Yorum Irak'la ilgili gelişmeleri yakından izleyen yetkili kaynaklarla temaslarımızdan edindiğimiz izlenim bu.Resmi çevrelerdeki bu soğukkanlı tutum, şu nedenlere dayanıyor:* Karar metninde -başta basına aksettiği şeklin aksine- "etnik ve mezhepsel" bazda, "üç bölgeli" bir federasyondan söz edilmiyor. * Karara gösterilen tepkiler, gerek ABD yönetiminin, gerekse Irak'taki çeşitli siyasi grupların Irak'ın bölünmesine karşı çıktığını ortaya koydu.Yetkililer Türkiye açısından bu iki hususun taşıdığı önemi belirtmekle beraber, ABD Senatosu'nun böyle bir karar almasını eleştiriyorlar, ABD'deki bir yasama organının Irak'taki yönetim şeklinin nasıl olması gerektiği konusunda bir karar almaya hakkının olmadığını belirtiyorlar.Gerçi bu bir tavsiye kararıdır ve ABD yönetimini bağlamaz. Ancak emekli bir diplomatın deyişiyle, "Senatonun büyük bir oy çoğunluğu ile aldığı kararın Amerikan politikasını etkilemesi ve Irak'taki ayrılıkçı Kürtleri cesaretlendirmesi olasılığı büyüktür"... ABD Senatosu'nun Irak'ta federal bir sistemin kurulmasını öneren kararı, Ankara'da bir rahatsızlık yarattı, ama doğrusu fazla heyecana veya telaşa da yol açmadı. Türkiye açısından önemli olan mesele, özü şimdiki Irak
Yorum Bu ilk bakışta garip görünebilir, ama militan Kürtler bir yana bırakılırsa, Şiilerin ve Sünnilerin çoğu, bu vesileyle Irak'ın bölünmesine karşı olduklarını ortaya koydular.Nitekim Bağdat'ta toplanan 6 siyasal grup, ABD Senatosu'nun önerdiği federal sistemin ülkeyi böleceği kaygısını dile getirdiler.Kararı eleştirenler arasında Ayetullah Sistani ve El Sadr gibi önemli Şiir liderler bulunuyor. Sünnilerin öteden beri Irak'ın üniter yapısının değişmesine karşı çıktıkları da biliniyor.Bu karar vesilesiyle ortaya çıkan ilginç başka bir husus, Bush yönetiminin de buna karşı tavır almasıdır. Bağdat'taki ABD Büyükelçiliği dahi hemen tepkisini duyurup kararın ABD'nin resmi politikasına ters düştüğünü belirtmek ihtiyacını duymuştur."Washington Post"un önde gelen yazarlarından David Ignatius Senato kararını eleştiren dünkü yazısında şöyle diyor: "Irak'ın mezhep çatışmalarına bakılırsa, ülkenin özerk bölgelere ayrılması kaçınılmaz bir sonuç olarak görülebilir. Ancak Irak'ın ulusal parçalanması, Amerikalıların tavsiye ettiği bir şey olmamalı"... ABD Senatosu'nun Irak'ta federal bir sistemin kurulmasıyla ilgili kararı bu ülkeyi farklı yönlere çekmeye çalışan rakip güçleri ortak bir çizgide
Yorum ABD'nin etkin düşünce kuruluşlarından Dış İlişkiler Konseyi'nin Başkanı Leslie H. Gelb ile birlikte kaleme aldığı "Federasyon, taksim değil" başlıklı yazıda, Senatör Biden, karar tasarısına karşı yöneltilen eleştirilerin, yanlış algılamalardan kaynaklandığını belirtiyor ve amacın Irak'ı bölmek olmadığını öne sürüyor.ABD'nin Irak'ta batağa saplandığı ve Kongre dahil çeşitli kurum ve kuruluşların halen bir "çıkış" yolu aradığı malum. Bir süredir -özellikle Demokrat politikacılar ve bazı tanınmış akademisyenler tarafından- ortaya atılan fikirlerden biri de, Irak'ta Şiilerin, Sünnilerin ve Kürtlerin yaşadığı bölgelere geniş haklar tanıyan ve Bağdat'taki merkezi yönetimin yetkilerini daha kısıtlı tutan bir federasyonun kurulmasıyla ilgilidir.Bu görüşü savunanlar Irak'ın bu sayede bugünkü iç çatışmalardan ve kaostan kurtulacağına ve böylece ABD'nin de oradan daha kolay geri çekilebileceğine inanıyorlar. ABD Senatosu'nun Irak'ta ırk ve mezhep bazında üç bölgeli bir federal sistemin kurulmasını öngören bir karar tasarısını kabul etmesinin yarattığı tepkiler, tasarıyı sunan Senatör Joseph R. Biden'i dün "Washington Post"ta bir açıklama yapmaya zorladı. Senatör Biden'in 100 sandalyeli
