Doğrusu bir İspanyol diplomatının bize dediği gibi "bu karmaşık durumda akla her şey gelebilir." Her iki (veya üç) ihtimalin lehinde veya aleyhinde öne sürülen tahminler ve argümanlar, gerçekten akılları karıştırıyor...* * *AVRUPAnın şimdiye kadar tanık olduğu bu en büyük ve kanlı saldırının (bir nevi Avrupanın "11 Mart facia"sının) ETAnın eseri olması ihtimalini akla yakın getiren argümanlar şöyle: Bask bölgesinin bağımsızlığını isteyen bu örgüt, son zamanlarda marjinal hale gelmekle beraber, faaliyetini zaman zaman ülke çapında sürdürüyor. Son zamanlarda eylem hazırlayan ETA militanları yakalandı. Bunların trenlere karşı da saldırı planladıkları saptandı...Saldırının "El Kaide" veya ona bağlı bir grubun işi olduğu lehindeki argümanlara gelince: Bir kere, örgütün "bunu biz yaptık" demesi ve bunu söylerken gerekçelerini sıralaması, önemli bir "gösterge" sayılıyor... Ayrıca bu türden çok kanlı ve büyük terör saldırılarına sadece El Kaide girişiyor. (ETAnın böyle bir "sicili" yok)...* * *ARTIK terör belası dünya çapında zamanımızın en büyük tehlikelerinin başında yer alıyor.Gerçekten bugün yeryüzünde terörizmin hedefi olmayan ülke yok gibi.Kimisi, "yerel" milli, etnik, ayrılıkçı
<#comment>#comment>
<#comment>#comment>
MADRİD'deki katliamın ETA'nın mı, El Kaide'nin mi işi olduğu herhalde önümüzdeki günlerde daha çok tartışılacak. Bir üçüncü ihtimal olarak da, belki bu menfur saldırının, iki terörist örgütün işbirliği ile gerçekleştirilmiş olabileceği üzerinde de durulacak.
Doğrusu bir İspanyol diplomatının bize dediği gibi "bu karmaşık durumda akla her şey gelebilir." Her iki (veya üç) ihtimalin lehinde veya aleyhinde öne sürülen tahminler ve argümanlar, gerçekten akılları karıştırıyor...
* * *
AVRUPA'nın şimdiye kadar tanık olduğu bu en büyük ve kanlı saldırının (bir nevi Avrupa'nın "11 Mart facia"sının) ETA'nın eseri olması ihtimalini akla yakın getiren argümanlar şöyle: Bask bölgesinin bağımsızlığını isteyen bu örgüt, son zamanlarda marjinal hale gelmekle beraber, faaliyetini zaman zaman ülke çapında sürdürüyor. Son zamanlarda eylem hazırlayan ETA militanları yakalandı. Bunların trenlere karşı da saldırı planladıkları saptandı...
Saldırının "El Kaide" veya ona bağlı bir grubun işi olduğu lehindeki argümanlara gelince: Bir kere, örgütün "bunu biz yaptık" demesi ve bunu söylerken gerekçelerini sıralaması, önemli bir "gösterge" sayılıyor... Ayrıca bu türden çok
Bir süper güç olarak ABDnin öteden beri dünyaya kendi değerleriyle birlikte, liberal siyasal ve ekonomik sistemi "ihraç" etmeye çalıştığı biliniyordu. Ancak 11 Eylülden sonra Bush yönetimi, özellikle Asyaya (Afganistan örneği) ve Ortadoğuya (Irak gibi) "düzen ve demokrasi"yi götürmeyi adeta bir "ilahi misyon" saydı.Washington bu "düzen"i gerekli gördüğü dünyanın başka bölgelerine de götürme çabasında. Örneğin Karayiplere (Haiti misali) ve Latin Amerikaya (Venezüella gibi)...***ABDnin gerçek amacı başka da olsa (ki öyledir), "demokrasi uğruna" yaptığı müdahaleler, bir ölçüde etkili oluyor. Afganistan ve şimdi de Irak, daha "demokratik" sayılan yasalara ve kurumlara kavuşmak yolunda.Ne var ki yeniden yapılanma süreci bu toplumları çok zorluyor, hatta beklenmedik krizlere ve gerilimlere sürüklüyor. Örneğin mezhep, ırk, aşiret kavgaları, terör dalgaları, otorite boşlukları ortaya çıkıyor.Asyada ve Ortadoğuda (veya yeni Amerikan girişiminin adlandırıldığı terimi ile Büyük Ortadoğuda) demokrasinin "dışarıdan" müdahalelerle gerçekleşemeyeceğine inananlar çok. Geçenlerde İstanbulda görüştüğümüz Pakistan Cumhurbaşkanı Pervez Müşerref "demokrasi modeli, (kalp transplantasyonu gibi) nakil
<#comment>#comment>
<#comment>#comment>
ABD dünya çapında adeta bir "demokrasi havariliği"ne soyunmuş görünüyor.
