alan Revivo çizgilere kaçmayıp kalabalığın arasında kalınca takımın hücum gücü azaldı. Galatasaray sadece sağ kanattan hücum yapabildi. Bu bölgede görev alan Ümit Davala ve Berkant’ın çabaları kilidi açmaya yetmedi. Ergün’ün olmayışı sol kanat bindirmelerini aksattı, dar alanlardan da kolay çıkılamadı.
İkinci yarının başında atılan
<#comment>#comment> Bu ertelemeler var ya ne hikmetse Fenerbahçe gibi şampiyonluğa oynayan büyük takımları nedense çok etkiliyor. Dün bunun en güzel örneğini yaşadık. Skora bakıp da önemli Galatasaray maçı öncesi Fenerbahçe’nin çok iyi durumda olduğunu kimse düşünmesin. Adeta yürüyerek oynadılar, yine de kazandılar.
Maçın tamamında tempo çok düşüktü. Özellikle orta saha oyuncuları yeterince pas yapamadılar. Bunun için de doksan dakikanın büyük bölümünde kötü oynadılar. Tuncay orta sahada görev yapmasına rağmen çok çizgiye çıkınca dörtlü orta saha kurgusu bozuldu.
Malatyaspor’un hocası Ziya Doğan’ı tebrik etmek lazım. Takımı 11’e 11 oynarken de, 10 kişi, 9 kişi, hatta sekiz kişi kalsa bile kazanmak için inanılmaz bir mücadele örneği gösterdi. Fenerbahçeli oyuncular bir koştuysa, Malatyaspor üç misli koştu. Rakiplerine fiziksel üstünlük sağladılar.
Ofansif yönde Fenerbahçe sadece Rebrov ile öne oynadı. Diğer oyuncular genelde hep geriye doğru oynadılar. Bu da Fenerbahçe’nin rakibi karşısında yeterince baskı kuramamasına, hatta orta sahada daha az adamla kalmasına yol açtı. Sadece son 20 dakika Malatyasporlu oyuncular oyundan atıldıkça rahat pozisyon buldular, ama maç da
<#comment>#comment> Beşiktaş sezon başından bu yana benim UEFA Kupası’ndaki favorimdi. Yani sadece dün gece değil. Ama enteresandır belki de en vasat turu geride bıraktı. İki Slavia maçı da birbirinden kötü geçti. Futbolseverler "Eyvah, bu turda işimiz bitti" diyorlardı. Teknik Direktör Lucescu’nun maç öncesi hesabı tutmadı. Sebebi de rakibinin ilk maçtaki taktikle oynayacağını düşündü. Tüm planlarını Slavia’nın kapalı savunmasına göre yapmıştı. Ancak karşılarında tam aksine kazanmaya gelmiş bir takım buldular.
Lucescu arka üçlüyü doğru isimlerden kurmuştu. Ani gelişecek kontrataklara karşı Ali Eren ile topları iyi kullanan Ahmet Yıldırım’ı tercih etmişti. Orta sahada Pancu, Tayfur ve Sergen üçlüsünden; Sergen ile Pancu’nun defansif özellikleri olmadığı için bu bölgede Slavia daha çok pas yapma şansını yakaladı. Bu da Beşiktaş’ı oyundan düşürdü.
İşler kötü giderken Pancu tüm dengeleri bozdu. Attığı gol Slavia’nın planlarını alt üst etti, Beşiktaş’ı diriltti.
İkinci yarı da farklı bir görüntüde başlamadı. İlk golde olduğu gibi yine kornerlerle başlayan hücumlarda Beşiktaş golleri buldu. Durum 4-0 olduktan sonra İtalyan hakemin skorun verdiği rahatlıkla laubalilikten verdiği
<#comment>#comment> Beşiktaş belki de tarihinin en iyi kadrosunu oluşturdu. Her mevkiiye iyi oyuncular alındı. Yabancı transferlerde Amaral dışında isabet kaydedildi. Serdar Bilgili gerçekten kulübü çok iyi yönetiyor. İyi, kaliteli ve havalı bir ekip oluşturdu. Futbol takımının anahtarını da Yıldırım Demirören ve Sinan Engin’e bıraktı. Başkanı maçtan maça görüyoruz. Sadece biz değil, Beşiktaşlı futbolcular da, antrenör de başkanı ya uçakta, ya da tribünde maç günleri görüyor. Başarı veya başarısızlığını sezon bittiği zaman kendisi değerlendirecekir. Kadroda önemli oyuncuların olması tabii iyi. Özellikle Beşiktaş için üç kulvarda yarıştığı için avantajları var. Her futbolcu maç başına anlaşmış olsa dahi önce oynamak, sonra para ister. Futbolcu için ilk on birde adını duymak herşeyden önemlidir. Dolayısıyla kenarda kalan oyuncu mutlaka üzülür. Lucescu üç kulvarda oynamanın verdiği avantajla her oyuncuya zaman zaman emzik veriyor ve oynatıyor.
