Irakta yeni "geçici" düzen...

2 Mart 2004

Yirmi beş üyeli Geçici Hükümet Konseyinin 63 maddelik bu anayasa taslağı üzerinde mutabık kalması hiç de kolay olmadı. Şii, Sünni, Arap, Kürt gibi çeşitli etnik ve dinsel gruplardan oluşan Konseyde, gerçekten her kafadan bir ses çıktı. Özellikle yeni düzende İslamın rolü ve federal sistem içinde bölgesel özerkliğin dozajı, bütün bu grupları karşı karşıya getirdi.Nihayet Paul Bremerin de bastırması ile, bir orta yol bulundu ve uzlaşma sağlandı.***DİKENLİ sorunlardan biri olan İslamın rolü konusunda, Konseyin özellikle Şii kesiminden gelen talep, anayasanın düpedüz şeriatı öngörmesi yönünde idi. Buna diğer kesimler ve Paul Bremer karşı çıktı. Sonunda uzlaşıcı bir formül bulundu: İslam, yasaların temel kaynaklarından "biri" olacak. Yani ülkenin resmi dini İslam olmakla beraber, siyasal düzen tamamen dine dayalı olmayacak...Bu durumda, Irakta genel anlamı ile laiklik hüküm sürmeyecek, ama şeriatçı bir düzen de kurulmayacak...***KÜRTLER, bu yeni anayasa ile, isteklerinin önemli bir kısmını sağlamış bulunuyorlar.Irak Savaşı sırasında ABDye destek veren Kürtler daha baştan, bu katkılarının mükafatını alacakları beklentisi ile, taleplerini azami düzeyde tuttular. Konseydeki tartışmalarda

Yazının Devamı

Irak'ta yeni "geçici" düzen...

2 Mart 2004

<#comment>
<#comment>
IRAK'ta Geçici Hükümet Konseyi, "geçici yönetim yasası" adını taşıyan "geçici" anayasa taslağını, günlerce süren hararetli tartışmalardan sonra nihayet kabul etti. Bir şekilde daha "kalıcı" görünen Irak'taki Amerikan işgal yönetiminin hazırladığı bu metnin yarın Paul Bremer tarafından imzalanması ve yeni seçimlerin yapılacağı 2005 yılının başına kadar geçerli olması bekleniyor.
Yirmi beş üyeli Geçici Hükümet Konseyi'nin 63 maddelik bu anayasa taslağı üzerinde mutabık kalması hiç de kolay olmadı. Şii, Sünni, Arap, Kürt gibi çeşitli etnik ve dinsel gruplardan oluşan Konsey'de, gerçekten her kafadan bir ses çıktı. Özellikle yeni düzende İslamın rolü ve federal sistem içinde bölgesel özerkliğin dozajı, bütün bu grupları karşı karşıya getirdi.
Nihayet Paul Bremer'in de bastırması ile, bir orta yol bulundu ve uzlaşma sağlandı.
***
DİKENLİ sorunlardan biri olan İslamın rolü konusunda, Konsey'in özellikle Şii kesiminden gelen talep, anayasanın düpedüz şeriatı öngörmesi yönünde idi. Buna diğer kesimler ve Paul Bremer karşı çıktı. Sonunda uzlaşıcı bir formül bulundu: İslam, yasaların temel kaynaklarından "biri" olacak. Yani ülkenin resmi dini İslam olmakla

Yazının Devamı

AB vizyonu olmasaydı...

