Yorum Bu aynı zamanda bir umut. Tabii bunun gerçekleşmesi olayların seyrine bağlı.Bu aşamada bütün resmi açıklamalar, tezkerenin alelacele uygulamaya konmayacağını gösteriyor. Hükümet bu konuda oldukça temkinli. Başbakan'ın deyişiyle tezkerenin kullanılması "doğru zaman ve zeminde" olacak...Bu da, Ankara'nın "askeri seçeneğe" başvurmadan önce, diplomasiyle de "son bir şans" vermeyi planladığını gösteriyor.Bir bakıma, Meclis'ten geçen tezkere, diplomasinin emrine verilen bir araç oluyor.Tezkerenin artık hükümetin "cebinde" bulunması ve belirlenecek herhangi bir anda kullanılabilecek olması, gerçekten önemli bir "caydırıcı" -veya baskı aracı- niteliğini taşıyor.Washington'dan Bağdat'a kadar çeşitli merkezlerden gelen tepkiler -ve telaş- bunun açık bir göstergesi. Şimdi Amerikalılar ve Iraklılar Türkiye'nin artık lafla oyalanamayacağını, hızla harekete geçmeleri gerektiğini -nihayet- anlıyorlar. YAYGIN dilek, dün TBMM'nin onayladığı, Kuzey Irak'a karşı sınır ötesi operasyonla ilgili tezkereyi kullanmak ihtiyacının duyulmamasıdır. Zamanlama olarak, olası bir askeri müdahaleyi aceleye getirmemek için çeşitli nedenler arasında, kasım ayının ilk haftasında gerçekleşecek iki önemli olay
Yorum Rusya Federasyonu Başkanı Vladimir Putin'in Tahran ziyareti, işte böyle tarihi bir önem taşıyor.Bundan önce bir Sovyet liderinin İran başkentine gidişi, ta 1943'te gerçekleşmişti. İkinci Dünya Savaşı'nın en hareketli günlerinde Stalin, iki müttefiki, Roosevelt ve Churchill ile Tahran'da buluşmuş ve onlarla Hitler Almanya'sına karşı izlenecek ortak strateji üzerinde anlaşmıştı.Uzun yıllar sonra şimdi Putin çok farklı koşullarda İran'ı ziyaret ediyor.Sovyetler Birliği'nin dağılmasından sonra ciddi sarsıntılar geçiren Rusya Federasyonu, hızlı bir toparlanma döneminin ardından şimdi yeniden güçlü bir devlet olarak uluslararası arenada kendini gösteriyor...Şah rejiminin devrilmesinden ve İslam devriminin gerçekleşmesinden sonra yeni bir yola giren İran da, giderek güçleniyor ve bölgesel bir aktör olmaya çalışıyor...Rusya ve İran'ın rejimleri, kültürleri, dünya görüşleri birbirinden çok farklı olmakla beraber, bugünkü konjonktürde benzer veya ortak çıkarlar, onları birbirine yaklaştırıyor. BİR devlet başkanının komşu bir ülkeyi ziyareti 64 yıldan beri ilk kez gerçekleşiyorsa, bunun özel bir önemi var demektir... Rus liderinin Tahran ziyaretinin gündeminde, İran'ın nükleer
Yorum Şimdi soruyu tersinden, yani bizim açımızdan soralım: "Türkiye ABD'yi kaybediyor mu?" veya daha açık olarak "Türkiye için ABD kaybedilmiş sayılır mı?"Türk kamuoyunun eğilimi açısından bu soruya verilecek yanıt, "evet"tir. Kamuoyu araştırmalarının her 10 Türk'ten 9'unun ABD'ye karşı hisler taşıdığını ortaya koyduğu bir ortamda, bunun aksi düşünülemez herhalde...Kamuoyundaki bu olumsuz eğilimin çeşitli nedenleri var. Sonuçta bugün Türk halkında ABD'nin politikalarından ve davranışlarından kaynaklanan bir "güvensizlik ve öfke birikimi" hâkim.Özellikle son dönemde, Bush yönetiminin Kuzey Irak politikasının Türkiye'nin stratejik çıkarlarıyla çatışması, PKK ile mücadelede ABD'nin beklenen önlemleri almaması, Washington'un Ankara'nın İran'la işbirliği yapmasına karşı çıkması gibi davranışların üstüne, şimdi bir de ABD Meclisi'nin Ermeni yanlısı çıkışı, bu "birikim"i taşırmış bulunuyor. Geçen cumartesi günkü yazımızda "ABD Türkiye'yi kaybediyor mu?" ve buna bağlı olarak "ABD Türkiye'yi neden kaybediyor?" sorusunun analizini yapmıştık. ABD'ye karşı bu duygular sadece kamuoyunda değil, aynı zamanda siyasetçiler, aydınlar, hatta askerler arasında da yaygın.Bu çevrelerde de artık ABD'ye
