Yorgo ve Silvio’nun çekilmesiyle iş bitmiyor

11 Kasım 2011

Birkaç hafta öncesine kadar dikkatler Yunan ekonomisinin çöküşü üzerinde toplandığı sırada, Avrupa’da borç krizinin İspanya ve Portekiz’i ve belki de İtalya’yı vuracağı tahmini yürütülüyordu.
İtalya’nın bu salgına bu kadar çabuk yakalanacağı açıkçası hesapta yoktu. Bu bakımdan hafta içinde İtalya’nın başına gelenler, büyük şok yarattı.
İtalya bu hale düşecek ülke miydi? Yunanistan için öyle olabilir: O, fazla bir şey üretmeyen, doğru dürüst bir sanayisi ve teknolojisi bulunmayan, halkı rahata alışık bir ülke. Yıllar boyunca AB’den aldığı yardımların ve finans kuruluşlarından sağladığı kredilerin de katkısıyla, yaşam tarzını sürdürebildi. Ta ki borçlarını ödeyemeyecek duruma gelinceye ve mensubu bulunduğu “euro bölgesi”nin ağır toplarının salvolarına maruz kalıncaya kadar...
İtalya’nın durumu farklı. Bu ülke Avrupa’nın üçüncü, dünyanın sekizinci en büyük ekonomisine sahip. Endüstrisi, teknolojisi epey ilerde. Gerçi İtalyan halkının da bir Akdeniz kültürü ve yaşam tarzı var. Ama onu asıl sıkıntıya sokan şey, astronomik rakamları bulan borçlarıdır: Tam 2.7 trilyon euro!
İtalya yavaşlayan ekonomik büyümesi ve azalan geliriyle bu borçlarını ödeyecek durumda değil artık. Onun

Yazının Devamı

Sorun sadece Yunan krizi değil

5 Kasım 2011

Önceki gün Çin’de yayımlanan “China Daily” gazetesinde ilginç bir karikatür vardı. Üstünde “Avrupa” yazılı bir gemi, “Euro” amblemini taşıyan bir kasırganın ortasında bocalıyor ve Çin’e imdat işareti gönderiyor...
Paradoksal görünse de, bu karikatürdeki görüntü, gerçeği de yansıtıyor.
Nitekim geçen hafta, AB’nin Yunan krizi ile sarsıldığı sırada Avrupa Mali İşbirliği Fonu yetkilileri Beijing’e giderek Çin Hükümeti’nden “euro bölgesi” için acil yardım istediler.
Olayı ne taraftan alırsanız, çok ilginç.
Düşünün, “Avrupa’nın zenginler kulübü” meteliksiz kalan bir üyesine yardım edebilmek için daha düne kadar “Asya’nın yoksulları” arasında yer alan Çin’den medet umuyor!
Olayın diğer ilginç yanı, Avrupa’ya borç verecek olan ülkenin Komünist bir yönetime sahip olması. Böylece Çin Merkez Bankası da ilk kez tefeciliğe soyunmuş oluyor!
* * *

Yazının Devamı

Suriye’ye karşı riskli politika

4 Kasım 2011

Arap Birliği’nin “barış planı”nı kabul eden Başkan Beşar Esad, Suriye kentlerinde göstericilere ateş açan güvenlik güçlerini geri çekecek mi? Siyasi tutukluları serbest bırakacak mı? Muhalifler ile masaya oturup krize çözüm arayacak mı?
Bunlar Arap Birliği’nin önerdiği planın belli başlı şartları.
Plan 8 ayda 3 bin kişinin hayatına mal olan kanlı ayaklanmanın son bulması ve Esad rejiminin halkın beklentilerini yerine getirmesi için bir fırsat. Büyük ihtimalle de son fırsat...
Arap Birliği’nin Suriye liderine bu şartları kabul ettirebilmesi bir başarı. Ancak bu başarının ne kadar ömrü olacağını bir yandan Esad’ın, diğer yandan da muhaliflerin tavrı belirleyecek.
Anlaşmanın mürekkebi henüz kurumadan yer yer yeni çatışmaların çıkması ve gene kan dökülmesi, kötü bir işaret.
Görünüşe göre Esad yönetimi, şimdi silah kullanmakta olan göstericiler evlerine dönmedikçe, tankları geri çekmek istemeyecek... Protestocular ise Esad istifa etmedikçe direnişten vazgeçmeyecekler...
Bu kısır döngü kırılmazsa, Arap Birliği’nin barış planının uygulanması şansı oldukça zayıf görünüyor.

