Daha aktif, daha farklı

30 Aralık 2009

Türk dış politikasının çok aktif olduğu ve atak davrandığı dönemler olmuştur. Ancak 2009’un özelliği, Ankara’nın dış ilişkilerinin önceki yıllara göre daha dinamik ve faal olmasının yanı sıra, daha farklı bir aşamaya girmesidir.
Bu olağanüstü hareketlilik ve farklılık, özellikle bölge odaklı açılımlarla ve çok boyutlu yönelimlerle kendini belli etmiştir.
Bu bakımdan 2009, Türk dış politikasında bir dönüm noktası oluşturuyor.
Yıla damgasını vuran dış politika hamlelerinin ardında, özellikle Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun bir süreden beri geliştirdiği “komşularla sıfır sorun”, “çok boyutlu” ve “pro-aktif” dış politika anlayışı hâkim.
Nitekim Türkiye’nin dış ilişkilerindeki yeni yönelimler ve açılımlar, bu “doktrin”den esinlenmiş ve hız almıştır.
Diğer bir deyişle, 2009, Türk dış politikasının, bu temelde şekillendiği ve yeni görüntüsüyle kendisini belli ettiği bir yıl olmuştur.

Yazının Devamı

Daha kötü olabilirdi...

29 Aralık 2009

Dünya 2009’a girerken, büyük bir korku ve karamsarlık içindeydi. 2008’in son aylarında ABD’de patlak veren ve hızla bütün dünyaya yayılan mali krizin, bu yıl boyunca 1930’ların depresyonunu andıran, çok yıkıcı ve dramatik etkilerinin olacağı tahmin ediliyordu.
Gerçekten 2009’un ilk haftalarında bu etkilerin belirtileri görüldü. Başta ABD olmak üzere birçok ülkede bankalar, dev şirketler battı, ekonomiyi felce uğratan bir durgunluk başladı, çok yüksek oranda işsizlik ve bunun yol açtığı sosyal sorunlar yaşandı.
Ancak bütün bu sarsıntılara ve sıkıntılara rağmen, kriz başta tahmin edilen korkunç boyutlara ulaşmadı. Tabii bu resesyon, işsizlik, iflas, yaşam düzeyinde düşüş, yoksullukta artış gibi sorunların ve durumun daha da kötüleşmesi riskinin tamamen bertaraf edildiği anlamına gelmiyor. İsterseniz buna “züğürt tesellisi” deyin, ama dünya yılın ikinci yarısında toparlanmaya ve en azından depresyon tehlikesini atlatmaya başladı.
Bunda ABD dahil, “en kapitalist” ülkelerde devlet müdahalesiyle alınan tedbirlerin, ayrıca uluslararası topluluğun yeni bir dayanışma anlayışıyla hareket etmesinin büyük payı var.
Kriz nedeniyle girişilen yeni uygulamalar aslında kapitalist sistemde bazı

Yazının Devamı

İran’ın nükleer belirsizliği

26 Aralık 2009

Geçen hafta İstanbul Politikalar Merkezi adlı düşünce kuruluşunun düzenlediği “İran’ın Nükleer Programı” başlıklı konferansta uzmanların vardığı sonuçlardan biri şuydu: İran son yıllarda yaptığı çalışmalar sayesinde, ilerde bir atom bombası üretebilecek “nükleer yeteneğe” sahip olma noktasına giderek yaklaşıyor. Ancak İran’ın o aşamada dahi, bir nükleer silah üretmesi ve hele bunu kullanmaya yeltenmesi olasılığı çok zayıf...
İran’ın nükleer çalışmalarını çok yakından izleyen ve bu konuda hükümetinin de danışmanlığını yapan bir Avrupalı uzman (isminin açıklanmaması kaydıyla) şöyle konuştu: “Bütün tespitlerimiz, İran’ın istediği takdirde bir nükleer silah üretmeye yarayan teknolojiyi geliştirmekte olduğunu gösteriyor. Ama bence İran nükleer silah denemesi yapmayacak, böyle bir silah da imal etmeyecek. Halihazırda İran, “nükleer belirsizliği” araç olarak kullanarak dünyayı şaşırtmayı ve merak içinde bırakmayı yeğliyor. Bomba üretecek kapasiteye sahip olduğu zaman da, bunu bir siyasi kart olarak kullanacak. Tahran’daki rejimin stratejik amacı budur”...
Diğer birçok uzmanın da katıldığı görüşe göre, İran bu sayede hem bir “caydırıcılık” gücü kazanmış olacak, hem de özellikle bölgede

