Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın dün sürpriz bir kararla 24 saatlik Moskova - Tiflis gezisine çıkması ile, Türkiye Gürcistan krizinde aktif olarak devreye girmiş oldu.
Hemen belirtelim ki bu, Türk diplomasisinin kritik bir zamanda üstlendiği zor bir misyon.
Kuşkusuz bunun başarılı olması, bölge barışı için olduğu kadar Türkiye’nin itibarı açısından da çok önemli.
Başbakanın bu girişiminin ilk ve ivedi hedefi, bir türlü kesilmeyen çatışmaların durdurulmasına yardımcı olmak. Diğer amaç ise, ateşkesin kalıcı olmasını sağlayacak önlemlerin alınmasına ve daha uzun vadede bu savaşa yol açan uyuşmazlıkların çözümlenmesine katkıda bulunmak...
Şu anda gerçekten silahların tamamen susması, hayati bir önem taşıyor. AB adına, dönem başkanı Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy’nin önceki gün Moskova ve Tiflis’te sağlamaya çalıştığı ateşkes, tarafların mutabık kalmasına rağmen, dün de tam olarak yaşama geçirilemedi. Savaş Gürcistan’ın içinde, hatta Tiflis’e yakın
Rusya ile Gürcistan arasındaki “beş gün savaşı”nın askeri boyutu dün sona erdi. Şimdi bu çatışmanın diplomatik süreci başlıyor.
Savaşın arkasında, Gürcistan’ın birçok bölgesinde büyük yıkım, binlerce ölü ve yaralı, yüzbinlerce mülteci ve derin acılar kalıyor.
Diplomatik sürece, Rusya askeri alandaki kazanımlarının avantajı ile, buna karşılık Gürcistan ise uğradığı yenilginin derin izleriyle giriyor.
Bütün belirtiler, diplomatik sürecin uzun ve çetin geçeceğini gösteriyor. Bu aşamadaki gelişmeler, sadece Gürcistan’ın geleceğini belirlemekle kalmayacak, aynı zamanda bölgesel hatta küresel dengelerin yeniden şekillenmesine de yol açacak.
Tam istediği gibi...
Dün de belirttiğimiz gibi, askeri alanda Rusya’nın istediği oldu: Gürcistan’ın G. Osetya’yı yeniden kendi otoritesi altına almak için giriştiği operasyon hezimetle sonuçlandı. Cumhurbaşkanı Saakaşvili’nin hesap hatası Moskova’ya bağımsızlık isteyen G. Osetya’yı ve Abhazya’yı kendi kontrolü
Güney Osetya uyuşmazlığı yüzünden çıkan Rusya - Gürcistan savaşının 4. gününde, durumu iki cümle ile şöyle özetleyebiliriz: Rusya’nın istediği oldu. Gürcistan ağır bir yenilgiye uğradı...
Şu satırları yazarken, çatışmalar doğrudan Gürcistan’ın içlerine doğru yayılıyor. Ruslar, ateşkes için yapılan tüm çağrılara meydan okurcasına, G. Osetya ve Abhazya’nın ötesinde, Gürcistan topraklarındaki kasabaları ve stratejik noktaları hedef alıyorlar. Öyle anlaşılıyor ki Moskova, Gürcistan’ın gücünü tam kırmadan, saldırılarına son vermek istemiyor ve yarattığı “oldubitti”yi pekiştirmeyi amaçlıyor.
Bu noktada Rusya ile Gürcistan’ın ve diğer ilgili tarafların “savaş bilançosu” şöyle görünüyor:
RUSYA AÇISINDAN:
- Rus kuvvetleri G. Osetya’ya artık tamamen hakim. Burayı tekrar kendi kontrolü altına almak isteyen G. Gürcistan, bu 3.900 kilometrekarelik, 70 bin nüfuslu (ki şimdi bunun yarısı kaçmış durumda) bölgeyi tamamen terk
Güney Osetya’da, tek yanlı bağımsızlığını ilan ettiği 1990’lardan bu yana, çok çatışma oldu; ama bu kez farklı: Şimdiki ciddi bir savaş ve bu savaşta Gürcistan, Rusya ile karşı karşıya geliyor.
Bu savaşın tehlikeli yanı, bir an önce kalıcı bir ateşkes sağlanamaz ve gerilim yatışmazsa, Rusya’nın buna giderek daha çok bulaşması, bunun da sonuçta ABD ve Batı’yı işin içine çekmesi olasılığıdır.
Gerçekten şimdiki kriz uluslararası bir uyuşmazlığa dönüşürse, Gürcistan-Güney Osetya çatışması, çok daha büyük bölgesel -ve hatta küresel- boyutlar alacaktır.
Bu durumda savaş büyür mü? Böyle bir tehlike potansiyeli bulunmakla beraber, o noktaya gelineceğini sanmıyoruz. Ancak, tekrar edelim, eğer en kısa zamanda ateş kesilmez ve her türlü silahlı çatışma durdurulmazsa, bölgede çok kan akabilir ve Kafkaslar bir ateş çemberinin içine girebilir.
Tiflis’in amacı
Bu kritik noktaya nasıl ve neden gelindi?