Yazının Devamı

Arap baharı bilançosu

1 Kasım 2011

Arap baharından kim kazançlı, kim zararlı çıktı? Kuzey Afrika ve Ortadoğu’da halk hareketlerinin başlamasından on ay sonra, kesin bir bilanço çıkarmak için zaman çok erken. Zira Tunus, Mısır ve Libya gibi eski rejimlerin devrildiği ülkelerde dahi, geçiş süreci tamamlanmış ve taşlar yerine oturmuş değil. Suriye’de ise sokak hareketleri devam ediyor ve gelecek belirsiz. Yemen ve Bahreyn’de de durum aynı...
Olay şu hikâyeyi anımsatıyor: Bir tarihçi, 1789 Fransız ihtilalinin sonuçları hakkındaki fikri sorulunca, şu yanıtı vermiş: “Bir değerlendirme yapmak için zaman henüz erken”!
Arap coğrafyasında şu sırada tanık olduğumuz gelişmeler, yıllar alacak bir değişim ve dönüşüm sürecinin başlangıcını oluşturuyor. Olaylar farklı ülkelerde, farklı şekilde ve farklı viteslerle gelişecek, belki de farklı sonuçlar verecektir.
Ama bu, şimdiye kadar olup bitenlerin bir muhasebesini yapmaya engel değil.
Geçen hafta Bahçeşehir Üniversitesi’nde düzenlenen bu konu ile ilgili bir konferansta Türk ve yabancı analistlerin ortaya koyduğu görüşlerin ışığında, ortaya çıkan tabloya bir bakalım...
* * *
Önce bölge dışı güçlerden başlayalım:

Yazının Devamı

Dış politikada cumhuriyet kriterleri

29 Ekim 2011

Bugün 88. yıldönümünü kutlamakta olduğumuz Cumhuriyet’in dış politika ilke ve kriterleri, yıllar boyunca Türkiye’nin dünyaya bakışına ve dış ilişkilerine yön vermiştir.
Tabii bu zaman zarfında uluslararası konjonktürde büyük değişiklikler olmuştur. Bu arada Türkiye de çok değişmiştir.
Türk diplomasisi, bu değişikliklere ayak uydururken, Cumhuriyet’in ta başında, Atatürk’ün önderliğinde belirlenen dış politika parametrelerine ve kıstaslarına bağlı kalmayı da bilmiştir.
Böylece dış politikanın yönü ve amaçları, çeşitli dönemlerde ve farklı hükümetlerin yönetiminde de, genel hatlarıyla korunmuştur.
Bu kriterler, günümüzde de aynı değeri taşıyor...
* * *
Bugün Türk dış politikasına yıllar boyunca yön veren temel bazı kriterleri hatırlamakta yarar vardır.

Yazının Devamı

Deprem ve diplomasi

28 Ekim 2011

Van’daki deprem felaketinin başında hükümetin herhangi bir dış yardıma ihtiyaç olmadığını açıklaması ve bazı ülkelerin bu yönde yaptığı teklifleri geri çevirmesi yadırgandı. Oysa 1999 depreminde Ankara yabancı ülkelerden destek beklemiş, arama-kurtarma ekiplerine ve yardım malzemesine kapılarını açmıştı.
Bu kez Ankara’nın başta sergilediği farklı tutum, yabancı basında çeşitli spekülasyonlara yol açtı. Kimileri bunu “politik” nedenlere bağladı, kimi de hükümetin “aşırı özgüveni”ne atfetti...
Felaketin üçüncü gününde hükümet, deprem bölgesinde arama-kurtarma faaliyetinin bizzat Türk ekipleri tarafından yürütüldüğünü ve bu alanda yabancılara ihtiyaç duyulmadığını belirtti; ancak esas ihtiyacın çadır ve prefabrik evler olduğunu bildirdi.
Bunun ilan edilmesinden hemen sonra otuzdan fazla ülke yardım yarışına girdi. Dünyanın dört köşesinden çeşitli malzeme yardımı akmaya başladı.
* * *
Doğal afetler karşısında ülkelerin yardımlaşması kadar doğal bir şey yok. Bu durumlarda zengin veya gelişmiş ülkelerin dahi dış yardımlara kapılarını açtığı çok görüldü.
Geçen mart ayında Japonya deprem ve tsunami felaketine maruz kaldığı zaman, Türkiye dahil bütün dünya onun yardımına

