Ortadoğu’da en popüler ülke Türkiye

3 Şubat 2012

Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etütler Vakfı TESEV’in dün yayınladığı bir rapor, Ortadoğu halklarının en çok sempati duyduğu, en fazla önemsediği ve örnek olarak gördüğü ülkenin Türkiye olduğunu gösteriyor.
“Ortadoğu’da Türkiye Algısı-2011” başlıklı 28 sayfalık rapor, TESEV’in 2009’da başlattığı bu tür araştırmanın üçüncüsü.
Ancak bu seferki çalışma daha kapsamlı: Kuzey Afrika’dan İran Körfezi’ne kadar 16 ülkeyi kapsıyor. Rapor, bu ülkelerde 2323 kişi ile yapılan görüşmelerden elde edilen ve grafiklerle yansıtılan verilere dayanıyor.
Raporun başlıca amacı geniş Ortadoğu ve Kuzey Afrika coğrafyasında halklar arasında Türkiye algısını incelemektir. Rapor, Arap dünyasının (ve İran’ın) Türkiye’yi yakından ilgilendiren konularda, kamuoyunun nabzını yokluyor ve analistlere olduğu kadar siyaset adamlarına da çok yararlı bilgiler sunuyor.

Birincilik yarışı
Bu yeni araştırmanın, son iki yılın raporlarıyla kıyaslandığında ortaya koyduğu tablo, Türkiye açısından oldukça sevindirici. Bu geniş bölgede Türkiye algısı, olumlu trendini sürdürüyor; yakınlık ve sempati grafiği -bir iki istisna dışında- giderek yükseliyor.

Yazının Devamı

Denktaş’sız Denktaş’çı politikaya doğru

18 Ocak 2012

KKTC’nin kurucusu ve birinci Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş’ın dünkü cenaze töreni nedeniyle çok şey söylendi ve yazıldı.
Bu son zamanlarda adeta unutulan Kıbrıs sorununun tekrar gündeme gelmesine de vesile oldu.
Denktaş’ın vefatı, aslında Kıbrıs meselesinin artık “son-son” diyebileceğimiz en kritik aşamasına girdiği bir zamana rastladı.
Üç yıldır süren müzakerelerin akıbeti, önümüzdeki hafta belli olacak. Hristofyas ile Eroğlu’nu New York’a davet etmiş olan BM Genel Sekreteri Ban Ki-moon dahi artık bu işten sıkıldığını gizlemiyor ve tarafların bu görüşmelerini bir şekilde mutlaka sonuca bağlamalarını istiyor.
Eğer New York’taki bu toplantıda bir mutabakat sağlanabilirse, belki de Türkiye, Yunanistan ve İngiltere’nin de katılımıyla “genişletilmiş görüşmeler”le bir anlaşmaya doğru gidilebilecek. Ama Ban dahi, bunun kısa zamanda gerçekleşmesi gerektiğini söylüyor.
* * *
Aslında Türk tarafı da müzakereler için bir süre koymanın şart olduğu kanısında. Başbakan Erdoğan ve diğer Türk yetkililer, bu işin 2012’nin başlarında bitmesi gerektiğini çeşitli vesilelerle ifade ettiler. Eroğlu da ilanihaye masada kalmaya niyetli olmadığını açıkladı.

Yazının Devamı

Ankara Denktaş’ın çizgisine geliyor

17 Ocak 2012

Bugün toprağa verilecek olan KKTC kurucusu ve ilk Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş’ın ölüm döşeğinde iken, yanında bulunan kızı Ender Vangöl’e “Hristofyas’a söyle burası bağımsız bir Cumhuriyettir” demesi, mücadele ile geçen ömrünün son dakikalarında dahi, bu davaya ne kadar bağlı kaldığını gösteriyor.
“Burası bağımsız bir Cumhuriyet” sözü, onun vizyonunu yansıtıyor.
Bunun gerçek olmasını hep isterdi Rauf Denktaş... Yani adada Rum kesiminden ayrı olarak, varlığını sürdüren bağımsız bir Kıbrıs Türk Cumhuriyeti...
Geçen günkü yazımda da belirttiğim gibi, Denktaş yıllar boyunca yapılan bütün müzakerelerde, çeşitli çözüm formülleri üzerinde pazarlıklarını (kendisine has usta taktisyen maharetini göstererek) sürdürmesini bildi. Bunu da bazen Ankara’nın ısrarı üzerine, kerhen yapıyordu. Gerçekte onun kafasında ve gönlünde her zaman tek bir hedef vardı: O da, bağımsızlık...
1970’lerden itibaren müzakerelerde bu yönde büyük mesafe kat edildiği ortada. Çözüm planları bölgesel özerklikten ve kantonal statüden, federal, hatta konfederal sisteme kadar, her türlü formülü içerdi. Denktaş, Türk tarafının adım adım ilerlediğini görerek, bu müzakereleri sabırla yürüttü.
Ta ki, Annan Planı

