Bu toplantı bugün Lefkoşada Yunan Büyükelçisinin ikametgahında gerçekleşiyor. AB dönem başkanı olarak yeni üyeleri ziyaretlerine Lefkoşadan başlayan Simitisin bu davetine tüm Rum siyasi partilerin liderleri, Türk kesiminden ise sadece iki muhalefet partisinin genel başkanları katılıyor.CTP lideri Mehmet Ali Talatın ve TKP lideri Hüseyin Angolemlinin bu toplantıya gitmesine Cumhurbaşkanı Denktaş "Bu davete koşa koşa icabet etmek bir hazım işidir" şeklinde bir tepki gösterdi. Oysa Atinaya gittiği için Denktaşın eleştirilerine hedef olan Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, konuya daha gerçekçi bir açıdan baktı ve KKTC gibi demokratik bir ülkede isteyen parti liderinin bu toplantıya katılabileceğini ve hatta Türk görüşünü yansıtmakla bir katkıda da bulunacağını söyledi...***NİTEKİM öyle olacak da... Talat dünkü telefon görüşmemizde, toplantıda Simitise ve Kıbrıs Rum parti liderlerine önemli bazı mesajlar vereceğini açıkladı.Bunlardan biri, çözümün Annan planının zemininde aranması ve bu yöndeki çabaların sürdürülmesi yönünde. Talat Rum tarafının Annan planından "kurtulmaya çalıştığını" anımsatıyor...Diğer bir mesaj da, Kıbrıs anayasasının gereği, Türkçenin ABde şimdiden resmi bir dil
<#comment>#comment> KIBRIS’taki Slovakya büyükelçisinin aracılığı ile KKTC’deki siyasi parti liderlerine hafta içinde iletilen Yunan Başbakanı Kostas Simitis’in davetiyesinde, şöyle bir ifade yer alıyor: "Bu toplantının amacı, Avrupa ülkeleri ailesinin genişlemesi çerçevesinde, adanın iki tarafının ortak geleceği konusunda açık bir tartışma fırsatını sağlamaktır."
Bu toplantı bugün Lefkoşa’da Yunan Büyükelçisi’nin ikametgahında gerçekleşiyor. AB dönem başkanı olarak yeni üyeleri ziyaretlerine Lefkoşa’dan başlayan Simitis’in bu davetine tüm Rum siyasi partilerin liderleri, Türk kesiminden ise sadece iki muhalefet partisinin genel başkanları katılıyor.
CTP lideri Mehmet Ali Talat’ın ve TKP lideri Hüseyin Angolemli’nin bu toplantıya gitmesine Cumhurbaşkanı Denktaş "Bu davete koşa koşa icabet etmek bir hazım işidir" şeklinde bir tepki gösterdi. Oysa Atina’ya gittiği için Denktaş’ın eleştirilerine hedef olan Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, konuya daha gerçekçi bir açıdan baktı ve KKTC gibi demokratik bir ülkede isteyen parti liderinin bu toplantıya katılabileceğini ve hatta Türk görüşünü yansıtmakla bir katkıda da
Herhalde "sokaktaki adam" da TV ekranlarından Atina'daki görkemli töreni karışık duygular ile izlemiştir. Kıbrıs Rum kesiminin yeni üyeler arasında yer almasına kimi gıpta, kimi öfke ile bakmış; kimi törende 40 küsur dünya liderinin arasında Türkiye Başbakanı'nı görmemekten üzüntü, kimi de memnunluk duymuştur...* * *BİZ açıkçası birinci kategoridekiler arasındayız. Gözümüz dünkü törende Papadopulos'un yanında Denktaş'ı, onların arkasında da Başbakan Erdoğan'ı veya Dışişleri Bakanı Gül'ü görmek isterdi.Eğer aylarca süren ve özellikle Lahey'de fiyasko ile sonuçlanan müzakerelerde bir uzlaşma sağlansaydı, içimizi ısıtacak böyle bir görüntü pekala gerçekleşebilirdi.Ve eğer, Ankara AB'nin üye sayısının 15'ten 25'e yükselmesini, simgeleyen "Atina'daki büyük gösteri" konusunda bocalamasaydı ve doğru kararını verebilseydi, gene Türkiye'nin Başbakanı'nı veya Dışişleri Bakanı'nı diğer ulusların liderleri arasında görebilecektik...Ama nedeni - şekilcilik veya popülizm - ne olursa olsun, Ankara Güney Kıbrıs'ı tanımadığını göstermek uğruna, uluslararası ilişkilerde artık pek itibar edilmeyen "törene katılmama" yolunu seçmiştir. İleride (Mayıs 2004'ten itibaren) AB ile ilişkilerinde sık sık
<#comment>#comment> DÜN bir televizyon kanalımız, Kıbrıs dahil 10 ülkenin AB'ye girmesine ilişkin haberi verirken, "İşte AB onları üye olarak kabul ederken, Türkiye hala bekleme odasında" şeklinde bir yorum yaptı.
