Irak hükümetsiz kaldıkça...

2 Ekim 2010

ULUSLARARASI Kriz Grubunun (ICG) Irak uzmanı Joost Hiltermann, geçen gün İstanbul’da yapılan bir konferanstaki sunumunda katılımcılara hatırlattı: Irak tam 7 aydır hükümetsiz. Onun deyişiyle bu bir dünya rekorudur!
Gerçekten seçimlerden sonra 7 ay geçtiği halde, bir türlü hükümet kuramayan Irak’tan başka ülke yok.
ICG uzmanının vurguladığı şu nokta önemli: Gelişmiş ülkelerde, hükümet pazarlıkları haftalar sürse bile, devlet mekanizması çalışmaya devam eder, işler yürür. Oysa Irak’ta devlet kurumları felç oluyor, hizmetler aksıyor, günlük yaşam daha da zorlaşıyor.
Zaten işgalden dolayı, Irak’ta devlet otoritesi nerdeyse ortadan kalktı. Şiddet eylemleri (eskisine nazaran azalmakla beraber) devam ediyor. Yolsuzluk yürüdü. İşsizlik had safhada... İnsan hak ve özgürlükleri bir yana, can ve mal güvenliği diye bir şey kalmadı...

Neden kurulamıyor?
BUGÜNE kadar hükümetin kurulamamasının çeşitli nedenleri var:

Yazının Devamı

Anlamakla anlaşmak farklı şeyler

1 Ekim 2010

İstanbul bu hafta önemli bir uluslararası konferansa daha ev sahipliği yapıyor. ABD’nin saygın düşünce kuruluşlarından ”Atlantic Council”in düzenlediği “Karadeniz Enerji ve Ekonomi Forumu” ABD’nin yanı sıra Batı Avrupa’dan Orta Asya’ya, Balkanlardan Kafkasya’ya kadar birçok ülkenin siyasi liderlerini, diplomatlarını ve büyük şirket yöneticilerini bir araya getirdi.
Üç günlük konferansın ağırlık noktasını Avrasya çerçevesinin içinde, bölgesel vizyon, stratejiler ve özellikle enerji alanında işbirliği projeleri oluşturuyor.
Dünkü oturumlardan biri ise Türkiye’nin dış politikasındaki gelişmelere ve bunun Türk Amerikan ilişkileri üzerindeki yansımalarına ayrıldı.
Başbakan Erdoğan’ın dış politika danışmanı İbrahim Kalın, son zamanlarda Türk dış politikasında yer alan bazı değişiklikleri anlattı ve Ankara’nın sadece bir odağa bağlı olmayan çok boyutlu stratejiler geliştirdiğini belirtti. Ancak Kalın, Ankara’nın ABD ve AB ile bağlarına verdiği önemi de vurguladı ve bunun Washington’da ve diğer bazı merkezlerde yeterince takdir edilmediğinden yakındı.
* * *
ABD’nin eski tanınmış diplomatlarından Richard Burt, açık bir dille, “Türk dış politikasının nereye doğru gittiği” sorusunu

Yazının Devamı

Dünya sahnesinde bir Türk daha

29 Eylül 2010

Türk diplomasisinin dünya sahnesinde artan bir rol oynadığı sırada, uluslararası kuruluşlarda giderek Türklerin görevlendirilmekte olduğunu görüyoruz.
BM Genel Sekreteri Ban Ki-moon’un, sel felaketine uğrayan Pakistan’a yardımları koordine etmek üzere özel temsilcisi olarak atadığı Engin Sosyal, son zamanlarda çeşitli uluslararası örgütlerde önemli mevkilere getirilen Türk diplomatları listesine dahil oldu.
Dışişleri Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Engin Soysal, daha önce büyükelçi olarak görev yaptığı Pakistan’ı çok iyi bilen ve oralarda çok sevilen değerli bir diplomatımız. BM Genel Sekreteri’nin kendisini böyle önemli ve hassas bir göreve getirmesi, onun kişiliğine ve yeteneğine duyulan güven kadar Türkiye’nin konumuna verdiği değeri de gösteriyor.
Soysal gibi son zamanlarda uluslararası kuruluşlarda yüksek mevkilere getirilmiş olan Türkler var. NATO Genel Sekreter Yardımcısı Hüseyin Diriöz, Kimyasal Silahları Yasaklama Örgütü Direktörü Ahmet Üzümcü, Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi Başkanı Mevlut Çavuşoğlu gibi...
Türkiye’nin dünyada yükselen profili, uluslararası kurumlarda Türklerin artık bir varlık göstermesi ile de kendisini belli etmeye başlıyor.