28 Şubat 2004

Nasıl oluyor da Türkiye demokrasi yolunda adım adım ilerleyebiliyor da, Fastan Orta Asyaya kadar uzanan geniş Ortadoğuda ülkelerin çoğu bir türlü bu yola girmiyor?Bu sorunun yanıtını - bu ülkelerin liderlerinin öne sürdüğü gibi - Ortadoğudaki toplumların kültürel ve sosyal yapısının farklı olduğu, Batı tarzı demokrasinin de buradaki zihniyet ve geleneklerle uyuşmadığı şeklinde vermek, konuyu basite indirgemek olur.Kuşkusuz Ortadoğudaki ülkelerin toplumsal dokusu Batıdakilerden farklıdır. Ama bu, örneğin Türkiyenin veya Hindistannın demokrasiyi yaşatma çabasına girişmelerine engel olmamıştır.O halde, bu farkları başka alanlarda da aramak lazım...***TÜRKİYEyi demokrasi yoluna sokan, Türk yöneticileri kadar Türk halkına da "demokrasiyi yaşatacağız" dedirten faktörler nelerdir?• Ülkemizde özgürlük ve temsili yönetim için mücadelenin 150 yıllık bir geçmişi var. Osmanlı döneminde 1850lerden itibaren çağdaşlaşma, Batının değer ölçülerini benimseme, onların standartlarına yükselme yönünde güçlü akımlar ortaya çıkmıştır. Cumhuriyetin kurulması ile bu hedeflerin çoğuna ulaşılmıştır. Atatürkün devrimleri, toplumsal yapıyı bu normlara uygun hale getirmiştir.• Türkiyenin sayısal, stratejik ve

Yazının Devamı

AB vizyonu olmasaydı...

28 Şubat 2004

<#comment>
<#comment>
BÜYÜK Ortadoğu Projesi çerçevesinde bölgede demokrasinin kurulması olanaklarının tartışıldığı bugünlerde, Türkiye ile bu coğrafyadaki ülkeler arasında bir mukayese yapmak, çok öğretici oluyor...
Nasıl oluyor da Türkiye demokrasi yolunda adım adım ilerleyebiliyor da, Fas'tan Orta Asya'ya kadar uzanan geniş Ortadoğu'da ülkelerin çoğu bir türlü bu yola girmiyor?
Bu sorunun yanıtını - bu ülkelerin liderlerinin öne sürdüğü gibi - Ortadoğu'daki toplumların kültürel ve sosyal yapısının farklı olduğu, Batı tarzı demokrasinin de buradaki zihniyet ve geleneklerle uyuşmadığı şeklinde vermek, konuyu basite indirgemek olur.
Kuşkusuz Ortadoğu'daki ülkelerin toplumsal dokusu Batı'dakilerden farklıdır. Ama bu, örneğin Türkiye'nin veya Hindistan'nın demokrasiyi yaşatma çabasına girişmelerine engel olmamıştır.
O halde, bu farkları başka alanlarda da aramak lazım...

Yazının Devamı

Örnek alsalar...

27 Şubat 2004

Arap dünyasının önde gelen liderleri, Batı tarzı demokrasinin kendi toplumlarının özelliklerine yabancı olduğunu iddia ediyorlar ve bu bağlamda Batının bölgeye "demokrasi ihracı" çabalarına karşı çıkıyorlar...İrandaki son seçimler, özgürlükçü hareketin önünün kesildiğini ve halen dizginleri elinde tutan mollaların herhangi bir siyasal değişime izin vermeye niyetleri olmadığını ortaya koydu...Irakta demokratik bir anayasanın hazırlanması ve temsili bir yönetimin kurulması yönündeki çabalar, büyük engellerle karşılaşıyor... Bu ve diğer benzer örnekler, bölgenin ABDnin ortaya attığı "Büyük Ortadoğu Projesi"nin "demokratikleşme" hedefinden epey uzakta olduğunu gösteriyor.* * *ABDnin bu girişimi, Fastan Orta Asyaya kadar uzanan geniş coğrafyadaki ülkelerin daha özgür ve şeffaf olmasını, daha iyi yönetilmesini, bu amaçla gerekli siyasal, ekonomik ve sosyal reformların gerçekleştirilmesini öngörüyor.Bush yönetiminin bu projeyi kendi çıkarları doğrultusundaki küresel stratejinin bir parçası olarak planladığı kuşkusuzdur. Ancak bölgedeki ülkelerin çoğunun geri kaldığı ve çağı yakalamak, sorunlarını çözümlemek ve halklarının yaşam şartlarını iyileştirmek için, bir dizi reforma ihtiyaçları

Yazının Devamı

Örnek alsalar...

