Üslup meselesi

21 Nisan 2005

Neydi Başbakan'ın başta söyledikleri?"AB'de birçok dayatmaların olduğu doğru. Hatta bizi parçalamaya yönelik tezlerin geldiği de oluyor..."Erdoğan bu sözleri MÜSİAD'ın genel kurulunda, Başkan Ömer Bolat'ın "AB'nin dayatmalarına karşı koyma gereğini" savunduğu bir konuşmaya karşılık olarak söyledi.Başbakan böyle bir ortam içinde "içe dönük" rahatlatıcı ve prim kazandırıcı bir beyanda bulunmakta yarar görmüş olsa gerek. Kendisi bu sözleriyle Türk halkının hassasiyetini AB'ye iletmeyi de amaçlamış olabilir...Ne var ki kullanılan üslup nedeniyle hükümetin AB'ye karşı "sert çıkışı" olarak görülen bu demeç, Türkiye'de kimi çevrelerce alkışlanırken, AB merkezlerinde kafa karışıklığı yarattı. Türk hükümetinin bir süreden beri AB konusunda "yalpaladığı" izlenimini taşıyan Avrupalı diplomatlar şu soruları sormaya başladılar: "AB'den yeni bir talep veya şart gelmediğine göre, Erdoğan neden dayatmadan veya Türkiye'yi parçalama niyetinden söz ediyor? Bu mesajın adresi kim? Amacı ne? Yoksa Ankara AB konusundaki istekliliğini yitiriyor mu?"* * *AB'li yetkililer ve Ankara'daki diplomatlar bu soruların yanıtlarını ararken, Başbakan önceki gün AKP grup toplantısında, ilk konuşmasına farklı bir

Yazının Devamı

Umut var henüz işaret yok...

20 Nisan 2005

Gerçekten Rum lideri son yılların bu en büyük fırsatını değerlendirecek mi? Uluslararası camiada artık ciddi olarak devreye girecek ve Papadopulos'u, Talat'ın seçilir seçilmez yaptığı diyalog çağrısına uymasını sağlamaya çalışacak mı?Şu anda sadece umutlar, beklentiler var. Ama henüz gözle görülür bir işaret yok...***PAPADOPULOS ve çevresinden gelen ilk tepki, Rum yönetiminin tavrında hiçbir değişiklik olmadığını gösteriyor. Rum Başkan'ın söyledikleri, henüz Talat ile masaya oturmaya niyetli olmadığını doğrular nitelikte.Onun stratejisi şu: Müzakere konusunda muhatap olarak KKTC liderini değil, Türkiye Başbakanı'nı almak. Annan Planı konusunda, bunun reddi anlamındaki tutumunu sürdürmek... Bu arada BM'yi (ve Genel Sekreter Kofi Annan'ı) devre dışında tutmak, onun yerine AB'yi daha fazla angaje etmek, hatta "AB normlarına aykırı" saydığı Annan Planı'nın yerine, AB'nin bir girişimde bulunmasını sağlamak... Papadopulos böylece hem AB üyesi olmanın avantajını kullanıp köşeye sıkıştırılmaktan kurtulmayı, hem Türk tarafından yeni ödünler koparmayı düşünüyor...***PAPADOPULOS bu taktiklerinde şimdiye kadar bir ölçüde başarılı olmuş sayılabilir. Ama yeni çıkan fırsatları teperek aynı

Yazının Devamı

Talat ile yeni bir başlangıç

19 Nisan 2005

Bu sonuç, Kıbrıs Türk'ünün tam bir yıl önce Annan Planı üzerindeki referandumda sergilediği tavrın ve umutların -son zamanlarda duyulan bazı düş kırıklıklarına rağmen- bir nevi teyidi de sayılır.Mehmet Ali Talat'ı rakiplerini ilk turda yenip cumhurbaşkanlığı mevkiine getiren de, işte KKTC'de o referandum ile açıkça ortaya çıkan bu değişim havasıdır.Talat şimdi halkın önemli bir kesiminin paylaştığı vizyonunu yaşama geçirme sorumluluğunu -bu kez cumhurbaşkanı ve müzakereci sıfatı ile- üstlenmiş bulunuyor.* * *Bu misyonu yarım yüzyıldır Kıbrıs'a her yönü ile damgasını vuran, KKTC'nin 22 yıllık tarihinde (6 kez üst üste başkan seçilerek) kesintisiz iktidarda kalan Rauf Denktaş gibi bir "dev"den sonra yürütmek hiç de kolay değil.Kendisine muhalif Türkleri bir yana bırakalım, ona "düşman" olan Rumlar ve yıllar boyunca kendisine muhatap olup, kendisini beğenmeyen çeşitli uluslara mensup devlet adamları ve diplomatlar da, Denktaş'ın "büyüklüğünü" teslim ediyorlar. Onun "üstün vasıfları" saymakla bitmez: Mücadeleci, cesur, usta müzakereci, büyük taktisyen, etkileyici hatip, karizmatik, esprili, vesaire...Ne yazık ki "efsane lider"in son dönemde bütün bu niteliklerine rağmen,

Yazının Devamı

Ekspres devrim...