Yazının Devamı

Dış politikada “eksen” testi

25 Aralık 2009

Başbakan R. T. Erdoğan, önceki gün Şam’ı ziyareti sırasında Türk dış politikasındaki son gelişmelerin bir “eksen kayması” değil, bir “normalleşme” anlamına geldiğini söyledi.
Başbakan görüşünü savunurken Türk dış politikasının seyrini bir derenin akışına benzetti ve “Dereler er ya da geç kendi yatağını bulur... İşte şimdi dere yatağını buldu... Olması gereken yere geliyoruz. Normal ilişki kuruyoruz” şeklinde konuştu.
Başbakan bu sözleri, Suriye ile ilişkiler bağlamında söyledi. Yani Şam ile yeni güçlü bağların kurulmasının doğal bir gelişme olduğunu, bunun dış politikadaki “normalleşme”nin bir işareti sayılması gerektiğini belirtti.
Aslında Suriye ile ilişkilerin geliştirilmesine, bir “eksen kayması” olarak bakan pek kimse yok. Batı’da böyle bir kaygıyı dile getirenler de Ankara-Şam yakınlaşması üzerinde durmuyorlar. Hatta ABD’nin, şimdi bu yakınlaşmayı olumlu karşıladığı da görülüyor.
Türk dış politikasındaki “eksen kayması” iddiası Ankara’nın bölge ülkeleriyle kurduğu yeni ilişkilerden çok, belirli sorunlar karşısında aldığı tutumdan kaynaklanıyor.

Eski alışkanlık...

Yazının Devamı

İyi başlamak yetmiyor...

23 Aralık 2009

Türkiye bir süredir dış politikada takdir toplayan önemli kararlar alıyor, cesur adımlar atıyor. Ancak bazı konularda bu umut yaratan atılımların arkası gelmiyor, tereddütler, duraklamalar ve hatta geriye dönüşler oluyor.
Bu tutarsızlıkların çeşitli nedenleri var. Bazı hallerde bocalamalara ve kilitlenmeye, “karşı taraf”ın aykırı davranışları yol açıyor. Bazı hallerde de, hükümet karşılaştığı iç veya dış tepkiler karşısında, başta ilan ettiği hedefe doğru aynı kararlılık ve hızla gidemiyor, diplomatik manevralarla zevahiri kurtarmaya çalışıyor...
İyi başlayan, fakat iyi devam etmeyen atılımların veya açılımların son birkaç örneğini verelim.

Erivan’a fiili ön şart
Türk diplomasisinin son dönemde elde ettiği en önemli başarılardan biri, “Ermenistan açılımı”dır...
Her kelimesi dikkatle seçilerek yazılan iki protokolde karşılıklı hassasiyetler göz önünde bulunduruldu ve temel bazı anlaşmazlıklara (soykırım ve Yukarı Karabağ gibi) doğrudan değinilmedi.

Yazının Devamı

Sırf AB’nin hatırı için değil

22 Aralık 2009

AB ile üyelik müzakereleri sürecinde yeni bir faslın açılmasıyla ilgili rutin bir toplantıya bu kez Türkiye’nin 3 bakanı ve 80 kişilik bir heyetle katılmasının elbet önemli bir anlamı var.
Bu gösterişli “Brüksel çıkarması” sadeci kısa bir toplantıyla açılan “çevre dosyası”na verilen önemle ilintili değil.
Türkiye bu yüksek düzeyli ve geniş katılımla, AB’ye bütün engellere ve zorluklara rağmen, üyelik müzakerelerini sürdürmeye kararlı olduğunu göstererek ve “İşte yılmıyoruz, yolumuza devam ediyoruz” mesajını vermek istemiştir.
Bunun zamanlaması da anlamlı. Bir süredir Türkiye’nin dış politikasında “eksen kayması”ndan, Batı’dan uzaklaşmasından ve AB’yi gözden çıkarmasından söz ediliyor. Türk liderlerinin son dönemde daha çok Ortadoğu ile ilgilenmesi ve sık sık bölge ülkelerini ziyaret etmesi de bu izlenimi güçlendirmiştir.
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ve AB’den sorumlu Devlet Bakanı Egemen Bağış’ın, Çevre Bakanı Veysel Eroğlu ile birlikte, sıradan bir toplantıyı fırsat bilerek AB merkezine gitmesi, Ankara’nın AB ile bütünleşmeyi hâlâ dış politikasının temel hedeflerinden biri saydığını göstermeyi amaçlıyor.
Bu ziyaret, AB Konseyi’nin Türkiye’yi de bir hayli konuştuğu son

