Kim Jong İl'in dikta rejimi altında zaten izole olan, ayrıca halkının önemli bir kesiminin açlık çektiği dünyanın bu "son koyu komünist ülkesi", başta ABD'nin önayak olduğu, daha sonra nüfuzlu bölge ülkelerinin de katıldığı ekonomik ambargo ve siyasal baskılarla karşı karşıya kaldı.Ancak Kim Jong İl bütün bunlara meydan okudu ve nükleer programını sürdürdü. Ta ki geçen ekimde ilk atom bombası denemesini gerçekleştirinceye kadar...Kuzey Kore'nin "nükleer kulüp"e dahil olması, gene ABD başta olmak üzere, bölge ülkeleri (Çin, Rusya, Japonya) için büyük şok oldu. O andan itibaren Kim Jong İl'i bu programından vazgeçirmek için tehdit ve baskıdan, hatta yaptırımlardan başka yöntemlere başvurmak gerekiyordu.Nitekim ABD, Rusya, Çin, Japonya ve Güney Kore'den oluşan bir blok bu sorunu Kuzey Kore ile doğrudan müzakere yoluyla halletmeyi denedi. Görüşmeler çok çetin geçti. Nihayet önceki gün tüm tarafların "kazan-kazan" esasına uygun saydıkları bir anlaşma imzalandı. KUZEY Kore'nin sessiz ve derinden giderek nükleer bir program geliştirmekte olduğu "sırrı" 2002'de ortaya çıktığında, Bush yönetimi bu davranışın "cezasız bırakılmaması" gerektiğini ilan etmiş ve bir dizi yaptırım uygulamaya
Bunun çeşitli nedenleri var.Geçen aralık ayındaki AB zirvesinden sonra, "aksak" bir şekilde devamına karar verilen müzakere sürecinde şu ana kadar önemli bir gelişme olmadı. Askıya alınan 8 fasıl dışındaki diğer 27 dosyanın açılması yönünde Brüksel'de bazı teknik çalışmalar yapılıyor; ama mart sonundan önce bunlardan ilkinin masaya gelmesi beklenmiyor.Aslında, çeşitli fasıllar üzerindeki müzakereler genelde teknik çalışmalar olduğu için, kamuoyunda (ve hele medyada) fazla ilgi ve heyecan yaratmaz.Ama TürkiyeAB ilişkilerinde 2007'nin bir "durgunluk yılı" olmasının başka nedenleri de var: Halen Türkiye'nin gündeminde öncelikle Kuzey Irak, ABD ile ilişkiler, Ermeni tasarısı, Kıbrıs'la ilgili yeni gelişmeler yer alıyor.Ayrıca Türk kamuoyu açıkçası AB üyeliği konusunda düş kırıklığına uğramış ve eski ilgisini kaybetmiş durumda... Bir de 2007'nin Türkiye'de "seçimler yılı" olduğunu ve bu nedenle de dikkatlerin AB'den daha da uzaklaştığını unutmayalım... BİR süredir AB konusu adeta Türkiye'nin gündeminden düştü. AB ile ilişkiler bağlamında, Türk kamuoyunda o eski ilgi, heyecan veya heves kayboldu sanki. Aslında önemli olan, nispeten sakin veya durgun geçmesi kaçınılmaz olan 2007'nin ve
Geçen hafta Fransa'da PKK yöneticilerine ve yandaşlarına karşı girişilen ve 14 kişinin tutuklanmasıyla sonuçlanan operasyon, ABD yetkilileri tarafından bu sonuçlardan biri olarak gösterildi.Fransa'daki operasyon haberinin geldiği gün, ABD'nin Türkiye'deki büyükelçisi Ross Wilson, bir grup Türk gazeteciyle sohbetinde bu sonucu PKK ile mücadele için kurulan özel temsilcilik mekanizmasının bir başarısı olarak gösterdi.Aynı gün Washington'da bulunan Dışişleri Bakanı Abdullah Gül de Fransa'da PKK'lıların yakalanmasında ABD'nin katkısı bulunduğunu belirtti.Türk medyası da olayı aynı açıdan değerlendirdi. Hatta bazısı -Belçika'da bir tutuklamayı da ekleyerek- "PKK'ya karşı Avrupa çapında bir operasyon başladığını" bildirdi... Amerikan yetkililerinden bir süredir duyduğumuz laf şuydu: PKK'ya karşı mücadelede somut sonuçları yakında göreceksiniz. Sabırla bekleyin... Fransız polisinin PKK'lılara karşı operasyon düzenleyerek bazı önde gelen kişileri gözaltına alması, kuşkusuz önemli bir gelişme. Türkiye öteden beri Fransa dahil Avrupalı dostlarına PKK'lıların faaliyeti konusunda bilgi aktarıyor ve terörle mücadele bağlamında gereken önlemleri almasını istiyordu.Fransa son operasyonu kendi
