Yorum Türkiye'deki bu münakaşaların ve gerginliğin, Cumhurbaşkanı'nın bu gezisinin daha başından itibaren KKTC'ye taşınması, Kıbrıs Türklerini de rahatsız etmiş görünüyor."Kıbrıs" gazetesi köşe yazarı Hasan Hastürer'in dünkü makalesinde şu satırlar durumu açıkça yansıtıyor:"İstesek de istemesek de, Türkiye medyasının gündemi bize de bulaşıyor... Gül'ün ziyaretinin şekli, özünün önüne geçti. Tıpkı Ankara'da olduğu gibi, Kuzey Kıbrıs'ta da askerin Gül ile protesto gerginliği, bizim yetkililere zor anlar yaşattı... Biz, bizden kaynaklanmayan bu gerginliklerden rahatsızız".Oysa, Abdullah Gül'ün Cumhurbaşkanı sıfatıyla yurtdışına ilk seyahatini Kıbrıs'a yapmış olmasının büyük bir önemi var.Bu ziyaret, Kıbrıs sorununun son aylarda yaşanan hareketsizliğe karşın, Türk dış politikasının öncelikleri arasında yer aldığını ortaya koydu. Gül'ün ve Talat'ın beyanları, Kıbrıs sorununun yeniden kritik bir aşamaya girdiği bir sırada, gerek Kıbrıs Rum tarafına, gerekse uluslararası camiaya anlamlı birtakım mesajlar verdi.Daha açık bir deyişle, bu mesajlarla Türkiye'nin ve KKTC'nin Kıbrıs meselesine yaklaşımındaki ve stratejisindeki değişiklik daha açık ortaya çıkıyor. CUMHURBAŞKANI Abdullah Gül'ün
Yorum Yeni Demokrasi Partisi'nin (YDP) parlamentodaki cılız çoğunluğu ile, Karamanlis'in yeni dönemde eskisine kıyasla daha da zorlanacağı kuşkusuz.Üstelik bu kez, karşısında sadece geleneksel rakibi PASOK değil, aşırı sağdan sola kadar 3 muhalefet grubu daha olacak.Karamanlis'in özellikle son haftalarda orman yangınları nedeniyle epey hırpalanmış olmasına rağmen, tek başına yeniden iktidar olması gene de bir başarı sayılır. Buna "zafer" denemez tabii. Çünkü YDP hem oy hem de sandalye kaybetti. Karamanlis, yeni hükümeti kurmak için gereken milletvekili sayısının sadece 1 fazlasına sahip...YDP'nin gerilemesi PASOK'un işine yaramış değil. O da oylarında ve sandalye sayısında ciddi kayıplara uğradı. Kazandı, ama kıl payı ile... Yunan Başbakanı Kostas Karamanlis bu durumda iktidarda 4 yıl daha tutunabilecek ve bu arada içeride vaat ettiği reformları gerçekleştirebilecek, dışta da cesur adımlar atabilecek mi? Gerçekten PASOK mevcut fırsatları değerlendirip daha ileri geçeceğine, eski pozisyonunu da kaybetti. Bu bakımdan seçimlerin esas mağlubu, PASOK lideri Yorgo Papandreu oldu.Şimdi Yunanistan'da bir krize sürüklenmekte olan sol, yeni bir arayış içine giriyor. Papandreu'nun parti
Yorum Taktik değişiklik, Irak'tan asker "çekme" kararıyla ilgili. Aslında buna "indirim" demek daha doğru olur. Çünkü Bush yönetimi, geçen şubatta Irak'a 30 bin kişilik bir takviye güç göndermişti. Böylece ABD'nin Irak'taki askeri varlığı 168 bin kişiyi buldu.Şimdi Bush ne yapıyor? Gelecek temmuz ayına kadar, 30 bin kişiyi geri çekmeyi taahhüt ediyor. Bu gerçekleşirse, Temmuz 2008'de Irak'ta 130 bin civarında Amerikan askeri bulunacak. Yani "indirim" ile, Şubat 2007'den önceki sayıya dönmüş olacak...Bush, bu indirimin operasyonlarda kaydedilen "başarılar" sayesinde mümkün olduğunu söyledi. "Los Angeles Times"ın belirttiği gibi, eskiden Bush ha bire Irak'ta askeri alanda kazanılan "zaferler"den söz ediyordu. Şimdi "başarı" demekle yetiniyor. Tabii olup bitenlere başarı denebilirse!.. Örneğin Başkan Bush'un TV'deki "ulusa sesleniş"inden birkaç saat önce, Ambar eyaletinin ABD yanlısı Sünni lideri Şeyh Abdülsetar Ebu Rişa, Amerikan tanklarının koruduğu ikametgâhına karşı yapılan bir saldırıda hayatını kaybetti... Başkan George W. Bush'un Irakla ilgili TV konuşmasından çıkarabileceğimiz sonuç şu: "Taktik" değişiklik var; ama "strateji" aynı... Eğer Başkan Bush, sınırlı asker indirimi