26 Mart 2005

Nedeni açık: Muhalefet güçlerinin başkent Bişkekte hükümet binalarını ele geçirmesi ve devrik Başkan Askar Akayevin ülkeden kaçması, birkaç saat içinde oldu bitti...Baş döndürücü bir hızla gerçekleşen bu değişimden sonra şimdi sorulan bir dizi sorunun yanıtını bulmak için herhalde daha fazla zamana ihtiyaç olacak.Kırgızistanda düzen ve istikrar sağlanacak mı, yoksa ülke kargaşaya mı sürüklenecek?.. Dünkü muhalefet, şimdiki iktidar otoritesini kurabilecek mi? Güçlü bir lider ortaya çıkacak mı?.. Dış güçler -özellikle Rusya ve ABD- nasıl hareket edecek? Değişim rüzgârları öteki Orta Asya ülkelerine de yayılacak ve şimdiki rejimleri alaşağı edecek mi?..* * *İLK soruya şu anda kesin yanıt vermek zor; çünkü Akayev yönetiminin yıkılmasından sonra bir belirsizlik hüküm sürüyor. Gerçi eski (ve yeni) Başbakan Kurmanbek Bakiyev -şimdilik- bir lider olarak ortaya çıktı, ancak ülkenin gerçek "güçlü adamı" olup olamayacağı belli değil. Muhalefet hâlâ bölünmüş durumda. Çeşitli grupların liderlerinin "birleştirici" bir lider üzerinde mutabık kalması olasılığı zayıf görünüyor.Devrimin ilk gecesi Bişkekte olanlar (geniş çapta yağmacılık), otorite boşluğunu gözlerin önüne serdi. Bu da Kırgızistanda

Yazının Devamı

Değişim sırası Bişkekte...

25 Mart 2005

Evet, Bişkekte dün olanlar, geçen aralıkta Ukraynadaki "Turuncu Devrimi" Kasım 2003te de Gürcistandaki "Kadife Devrimi"ni gözlerin önünde canlandırdı.Kırgızistandaki "devrim"e henüz bir sıfat bulunmadı; ama rengi veya cinsi ne olursa olsun, bu halk hareketinin de, ötekilere benzer yanları var. Ancak bu benzerliklere karşılık, farklı olan özellikler de çok. Örneğin, Kırgızistanda (Gürcistanda ve Ukraynada olduğu gibi) protesto yürüyüşlerini başlatan önemli bir isim veya tek bir lider yok. Kırgızistan Cumhurbaşkanı Aksar Akayev aslında bir diktatör değil, liberal eğilimli bir bilim adamı... Ayrıca Kırgızistandaki gösteriler ülkenin güney bölgesinde başladı, orada yayıldıktan sonra başkent Bişkeke ulaştı...* * *KIRGIZİSTANdaki olayların diğerlerinden esas farkı, nedenleriyle ilgili.Ankaradaki Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi (ASAM)ın Orta Asya uzmanlarından Gökçen Ekicinin deyişiyle Kırgızistanda Akayev karşıtı hareketin bu boyutlara ulaşmasında "halkın demokrasi talebinden önce, yaşanan ekonomik ve sosyal sıkıntıların büyük payı var." Bunda bu 5 milyon nüfuslu ülkede yoksulluğun, sosyo-ekonomik dengesizliklerin, yolsuzlukların güney-kuzey uçurumunun etkisi de büyüktür.Aslında

Yazının Devamı

Hız kesmeden devam...

