<#comment>#comment> Ben bu işi anlamadım. 30 bin coşkulu seyirci stadı doldurur, futbol mumla aranır. Tribünler boş olduğunda ise futbolun en mükemmeli oynanır. Dün geceki maça bayıldım. Hem Galatasaray, hem Elazığspor 10 polis, 20 gazetecinin önünde gerçekten çok iyi futbol ortaya koydular.
Elazığspor takımı riskli oynadı, dörtlü savunmayı orta sahaya kadar çıkarıp ofsayt taktiği de yaptı. Bunlar tabii ki olumsuzluklardı. Ancak ofansif yönden Galatasaray’ın üzerine gitmeye çalıştılar. İki üç tane de pozisyon yakaladılar. Galatasaray takımı bu pozisyonları vermesine rağmen uzun süre sonra en iyi maçını çıkardı. Sayısız pozisyona girdi. Kısa pas, uzun pas yaptı, top rakipteyken de takım halinde presi düşündü. Fenerbahçe maçında o pet şişeleri atan kişiler bu güzel futbolu ancak televizyondan izleyebildiler.
Galatasaray maça o kadar tempolu başladı ki, sadece ilk yarıda sekiz korner attı. Lukunku ile Ümit Karan iyi bir ikili oluşturmuş durumda. Kanatlardan gelen ortalarda Lukunku’nun ön direğe koşuları, iyi yer tutan Ümit’e fırsatlar yaratıyor. Ümit Karan maç boyunca çok hareketli ve üretkendi. 5 - 6 net
<#comment>#comment> Belli ki Fenerbahçe takımı sezonu sadece puan olarak değil, kafa olarak da tamamlamış. Kalan haftalar nasıl geçecek diye sıkılıyor, Allahım bir an önce şu maçlar bitsin diye dua ediyorlar. Dün biraz ilk 15 dakika hafta içindeki olayların getirdiği psikoloji ile Altay üzerinde baskı kurdular, o baskıdan da sadece bir pozisyon çıkardılar. Daha sonra tek pozisyon bulamadılar.
Fenerbahçe yine dörtlü savunma oynarken, orta sahada Hakan Bayraktar, Tuncay, Ceyhun ve Rebrov dörtlüsünden sadece Hakan defansa dönünce yoruldular ve 20. dakikadan sonra maça denge geldi.
Altay takımı müthiş mücadele etti. Kendi yarı alanında hiç boşluk bırakmadı, çok disiplinli oynadı. Fenerbahçe’den daha fazla pozisyon yakaladı. Fenerbahçe takımının en iyi oyuncusu Rüştü’ydü. Taraftar bile son bölümlerde "Rüştü, gol, gol" diye bağırmaya başladı. Fenerbahçe adına olumlu bir şeyler yazmak istiyorum, ama düşünüyorum, taşınıyorum bir şey bulamıyorum. Ne pas, ne hücum, ne defans... Futbol adına tek bir olumlu hareket yok.
Oğuz hoca son 25 dakikada üçlü savunmaya döndü yine olmadı. Altay takımının forvet oyuncuları Sinan ve Owana adeta Fenerbahçe defansını dövdü. Yerden, havadan sürklase
<#comment>#comment> Dün gece Beşiktaş’ı izledim. Oynadığı oyunla da gurur duydum. Tabii ki bu maçın ardından çok şeyler konuşulacak, yazılacak.. Özellikle de sistemle ilgili yorumlar çıkacak.
Lucescu bana göre ne yapmalıydı, ne yaptı... İlk maç 1-0 bittiği için ve rakip iyi kontratak yaptığı için mutlaka Lucescu da rövanşı bir hafta kafasında yaşamıştır. Önünde iki tercihi vardı.
Birincisi; 3-4-2-1 gibi oynayabilirdi. Yani arkadaki savunma yine aynı. Önde koşan oyuncular Yasin ve Tayfur. Soldan İbrahim, sağda Tamer, Niyazi, Kaan Dobra’dan biri, onların önünde Sergen, Pancu, en uçta da İlhan Mansız. Mutlaka bunu da düşünmüştür.