Yazının Devamı

ABD Irak’tan çekilince ne olacak?

26 Ekim 2011

Başlıktaki sorunun yanıtını iki açıdan aramak gerek. Birincisi, genel anlamda, Başkan Obama’nın açıklamasına dayanarak bu yılın sonunda Irak’taki tüm Amerikan askerlerinin çekilmesinden sonra, bu ülkede düzenin ve istikrarın sağlanıp sağlanamayacağıdır.
İkincisi ise, Türkiye açısından, Kuzey Irak’ta PKK’ya karşı mücadelede, Türk-Amerikan işbirliğinin ne ölçüde ve ne şekilde devam ettirilebileceğidir.
Birinci sorudan başlayalım.
Başkan Obama geçen cuma günü -bizim basına yeterince yansımayan- önemli bir açıklama yaptı ve bu yılın sonuna kadar ABD’nin Irak’taki askeri varlığının son bulacağını ilan etti.
Bu ABD için 8 yıllık Irak serüveninin resmen sona ermesi demektir.
Obama yönetimini bu kararı almaya sevk eden çeşitli nedenler var. ABD ekonomisinin sıkıntıları, Amerikan kamuoyunun savaş yorgunluğu, Irak hükümetinin baskısı, Obama’nın seçim hesapları gibi...
Sebebi ne olursa olsun, önemli olan Washington’un bu kararından sonra -yani 2012’nin başından itibaren- Irak’ta ne olacağıdır. Ülkede El Kaide ve diğer örgütlerin terör eylemleri duracak mı? Şii-Sünni çatışmaları kesilecek mi? Boşluğu bu kez İran doldurmaya çalışacak mı?

Yazının Devamı

Sokağın gücü bir yere kadar...

25 Ekim 2011

Arap Baharı, birçok devrimci hareket gibi, halkın rejim değişikliği için sokaklara dökülmesiyle başladı. Diktatörlerin devrilmesi, özgürlük ve adaletin sağlanması için Kuzey Afrika ve Ortadoğu’da bu yılın başlarından beri yapılan gösteriler, “sokakların gücü”nü bir kez daha gözler önüne serdi.
Bu gücün ilk başarılı sonucu Tunus’ta görüldü. Sokaklarda gerçekleşen bu kansız devrim, kısa zamanda 23 yıllık Bin Ali diktasını alaşağı etti. Yönetimi devralan geçici Konsey demokrasiye “yumuşak geçiş”i sağlayacak adımları atarken, sokaktakiler evlerine döndü...
Tunus’un hemen ardından Mısır halkı da 40 küsur yıllık Mübarek rejimini devirmek için sokakları -ve sembol haline gelen Tahrir Meydanı’nı doldururdu. Burada da sokak kısa zamanda galip geldi. Ancak Mısır’da Tunus’tan farklı olarak, geçiş döneminin yönetimini ordu üstlendi.
Bu arada Libya’da da Kaddafi aleyhindeki halk hareketi sokaklarda başladı. Libya’daki olayın diğerlerinden farkı, bunun silahlı bir ayaklanmaya ve Kaddafi’nin direnmesi sonucunda bir iç savaşa dönüşmesidir. Aylarca süren bu kanlı mücadeleden sonra, Libya’da da sokak galip geldi, 42 yıllık dikta rejimi, diktatörün trajik ölümü ile son buldu. Ancak bu

Yazının Devamı