Bir gerçek daha var, futbolda işler iyi giderken hiçbir günah ön plana çıkmaz, hep saklı kalır. İşler kötü gittiği zaman ise neler çıkar neler. Örneğini Fenerbahçe ve ilk yarıda Galatasaray’da gördük.
Beşiktaş bana göre teknik olarak değil ama
<#comment>#comment> Galatasaray neredeyse bir ay maç yapmadan Bursaspor’un karşısına çıktı. Ayrıca kadroda dört de yeni futbolcu vardı. Bu yüzden iki ayrı devre izledik. Hemen hemen hiç pas yapmadan, hatta tek pozisyon bile bulamadan (gol hariç) ilk yarıyı bitirdiler. On kişi kalmasına rağmen Bursaspor’a karşı bir üstünlük sağlayamadılar.
Fatih hoca, Ümit Davala’yı orta sahaya çekmiş, sağda da Suat Usta’yı görevlendirmişti. Bunun sıkıntısı ilk yarıda zaman zaman yaşandı. Dörtlü savunmanın önünde Batista ön libero, sağında Ümit Davala, solunda Ergün, onların önünde Baliç ve Revivo serbest oyuncu, en ileride de Lukunku düzeni vardı. Özellikle öndeki üçlü ilk yarıda fazla hareketli olmadıkları için takım olarak orta saha oyuncuları fazla pas yapamadı ve maç dengeli geçti. Ancak takım ilk yarı boyunca birbirini tanıma fırsatı buldu. Ve ikinci yarı en önemlisi ÇOK PAS yapmaya başladılar. Bu da rakibin gardını düşürdü. Maç tamamen Galatasaray’ın hakimiyetiyle oynandı. Kolay bir şekilde de goller geldi. İlk yarıda topa sahip olma oranı ile ikinci yarı arasında büyük fark var. Bu çok yüzdeli pas rakibi demoralize ettiği gibi fizik olarak da bitirdi.
İkinci yarıda Revivo da zaman zaman
<#comment>#comment> Kulüplerimizin "Yanlışlar zinciri"nin en büyük halkasını transfer politikaları oluşturuyor... Beşiktaş örneğinden yola çıkarsak, istisnalar da kaideyi bozmuyor...
Siyah - Beyazlı takım transferde neler yaptı?
Öncelikle savunmasında sıkıntı gördü... Bu nedenle de Ronaldo’nun önüne topu oyuna hızlı ve iyi sokan Zago’yu aldı. Ali Eren’in yanına da, çabukluğuyla bilinen Tolga’yı takviye etti.
Orta alanda Amaral’da yanıldığı için de devre arasında gerçekleştirdiği bir operasyonla iki oyuncu birden renklerine kattı.
Beşiktaş’ın forvet tipli orta saha oyuncularına baktığınız zaman Tümer, Sergen ve Pancu var. Pancu orta sahada da, hücumda da mücadele edebiliyor.
Bir yandan "Sergen - Tümer bir arada oynar mı?" tartışması süredursun, Lucescu, bu ikiliden 3 - 4 - 2 - 1 sistemiyle oynadığı maçlarda vazgeçmiyor. Tedbir olarak, Sergen ve Tümer’in arkasına koşan isimleri yerleştiriyor.
<#comment>#comment> Ukrayna mutlak surette puan almak için gelmişti İzmir’e.. Tabii bu işin şakası... Ancak maça öyle bir başladılar ki, yüksek tempo, sert ve ciddi futbolla buradan alacakları puanlarla sanki Avrupa Şampiyonası’na gidecekler.
Rakibin böyle oyuna başlaması bizim de 10. dakikadan sonra maça ciddi bir şekilde motive olmamızı sağladı. Çünkü gerçekten rölanti bir tempoda oyuna girmiştik. Maçın tamamı çok çekişmeli, mücadelenin hiç eksik olmadığı, fizik gücün üst seviyeye çıktığı bir görünüme büründü. Özellikle 10. dakikadan sonra Tugay sazı eline aldı ve kısa üçgenlerde çabuk paslarla rakibin olumlu oyununa son verdi.
Ukrayna iyi takım. Özellikle top bize geçtiğinde ve hazırlık paslarına başladığımızda takım halinde yarı sahalarına çekiliyorlar. Pas yüzdesi yüksek oyuncularımıza özellikle ileri uçtaki İlhan ve Nihat’a yakın markaj uyguladılar, ya onları bozdular, ya da faulle durdurdular. Topu kazandıklarında ise bir anda beş kişi ile hücuma çıkıyorlar ve tehlikeli oluyorlar. İleride Schevchenko, hemen arkasında Gusin ve Rebrov. Onlar yetmiyor, arkadan yüzde yüz deparla iki oyuncu daha geliyor. Bu yüzden mücadele açısından iyi bir maç oldu.
Milli Takımımız, Dünya