Yorum Aslında bu tartışma 1 Mart tezkeresinden sonra başladı. Ardından Türkiye'nin ABD'nin Kuzey Irak konusundaki davranışları karşısında düş kırıklığına uğraması, giderek İran ve Suriye'ye yaklaşması, Türk kamuoyunda Amerikan karşıtlığının had noktaya tırmanması gibi gelişmeler, bu tartışmaları daha da kızıştırdı.Şimdi ABD Temsilciler Meclisi Dışişleri Komitesi'nin Ermeni soykırım karar tasarısını onaylamasından sonra, Amerikalıların bir süredir kendi kendilerine sordukları bu soru, büsbütün güncellik kazanıyor. Özellikle Kuzey Irak konusunda ABD'nin aktif desteğinden umudunu kesen Türkiye'nin bir sınır ötesi harekâta ciddi şekilde hazırlandığı esnada...Gerçekten şu sırada Türkiye ile ABD iki cephede birden karşı karşıya gelmiş bulunuyor: Biri Kongredeki "hareketlilik" dolayısıyla Ermeni cephesi... Diğeri ise, yönetimin "hareketsizliği" nedeniyle Kuzey Irak cephesi...Aslında bunlar birbirlerinden farklı iki mesele. Ama zamanlamadaki rastlantı, sonuçta ikisini de birbiriyle ilintili hale getirmiş bulunuyor. Bir süreden beri ABD'de resmi çevrelerde ve düşünce kuruluşlarında "Türkiye'yi (bir dost ve müttefik olarak) kaybediyor muyuz?" sorusu tartışılıyor. Komiteden çıkan, Ermeni
Yorum Sonuç, ikinci akımın galip geldiğini ortaya koydu. Türkiye'nin -dışarıdan-, Bush yönetiminin de -içeriden- var gücüyle savunduğu "stratejik argüman", Demokrat ağırlıklı Komite üyelerinin "iç politika" ilintileri karşısında belirleyici etkisini gösteremedi.Bu ne demek? Türkiye'nin "stratejik kartı"nın yeterince güçlü olmadığı veya stratejik ağırlığının pratikte hafif kaçtığı mı?Washington'daki yönetim çevrelerinde, yani hükümette, Dışişleri'nde, Pentagon'da, ayrıca siyaseti etkileyen kuruluşlarda ve basının önemli bir kesiminde, tabii ki durum öyle değil.Ama, Kongre çevreleri için durum farklı. Burada politikacılar iç politika çıkarlarını ve kendilerine göre bazı düşüncelerini ön planda tutuyorlar. ABD Temsilciler Meclisi Dışişleri Komitesi'nde Ermeni soykırımı karar tasarısı üzerindeki dört saatlik tartışmalarda iki güçlü cereyan çatıştı: Biri, Türkiye'nin jeostratejik konumu ve bunun ABD'nin çıkarları açısından önemi (yani dış politika faktörü), diğeri ise ABD'deki Ermeni lobisinin çabaları ve bunun Kongre'deki etkisi (yani iç politika faktörü) ile ilgili... Aslında dış politika konusunda yeterince bilgili ve bilinçli olması gereken Dışişleri Komitesi üyelerinin yarısından
