Herkese 'ev ödevi'

11 Kasım 2005

Türkiye'deki bir yıllık gelişmelerin "fotoğrafı"nı çeken İlerleme Raporu, hepimizin bildiği bir dizi olumlu ve olumsuz olayı sıralıyor. Bir nevi "yol haritası" sayılan Katılım Ortaklığı Belgesi ise, daha çok Türkiye'den kısa ve orta vadede beklentileri açıklıyor. Bunda Türkiye'nin makul görmediği veya kabul edemeyeceği birtakım koşullar yer alıyor.Katılım Ortaklığı Belgesi ancak 16 Aralık'ta AB Konseyi'nde onaylandığı şekliyle yürürlüğe girecek. Dolayısıyla Ankara olumsuz saydığı hususların nihai kararda yer almamasını sağlamak için sesini şimdiden duyurmak durumundadır. Ancak Türkiye aynı zamanda kendi inisiyatifi ile gerçekleştirebileceği bazı "ev ödevleri"ni yerine getirmeyi de ihmal etmemelidir.* * *AB'de Türkiye'nin tempoyu yavaşlattığı izlenimini yaratan durum, daha çok demokratik hak ve özgürlükler -ve bunların yaşama geçirilmesi- ile ilgili. Bunlar arasında, ifade özgürlüğünden azınlık haklarına, işkenceden sendikal örgütlenmeye kadar, bir dizi "ev ödevi" yer alıyor.Aslında bunların büyük kısmı hükümetin gündeminde bulunan ve genelde Türkiye'nin kendi yararına yapması gerektiğine inanılan hususlardır. Dolayısıyla, bunlara enerjik biçimde el atmak gerekiyor. Böylece Ankara

Yazının Devamı

'Quo vadis' (nereye) Avrupa?

10 Kasım 2005

Gerçi erken sayılabilir ama, bu soruyu daha geniş tutarak tüm Avrupa için de sorabiliriz. Zira bu olayların "yan etkileri" Fransa gibi eninde sonunda diğer Avrupa ülkelerinde de hissedilecek.Fransa'daki son şiddet hareketleri, Paris'in politikalarında ve toplumun dokusunda bazı önemli değişikliklere yol açmaya aday. Altı milyon göçmeni barındıran bugünkü Fransa'nın, eski yapısal ve düşünsel kalıplarını aynen sürdürmesi mümkün değil.Benzer bir durum Avrupa için de söz konusu. On dört milyon göçmenin yaşadığı "yaşlı kıta", artık son yarım yüzyılın homojen, rahata alışık Avrupa'sı değil.* * *Fransa gibi Avrupa'nın da önümüzdeki yıllarda ne kadar değişeceğini ve nereye doğru gideceğini bugünden kestirmek zor. Ama en azından -son olayların da ışığında- bazı belli başlı trendlerden söz edilebilir... Fransa'daki olaylar -nedenleri ne olursa olsun- bir yana itilen veya görmezlikten gelinen "göçmen sorunu"na artık ciddi olarak eğilmek ihtiyacını hissettirmiş bulunuyor. Fransızlar şimdi kendi "entegrasyon" modellerinin yürümediğini, başka çözüm yollarına başvurmak gerektiğini bizzat söylüyorlar. Benzer bir durumun kendi başlarına da gelebileceğinden korkan diğer Avrupa ülkeleri de, şimdi

Yazının Devamı

Hasta Fransa...

9 Kasım 2005

Bunun, benzer sosyal patlamalarda hep görüldüğü gibi, bir dizi nedeni var. Bazısı gerçekten ön planda yer alan önemli faktörler. Bazısı marjinal sayılsa da, bu olayda görmezlikten gelinemeyecek etkenler...Geçen cuma günkü yazımızda belirttiğimiz gibi, "ışıklar şehri" Paris'in karanlık varoşlarında yükselmeye başlayan "alevler", Fransa'nın "öbür yüzü"nü ortaya çıkardı. Böylece başta Fransızlar olmak üzere, bütün dünya Fransız toplumunun bünyesindeki ciddi bir hastalığı da fark etmiş oldu.* * *Fransızlar şimdi bu hastalığı doğru dürüst teşhis etmek ve tedavi yöntemini bulmak için, kafa yoruyorlar.Kuşkusuz bu olayda Fransa, karşılaştığı şiddet eylemlerini bastırmak, kamu düzenini yeniden kurmak için, derhal güvenlik tedbirleri almak zorunda. Daha şimdiden kısmi sokağa çıkma yasağının uygulanması, yerel makamlara olağanüstü yetkiler tanınması gibi bir dizi "polisiye" önlemler planlanıyor.Kısa vadede bunlar gereklidir. Hangi ülke olursa olsun, böyle bir durum karşısında elbet düzeni sağlamak için gerekeni yapacaktır.* * *Çoğu Kuzey Afrika, bir kısmı da kara Afrika kökenli ailelere mensup olan "varoş çocukları"nın giriştiği eylemlerin başlıca nedenleri belli.Kenar mahallelerde