Oysa Ortadoğu'nun "öteki cephesi"nde de önemli olayların ardı arkası kesilmiyor. O cephede de kan dökülüyor. Bu kez ilaveten Filistin'de çatışmalar bizzat Filistinliler arasında cereyan ediyor.Bu duruma son vermek için şu anda çeşitli diplomatik girişimlerin başladığını görüyoruz. Bu inisiyatiflerden biri Suudi Arabistan'dan geldi. Mekke, Filistin Cumhurbaşkanı Mahmud Abbas ile Hamas liderleri arasındaki bir buluşmaya ev sahipliği yaptı...Pakistan Cumhurbaşkanı Pervez Müşerref son günlerde Ortadoğu anlaşmazlığıyla ilgili bir diplomatik girişim çerçevesinde bölge ülkelerini ve bu arada Ankara'yı da ziyaret etti...ABD ve Rusya'nın da dahil olduğu "dörtlü" ("quartet"), Filistin ve Arap-İsrail anlaşmazlıklarına çözüm bulmak için bazı hazırlıklar başlattı. ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice, 19 Şubat'ta İsrail Başbakanı Ehud Olmert ve Cumhurbaşkanı Abbas ile bir araya gelecek. Bu arada Olmert de önümüzdeki perşembe Ankara'da bekleniyor... IRAK'taki kanlı olaylar ve derinleşen istikrarsızlık, bir süredir bölgemizdeki diğer gelişmeleri, hatta Filistin'deki çatışmaları dahi ikinci plana itmiş bulunuyor. Pakistan liderinin bu kez kısa Ankara ziyareti, Pakistan diplomasisinin yeni
Dışişleri Bakanı Abdullah Gül'ün şimdiki ABD ziyareti bu temaslar zincirinin bir halkası. Son olarak Savunma Bakanı Vecdi Gönül Washington'daydı. Türk parlamenterlerinden oluşan bir heyet de ABD'den yeni döndü. Haftaya Genelkurmay Başkanı Org. Yaşar Büyükanıt Washington'a gidiyor...Bu ara yapılan bu görüşmelere bir "sağırlar diyaloğu" olarak bakanlar var. Gerçekten kamuoyuna yansıdığı kadarıyla şimdiye kadar bu görüşmelerden -en azından Türkiye'nin beklentilerini karşılayacak- "gözle görülen" bir sonuç çıkmış değil. Türk tarafı Amerikalı muhataplarına isteklerini, beklentilerini, şikâyetlerini iletiyorlar... Amerikan tarafı da aynı şekilde Türk muhataplarına durumlarını, sıkıntılarını aktarıyorlar.Bunun ötesine gidilebiliyor mu?Dışişleri Bakanı Gül, "Bu kez Washington'da geçen yıl görmediğimiz dikkati gördüm" diyor. "Bazı şeyler yapmak mecburiyetini hissediyorlar. Bu konuda daha fazla konuşamam, ama bir kararlılık var"... TÜRKİYE ile ABD arasında, özellikle Kuzey Irak, PKK ve Ermeni sorunları üzerindeki görüş ayrılıklarını gidermeye yönelik görüşmeler giderek yoğunlaşıyor. Dün İstanbul'da bir grup köşe yazarıyla görüşen ABD'nin Ankara Büyükelçisi Ross Wilson'dan duyduklarımız da