Yorum Sınır ötesi harekât seçeneğini değerlendirirken, bu soruya da önemle eğilmek gerekiyor.Tabii ki böyle bir opsiyona başvurma zorunluğu kaçınılmaz hale gelirse, "Dünya buna ne diyecek?" kaygısı daha arka plana düşecektir. Türkiye herhalde uluslararası topluluktan gelecek tepkiler ve diplomatik alanda doğacak sıkıntılar yüzünden -mutlaka yapılması gerekiyorsa- askeri bir müdahaleden vazgeçecek değildir.Bu değerlendirmede iki nokta önem taşıyor: Birincisi, girişilecek operasyonun şekil ve çapıyla ilgili. İkincisi ise, tepki gösterecek ülkelerin ne ölçüde etkili olacağıdır.Birinci konuda, harekâtın hedefi, kapsamı ve süresi, uluslararası tepkileri de belirleyecektir.Daha açık bir deyişle, eğer operasyon belirli hedefler üzerinde odaklanırsa, kısa sürerse ve sivillere zarar verme gibi "yan etkiler" yaratmazsa, dünya buna fazla ses çıkarmayacak, ani tepkiler de ciddi bir sıkıntı yaratmayacaktır.Bunun aksi olursa, yani operasyon geniş çapta, sürekli çatışmalara ve bazı toprakların uzun bir süre işgal altında tutulmasına yol açarsa, tepkiler de ona göre daha sert olacak ve -BM gibi kuruluşların müdahaleleri, önemli devletlerin baskıları gibi- sıkıntılara yol açacaktır. Türkiye'nin
Yorum Bu karar, Türk-Amerikan ilişkilerinde yeni bir dönüm noktası, hatta yeni bir ayrılaşmanın başlangıcı olabilir.Olay neden Türk dış politikasında köklü bir değişikliğe yol açabilecek kadar büyük bir önem taşıyor?Alt tarafı, kararı Temsilciler Meclisi'nin bir komisyonu alıyor. Tasarı ondan sonra Meclis Genel Kurulu'na gidecek -veya gidemeyecek... Ardından Senato'ya da gidip gitmeyeceği anlaşılacak... Üstelik bu, yönetim için "bağlayıcı" olmayan -daha çok tavsiye niteliğinde- bir "karar", yani "yasa" değil...Bir nokta daha: Bu, sözü geçen Komite'ye ve Temsilciler Meclisine ilk kez sunulan bir Ermeni tasarısı değil. 2005'te Dış İlişkiler Komitesi 10'a karşı 35 oyla benzer bir tasarıyı onaylamıştı. O dönemde Bush iktidarda, kendi partisi (Cumhuriyetçiler) Meclis'te ve Komite'de çoğunlukta idi... Ama karar Komite'den çıktıktan sonra, Meclis Genel Kurulu'na getirilmesi -o zamanki Cumhuriyetçi Meclis başkanının da fikir değiştirmesi sayesinde- önlendi. Yeni karar Meclis'ten çıkmadı... Haftalardır sözü edilen o kritik gün, nihayet geldi, çattı... ABD Temsilciler Meclisi'nin Dış İlişkiler Komitesi bugün Ermeni soykırım tasarısını oylayacak -ve büyük olasılıkla onaylayacak. Şimdiki
Yorum Olası olaylardan biri, yarın ABD Temsilciler Meclisi Dış İlişkiler Komisyonu'nda Ermeni soykırım karar tasarısının kabul edilmesiyle ilgili.Bu kararın komisyondan sonra meclis genel kurulunda kesinleşmesi halinde, Türkiye bir şekilde buna karşılık vermek zorunluğunu hissedecektir. O takdirde gösterilecek tepki kaçınılmaz olarak Türk-ABD ilişkilerini ciddi şekilde sarsacak, birçok alanlarda işbirliğini de tehlikeye düşürecektir. Böyle bir kriz önlenebilir mi? Bunu yarınki yazımızda ele alacağız. Önümüzdeki günlerde beklenen bir dizi olay, Türkiye'yi dış politika alanında kritik kararlar alma noktasına getirmiş bulunuyor. Bundan daha kritik ve ciddi olay, kuşkusuz PKK terörünün 24 saat içinde 15 Mehmetçiğin şehit olmasıyla sonuçlanan hain saldırılardır.Bundan önce de yüreğimizi yakan her benzer saldırıdan sonra, bunun cezasız bırakılmayacağı söylenmiş, sınır ötesi harekât dahil askeri seçenek üzerinde durulmuştur.Bu kez, bu opsiyonun yaşama geçirilmesi olasılığı daha güçlü görünüyor.Gerçekten Türk kamuoyu gibi, sivil asker bütün kurumların da bu konuda artık sabrı tükenmiştir.Bu noktaya gelinmesinde, açıkçası PKK terörünün özelikle Kuzey Irak'taki kaynağında kurutulmasında