Yorum Kongre seçimlerinden sonra 435 üyeli Meclis'te oluşan Demokrat çoğunluk ve Ermeni davasının başını çeken Meclis Başkanı Nancy Pelosi'nin çabaları nedeniyle bu tasarının geçmesine kesin gözüyle bakılıyor. Velev, son aşamada Meclis'teki trend değişsin ve tasarı ya askıya alınsın ya da bu şekliyle oylanmasından vazgeçilsin...Böyle bir olasılık var mı? Görünüşe göre, çok zor; ama tamamen imkânsız da değil.Tasarıyı destekleyen Meclis üyeleri, başta hükümet ve dışişleri çevreleri olmak üzere, Kongre dışı güçlerin yoğun baskısı ile karşılaşıyor. Son olarak, aralarında Henry Kissinger'ın ve Madeleine Albright'ın da yer aldığı 8 eski Dışişleri Bakanı'nın Nancy Pelosi'ye yazdığı mektup, bu yöndeki çabalara ayrı bir ağırlık kazandırmış bulunuyor. WASHINGTON'dan gelen haberler aylardan beri sözü edilen "Ermeni soykırım tasarısı"nın nihayet haftaya Temsilciler Meclisi'ne geleceğini işaret ediyor. Basında gereken ilgiyi görmedi, ama gerçekten ABD'de 8 eski Dışişleri Bakanı'nın, Kongre'deki Ermeni yanlısı bir girişimi önlemek için birlikte hareket etmesi ve kesin bir tavır ortaya koyması, çok önemli bir olay.Cumhuriyetçi veya Demokrat yönetimler döneminde görevde bulunmuş olan bu eski
Yorum Resmi çevreler iki liderin buluşmasını bu yönde atılan önemli bir adım olarak sayıyorlar.Bu görüşmede, AB-Türkiye ilişkileri başta olmak üzere, ele alınan başlıca hassas konularda bir fikir birliği sağlanmış görünmüyor. Aslında Sarkozy'nin aniden tutumunu -Türkiye'nin lehine- değiştirmesi beklenemezdi. Ancak "New York randevusu" iki tarafın birbirini daha yakından tanıması ve görüşlerini daha iyi not etmesi fırsatını yaratmıştır.Öyle umuluyor ki, bundan sonra, iki ülke arasında üst düzey temaslar sıklaşacak ve politikaların daha uyumlu hale getirilmesine çalışılacak.Nitekim Dışişleri Bakanı Bernard Kouchner'in de açıkladığı gibi, AB bağlamında "bütün olasılıkları değerlendirmek için" bir dizi görüşmenin yapılması öngörülüyor. İlk adım olarak Fransız bakan önümüzdeki ay Ankara'ya resmi bir ziyaret yapacak.Bu ayın başlarında Fransız Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Philippe Faure'un Ankara'ya gelişi, o sırada Fransa'nın Türkiye'ye yeni atadığı Büyükelçi Bernard Emie'nin de Cumhurbaşkanı Gül'e itimatnamesini sunarken söyledikleri, Paris'in Türk-Fransız ilişkilerini canlandırmaya önem verdiğini gösteriyor. New York'ta gerçekleşen Erdoğan-Sarkozy görüşmesi, Türk-Fransız