Ateşkes barışa nasıl

Yazının Devamı

İsrail’in oldu-bitti stratejisi

28 Eylül 2010

“Filistin devletinin kurulmasını amaçlayan barış görüşmeleri ortamında, Batı Şeria’da yerleşim birimlerinin yayılmasına izin vermek kadar büyük bir çılgınlık olamaz... Böyle bir tutum anlaşma şansını azaltacağı gibi, İsrail’in uluslararası konumunu sarsacak ve toprakları çalınan Filistinlilerin yaşadığı Batı Şeria’da işgal baskısını artıracaktır...”
Bu satırlar, İsrail’in saygın gazetesi “Haaretz”in, Başbakan Netanyahu’nun Batı Şeria’daki yerleşim birimleri ile ilgili karanını eleştiren baş yazısında yer alıyor.
İsrail’de “Haaretz” gibi düşünenler var muhakkak. Ama ne yazık ki Netanyahu (“Bibi”) ve hükümet ortakları aksi fikirde. Nitekim İsrail lideri Batı Şeria’daki Yahudi yerleşim merkezlerindeki inşaat faaliyetine, yeni köy veya kasabaların kurulması kampanyasına konulan geçici yasağa -yani 10 aylık moratoryum’a- son vermekten çekinmedi.
Geçen kasım ayında özellikle ABD’nin ağır baskısıyla konulan yasak İsrail ile Filistin yönetimi arasında yeni bir müzakere süreci için müsait bir hava yaratmaktı. Gerçekten bu sayede gene ABD’nin patronajında Netanyahu ile Mahmut Abbas arasında doğrudan görüşmelerin başlaması sağlanabildi.

Nereye kadar?
Ancak bu sürecin başında Abbas

Yazının Devamı

AB artık net bir sinyal versin

25 Eylül 2010

Almanya Dışişleri Bakanı Guido Westerwelle’nin, Başbakan Angela Merkel’in aksine, Türkiye’nin AB’ye tam üye olmasından yana olduğu öteden beri biliniyor.
Alman koalisyon hükümetinde Hür Demokrat Parti’nin lideri olarak ülkesinin dış politikasını yürüten Westerwelle bu kez “Wall Street Journal”a verdiği özel demeçte, sıradan bir görüş ifade etmenin ötesinde, AB’ye gür bir çağrıda bulundu.
Verdiği mesaj kısaca şu: AB Türkiye’ye en kısa zamanda (üyelik bağlamında) net bir sinyal versin artık.
Westerwelle bu çağrısını inandırıcı kılmak için şu argümanları da sıralıyor: Siyasal alanda Türkiye son anayasa referandumu ile demokratik reformlar yönünde önemli bir adım attı. Ekonomik alanda Türkiye hızlı bir büyüme ve dinamizm içinde olduğunu gösteriyor. Stratejik alanda Ankara uluslararası platformda önemli bir rol oynuyor.
Alman lideri bu noktadan hareket ederek, AB’nin Türkiye’yi daha fazla bekletmeden üyelik müzakerelerini hızlandırması gerektiğini vurguluyor. Bunu söylerken de, bunca yıldır bu müzakere sürecinde 35 fasıldan sadece 13’ünün masaya yatırıldığını anımsatıyor.