Yazının Devamı

KIBRIS TÜRKLERİ ‘ATA’SINI KAYBETTİ

15 Ocak 2012

1960’ta Kıbrıs’ın bağımsızlığı ilan edildikten kısa bir süre sonra Türk ve Rum liderlerinin ve halkın nabzını yoklamak için adaya gitmiştim. Makarios ve Dr. Fazıl Küçük’ten sokaktaki adama kadar herkes mutlu ve umutlu idi. Tek bir kişi hariç: O da Rauf Denktaş.
O dönemde Türk Cemaat Meclisi Başkanı olan Denktaş bağımsızlığa yol açan anlaşmaların hayata geçirilemeyeceğini düşünüyordu. “Göreceksiniz, bu yürümeyecek” diyordu.
Neden herkese ters düşen bir düşünce taşıdığını sorduğumda yanıtı şöyle olmuştu: “Rumlar ekonomik ve siyasal bakımdan bizden çok güçlü. Papaz’ın (Makarios’un) ihtirası adaya hâkim olmak. Rumlar bizi yutmaya çalışacaklar...”
O günlerin coşkulu havası içinde, Denktaş’ın söylediklerinin kısa zamanda gerçekleşecek bir kehanet olduğunu kim tahmin edebilirdi?
Nitekim üç yıl sonrası patlak veren kanlı olaylar, zaten çatırdayan ortak yönetimi yıkıverdi. Daha sonraki yıllarda iki toplum arasındaki uçurum daha da derinleşti. 1967’de Boğaziçi ve Geçitkale köylerine karşı Rumların giriştiği saldırılardan sonra adada Türkler ile Rumların iç içe yaşama şansı tamamen yok oldu...

Gönlünde yatan: Bağımsızlık

Yazının Devamı

‘TÜRK MODELİ’ ARAPLAR İÇİN İYİ Mİ, KÖTÜ MÜ?

14 Ocak 2012

Başlık tam Tim Sebastian’ın çarpıcı üslubunu yansıtıyor: “Türk modeli Arap dünyası için kötüdür”...
BBC’nin ünlü sunucusunun yönettiği tartışma programı önceki akşam İstanbul’da Boğaziçi Üniversitesinin konferans salonunda böyle bir başlık altında gerçekleşti.
Panelistlerin ve katılımcıların tartıştığı konu, aslında “Türk modeli”nin Arap dünyası için iyi mi, kötü mü olduğuydu.
Genelde Tim Sebastian’ın “Doha Debates” adlı aylık programlarında tartışılan konu ile ilgili son kararı “Meclis”(House) yani salondakiler, oylarını kullanarak verirler.
Türkiye’nin “Arap dünyası için kötü bir model” olduğuna dair karar tasarısı oyların yüzde 41’ine karşı yüzde 51’i ile kabul edildi.
Programın ilk aşamasında dört panelistten ikisi tasarının lehinde, diğer ikisi de aleyhinde konuştu. Gazeteci-yazar Ece Temelkuran ve Lübnanlı akademisyen, Hassan Mneimneh “Türk modeli”nin kötü olduğu tezini savundu. Eski diplomat ve akademisyen Sinan Ülgen ile Faslı gazeteci-yazar Ebubekir Camai de “Türk modeli”nin lehindeki argümanları dile getirdiler.
Ardından salondakiler (Türk ve yabancı öğrenciler, öğretim üyeleri, emekli diplomatlar, yazarlar) panelistlere sorular sorarak ve görüşlerini

