Önemli olan ‘kaybetmemek’

24 Aralık 2011

Türk hükümeti Fransa’ya karşı bir dizi yaptırım ilan ettikten hemen sonra, şimdiye kadar pek görülmemiş şiddette bir söz savaşı da açmış bulunuyor.
Fransız Meclisi’nin Ermeni soykırımını inkârı cezalandıran yasa tasarısını kabul etmesinin yarattığı gergin ortamda, Türk liderler dün Fransa’ya karşı ağır salvolar yağdırdı.
Başbakan Erdoğan İstanbul’daki konuşmasında, sözü 1945 Cezayir olaylarına getirerek Fransa’nın orada bir soykırım yaptığını belirtti ve tartışmayı kişileştirerek Cumhurbaşkanı Sarkozy’ye “eğer bunu bilmiyorsan (1940’larda Cezayir’de askerlik yapan) babana git sor” diye seslendi...
Dışişleri Bakanı Davutoğlu da Ankara’da toplanan Türk büyükelçilerine hitap ederken, Fransa’nın “Ortadoğu’daki diktatörlüklerden farkı kalmadığını” öne sürdü ve “bundan sonra her yerde sesimizi yükselteceğiz ve yasak olduğu yerlerde de kalkıp biz soykırımı tanımıyoruz diyeceğiz” diye konuştu...
* * *
Bu retorik bir bakıma Fransa’nın aldığı kararın yarattığı infialin ve nefretin derecesini yansıtıyor. Olayın Türkiye’de böyle duygular yaratmış olması doğal. Ama en üst düzeydeki resmi açıklamalarda krizi körükleyen bir üslubun kullanılmasının ne kadar doğru olduğunu da sormak

Yazının Devamı

Kim daha zararlı çıkacak?

23 Aralık 2011

Korkulan şey oldu: Fransa Millet Meclisi Ermeni soykırımını inkâr edenlere ceza getiren yasa tasarısını kabul etti. Böylece Türkiye ile Fransa arasında nereye varacağı belli olmayan yeni bir kriz dönemine giriliyor.
Fransız hükümetinin ve politikacılarının, Türkiye’nin tepkisini ve olası mukabelesini bile bile bu kararı almakta ısrar etmesi, Ankara ile bir sürtüşme ve gerginlik sürecini göze almış olduğunu gösteriyor.
Türkiye’nin de karşılık olarak bir dizi yaptırımı hayata geçirmeye hazırlanması, ikili ilişkilerin bozulmasını artık kaçınılmaz saydığını ortaya koyuyor.
Gelinen noktada ne yazık ki iki taraf şimdi bu krizden kimin daha zararlı çıkacağının hesabını yapmakla meşgul. Tabii ikisi de karşı tarafın daha zararlı çıkacağı iddiasında.
Ama gerçek şu ki, bu olanlar ne Fransa’nın, ne de Türkiye’nin yararına. Kaldı ki, ne Fransız Meclisi’nin kararı Türkiye’nin bilinen tutumunu değiştirecek ne de Türkiye’nin uygulayacağı yaptırımlar, kimilerinin düşündüğü gibi Fransızların canını fazla acıtacak.
Meclis’in kararı ve Türkiye’nin tepkisi, daha şimdiden iki taraf arasında da yeterince güvensizlik yaratıyor.
* * *

Yazının Devamı

Suriye ile bozuşma

21 Aralık 2011

Esad rejiminin Arap Birliği’nin Suriye’ye uluslararası gözlemciler gönderilmesine ilişkin önerisini kabul etmesi, ilk bakışta memnuniyet verici bir gelişme.
Esas mesele Şam yönetiminin bu adımı gerçekten 9 aydır devam eden kanlı olaylara son vermek için mi, yoksa sadece üstündeki baskılardan kurtulmak için mi attığıdır.
Suriye’ye gözlemci gönderme önerisi, Arap Birliği’nin geçen ay sunduğu kapsamlı “barış planı”nın bir parçası. Diğer unsurlar ise, ordunun ateşi kesmesi, belli başlı kentlerden çekilmesi ve tutukluların da serbest bırakılması...
Esad yönetimi bütün bu şartları yerine getirecek mi?
Eğer bu “yol haritası” tam uygulanırsa, Suriye krizinin yatışması ve Beşar Esad’ın iktidarda kalması mümkün olabilir. Ancak bunun için de son zamanlarda silahlanan ve hatta ordudan firar edenleri de kendi saflarına çeken rejim karşıtı güçlerin de bir uzlaşmaya yanaşması gerekir ki, bu pek de olası görünmüyor. Nitekim muhalifleri bir araya getiren Suriye Ulusal Konseyi, Esad’ın son kararını bir oyalama olarak nitelendirdi ve bu işin ancak güç kullanarak halledilebileceğini bildirdi...
* * *
Esad’ın Arap Birliği’nin teklifini kabul etmesinde Rusya’nın büyük rol oynadığı resmen