Bir süper güç olarak ABD'nin öteden beri dünyaya kendi değerleriyle birlikte, liberal siyasal ve ekonomik sistemi "ihraç" etmeye çalıştığı biliniyordu. Ancak 11 Eylül'den sonra Bush yönetimi, özellikle Asya'ya (Afganistan örneği) ve Ortadoğu'ya (Irak gibi) "düzen ve demokrasi"yi götürmeyi adeta bir "ilahi misyon" saydı.
Washington bu "düzen"i gerekli gördüğü dünyanın başka bölgelerine de götürme çabasında. Örneğin Karayipler'e (Haiti misali) ve Latin Amerika'ya (Venezüella gibi)...
***
ABD'nin gerçek amacı başka da olsa (ki öyledir), "demokrasi uğruna" yaptığı müdahaleler, bir ölçüde etkili oluyor. Afganistan ve şimdi de Irak, daha "demokratik" sayılan yasalara ve kurumlara kavuşmak yolunda.
Konseyin 25 üyesi de, Bağdattaki Kongre Sarayında, Kral Faysalın antika masası üzerine yayılan poster büyüklüğündeki belgeye imzalarını atarken çok memnun görünüyorlardı.Ne var ki bu memnuniyet çok sürmedi. Henüz imzaların mürekkebi kurumadan, Konseyin 12 Şii üyesi, ruhani lider Ayetullah Sistaniden gelen işaret üzerine, yeni anayasadaki bazı maddelere karşı itirazlarını duyurdular ve bunların değiştirilmesini isteyeceklerini açıkladılar.Bu arada imza töreninin yapıldığı sarayın hemen civarında bombaların patlaması, ardından Kerkükte sevinç gösterileri yapan Kürtlerin Türkmenlere saldırması, bu anayasanın Irakta hüküm süren kaosu "halledecek mi, yoksa kızıştıracak mı" sorusunu gündeme getirdi...***AMERİKALILAR Irakta bu anayasa ile demokrasi yoluna girilmesini, büyük bir başarı ve diğer Ortadoğu ülkeleri için bir örnek sayabilirler. Ama Irak halkının büyük kısmının derdi başka. Bağdatta bu konuda fikri sorulan insanlar, daha çok şiddetten, güvensizlikten, hatta elektriksizlikten yakındılar...Liderlere gelince, onların derdi de başka. Örneğin Şiiler, geçici anayasayı, Kürtlere çok fazla hak ve yetki tanıdığı için beğenmiyorlar ve bu nedenle hemen değişiklik yapılmasını
<#comment>#comment>
<#comment>#comment>
IRAK "Geçici" Yönetim Konseyi'nin, iki ertelemeden sonra imzaladığı "geçici" anayasa, en çok ABD'yi rahatlattı ve sevindirdi. Nitekim Amerikan yetkilileri bunu "siyasal bir zafer" olarak nitelendirirken, Başkan Bush da, bu belgenin Irak'ın "baskıcı diktatörlükten temsili demokrasiye geçişini" sağladığını söyledi...