27 Şubat 2004

<#comment>
<#comment>
ORTADOĞU'da demokrasinin yerleşmesi şansı nedir? Bu konudaki belirtiler, fazla umut vermiyor doğrusu.

Yazının Devamı

Peşrev faslı...

26 Şubat 2004

Lefkoşadaki toplantılarda artık esas meseleye, yani çözümün temel unsurlarına iniliyor. Ve iki tarafın birbirine tamamen zıt olan pozisyonları şimdi ortaya çıkıyor.***BU tür müzakerelerin başında ciddi anlaşmazlıkların çıkması - ve kapalı kapıların ardındaki tartışmalarda gergin anların yaşanması - doğal. Genelde kamuoyu bunun farkına varmaz. Camp David, Oslo, Dayton örneklerinde olduğu gibi, müzakereler "kıvamı"na girince, hangi noktaya varıldığı açıklanır...Lefkoşada müzakere süreci başlar başlamaz, "el ense" kabilinden ortaya konan ilk pozisyonlar ve bu bağlamda yapılan hararetli tartışmalar bütün ayrıntıları ile basına aktarılınca, kamuoyunda "bu toplantılardan bir şey çıkmaz" izlenimi doğmuştur.Doğrusu Başbakan Tayyip Erdoğanın da belirttiği gibi, bu tür müzakerelerin "dışa vurulması" süreci olumsuz etkiler. Bunun sorumluluğu, açıklamaları yapan liderlerdedir, yoksa onların anlattıklarını aktaran medyada değil. Dolayısı ile bunda bir terslik varsa bunu gidermek "devlet ricali"nin işidir...***MÜZAKERE sürecinin başındaki "peşrev" faslının ardından, acaba Lefkoşadan daha uyumlu sesler gelecek mi? Diğer bir deyişle taraflar, zıt pozisyonları arasında bir ayar yapabilecek ve bir

Yazının Devamı

Peşrev faslı...

26 Şubat 2004

<#comment>
<#comment>
LEFKOŞA'daki hava New York'takinden epey farklı - açıkçası o kadar iyi değil... New York'taki Kıbrıs zirvesinden, yeni müzakere sürecinin BM Genel Sekreteri Kofi Annan'ın ortaya koyduğu "takvimli yol haritası" çerçevesinde başlaması yönünde ortak bir karar çıkmıştı. BM gökdelenindeki "usule ilişkin" görüşmeler de bir hayli çetin geçmişti, ama gerek Türk, gerekse Rum tarafı bir sonuca varmak arzusunu ve çabasını göstermişti.
Lefkoşa'daki toplantılarda artık esas meseleye, yani çözümün temel unsurlarına iniliyor. Ve iki tarafın birbirine tamamen zıt olan pozisyonları şimdi ortaya çıkıyor.
***
BU tür müzakerelerin başında ciddi anlaşmazlıkların çıkması - ve kapalı kapıların ardındaki tartışmalarda gergin anların yaşanması - doğal. Genelde kamuoyu bunun farkına varmaz. Camp David, Oslo, Dayton örneklerinde olduğu gibi, müzakereler "kıvamı"na girince, hangi noktaya varıldığı açıklanır...
Lefkoşa'da müzakere süreci başlar başlamaz, "el ense" kabilinden ortaya konan ilk pozisyonlar ve bu bağlamda yapılan hararetli tartışmalar bütün ayrıntıları ile basına aktarılınca, kamuoyunda "bu toplantılardan bir şey çıkmaz" izlenimi doğmuştur.

Yazının Devamı