Yazının Devamı

Seçim sonrası sınav

8 Kasım 2005

Aliyev yönetimine ve iktidardaki Yeni Azerbaycan Partisi'ne göre, sonuç "pek iyi"...Üç partinin oluşturduğu ("Azatlık") muhalefet cephesine göre ise seçimler baştan sona kadar "hileli" geçmiş, dolayısı ile demokrasi testi tam bir "fiyasko" ile sonuçlanmıştır.Seçimleri izleyen yabancı gözlemciler de kendi aralarında bölünmüş durumdalar. En geniş ve etkin gözlemci grubu AGİT, seçimlerin "uluslararası standartlara uygun cereyan etmediğini" ilan etti. Yani örgüte göre, Azerbaycan bu demokrasi sınavında sınıfta kalmış sayılır...Buna karşılık aralarında Türklerin de bulunduğu bazı gözlemciler "tek-tük" yolsuzluklara rağmen, seçimlerin "genelde" dürüst geçtiği kanısında...***Seçim kampanyasında ve seçim gününde bazı usulsüzlüklerin ve ihlallerin meydana geldiği bir gerçek. Çoğu yabancı gözlemcinin ve gazetecinin tespitleri de bu yönde. Azerbaycan gibi demokrasi sürecine yeni girmekte olan bir ülkede bu tür yetersizliklerin ve aksaklıkların olmasını fazla anormal saymamak lazım. En azından bu seçimlerde -2000 yılındaki meclis ve 2003'teki başkanlık seçimlerine göre- daha demokratik bir havanın estiği açık. Ancak tabii ki bu, "uluslararası standartlar"a uyulmadığını görmezlikten gelmek

Yazının Devamı

Azerilerin demokrasi sınavı

5 Kasım 2005

Bu bakımdan bütün dünyanın gözleri şimdi Azerbaycan'ın üzerinde. Merakla sorulan bir dizi soru var: Bu seçimler ne kadar "demokratik" bir ortamda gerçekleşecek?.. Daha önce Gürcistan'da, Ukrayna'da ve Kırgızistan'da görülen "devrim"lerin bir benzeri, Bakü'de de tekrarlanabilir mi? Ve nihayet, Azeriler demokrasi ile istikrarı birlikte yürütebilecek mi?* * *SEÇİMLERİN ne kadar demokratik bir ortamda cereyan ettiği konusunda ciddi kuşkular ve tartışmalar var. Muhalefet seçim kampanyası sırasında çeşitli baskılara ve kısıtlamalara maruz kaldığını iddia ediyor. İnsan Haklarını İzleme Örgütü seçimlerin "adil ve serbest" koşullarda cereyan etmediğini öne sürüyor. Başkan İlham Aliyev ise bunun aksini söylüyor ve muhalefeti gerçekleri saptırmakla suçluyor.Aslında Azerbaycan'da bu seçimlerin 2000 genel seçimlerine ve 2003 başkanlık seçimlerine oranla daha serbest koşullarda yapıldığı söylenebilir. Örneğin muhalefetin gösteri yapması, medyada sesini duyurması bir ölçüde mümkün oldu. Bu kez seçimleri 1500 yabancı gözlemcinin izlemesine imkân verildi. Hükümet, dış baskılar sonunda bundan önceki seçimlerde görülen türden hilelerin tekrarlanmaması için oy kullanacak seçmenlerin parmaklarının

Yazının Devamı

Paris'in öbür yüzü...