Yazının Devamı

Irak’taki boşluğu kim dolduracak?

20 Aralık 2011

ABD, Irak’taki 9 yıllık işgalinden sonra, geriye acı, korku, sıkıntı ve istikrarsızlık bırakarak son askerlerini de çekti.
Bu trajedinin ardından şimdi sorulan soru, bundan sonra ne olacağıdır. Irak kendi başına toparlanabilecek ve işgalin miras bıraktığı sorunların üstesinden gelebilecek mi? Bu belirsizlikler ortamı içinde Irak’taki boşluğu kim dolduracak?..
Aslında ABD, Saddam rejimini devirdiği günden itibaren, askeri varlığı ile Irak’a tam manasıyla hâkim oldu. Şimdi Amerikan ordusunun çekilmesi ve askeri üslerin de Iraklılara devredilmesi, Washigton’un bu ülkeyi gözden çıkardığı ve nüfuzunu başka şekillerde sürdürmeyeceği anlamına gelmez.
Bağdat’taki ABD Büyükelçiliği’ne bağlı 16 bin personelin kalması, Irak’ın Amerika’nın Ortadoğu stratejisinde hâlâ ne kadar önemli bir yer aldığını gösteriyor. Nitekim ABD Irak ordusunu eğitmeyi, siyasi ve ekonomik yapılanmada başlıca rolü oynamayı üstleniyor.
Diğer bir deyişle ABD gene de “uzaktan kumandalı” olarak Irak’ı yönlendirmeye çalışacak. Ama şu da bir gerçek ki, onun “fiziki yokluğu” bir “siyasal boşluk ortamı” da yaratıyor...
***
Bu ortamdan en çok yararlanacak ülke olarak İran görünüyor.

Yazının Devamı

ABD ile hassas ortaklık

17 Aralık 2011

Global İlişkiler Forumu (GİF) siyaset, diplomasi, bilim, sanat ve iş çevrelerinin önde gelen isimlerinin oluşturduğu Türkiye’nin en saygın düşünce kuruluşlarından biridir.
GİF çatısı altındaki ABD Çalışma Grubu bir yıldan fazla süren incelemelerden sonra yayınladığı “Yeni Bir Yüzyılın Eşiğinde Türkiye-ABD Ortaklığı” başlıklı raporunu dün basına açıkladı.
Türkçe ve İngilizce 77 sayfalık bir kitapçık olarak yayınlanan bu kapsamlı rapor, Türk-Amerikan ilişkilerini hem tarihi perspektiften, hem de güncel meselelerin ışığında değerlendiriyor.
Son dönemde iki ülkeyi birleştiren ve ayrıştıran konuları ve iki tarafın karşılıklı algılarını irdeleyen rapor, son bölümünde de bu ilişkilerin daha sağlam bir zemine oturması için Ankara’nın ve Washington’un neler yapması gerektiği konusunda bir dizi öneri ve tavsiyede bulunuyor.
Bu şekli ile rapor, özellikle hükümet yetkililerinin ve kanaat önderlerinin yararlanacağı bir el kitabı niteliğini taşıyor.
GIF’in sıkı ilişkiler içinde bulunduğu ABD’nin prestijli düşünce kuruluşu “Dış İlişkiler Konseyi” (Council on Foreügn Relations) Amerikan perspektifinden benzer bir rapor hazırlığı içinde. Eski Dışişleri Bakanı Albright’in başında

Yazının Devamı

AB’de olanlar Türkiye’yi nasıl etkiler?

