Özellikle ABDde panik halini alan bu kaygı dalgası yeni saldırılarla ilgili istihbaratları ve "El Kaide"nin yayın yoluyla savurduğu tehditlerden kaynaklanıyor.Yeni "11 Eylül - vari" saldırıların "kokusu" New York, Washington - ve hatta Londra - caddelerinin manzarasını birdenbire değiştirdi: Kamusal alanlar, finans merkezleri, eli tetikte bekleyen güvenlik görevlileri ve zırhlı araçlarla çevrilmiş durumda. Gökdelenlerde çalışanlar, metroda seyahat edenler müthiş bir tedirginlik içinde...* * *ANCAK, terör korkusuna kapılanları yadırgamamak lazım. Özellikle 11 Eylül faciasını yaşamış olan Amerikalıları...Ne var ki, bu haftanın başından beri ABDde "turuncu alarm"ı ilan eden Bush yönetiminin bu işi abarttığı, hatta bu olayı bir "seçim kartı" olarak kullanmak istediği öne sürülüyor.Pazartesi günkü Amerikan gazeteleri, Pakistanda yakalanan bir "El Kaide" mensubunun bilgisayarında elde edilen bilgilerin "bayat" (3 - 4 yıllık) olduğunu ileri sürdüler. Ancak dünkü "New York Times" yeni bir açıklamaya yer vererek, alarm durumunun sadece bu istihbarata değil, aynı zamanda geçen hafta sonu elde edilen "çok taze" bilgi ve bulgulara dayandığını bildirdi.Bu arada resmi makamlarca bilgilendirilen
Emniyet makamlarının verdiği bilgilere bakılırsa, geçen kasım ayında İstanbuldaki bombalı saldırıları düzenleyenlerden 9 kişi, Iraka kaçtıktan sonra, oradaki terör örgütleriyle işbirliğine girişmiş ve hatta bazı intihar saldırılarına da katılmış...Aynı kaynaklar, Murat Yücenin kaçırılmasında ve öldürülmesinde, bu Türk eylemcilerin de rol oynadığına inanıyorlar. Video kameranın önünde Türk şoförünün okumaya mecbur edildiği "bildiri"deki ifadeler, ayrıca bu "şov" sırasında arkadan gelen Türkçe sesler, bu konudaki kuşkuları doğrular nitelikte görülüyor.Uzmanlar bu tespitlerin Türkiye açısından "düşündürücü ve kaygı verici" olduğunu söylüyorlar...* * *SON zamanlarda Irakta çeşitli uluslara mensup vatandaşları kaçıran ve öldüren "Tevhit ve Cihat" adlı örgütün saflarında yabancıların bulunduğu anlaşılıyor.Bu örgüt, başta Amerikalıları doğrudan hedef alırken, şimdi eylemlerini daha çok ABD ile işbirliği yapan yabancı firmalar hesabına çalışanlara - özellikle kamyon şoförlerine - yöneltiyorlar. Şu sırada bu militanların elinde 2 Türk şoförün yanı sıra, 2 Pakistanlı, 3 Hintli, 3 Kenyalı ve bir Mısırlı rehine var. Daha önce de, hatırlanacağı gibi, Filipin, Kore ve Bulgaristan vatandaşlarını
Çorum doğumlu Murat Yüce, El Kaideyle bağlantılı El Zerkavinin "Tevhit ve Cihat" örgütünün amansızca canına kıydığı ilk Türk oldu. Murat Yücenin "suçu", kameranın önünde okumaya mecbur edildiği "itirafname"ye göre, Irakta bir Amerikan üssüyle iş yapan bir Türk firmasının hesabına çalışmış olmak... Tabii "yargılama"nın ve "infaz"ın hangi koşullar altında yapıldığı ortada...Sözü geçen örgüt (ve başka militan gruplar), kendilerini göstermek, güçlerini kanıtlamak ve gerek yabancı şirketlere, gerekse mensup oldukları ülkelere gözdağı vermek için rehineleri başlarından vurma veya kafalarını uçurma yöntemini sık sık uyguluyorlar. Nitekim şimdiye kadar kaçırılan yabancıların sayısı 70i buluyor. Bunların bir kısmı da Müslüman. Gözü dönmüş militanlar, şartlarını kabul ettirmek uğruna, "dost ve kardeş" ülkelerin insanlarını da merhametsizce vurmaktan hiç çekinmiyorlar...* * *EL Zerkavinin teşkilatına mensup militanların eylemleri, şiddetin her çeşidinin uygulandığı Iraktaki kaos halinin sadece bir unsurunu oluşturuyor.Gün geçmiyor ki Irakta bir intihar saldırısı, bir suikast, bir bombalama olayı meydana gelmesin. ABD işgal güçlerinin himayesindeki yeni Irak hükümeti, güvenlik sorununu