4 Kasım 2005

Son günlerde TV ekranlarında gördüğümüz Paris, çok farklı bir imaj sergiliyor. Paris'in "öbür yüzü"nde "alevler" yükseliyor, varoşların yoksulluğu, kaderi ve öfkesi yansıyor...Paris'in görmeye pek alışık olmadığımız bu yüzü, kentin ve Fransa'nın önemli bir zaafını ve rahatsızlığını dışa vuruyor.Gerçekten Paris'in kuzeybatısındaki göçmen mahallelerinde bir haftadır süregelen şiddet eylemleri (çoğu Kuzey Afrika kökenli ve Müslüman gençlerin polisle çatışması, arabaları ateşe vermesi, dükkânlara, kamu binalarına saldırması) Fransa'nın giderek bir toplumsal gerilime sürüklenmekte olduğunun yeni bir işareti. Daha geçenlerde gene Paris'in yoksul mahallelerinde göçmen ailelerin oturduğu evlerde üst üste çıkan yangınlar, gözleri Fransa'nın bu ciddi toplumsal problemine çevirmişti...* * *PARİS'in varoşlarındaki son "patlama", ilk bakışta basit sayılabilecek bir "polisiye olay" sonunda meydana geldi. Polisin bir şüphe üzerine kovaladığı iki gencin elektriğe kapılıp hayatlarını kaybetmesi, mahalle sakinlerinin sokaklara dökülüp sağa sola saldırmalarına ve zabıta güçleri ile adeta bir meydan muharebesine girişmelerine yol açtı.Olayın bu kadar geniş boyutlar almasının nedeni, İçişleri Bakanı

Yazının Devamı

Nasıl bir çözüm?

3 Kasım 2005

Talat'ın gezisi, ABD'nin ve BM'nin Kıbrıs Türklerine karşı uygulanan kısıtlamaların kaldırılması ve çözüm için yeni bir girişimin yapılması konusunda istekli olduklarını ortaya koydu. Bu alanda 2006 yılı başlarında bazı gelişmeler olabilir. Örneğin BM Genel Sekreteri Kofi Annan, tarafları yeniden bir araya getirebilir. Bu arada ABD, KKTC ile direkt temaslarını artırabilir.Dün Lefkoşa'ya dönmeden önce İstanbul'a uğradığı saatlerde konuştuğumuz Cumhurbaşkanı Talat, bu bakımdan memnun ve de umutlu.Ama KKTC'ye karşı kısıtlamaların hafifletilmesi ve yeni bir müzakere süreci için çabaların yoğunlaşması, esas çözüm için yeterli mi? Bu tabii nasıl bir çözüm beklendiğine de bağlı...* * *GEÇEN haftaki bir yazımızda belirttiğimiz gibi, uluslararası anlaşmazlıklarda uzlaşma, tarafları çözüm konusunda "özendirecek" faktörlerin bulunması ile mümkündür. Türk tarafı için böyle bir "özendirici"nin mevcut olduğu Annan Planı üzerindeki referandumda açıkça görüldü. Ancak Rum tarafı AB'ye üyeliğinden aldığı cesaretle kendi arzuladığı çözümden başka bir seçenek düşünmüyor ve uzlaşmak için fazla bir neden görmüyor.Şimdiye kadar anlaşmazlığın ve çözümsüzlüğün süregelmesinin temelinde yatan esas sebep

Yazının Devamı

Kuzey Irak gerçeği

2 Kasım 2005

Gül'ün Barzani'den söz ederken "Sayın" sözcüğünü kullanması dikkat çekici. Bakan, KDP liderinin Washington'da "Başkan" muamelesi görmesinin de, Irak Anayasası'nın kendisinin Kürt bölgesinin başkanı sıfatını tanımış olmasından kaynaklandığını belirtti.Gül'ün bu ifadeleri, ABD'nin nasıl oluyor da Barzani'yi "Başkan", Kuzey Irak'ı da "Kürdistan" olarak saydığı konusunda Türkiye'deki bazı çevrelerde kaygı ile sorulan soruları yanıtlıyor...Dışişleri Bakanı, Bush-Barzani görüşmesinin Türkiye açısından rahatlatıcı sayılabilecek bir yönüne de işaret ederek, Kürt liderine Washington'da Türkiye ile yakın işbirliği içinde olması ve PKK'ya karşı aktif bir tavır alması yönünde telkinlerin yapıldığını belirtti. PKK ile mücadele bağlamında da, ABD ve Kuzey Irak makamlarının da işbirliği ile "yeni bir döneme girilmekte olduğunu" açıkladı...* * *BARZANİ'nin "Başkan" sıfatı ile Washington'da -ve ardından Londra'da- en üst düzeyde görüşmeler yapması Türkiye'de sürpriz -ve de rahatsızlık- yarattı. Bu isme Türkiye'de bir alerji ve güvensizlik duyulduğu malum. Şimdi KDP liderinin "Kuzey Irak Kürdistan hükümetinin başı" olarak Washington'da -ve Londra'da- "kırmızı halı muamelesi" görmesine, ilk bakışta

Yazının Devamı