Bu proje, ta eski çağlarda kullanılan ünlü İpek Yolu'nu "demir ağlarla" yeniden hayata geçirecek.Erdoğan, Aliyev ve Saakaşvili'nin imzalayacağı anlaşmayla, Kars-Tiflis-Bakü demiryolu projesi nihayet gerçekleşiyor.Eski çağlarda İpek Yolu, Avrupa ile Asya arasında özellikle ipek ve baharat ticaretinde bir kervan yolu olarak kullanılırdı.Şimdi kurulacak olan "Demir İpek Yolu", gene iki kıta arasında önemli bir ticaret yolu olmaya aday. Hem de günümüzün hızlı ve ekonomik ulaşım olanaklarından yararlanarak...Uzmanlar, K-T-B demiryolu şebekesinin, iki kıta arasında 250 milyar dolarlık ticaret potansiyelinden önemli bir pay almasını bekliyor.Öylesine büyük ve iddialı bir proje bu... Türkiye, Azerbaycan ve Gürcistan liderleri bugün tarihi bir projeye imza atıyorlar. Üç komşu ülke, daha önce enerji alanında tarihi projelere imza atmışlardı. Bugün Türkiye, Azerbaycan ve Gürcistan topraklarından geçen petrol ve gaz boru hatları, hem ekonomik hem de stratejik önem taşıyor.Kars-Tiflis-Bakü demiryolunun önemi, Kafkasya'nın da ötesinde Batı Avrupa'dan Asya'nın öbür ucuna kadar uzanan geniş bir coğrafyayı ilgilendirmesidir.Üç ülke şimdi enerji hattıyla kazandığı önemi, bir ulaşım hattıyla
Yazıda Türkiye'de çevre sorunlarına pek az ilgi gösterildiğinden yakınmış, küresel ısınmadan dolayı bütün dünyayı olduğu gibi bizi de bekleyen felaketlerin önüne geçmek için, devletin yanı sıra, bireylere de görevler düştüğünü belirtmiştik.Bazı okurlarımız, rapordaki tespitlerden kaygı duymakla beraber, şu soruları soruyorlar: "Küresel ısınmaya biz mi sebep oluyoruz? Bunun sorumluluğunu taşıyan zengin ülkeler düşünsün"... "Türkiye'de hükümet, belediyeler bu olaylara kayıtsız iken, millet kendi başına ne yapabilir?.."BBC Türkçe yayınında dinlediğimiz şu haber sanırım bu soruları yanıtlıyor.İngiltere'nin 1000 nüfuslu Ashton Hayes köyünde, Garry Charrock adında bir fert, çevre sorunları konusunda duyduklarının etkisiyle, kendi küçük topluluğunda bir hareket başlatmaya karar veriyor. Köy halkını bir toplantıya çağırıyor. Aldığı destekle Chester Üniversitesi'nin uzmanlarını devreye sokuyor. Köy halkı uzmanların tavsiyelerine uymaya başlıyor. Sonuç: Bu köyde şimdi "bireyler" daha az elektrik tüketiyor, bisiklet kullanıyor, evlerinde ısı kaybını önleyen sistemler kuruyor, damlara güneş panelleri konuyor, vesaire... Garry Charrock şöyle diyor: "Köyümüzde iklim değişikliğinden endişe duyan
Bu, Paris'te toplanan dünya "çevrecileri"nin sembolik bir eylemi idi. Amaç, yeryüzündeki iklim değişikliğine -diğer bir deyişle "küresel ısınma"ya- karşı uluslararası dayanışma sağlamaktı.Kampanyaya belli başlı bütün Avrupa kentleri katıldı. Roma'da Koloseum'u, Madrid'de Puerta de Alcala'yı, Atina'da Akropol'ü aydınlatan ışıklar -birçok resmi ve özel binalarınki gibi- 5 dakika için kapatıldı.Ne yazık ki İstanbul için de yapılan benzer bir çağrı yankı bulmadı... Bu da, bizim bu tür konulara ne kadar ilgisiz davrandığımızın bir göstergesi... Önceki gece, bizim saatle 20.55 ile 21.00 arasında "ışıklar şehri" diye tanınan Paris, karanlığa gömüldü. Sebebi elektrik sistemindeki bir "umumi arıza" falan değil. Parisliler kendi istekleriyle ışıkları o saatte 5 dakika için söndürdüler. Kentin simgesi olan Eyfel Kulesi'ni aydınlatan 20 bin ampul de dahil... Işıkların söndürülmesi kampanyası, BM'ye bağlı "Uluslararası İklim Değişikliği Paneli"nin (IPCC) hazırladığı önemli bir raporun açıklanmasına denk getirildi.Otuz ülkeye mensup 2500 bilim adamının uzun çalışmalarının ürünü olan bu rapor, insanlığa bir alarm işareti veriyor: Dünyamız giderek ısınıyor. Böyle devam ederse -ve acil tedbirler