Gerçekten 2 günlük yoğun temaslar, her iki taraf için de olumlu geçmiş, yeni bir yakınlaşma ve işbirliği ortamı oluşturulmuştur.Görüşmelerden pratikte hangi tarafın daha kazançlı çıktığı sorusu sorulacak olursa, herhalde verilecek yanıt, daha çok İranın lehinde olacaktır...* * *GEÇEN günkü yazımızda belirttiğimiz gibi, uluslararası konjonktür ve bölgesel gelişmeler (özellikle Irak olayları ve terör sorunu) iki komşu ülkenin (Suriye ile de olduğu gibi) birbirleriyle örtüşen çıkarları doğrultusunda bir yakınlık kurmalarını sağlamıştır.Başbakanın Tahrandaki görüşmelerinin, Türkiye açısından en önemli ve olumlu iki sonucunu, bu çerçevede değerlendirmek lazım. Birincisi, İran, Türkiyenin terör ile ilgili hassasiyetini paylaşmış ve PKK / KONGRA GELi, terörist örgütler listesine almıştır. Böylece İran Türkiyenin bu konudaki beklentilerini karşılayan bir ülke durumuna gelmiştir.İkincisi, İran Türkiyenin Irakın geleceği (birleşik yapısı) ve Kuzey Iraktaki durum (Kürt oluşumu) ile ilgili görüşlerini tamamen paylaşan bir tutum almıştır. Bu da (Suriyenin benzer tavrından sonra) Türkiyenin savunduğu politikaya güç katmaktadır.Bunun dışında Erdoğan, İranlı muhataplarından geçmişte esirgenen bir
Kıbrıs meselesinde, diplomasi adeta yaz uykusuna yattı. Referandum sonrası çözüm arayışları durmuş gibi. KKTCye karşı uygulanan ambargonun kaldırılmasına ilişkin çalışmalara da ara verilmiş bulunuyor. AB Komisyonunun kısıtlamalara son vermeyi öngören kararının onayı - ağustos tatil ayı olduğu için - eylüle kalmış durumda...* * *AMA KKTCde hareketli günler yaşanıyor.Birkaç haftadır süregelen siyasal krize son vermek için yapılan temaslar sonuç vermeyince, Başbakan Mehmet Ali Talatın CTP - DP koalisyon hükümeti, "erken seçim" tarihini 6 Kasım olarak belirledi.Şimdi bu hükümet önerisinin Meclis tarafından tartışılıp bir sonuca bağlanması gerek ki, bu da kolay olmayacağa benziyor. Çünkü muhalefetteki UDP önce hükümetin istifası üzerinde ısrar ediyor, kilit durumdaki Barış ve Demokrasi Hareketi ise alternatif olarak eylül veya aralık aylarını öneriyor...Talatın deyişiyle Meclis aritmetiği ile siyasal gerçekler artık birbirine uymadığı için, erken seçim artık kaçınılmaz. Bu durumda KKTCdeki tüm partilere belirsizliğe bir an önce son verip, erken bir tarih üzerinde anlaşmak sorumluluğu düşüyor...* * *ŞU sırada KKTCyi, siyasileri, akademisyenleri, öğrencileri ve esnafıyla ilk sırada