Yazının Devamı

Son söz liderlerde

18 Aralık 2009

Karar günü bugün! Eğer Kopenhag’daki Küresel İklim Değişikliği Konferansı’na katılan 194 ülkenin liderleri ve üst düzey temsilcileri anlaşabilirlerse, ne âlâ; anlaşamazlarsa, insanlık kendi kaderine terk edilmek tehlikesiyle karşı karşıya...
On gün önce başlayan konferansta teknik ve siyasi düzeyde yapılan çalışmalar, 2012 yılından itibaren Kyoto Sözleşmesi’nin yerini alacak yeni bir antlaşma yönünde somut bir sonuç vermedi. Evet, bazı genel ilkeler üzerinde aşağı yukarı bir ortak görüş ortaya çıktı ama tehlikeli boyutlar almaya başlayan küresel ısınmayı ve bunun yol açabileceği afetleri önleyecek önlemler üzerinde kâğıda dökülebilecek bir mutabakat sağlanamadı.
Konferansın bir fiyaskoyla sonuçlanmaması için tek umut, bugün bir araya gelecek olan devlet ve hükümet başkanlarında.
Liderler son dakikada bu konferansı kurtarabilecekler mi?
Kimse bu konuda bir başarısızlığın vebalini taşımak istemez tabii. Bu nedenle, bir karar metni üzerinde anlaşmazlarsa dahi, yuvarlak ifadeler içeren bir ortak deklarasyon veya bildiri yayımlayabilirler. O takdirde Kopenhag’da yarım kalan çalışmalar, önümüzdeki yıl Meksika’da yapılacak konferansta sürdürülebilecek.

Neden anlaşamıyorlar?

Yazının Devamı

Dışta uzlaştırıcı, içte kavgacı!

16 Aralık 2009

Geçen ay bu köşede çıkan “Dış politikada yeni sektör: Arabuluculuk” başlıklı yazımızda, Türkiye’nin bölgesel anlaşmazlıkları halletmek için üstlendiği aracı rolünün dokuz ayrı örneğini saymıştık.
O listenin sonunda, henüz proje aşamasında bulunan bir Balkan inisiyatifine yer vermiştik. Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Bosna-Hersek ile Sırbistan’ı ve Bosna’daki çeşitli etnik grupları uzlaştırmak için ilk temaslarını başlatıyordu. Amaç, bölgede yeni sürtüşmeleri önleyecek ve barışı kalıcı kılacak olan bir Eylem Planı üzerinde mutabakat sağlamaktı.
Bakanın mekik diplomasisi sonunda bu plan şimdi hayata geçiriliyor. Saraybosna’da toplanan Bosna-Hersek, Sırbistan ve Türkiye dışişleri bakanları, Eylem Planı’na yeşil ışık yaktılar. Buna göre Bosna-Hersek’teki Boşnak, Sırp ve Hırvat grupları sık sık bir araya gelecek, Bosna, Sırbistan ve Hırvatistan arasında daha sıkı bir işbirliği kurulacak ve Bosna’nın NATO ve AB gibi uluslararası örgütlerde yer almasına çalışılacak.

Nasıl karşılıyorlar?
Saraybosna’da gerçekleşen anlaşma, Türk diplomasisinin özellikle Ortadoğu’daki arabuluculuk veya kolaylaştırıcılık girişimlerine bir de Balkanlar boyutunu ekliyor.
Türkiye’nin bu inisiyatifinde

Yazının Devamı