Konseyin 25 üyesi de, Bağdat'taki Kongre Sarayı'nda, Kral Faysal'ın antika masası üzerine yayılan poster büyüklüğündeki belgeye imzalarını atarken çok memnun görünüyorlardı.
Ne var ki bu memnuniyet çok sürmedi. Henüz imzaların mürekkebi kurumadan, Konsey'in 12 Şii üyesi, ruhani lider Ayetullah Sistani'den gelen işaret üzerine, yeni anayasadaki bazı maddelere karşı itirazlarını duyurdular ve bunların değiştirilmesini isteyeceklerini açıkladılar.
Bu arada imza töreninin yapıldığı sarayın hemen civarında bombaların patlaması, ardından Kerkük'te sevinç gösterileri yapan Kürtlerin Türkmenlere saldırması, bu anayasanın Irak'ta hüküm süren kaosu "halledecek mi, yoksa kızıştıracak mı" sorusunu gündeme getirdi...
***
Eğer PASOKun eski lideri Kostas Simitis, tam seçim öncesinde istifa edip görevini Yorgo Papandreu gibi popüler bir politikacıya devretmeseydi, herhalde sosyalistler çok daha büyük bir yenilgiye uğrayacaktı.Öyle anlaşılıyor ki, Yunan seçmeni bu kez, tercihini YDPnin lehinde kullanırken PASOKa artık güvenmediği mesajını vermek istemiş, yani ona karşı, bir nevi "protesto oyu" vermiştir...***ASLINDA PASOK yönetiminde, Yunanistan önemli ekonomik ve sosyal hamleler yaptı. Yunanistan özellikle sağladığı AB fonları ile, büyük altyapı projelerini hayata geçirdi, kırsal bölgeleri geliştirdi, enflasyonu AB düzeylerine (yüzde 2.9) düşürdü, kalkınma hızını yüzde 5lerde sürdürdü...Ama öte yandan PASOK hükümeti, yüzde 9lara yükselen işsizlik, yaygınlaşan yolsuzluklar, halkı bezdiren bürokrasi, bir türlü düzeltilemeyen eğitim ve sağlık hizmetleri gibi alanlarda, başarısızlıkları nedeni ile, çok puan kaybetti. Yunan seçmeninin YDPye ve 47 yaşındaki Karamanlise daha büyük bir umutla bakmasına yol açan da, işte bu faktörler oldu.***KARAMANLİS, bu sorunları halledeceği vaadi ile işbaşına geçmiş bulunuyor. Programına göre, kuracağı hükümet devleti küçültecek, yolsuzluklara son verecek, şeffaflığı
<#comment>#comment>
<#comment>#comment>
YUNAN seçimlerinde beklenen oldu. Kostas Karamanlis'in Yeni Demokrasi Partisi'nin (YDP), PASOK'un toplam 20 yıllık iktidarına son vermesi, kimseyi şaşırtmadı. Çünkü bütün nabız yoklamaları, muhafazakar YDP'yi, sosyalist PASOK'un önünde gösteriyordu.
Eğer PASOK'un eski lideri Kostas Simitis, tam seçim öncesinde istifa edip görevini Yorgo Papandreu gibi popüler bir politikacıya devretmeseydi, herhalde sosyalistler çok daha büyük bir yenilgiye uğrayacaktı.
Öyle anlaşılıyor ki, Yunan seçmeni bu kez, tercihini YDP'nin lehinde kullanırken PASOK'a artık güvenmediği mesajını vermek istemiş, yani ona karşı, bir nevi "protesto oyu" vermiştir...
***
ASLINDA PASOK yönetiminde, Yunanistan önemli ekonomik ve sosyal hamleler yaptı. Yunanistan özellikle sağladığı AB fonları ile, büyük altyapı projelerini hayata geçirdi, kırsal bölgeleri geliştirdi, enflasyonu AB düzeylerine (yüzde 2.9) düşürdü, kalkınma hızını yüzde 5'lerde sürdürdü...