İkinci formül önceki gece gördüğümüz sistemdi. Rakip takıma orta sahayı vermemek için bu bölgeyi kalabalık tuttu. Dörtlü savunmanın önünde iki ön libero Yasin ve Tayfur, yine koşan Pancu, onların önünde Sergen, forvette de İlhan Mansız - Ahmet Dursun ikilisi. Aslında bu iki karar da doğruydu. Sadece dörtlünün sağında bence Tolga’yı oynatmalıydı. Ama yenilgi sonrası sistem tartışılmaya başlandı. Sezon başında Lucescu ile görüşmüştüm. Liglerin 3. haftasıydı. Şu soruyu sordum; "Bütün hazırlık maçlarında hep dörtlü savunma oynadınız, niye Bursa’da liberolu
<#comment>#comment> Vallahi Beşiktaş ile akraba oldum. Trabzon, Roma, İnönü; yedi gün içinde Kartal’ı üç kez izledim. Toplam iki gol attılar, ikisi de mucize. Zaten üç maçta neredeyse iki pozisyon bulabildiler.
Beşiktaş takımı bir aydır düşüşte. O saldırgan, bol pozisyon bulan, rakibini topla döndürmeyen, adeta Cordoba’ya duş aldırmayan takım gitmiş, rölanti oynayan, golü rastlantılara bırakan, rakibe orta sahada bol pas yaptıran Beşiktaş gelmiş. "Bundan sonra iyi futbol beklemek hatadır" diye yalan bir cümle var. Hiç öyle bir şey yok. Kötü oynarsan bir gün bir takım çıkar gelir seni şampiyonluktan eder. Beşiktaş takımı o kadar az konsantre olmuş ki, rakipleri Galatasaray ve Gençlerbirliği kazandığı halde agresif oynamaları gerekirken tam tersi bir görüntü çizdiler. İlk yarıda Beşiktaş’ın lehine verilen ofsayt kararında Giunti atışı Ankaragücü yarı alanından kullandı. Düşünün futbolcuların halini. 1-0’ı koruma hesapları kafalarından bir türlü çıkmadı.
Ankaragücü takımı mücadele etti doğru. Daha fazla topa sahip oldu o da doğru. Ama bu kadar silik Beşiktaş karşısında korner bile kullanmadı. Sadece yedikleri golden birkaç dakikada önce Augustine ile bir gol kaçırdılar. Bu Beşiktaş
<#comment>#comment> Beşiktaş, UEFA Kupası’na çeyrek kala çok güçlü kadroya sahip Lazio’nun karşısına çıktı ve klasik Lucescu taktiği ile oyuna başladı. Arkada üçlü savunma, önlerinde iki ön libero Tayfur ve Giunti, onların önünde Pancu ve Sergen, en uçta da İlhan Mansız. Özellikle Lazio’nun iki tane çabuk forveti Lopez ile Chiesa, arkada iyi alan savunması yapan Beşiktaş takımı karşısında fazla pozisyon bulamadı.
Taktik anlayışta iki tane eksiklik oldu. Birincisi Tayfur ile Giunti çok iç içe oynadığı için kanatlarda ikişer adamla oynayan Lazio takımı bol orta yapma şansı yakaladı. Allah’tan hayatları boyunca toplam beş kafa golü atamayan iki santrforları olduğu için bu ortalar pek tehlike yaratmadı. Diğer sıkıntı da İlhan, Pancu ve Sergen üçlüsünden sadece Sergen’in topa sahip olmasıydı, bu da yeterli olmadı. Çünkü özellikle Pancu kaybettiği gereksiz toplarla orta sahayı bozdu. Dolayısıyla defans fazla dinlenme şansı bulamadı. İkinci yarıda Mancini üçüncü forveti soktu. Oyunu da riske attı. Gereksiz bir top kaptırma sonucu yapılan ortada ailece ballı İnzaghi kardeşlerden küçük olanı golünü attı. Bu golden sonra bu kez Lucescu hücumcuları sokmaya başladı. Sırayla Ahmet Dursun, Pascal
<#comment>#comment> Beşiktaş’ta zorlu 12 maçlık seri Trabzon’da başladı. Artık sürekli klasmanda üst sıralarda bulunan takımların karşısına çıkacaklar. Ve bu maçlarda puan kaybetme tehlikesi bir hayli yüksek.