Yorum Irak parlamentosunun bu kararı ilgili bazı başkentler gibi Ankara için de sürpriz olmadı. Zira aylardır Türk diplomasisi, bu referandumun yapılmaması için ABD başta olmak üzere komşu ülkeler, Irak'taki çeşitli gruplar ve uluslararası kurumlar nezdinde girişimlerde bulunuyordu.Irak'ta resmi ağızlar erteleme kararını "teknik nedenler"e bağlıyorlar. Gerçekten bu referandum için önce bazı şartların oluşması (örneğin "normalizasyon" önlemlerinin hayata geçirilmesi, bu arada nüfus sayımının tamamlanması) gerekiyordu. Bunlar -Kürt liderliğinin tüm çabalarına rağmen- gerçekleşmedi.Ama bu erteleme kararının esas nedeni, "teknik"ten çok, "politik"tir. Açıkçası, erteleme kararı, Türkiye dahil, ilgili birçok ülkenin ve de Irak'taki çeşitli unsurların baskılarının bir sonucudur.Böylece, en azından bu aşamada, Kerkük'te bir çatışma tehlikesi ve diğer ülkeleri de içine sürükleyebilecek bir kriz atlatılmış oldu... Beklenen oldu: Kerkük'te bu yılın sonuna kadar düzenlenmesi söz konusu olan referandum 2008'e ertelendi. Erteleme kararı, aslında geçici Irak anayasasının Kerkük'teki referandumla ilgili 140. maddesinin geçerliliği konusunu gündeme getiriyor. Bu referandum öngörülen tarihte
Yorum En çarpıcı benzerlik, iktidar için en iddialı olan partinin, aynen bizdeki gibi, AKP ismini taşıması, hatta logo olarak da (ampul yerine) gaz lambasını kullanmasıdır. Fas'taki AKP de, İslamcı bir tabana dayandığı halde, seçim kampanyasında din konusunu işlememiş, daha çok ekonomik ve sosyal sorunlar üzerinde durmuştur.Fas'ta seçim öncesi yapılan anketler, AKP'nin birinci parti olarak çıkacağını gösteriyordu. Hatta yorumcular bu sonucu da Fas ile Türkiye arasındaki benzerlikler listesine alıyordu.Ancak sonuç hiç de öyle olmadı. Sandıktan birinci parti olarak AKP değil, eski bir parti olan milliyetçi İstiklal çıktı. Geçen cuma Fas'ta yapılan seçimlerle ilgili yazımızda, bu ülke ile Türkiye arasındaki benzerlikleri ve farkları belirtmiştik. Bu durumda AKP'nin hükümette yer alacağı çok şüpheli. Kral 6. Muhammed'in atayacağı başbakanın ve bakanların başta İstiklal olmak üzere, diğer sol veya merkez partilere mensup olması daha muhtemel görülüyor.Fas'ta AKP'nin seçimlerden galip çıkmamasının en önemli nedenlerinden biri, sandık başına gidenlerin sayısının çok düşük olması (yüzde 37), yani halkın -Türkiye'dekinin aksine- seçimlere ilgi göstermemesidir.Bu da genelde Arap ve İslam