Türkiye’yi kolaylıkla “Ermeni soykırımı”na girişmekle suçlayan -ve bu yönde kendi meclisinden ağır bir karar çıkartan- Fransa, şimdi kara Afrika ülkesi Ruanda’da 1994’te gerçekleşen bir soykırımın “suç ortağı” ilan edilmesinin sıkıntısını yaşıyor.
Fransa’ya karşı bu ağır suçlama, 7 tarihçi ve hukukçudan oluşan bir Ruanda soruşturma komisyonunun önceki gün yayımladığı raporda yer aldı.
Raporun 500 sayfasından 166’sı, 1990’larda Ruanda’da çoğunluktaki Hutuların, azınlıktaki Tutsilere karşı giriştiği katliamlarda, Fransa’nın oynadığı role ayırılıyor.
Tanık ifadelerinin aktarıldığı bu bölümde, 800 bin Tutsinin katledilmesine yol açan 1994 soykırımında Fransa’nın, iktidardaki Hutu rejimine verdiği aktif desteğin önemli payının bulunduğu belirtiliyor.
Ağır suçlama
Fransa’nın o dönemde, bu Orta Afrika ülkesinde nüfuzunu artırmaya yönelik politikalar izlediği, Hutu rejimine arka çıktığı biliniyor. Bu kez raporda tanık ifadelerine ve diğer belgelere dayanılarak
2008 Olimpiyat Oyunları’nın başlamasına az kala, beş aydan beri beş kıtada 140 bin kilometre kat eden efsanevi Olimpiyat meşalesi, dün Çin’in başkenti Beijing’e ulaştı. Başta Çin’in basketbol yıldızı Yao Ming olmak üzere, meşaleyi taşıyan ünlüler, yüz binlerce Çinlinin tezahüratı arasında, ateşi başkentin geniş caddelerinde ve Tiananmen Meydanı’nda dolaştırdı...
Olimpiyat heyecanı artık doruk noktasında. Yarın akşam, yeryüzünde milyarlarca insan, TV ekranlarından, 3 hafta sürecek oyunların görkemli açılış törenini ve gözler kamaştırıcı etkinliklerini izleyecek.
205 ülkeden 10 binden fazla sporcunun katılacağı bu oyunların açılışında dünyanın önde gelen birçok lideri de hazır bulunacak. Başta -siyasi gerekçelerle- katılmayacağını söyleyen ABD Başkanı George Bush ve Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy de bunların arasında...
Hemen hemen her olimpiyata, -resmen aksi de söylense- siyaset karışıyor. Beijing’deki Olimpiyatlar, özellikle Çin’in insan hak ve özgürlükler sicilini
Suriye Cumhurbaşkanı Beşar Esad’ın eşiyle birlikte tatilini geçirmek için Türkiye’yi seçmesi anlamlı. Bu, Suriye liderinin ülkemize sempatisini gösterdiği gibi, Türk-Suriye ilişkilerinin ileri bir noktaya ulaştığını ortaya koyuyor.
Bu ziyaretin zamanlaması da ilginç. Türkiye’nin arabuluculuğuyla yürütülen Suriye-İsrail “dolaylı” görüşmeleri, belirleyici bir aşamaya girmiş bulunuyor... İran nükleer krizi, kritik bir noktada. Başkan Esad hafta sonu Tahran’daydı. İran lideri Ahmedinecad haftaya İstanbul’da olacak... İsrail’de ve Filistin’de beklenmedik olaylar oluyor.. Irak geleceğiyle ilgili önemli kararlar arifesinde...
Suriye liderinin şu sırada Türkiye’ye “turistik” amaçlarla da olsa gelmesi, Başbakan Erdoğan ile bütün bu konuları -ve tabii ikili ilişkilerdeki gelişmeleri- ele alması ve sonuçta Ankara ile Şam’ın politikalarını koordine etmesi için bir fırsat sağlıyor.
Bu bakımdan, Beşar Esad’ın bu gezisi için “hem ziyaret, hem siyaset” demek
İran’a nükleer programını “dondurması” için verilen iki haftalık süre geçtiğimiz cumartesi günü sona erdi. Bundan sonraki günler -eğer bu arada bir uzlaşma sağlanamazsa- gerginliklere ve çatışmalara gebe...
19 Temmuz’da Cenevre’de yapılan konferansta, İran’a 15 günlük mühleti veren “Altılar”ın ne yapacağı henüz belli değil. ABD yetkilileri Tahran’dan gelecek yanıtın olumsuz olması halinde, BM’den “ek yaptırımlar” isteyeceğini söylüyorlar. Böyle bir ortam Washington’da -ve İsrail’de- İran’a karşı daha sert bir karşılık, hatta askeri bir operasyon isteyenlerin seslerini yükseltmesini kolaylaştıracak.
İran henüz resmi yanıtını vermedi, ama iki haftalık sürenin dolduğu gün İran Cumhurbaşkanı Ahmedinecad, İran’ın nükleer programında hiç geri adım atmayacağını belirtti.
İki taraf yetkililerinin bu tür katı beyanlarına rağmen, en azından “karşılıklı dondurma” (“freeze-freeze”) formülü üzerinde bir uzlaşma sağlanması konusunda umutlar