Bu kurultay, kasım seçimlerinde Başkan George W. Busha karşı yarışacak olan John F. Kerryyi öne çıkarıyor ve Demokratların politikalarını - 200 sayfalık seçim bildirgesiyle - ortaya koyuyor.ABDnin her tarafından gelen yüzlerce delegeye hitap eden Bill Clinton, Jimmy Carter, Al Gore, Hillary Clinton gibi "ağır toplar"ın konuşmaları, kurultayın "ciddi" tarafını yansıtıyor. Ama zaman zaman şova dönüşen Kongrenin "renkli" veya eğlendirici yönleri de var...* * *EN "renkli" olay, başkan adayının eşi Teresa Heinz Kerrynin bir gazeteciyle dalaşmasıdır. Aslında Bayan Kerry, Amerikan ve dünya kamuoyunun yeni yeni tanımaya başladığı "renkli bir kişiliğe" sahip: 65 yıl önce eski Portekiz kolonisi Mozambikte doğmuş, İsviçrede okumuş, ABDye gelince ünlü Heinz (ketçap) firmasının patronuyla evlenmiş, kocası ölünce bir milyar dolarlık servete konmuş ve 1995te Senatör John Kerry ile evlenmiş. Bayan Kerry hislerini, düşüncelerini açığa vuran, "sivri çıkışları"yla da tanınıyor.Nitekim Bostonda kurultaya gelen bazı delegelere ABDde politikanın yozlaşmasından yakınırken, bunun "un - American" bir yola sapmakta olduğunu söyledi. Yerel bir gazetenin editörü bu terimden neyi kastettiğini sorunca da, önce
Öyle Afrika ülkeleri var ki, esas sorun yüz binlerce insanın hayatına mal olan açlıktır veya AIDS gibi hastalıklardır... Birçok Asya ve Güney Amerika ülkesinde en büyük problem fukaralık ve sefalettir... Ortadoğuda başlıca sorun, savaş ve çatışmalardır...Gelişmiş veya zengin ülkelerin de kendilerine göre dertleri var. ABDnin şu sırada en büyük meşgalesi Irak savaşı ve terör kaygısıdır. Avrupada ise çeşitli ülkelerin farklı dertleri var: Kimine göre bu ekonomik ağırlıklıdır, kimine göre de sosyal nitelikli...Açlık çizgisinin altında yaşayan bir Hintli veya Brezilyalı için, Almanın veya Amerikalının ekonomik ya da siyasal sorunu, hiç de "dert" sayılmaz. Ama, her insan, yaşadığı ülkeye göre kendi problemini dert edinir...* * *İSKANDİNAV ülkeleri genelde "dertsiz insanların diyarı" olarak bilinir. Gerçekten bu ülkelerde, dünyanın diğer bölgelerindeki ciddi ekonomik ve sosyal sorunların benzeri pek yoktur. Buralarda sosyal devlet düzeni, insanların günlük yaşamlarını nispeten kaygısız ve rahat sürdürmelerini sağlamaktadır.Ama gelin görün ki, bu uluslar da - başka nedenlerden de olsa - "dertli"dirler. Bu insanlar, günlük yaşamlarıyla ilgili sorunlarını dev aynasında görüp şikayet konusu
Erdoğanın bu ziyareti giderek artmakta olan Türk - İran temaslarının yeni bir halkasını oluşturuyor. Bu aynı zamanda Türk diplomasisinin komşu ülkelere - ve Irak savaşının yarattığı yeni koşullar sonucunda özellikle Suriye ve İrana - açılımının yeni bir göstergesi olarak kabul edilebilir...Türk yetkililer bu açılımı bazı gazetelerde öne sürdüğü gibi, "üçlü ittifak" kurma amacına yönelik bir girişim saymanın doğru olmadığını söylüyorlar. Başbakana yakın bir kaynağın deyişiyle, bunun bölgede yeni bir "bloklaşma" olarak görülmemesi lazım. Türkiye, iki komşusu ile de, "ikili bazda" işbirliğini geliştirmek istiyor. Iraktaki durum gerektirdiğinde, Ankara, Tahran ve Şam ile ortak istişarelerde bulunabilir. Ancak bu aşamada "ittifak"tan söz etmek yersiz ve zamansız...* * *İRAN ile (Suriye ile olduğu gibi) yakınlaşmada Iraktaki olayların büyük etkisi olduğu kuşkusuz. Bugün gerçekten üç ülkenin de Irakın geleceği ve bu arada Kürt oluşumu üzerindeki pozisyonları birbirine çok yakın. Ankara gibi Tahran ve Şam da, Irakın toprak bütünlüğünün mutlaka korunmasını, ayrı bir Kürt devletinin kurulmamasını, işgalin de bir an önce son bulmasını istiyor. Ayrıca İran ve Suriye, Türkiyenin PKK veya