Yorum AB-Türkiye ilişkilerinde uzunca bir durgunluk döneminden sonra şimdi oldukça hareketli bir sezon başlıyor.Avrupa Parlamentosu, Türkiye ile ilgili karar tasarısını hazırladı. Önümüzdeki günlerde bu metin üzerindeki tartışmalar, AB Komisyonu'nun kasım ayında yayımlayacağı İlerleme Raporu'nu da etkileyecek.Komisyon, Türkiye'nin özellikle siyasal reformlar üzerinde ne yapacağını merakla bekliyor. Tam şu sırada yeni seçilen Meclis'in tatile girmiş olması, ters bir rastlantı...Bu arada Türkiye'nin AB üyeliği meselesi, temaslarını sıklaştıran Avrupa liderlerinin de gündeminde. Önceki gün Sarkozy-Merkel buluşmasında, ele alınan konulardan biri de bu idi. Sarkozy her ne kadar Türkiye'nin tam üyeliğine karşı çıkmaya devam ediyorsa da, bir nebze esneklik belirtileri de gösteriyor. En azından şimdilik müzakere sürecinin devamını onaylıyor.Bu bağlamda Sarkozy-Merkel zirvesinden ilginç bir karar da çıktı: O da, bir "akil adamlar komisyonu"nun kurulmasıyla ilgili. Buna göre, Türkiye-AB ilişkilerinin geleceği konusunda uzman kişilerden oluşan bir komite, Türkiye-AB ilişkilerinin geleceği konusunu inceleyip tespit ve tavsiyelerini bir raporla açıklayacak... SICAK bir yazdan sonra, şimdi
Yorum Dün İstanbul'da yabancı basın temsilcileriyle bir araya gelen KKTC lideri, zirvede olup bitenleri anlattıktan sonra, sonucu şu cümleyle özetledi: "Anlaşamama konusunda anlaştık ve bunu beyan ettik"...Doğrusu bu yeni, beklenmedik bir olay değil. Daha önce, koşulların daha müsait sayıldığı dönemlerde bile, sonuç hep böyle olmamış mıydı?Bu kez bir umut vardı: O da, bir şekilde (8 Temmuz 2006'dan sonra bir türlü arkası getirilemeyen) müzakere sürecinin yeniden başlatılması... Zirvede bu dahi başarılamadı. Papadopulos, Talat'ın bu sürecin bir takvime bağlanarak canlandırılması önerisini de kabul etmedi.Şimdi araya Rum kesimindeki seçim kampanyası giriyor. Şubat ayına kadar yeni bir girişim pek söz konusu değil. Kaldı ki, seçim atmosferi içinde yapılacak (o da yapılırsa) bir temastan da somut bir sonuç çıkmaz.Dolayısıyla Kıbrıs sorunu yeniden kilitlenmiş bulunuyor. Gelecek yıl içinde yeni bir hareket olup olmayacağı daha çok Kıbrıs Rum tarafında kimin yeni cumhurbaşkanı seçileceğine bağlı... Geçen çarşamba günü Lefkoşa'da gerçekleşen Talat-Papadopulos zirvesinin fiyaskoyla sonuçlanması, Kıbrıs sorununun daha uzun bir süre çözümsüz kalacağını ortaya koydu. Türk tarafı açısından üç
Yorum Gerçekten ilginç benzerlikler var.Önce, AKP'den başlayalım. Türkiye'de olduğu gibi, Fas'ta da öne çıkan partinin adı aynı: Adalet ve Kalkınma Partisi. Amblemi de benzer: Bizdeki AKP'nin logosu, ampul; Fas'ınki ise gaz lambası...Bu kadar benzerlik karşısında insan "Kim kimi kopya etti?" diye sormaktan kendini alamıyor.Fas'taki AKP'nin Genel Sekreteri Saadettin Osmani'nin, "Zaman" gazetesi muhabiri Ali İhsan Aydın'a verdiği demece bakılırsa, bu ismi ve logoyu Türk tarafı onlardan almış. "Biz ismimizi 1993 yılında değiştirdik. Amblemimizi de 1997'de yapmıştık" diyor Osmani...İsmi ve logoyu kimin kimden aldığı bir yana, önemli olan, iki partinin birbirine epey benzeyen görüşlere sahip olmasıdır.Fas AKP'sinin liderleri, partinin şeriatı veya halifeliği getirmek gibi bir amaçları olmadığını söylüyorlar ve kendilerini "Müslüman Demokratlar" olarak nitelendiriyorlar. Partinin programı daha çok ekonomik ve sosyal sorunların çözümüne yer veriyor. Nitekim seçim kampanyasında da partinin yöneticileri din konusunu gündeme getirmediler.Fas AKP'si, dinci radikalizme ve terörizme karşı çıkıyor. Parti, Batı ve ABD ile ilişkilere de önem veriyor. Bu bakımdan Batılı yorumcular, Fas AKP'sine de