Yazının Devamı

‘Türk modeli’ne gölge düşüyor

13 Ocak 2012

“Arap Baharı”nın başlamasından sonra bu coğrafyadaki değişim için “Türk modeli”nden sıkça söz edildi. Bu konuda Batı’da, Ortadoğu’da ve Türkiye’de sayısız demeçler verildi, konferanslar düzenlendi, yazılar yazıldı...
Aslında “Türk modeli” terimini başta kullananlar Amerikalılar oldu. Türk yetkililer bu yakıştırmadan hoşlanmakla beraber, resmi beyanlarında model yerine “örnek” veya “esin kaynağı” gibi daha mütevazı terimler kullanmayı yeğlediler.
Ancak klişeleşmiş tabiriyle “Türk modeli” üzerindeki tartışmalar hâlâ devam ediyor.
BBC’nin ünlü sunucusu Tim Sebastian dünyada 400 milyon kişi tarafından izlenen “The Doha Debate” adlı programı için bu kez konu olarak “Türk modeli”ni seçti. Bu hareketli tartışma programı (haftaya yayınlanmak üzere) dün akşam Boğaziçi Üniversitesi’nde gerçekleşti.
Yarınki yazımızda panelistlerin ve katılımcıların bu konuda neler söylediklerini aktaracağız. Toplantıdan önce kaleme aldığımız bu yazıda, daha önce de katıldığımız konferanslarda konuşulanların ışığında, “Türk modeli” algısı ile ilgili düşüncelerimizi ifade etmek istiyoruz.

Hani demokrasi?

Yazının Devamı

Bir yıl önce bir yıl sonra...

11 Ocak 2012

Geçen yıl bu zamanlarda dünyanın gözleri geçmişte dikkatleri pek çekmeyen bir Kuzey Afrika ülkesine çevrilmişti. Tunus’ta üniversite öğrencisi olan genç bir seyyar satıcının kendisini sokak ortasında yakmasından sonra patlak veren rejim karşıtı gösteriler, kısa zamanda bir ayaklanmaya dönüşmüştü. Cumhurbaşkanı koltuğunda 23 yıl oturan Zeynelabidin Bin Ali hızla yayılan bu halk hareketi karşısında fazla dayanamadı ve 14 Ocak’ta eşiyle birlikte ülkeden kaçtı...
Bu sonradan “Arap Baharı” adı verilen ve Kuzey Afrika’dan Ortadoğu’ya kadar geniş Arap coğrafyasında süratle yayılan bir ayaklanmanın ilk aşamasını oluşturuyordu.
Nitekim çok geçmeden Mısır’dan Libya’ya, Bahreyn’den Yemen’e ve daha sonra da Suriye’ye kadar birçok ülkede diktatörlerin ve baskıcı rejimlerin devrilmesi için halk sokaklara döküldü.
Bu hareket Mısır‘da Mübarek, Libya‘da Kaddafi yönetiminin sonunu getirdi. Yemen‘de Abdullah Salih de sonunda pes edip çekilmek zorunda kaldı. Fas’ta kral halkın sesine kulak verdi ve bazı reformlar yapmayı göze aldı...
Buna karşılık Suriye’de yılın ilk aylarında başlayan ve giderek yaygınlaşan ayaklanma karşısında Esat yönetimi çok kan dökme pahasına iktidarını sürdürme

Yazının Devamı

Ortadoğu politikasında yeni pürüzler

10 Ocak 2012

Birkaç ay öncesine kadar Türkiye’nin Ortadoğu politikası iyi gidiyor ve oldukça başarılı görünüyordu.
Ankara komşularla “sıfır sorun” ilkesini uyguluyor, etraftaki ülkelerle ilişkileri geliştiriyor, bölgesel sorunlarda aktif roller üstleniyordu.
Türkiye’nin bölgede nüfuzu artan, sesini duyuran, takdir toplayan bir güç haline geldiği herkesçe kabul edilen bir gerçek.
Ama son zamanlarda bu başarılara gölge düşüren bazı pürüzlerin ortaya çıktığı görülüyor.
Bölgede Türkiye algılamasında da bazı farklılıklar var.
Yani işler başta planlandığı veya ümit edildiği şekilde gitmiyor.
Bunun birçok örneği var.

Yazının Devamı