İlk kötü sinyal de Trabzon’da geldi. Beşiktaş ilk 70 dakikayı tamamen kendi yarı sahasında geçirdi. Sadece savunma yaptılar. Dörtlü orta saha ile oynayan Trabzonspor önünde Kaan Dobra, İlhan Mansız ve Pancu forvet oynayınca bu bölge tamamen rakibin kontrolüne geçti. Son 20 dakika Kaan Dobra çıkıp, Sergen oyuna girince Beşiktaş biraz top yapmaya başladı, bu da sadece Trabzonspor’un baskısını durdurdu, pozisyon üretkenliği yine sağlanamadı. Karşılaşma öncesi Beşiktaş’a "Size bir puan verelim, Trabzon’a gelmeyin" teklifini yapsalar antrenöründen, futbolcusuna kadar hemen herkes kabul edecek bir görüntüdeydiler.
Trabzonspor ilk yarı tek kale oynamasına rağmen istediği pozisyonları yakalayamadı. Ancak ikinci yarı ilk 25 dakikada Mehmet Yılmaz ile üç net fırsat buldular, ancak bunları kullanamadılar. Beşiktaş maçın böyle biteceğini zannetti, Fatih’in şok golü oyunun son dakikalarına keyif getirdi. Pancu takımını adeta ipten aldı. Üst üste iki pozisyon yakaladı, ilkini kaleci
<#comment>#comment> İki takım için de inanılmaz önemli maçtı. Var ya da yok anlamı taşıyordu. Galatasaray ilk yarıdaki 6-0’lık skorun etkisiyle ilk yarı rakibinin o kadar üzerine geldi ki, Fenerbahçe ilk kornerini 40. dakikada atabildi. Fatih hoca arkada üçlü alan savunması yapıp, orta sahayı çok kalabalık tutarak, forvette Lukunku ve Ümit Karan’ı kullandı. Maçın başından itibaren sağdan, soldan, her yerden ortalar yaptılar ve üst üste 4 - 5 pozisyon yakaladılar. Rüştü iki tane yüzde yüz golü çıkardı, üçüncüsüne birşey yapamadı. Golden sonra baskı devam etti, presle kazanılan bir pozisyonda Ümit Karan’ın uzaktan şutuyla farkı ikiye çıkardılar.
İlk yarının tamamında Galatasaray mükemmel futbol oynadı. Aşırı pres altında kalan Fenerbahçe iki pas yapamadı, bu nedenle de devre Galatasaray’ın bariz üstünlüğü ile kapandı.
İkinci devre bu tempo nasıl sürer diye merak ediyordum. Gerçekten fizik olarak Galatasaray düştü, yorgunluk kendini çabuk gösterdi. Bu nedenle kontrollü oyunu tercih ettiler. Fenerbahçe’de Hakan Bayraktar oyuna girdikten sonra pas yüzdesi arttı ve oyunda üstünlüğü ele aldılar. Galatasaray kendi yarı alanına kapanıp Fenerbahçe’nin bol pas yapmasına izin verince,
<#comment>#comment> Uzun süredir bu derbi bekleniyor. Hatta iki takım da oynadıkları son iki - üç maçta bugünü beklediklerini gösterdiler. Son maçlara konsantre bile olamadılar. Oğlum Erdi ile Fenerbahçe - Malatya maçına gittim. Maçtan sonra oğlum bana sordu, "Baba Galatasaray maçı ne olur" diye. Ben de yanıtladım "Bu futbolla işimiz çok zor." Bir gün sonra da Kocaeli - Galatasaray maçındaydım... Erdi bu kez telefon etti, "Galatasaray nasıl" diye... "Galatasaray Fener’i zor yener" dedim... Yani iki takımın son durumları kötü... Sizin anlayacağınız kötünün iyisi kazanacak gibi...
"Bu maçlarda favori yoktur" denir. Ama Galatasaray’ın salı günkü kupa maçından sonra bir anda Fenerbahçe favori oldu. Tabii ki, derbilerin atmosferi de havası da farklı. İki takım oyuncularının sonuna kadar mücadele edecekleri kesin. Az hata yapanın kazanacağı bir maç. Galatasaray, kazanıp fikstür avantajını değerlendirmek isteyecek. Sarı - Kırmızılılar berabere kalırsa şansları devam eder. Ama eğer kazanırsa bence şampiyonluğun birinci adayı olur. Fenerbahçe ise üç puan alamazsa bence sezonu kapar. Bundan sonra sadece önümüzdeki sezona yönelik maçlar yapar.
İki takımın analizi;
FENERBAHÇE: Son