Yorum Durumun vahametini anlamak artık zor değil. Gözlerin önüne serilen görüntüler bu olayın, şimdiki ve bundan sonraki kuşaklar için ne kadar büyük tehlikeler arz ettiğini açıkça ortaya koyuyor. Kutuplarda buzulların erimeye yüz tutması çarpıcı resmin sadece bir karesi. Bir yandan kuraklık ve çölleşme, diğer yandan kasırgalar ve su baskınları, bu dramatik tabloyu tamamlıyor...Uzağa gitmeyelim: Bu manzaraları Türkiye'de de görüyor ve yaşıyoruz.Bunun, iklim değişikliğine yol açan "sera gazı veya karbondioksit salımı" denilen olayın bir sonucu olduğunu artık herkes biliyor.Neyse ki dünya liderleri de -nihayet- bunun farkındalar... Küresel ısınma veya iklim değişikliği denilen olaydan son zamanlarda dış dünyada olduğu gibi bizde de çok bahsedildi, bu konuda çok şey yazıldı ve söylendi. BM Genel Kurulu'nun açılışı münasebetiyle New York'ta bulunan 80 ülkenin önde gelen yöneticileri, önceki gün "İklim Değişikliği" zirvesinde bir araya gelip bu meseleyi görüştüler.Bu, küresel ısınma konusunda şimdiye kadar düzenlenen en önemli etkinlik. Büyük küçük, zengin fakir, çeşitli ülkelerin liderleri, iklim değişikliğiyle mücadele etmeye, el ele verip gereken önlemleri almaya kararlı olduklarını
Yorum Bu haberlerden hiçbiri, olay hakkında resmi bir açıklamaya dayanmıyor. İsrail'de resmi çevreler, bu son derece gizli operasyon hakkında tek kelime söylemiyorlar. Diğer kaynaklardan gelen haberler ise daha çok tahmin veya spekülasyon niteliğinde.Belki bu haberler arasında gerçeğe yakın bazı bilgi kırıntıları var. Ama ortaya atılan iddialar -ve senaryolar- birbirleriyle o kadar çelişiyor ki, neyin doğru, neyin yanlış olduğunu saptamak çok zor.İşin başında -yani Suriye, İsrail uçaklarının kendi hava sahasına girip bir saldırı düzenlediğini açıkladığı zaman- peş peşe üç tahmin öne sürülmüştü.Bir rivayete göre, İsrail uçakları Rusya'nın Suriye'de kurduğu yeni füze ve radar tesislerini vurmuştu... Bir başka versiyona göre, hedef İran'ın Hizbullah'a teslim edilmek üzere Suriye'ye sevk ettiği silahlardı. Nihayet bir değerlendirme de, İsrail'in bu hava operasyonuyla Suriye üzerinden İran'a kadar uzanıp oradaki nükleer tesisleri hedef alabileceğini göstermek istediği yönündeydi... Gün geçmiyor ki İsrail'in 6 Eylül'de Suriye'ye karşı giriştiği hava operasyonuyla ilgili yeni bir haber çıkmasın. Başta epey sansasyon yaratan bu tahminler şimdi gündemden düştü. Batı basınının
Yorum Türkiye Bakü-Tiflis-Ceyhan boru hattından Mavi Akım'a kadar hayata geçirilen enerji projeleri sayesinde, ekonomik olduğu kadar stratejik kazanımlar elde etmiştir. Halen gündemde bulunan başka ikili ve çokuluslu projeler de ilerisi için yeni imkânlar vaat ediyor.Ancak uluslararası konjonktür, bazı tasarıların veya hatta anlaşmaların gerçekleştirilmesi yolunda birtakım engeller ortaya çıkarıyor.Nitekim şu sırada Ankara'nın başını ağrıtan bir proje var: O da İran'la geçen temmuzda varılan gaz mutabakatı... Başbakan Erdoğan'ın önceki gün vurguladığı gibi, Türkiye bu anlaşmayı imzalayıp hayata geçirmeye kararlı. Yani, ABD'den gelen tepkilere rağmen, Ankara bu konuda geri adım atmak niyetinde değil.Bu, ABD ile yeni bir sürtüşmeye yol açar mı? Türkiye'nin diğer önemli enerji projelerindeki pozisyonunu zayıflatır mı? Son yıllarda enerji alanı, Türkiye'nin dış ilişkilerinde yeni işbirliği olanakları sağlayan, bölgesel bir aktör olma ufukları açan bir konu iken, şimdi Ankara'yı zor seçeneklerle karşı karşıya getiren ve sıkıntıya sokan bir sorun haline geliyor. Türkiye, komşusu İran ile enerji alanında işbirliği yapmayı doğal hakkı ve çıkarlarının gereği sayıyor.Ancak Ahmedinecad