Sami KOHEN
BİNLERCE yıllık bir tarihe, köklü kültür ve geleneklere sahip bir ulus için, 50 yıl, siyasal yaşamının ancak ufak bir kesitini oluşturur.
Bağımsız devlet olarak kuruluşunun 50'nci yıldönümünü kutlamakta olan Pakistan ve Hindistan için de, yarım yüzyıl uzun tarih süreci içinde, kısa bir dönem sayılır.
Ancak bu "altın yıldönümü", her iki ülke için olağanüstü bir önem taşıyor.
Yüzyıllar boyunca Hint yarımadasında birlikte yaşayan yüzmilyonlarca insan, tam 50 yıl önce, tasfiye yoluna giren İngiliz kolonyalizminin bölgeyi terketmesi sonucunda bağımsızlığa kavuşmuştu. Ne var ki, bağımsızlığa kavuşma süreci özellikle din farklılığından ötürü bu insanları birbirlerinden ayırmış, sonuçta iki ayrı devlet dünyaya gelmişti: Hindistan ve Pakistan.
Şimdi, iki ulus da "altın" yıldönümlerini kutlarken, bu 50 yılın muhasebesini yapıyorlar.
* * *
HİNDİSTAN'ın 50 yıllık performansının, Pakistan'ınkinden birçok bakımdan daha iyi olduğu bir gerçek.
Siyasal alanda Hindistan, ırk, din, dil, bölge farklılıklarına rağmen, demokratik ve laik bir ülke olarak varlığını ve bölgesel bir güç olarak da etkinliğini ortaya koyabilmiştir. Gerçekten Hindistan bağımsızlığına kavuştuğu günden itibaren "Batı modeli" demokratik düzeni sürdürebilen, nadir "az gelişmiş" ülkelerden biridir. Hindistan için - 950 milyon dikkate alınarak - "dünyanın en kalabalık demokrasisi" denmesi boşuna değildir...
Ekonomik alanda, yüzde 7 gibi yüksek bir kalkınma hızı ile gelişen Hindistan, sanayide ve teknolojide dünyaca takdir edilen atılımlar yapmıştır. Hint yöneticileri, nüfus kontrolünden sağlık ve eğitime kadar çeşitli alanlarda da önemli reformlar gerçekleştirmişlerdir.
Bununla beraber, Hindistan bugün nüfusunun yarısının "fukaralık çizgisi"nin altında bulunduğu bir ülkedir. Okuma yazma bilmeyenlerin oranı hala yüksektir (yüzde 50). Ülkede etnik ve dinsel nedenlerden zaman zaman çatışmalar oluyor; ayrılıkçı hareketler yaygınlaşıyor...
* * *
PAKİSTAN'a gelince, siyasal alanda bu ülkenin 50 yıllık tarihi, askeri müdahaleler, çatışmalar ve istikrarsızlıkla doludur. Burada demokrasi bir türlü kökleşememiştir. Askeri rejimler bu 50 yılın yarısına hakim olduğu gibi, bu süre içinde hiçbir sivil hükümete iktidarı normal seçim yolu ile başkasına devretmek nasip olmamıştır...
Pakistan ekonomik alanda da komşusu kadar başarılı olamamıştır. Kalkınma hızının sıfır olmasında siyasal istikrarsızlığın ve darbelerin de etkisi büyüktür.
Birçok Pakistanlı, ülkenin kurucusu Cinnah'ın "çok erken öldüğünü", o yok olmasaydı Pakistan'ın da en azından Hindistan kadar gelişmiş olacağını söylüyor ki bu, gerçekten Pakistan'ın komşusuna oranla geride kalmasının önemli nedenlerinden biridir...
Diğer önemli bir neden de, Hindistan'da bu temeller üzerinde ordunun tamamen siyasetin dışında kalması, buna karşılık Pakistan'da askerlerin sık sık müdahale etmesidir. Pakistan'da askeri yönetimler, ne ekonomiye, ne de siyasete bir çekidüzen verebilmiştir.
Hint ve Pakistan toplumları arasındaki din, kültür, gelenek farklılıklarının da bu çelişkili durumda önemli payı olduğu kuşksuz. Hint mantalitesi ve yaşam biçimi, hoşgörüye ve konsensüse daha yatkındır. Pakistan'da yöneticiler daha otoriter davranma eğilimindedir...
Bu farklılıklara rağmen, Hindistan ile Pakistan'ın pek çok ortak yönleri vardır.
En azından iki ülkenin insanları, bu "altın yıldönümü"nde 50 yıllık deneyimlerinin de ışığında, önümüzdeki dönemde, kurucularının (Nehru ve Cinnah'ın) vizyonlarının gerçekleşmesi dileğinde ve beklentisinde birleşiyorlar...
Yazara EmailS.Kohen@milliyet.com.tr