23 Mart 2005

Bakanın şu sırada böyle bir açıklama yapması iyi oldu; çünkü açıkçası bir süredir AB yetkililerinden, Türkiyenin AB ile ilişkilerinde 17 Aralık zirvesinden sonra adeta bir duraklama veya durgunluk dönemine girildiğine ilişkin sözler duyuyoruz.* * *ABden üyelik müzakereleri tarihinin elde edildiği 17 Aralık zirvesine kadar olağanüstü bir gayret sarf eden Türk hükümetinin bu karardan sonra adeta bir rehavete kapıldığı, 3 Ekim için gerekli hazırlıkları ağırdan aldığı ve dolayısıyla o eski ivmenin kaybedilmeye başladığı açık.AB yetkilileri ve üye ülkelerin diplomatları, bu bağlamda Türkiyenin hazırlık çalışmalarında ve hatta ABye yönelik mesajlarında bir durgunluk sezdiklerini açıkça söylüyorlar. Örneğin müzakereleri yürütecek olan kadroların oluşturulmasında, bazı uyum yasalarının çıkarılmasında ve uygulamalarda o eski heyecan ve çabayı göremediklerini belirtiyorlar. Tabii bu arada 6 Mart olayı (İstanbulda kadınların coplanması) gibi gelişmeler, kuşkuları daha da artırdı.Bir Avrupalı diplomatın deyişiyle, "AKP iktidarı yarışa çok iyi girdi, hızla koştu ve ilk etapta başarılı oldu; ama sonra her nedense gevşedi, ağırlaştı... Oysa yarış bitmedi ki"...* * *BU durumun çeşitli nedenleri

Yazının Devamı

Barışı (henüz) getiremeyen savaş...

22 Mart 2005

İki yıl önce yoğun hava bombardımanı ile başlayan, üç hafta içinde Bağdatın düşmesiyle sonuçlandığı ilan edilen savaş, aslında hâlâ farklı biçimde devam ediyor.Yani bu savaş amaçladığı barışı, huzuru ve istikrarı -en azından şu ana kadar- sağlamış değil.* * *Olayların iki yıllık muhasebesi objektif ölçülerle yapıldığında Irak savaşının ne gerekçelerinin ne de beklentilerinin doğru dürüst "tuttuğu" ortaya çıkıyor.ABD Irakı vurmak için öncelikle Saddam rejiminin kitle imha silahlarını gizlice geliştirdiği argümanını öne sürmüştü. O aşamada henüz kesin bir kanıt yoktu, ama Bush yönetimi bilgi sahibi olduğu iddiasındaydı. Sonradan bunun doğru olmadığı (açıkçası yalan söylendiği) ortaya çıktı...Diğer bir gerekçe, 11 Eylül sonrasında Irakın bir terör merkezi haline geldiğiydi. Hatta "El Kaide"nin burada kümelendiği söyleniyordu... Başkan Busha göre Saddam bu bakımdan da ABD ve dünya için bir "tehdit" oluşturuyordu. Dolayısıyla Irak halkı bu tehlikeli diktatörden "kurtarılmalı", Irak özgürlüğe kavuşturulmalıydı...Bush yönetiminin "resmi" gerekçelerinin arkasında, gizli ve bencil niyetlerinin olduğu sonradan anlaşıldı. "Şahinler"in etkisi altındaki Washingtonun, gerek Irak, gerekse tüm

Yazının Devamı

Emsal değil, ama...

19 Mart 2005

Hırvatistanla müzakere sürecinin başlangıç tarihi önceki gün geldi çattı. AB, Hırvat hükümetinin savaş suçlusu Gen. Ante Gotovinayı bulamadığı veya bulmak için yeterli çaba harcamadığı için müzakereleri ertelemeye karar verdi.Peki, Başbakan İdo Sanaderin hükümeti (ki AB üyeliğini istiyor) neden böyle davransın ki? Sebebini, Hırvatistandaki güçlü milliyetçi akımla aramak lazım. Halkın geniş kısmı, en az 150 Sırpı katletmekle suçlanan General Gotovinayı bir milli kahraman olarak görüyor. Sanaderin partisi (HDZ) de milliyetçi, hatta bağnaz bir tabana dayanıyor...Sebebi ne olursa olsun, AB müzakereler için koştuğu şartın yerine getirilmemesi karşısında, tavrını açıkça ortaya koydu ve müzakereleri erteledi.* * *ABnin bu kararı, her nedense bazıları tarafından Türkiye için de emsal gösterildi. Oysa, Türkiye için koşulan şartlar farklı. Dışişleri Bakanı Gülün dediği gibi Türkiye sorumluluklarını yerine getirdikten sonra kimsenin diyeceği bir şey olmaz...Ancak ABnin tavrı, temel kriterler konusundaki duyarlılığını ve kararlılığını da ortaya koyuyor. Şartlar farklı da olsa, bu mesajın iyi algılanmasında yarar vardır... AB açısından Türkiye ile Hırvatistanın üyelik müzakerelerinin başlaması

Yazının Devamı