16 Aralık 2011

Avrupa Birliği’nin geçen hafta zirvede aldığı karardan sonra girdiği yeni dönüşüm süreci, Türkiye’yi nasıl etkileyecek?
Soruyu daha açık şekilde soralım: Acaba bu yeni durumda Türkiye’nin AB üyeliği şansı artıyor mu, azalıyor mu?
Açıkçası şu anda bunun yanıtını vermek çok zor. Nitekim konuştuğumuz uzmanların da bu konuda farklı görüşlere sahip olduğunu görüyoruz.
Bunun başlıca nedeni, kesin bir hüküm vermek için, zamanın erken olmasıdır. Zirvede alınan kararın detayları ve uygulanışı konusunda büyük belirsizlikler var. Bunların açıklık kazanması için ancak önümüzdeki mart ayında hazır olacağı bildirilen Mali Birlik Sözleşmesi’nin yayınlanmasını beklemek gerek.
Şimdilik zirvede alınan kararın ışığında bilinen şey, genel hatlarıyla, AB’nin mali alanda yeni bir yapılanma ve böylece bir transformasyon dönemine girmekte olduğudur.
* * *
Oldukça tartışmalı ve gergin geçen zirveden çıkan sonuç, AB’nin özellikle temel mali konularda farklı viteslerde yoluna devam edeceğidir.

Yazının Devamı

Sarkozy’nin saplantısı

14 Aralık 2011

Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy’nin “Le Monde” gazetesindeki demecinde Türkiye’yi AB’den dışlayan tavrında bir yenilik yok. Fransız liderinin bu mülakatta söyledikleri daha önceki beyanlarını tekrarlıyor, yani Türkiye ile ilgili saplantılarını bir kez daha gözler önüne seriyor.
Bu demecin yeni tarafı, AB Zirvesi’nin hemen sonrasında yapılmış olmasıdır. Brüksel’deki tarihi toplantının sonuçlarından memnun olan Sarkozy, şimdi “iki Avrupa”dan, yani öteden beri savunduğu “iki vitesli bir AB”den söz ediyor.
Yeni Avrupa ister iki, ister çok vitesli olsun, Sarkozy’ye göre Türkiye’nin böyle bir “Avrupa ailesi”nde yeri yok ve olamaz da... Nedeni de -örneğin üyeliğini garantileyen Hırvatistan’ın ve müzakere sürecine girmeye hazırlanan Sırbistan’ın aksine- Türkiye’nin Avrupa’da değil, Asya’da (onun deyişiyle “küçük Asya’da”) olmasıdır...
“Sarko” böylece Türkiye’ye AB kapılarını kapattıktan sonra, Ankara’ya bir nasihatte bulunuyor ve “iki taraf (yani Asya ile Avrupa) arasında köprü rolünü oynamanız çıkarlarınıza daha uygun olur” diyor!
“Le Monde” muhabirinin sorularını sorarken, Türkiye’nin ekonomik ve siyasal yükselişine değinmesi, Sarkozy’yi pek etkilemişe benzemiyor.

Yazının Devamı

Rusya’da değişim

13 Aralık 2011

Artık Arap coğrafyasının dışında da, nerede protesto gösterileri oluyorsa, oralara da “bahar” sıfatı yakıştırılıyor.
Geçenlerde New York’ta, Wall Street’te on binlerce kişi toplanıp mali krizi protesto ettikleri zaman, bunun “Amerikan Baharı” olduğunu söyleyenler olmuştu.
Son olarak, Rusya’daki seçimlerden sonra Moskova ve diğer Rus kentlerinde düzenlenen gösteriler için “Rusya Baharı” sıfatını kullananlar var.
Oysa ortada ne bir “Amerikan Baharı”, ne de bir “Rus Baharı” var.
“Arap Baharı” derken, Arap ülkelerinde halk kitlelerinin hangi nedenlerle ve ne gibi amaçlarla sokaklara döküldüklerini hatırlamak gerek.
Arap sokaklarındaki hareket, öncelikle dikta rejimlerine karşı, özgürlük ve demokrasi için yapıldı veya hâlâ yapılıyor (Suriye’de olduğu gibi)...
Rusya’daki gösteriler bir halk ayaklanması veya bir devrim değil... Rusya’da, sistemdeki aksaklıklara rağmen, özgürlük ve demokrasi var. Ekonomik krizin getirdiği sıkıntılara rağmen, güçlü bir orta sınıf ve belirli bir refah düzeyi de var...

Yazının Devamı