Havada kalmamalı

Yazının Devamı

Dünya sahnesinde yükselen profil

24 Eylül 2010

Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun eylül ayındaki açılışı, her yıl 192 üye ülkenin liderlerini bir araya getirir. Bu, devlet ileri gelenlerine Genel Kurul’da izledikleri politikaları anlatmak ve aynı zamanda yoğun görüşmelerde bulunmak fırsatını verir.
Türkiye yıllardan beri bu fırsatı değerlendirmeye çalışır. Ama kabul etmek lazım ki, geçmişte Türk liderlerinin bu dünya forumuna katılması, fazla ilgi görmemiştir. Uzun yıllar boyunca BM toplantılarında Türkiye’nin dikkati daha çok Kıbrıs gibi bir iki mesele üzerinde odaklanmıştı. Genel Kurul için New York’a gelen Türk liderlerinin konuşmaları, temasları ABD ve dünya basınında yer almaktan uzaktı.
Bu kez durum farklı. Bu yıl, BM platformunda Türkiye adeta gözde bir ülke oldu.
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün, Genel Kurul ve Güvenlik Konseyi çalışmalarına katılması vesilesiyle Türkiye bir ilgi odağı haline geldi. Günlerden beri ABD’nin önde gelen gazeteleri, TV kanalları Gül ile söyleşiler yapıyor ve Türk dış politikasındaki gelişmeleri aktarıyor.

Medyatik ülke olduk
Türkiye’nin dünya sahnesinde birdenbire profilinin yükselmesinin çeşitli nedenleri var. Türkiye artık artan siyasal ve ekonomik gücü ve uluslararası

Yazının Devamı

Avrupa’da tehlike çanları çalıyor

22 Eylül 2010

İsveç gibi hoşgörülü sosyal demokrasinin beşiği sayılan bir ülkede, yabancı düşmanı, ırkçı bir partinin parlamentoya girme kapasitesini göstermesi, pazar günkü seçimlerin en şaşırtıcı, hatta şoke edici sonucu.
Avrupa’yı bir süredir saran aşırı sağ dalgasının şimdi de bu İskandinav ülkesini kaplaması, gerçekten düşündürücü ve kaygı verici.
İsveç’teki yabancı göçmenlere ve bu arada Müslümanlara karşı yoğun bir kampanya yürüten sağcı “İsveç Demokratları” partisi, kazandığı 20 sandalye ile Meclis’te marjinal bir parti olarak görülebilir. Ancak bunun radikal sağ için bir “ilk” olması, ayrıca bu partinin nerdeyse seçimlerden en kazançlı siyasi grup olarak ortaya çıkıp bir nevi anahtar görüntüsünü alması, küçümsenecek bir sonuç değil.
Kaldı ki, ülkeyi 60 küsur yıl yönetmiş ve İsveç’i sosyal refah devleti haline getirmiş olan Sosyal Demokratlar çok kan kaybettikleri gibi, “Ilımlı Parti”nin başını çektiği merkez sağ grubu da, hükümeti kuracak çoğunluğa da sahip değil (3 sandalye eksik).
Sonuçta faşist eğilimli bir partinin İsveç siyasi hayatında hatırı sayılır bir yer alması, çok kimseyi ve ülkedeki Türkler dahil, yabancı göçmenleri endişelendirmeye yetiyor.

Liste giderek uzuyor

Yazının Devamı

Türkçe konuşmak yeterli değil

21 Eylül 2010

GEÇEN hafta İstanbul, Türk diplomasisinin bir kreasyonu olan “Türk Dili Konuşan Ülkeler” topluluğunun liderlerine bir toplantıda ev sahipliği yaptı.
İlk bakışta bu zirvenin ismi çelişkili görünebilir. “Türk Dili Konuşan Ülkeler” derken, akla ilk gelen şey, bu liderlerin bizim kullandığımız Türkçeyi (veya ona yakın bir Türkçeyi) konuştuklarıdır.
Oysa durum öyle değil. Zirveye katılan Türkiye dışındaki dört ülkenin (Azerbaycan, Türkmenistan, Kırgızistan ve Kazakistan) liderlerinin konuştukları “TürkÓ diller” birbirlerinden oldukça farklı.
Bu nedenle, genelde bu ülkelerin liderleri veya yetkilileri bir araya geldiklerinde veya ikili görüşmeler yaptıklarında, ortak dil olarak Rusçayı kullanırlar.
İstanbul’daki zirveyi ilk kez izleyen muhabirlerin dikkatini çeken (ve haberlerinde belirttikleri) başlıca nokta da bu oldu.

Dil yarışı

Yazının Devamı