Herhalde "sokaktaki adam" da TV ekranlarından Atina'daki görkemli töreni karışık duygular ile izlemiştir. Kıbrıs Rum kesiminin yeni üyeler arasında yer almasına kimi gıpta, kimi öfke ile bakmış; kimi törende 40 küsur dünya liderinin arasında Türkiye Başbakanı'nı görmemekten üzüntü, kimi de memnunluk duymuştur...
* * *
BİZ açıkçası birinci kategoridekiler arasındayız. Gözümüz dünkü törende Papadopulos'un yanında Denktaş'ı, onların arkasında da Başbakan Erdoğan'ı veya Dışişleri Bakanı Gül'ü görmek isterdi.
Eğer aylarca süren ve özellikle Lahey'de fiyasko ile sonuçlanan müzakerelerde bir uzlaşma sağlansaydı, içimizi ısıtacak böyle bir görüntü pekala gerçekleşebilirdi.
Ve eğer, Ankara AB'nin üye sayısının 15'ten 25'e yükselmesini, simgeleyen "Atina'daki büyük gösteri" konusunda bocalamasaydı ve doğru kararını
Aradan zaman geçince, gerçek ortaya çıktı. Bu kez AB Komisyonu'nun Başkanı'ndan üye ülkelerin Dışişleri bakanlarına kadar birçok üst düzey yetkili bu gerçeği açıkça dile getirdi.Ve işte şimdi o "tarih" geldi: Bugün "Kıbrıs Cumhuriyeti" diğer dokuz aday ile birlikte, AB'ye törenle üye olarak kabul ediliyor. Çözüm gerçekleşmediği için, Kıbrıs devleti adına sadece Rum kesiminin üyeliği Atina'da (Yunanistan dönem başkanı olarak ev sahipliği yaptığı için) BM Genel Sekreteri ve 40 Avrupalı lider tarafından alkışlanacak...* * *BU gelişme Kıbrıs Rum ve Yunan tarafı için ne kadar önemli bir başarı ise, maalesef Denktaş yönetimi ve Türk diplomasisi için de o kadar ciddi bir yenilgidir.Gerçi böyle bir sonuca varılmasında, AB'nin de, BM'nin de bir ölçüde kabahati var. Ama bunun bütün suçunu onlara yüklemek ve Türk tarafının yaptığı hataları görmezlikten gelmek, bizi bundan sonrası için de yanlış yola iter...Ne yazık ki Denktaş'ın yıllardır takdirle izlediğimiz diplomatik hüneri, son müzakere sürecinde kendini belli etmedi. Rum tarafı, aslında hoşlanmadığı Annan planını peşinen kabul etmekle, buna karşılık planın üç ayrı versiyonuna da "hayır" demek sorumluluğunu Türk tarafına yüklemekle,
<#comment>#comment> EVET, böyle olacağı çoktan belli idi... Biz iki yıl önce "Milliyet"te manşet olan bir yazımızda AB'nin Kıbrıs'ı, çözüm olsun veya olmasın, belirlenen tarihte üye olarak kabul edeceği yönünde güvenilir bir duyum aldığımızı açıkladığımızda, bazı çevreler (bu arada bazı meslektaşlar) bu bilginin doğruluğunu sorgulamışlardı...
Aradan zaman geçince, gerçek ortaya çıktı. Bu kez AB Komisyonu'nun Başkanı'ndan üye ülkelerin Dışişleri bakanlarına kadar birçok üst düzey yetkili bu gerçeği açıkça dile getirdi.
Ve işte şimdi o "tarih" geldi: Bugün "Kıbrıs Cumhuriyeti" diğer dokuz aday ile birlikte, AB'ye törenle üye olarak kabul ediliyor. Çözüm gerçekleşmediği için, Kıbrıs devleti adına sadece Rum kesiminin üyeliği Atina'da (Yunanistan dönem başkanı olarak ev sahipliği yaptığı için) BM Genel Sekreteri ve 40 Avrupalı lider tarafından alkışlanacak...
* * *
BU gelişme Kıbrıs Rum ve Yunan tarafı için ne kadar önemli bir başarı ise, maalesef Denktaş yönetimi ve Türk diplomasisi için de o kadar ciddi bir yenilgidir.
Öyle görünüyor ki, bu mesele önümüzdeki dönemde Ankara'yı çok uğraştıracak, zaman zaman sıkıntıya sokacak ve dış ilişkilerini de etkileyecektir.Bunun ilk belirtileri son günlerde görülmeye başlandı bile.Kuşkusuz Kuzey Irak sorunu, birçok bakımdan Kıbrıs meselesinden farklı. Ama son gelişmeler, bazı benzerlikleri de ortaya çıkarıyor: Örneğin Kuzey Irak'taki "soydaşların durumu" Türkiye'yi yakından ilgilendiriyor. Aynı şekilde Ankara, bölgedeki oluşumlara "güvenlik" ve "stratejik çıkarlar" açısından bakıyor.Diğer önemli bir benzerlik de, Kuzey Irak'taki olayların Ankara'nın dış ilişkilerinde "belirleyici bir faktör" olması eğilimidir. Diğer bir deyişle, Türk diplomasisi özellikle dost olarak bilinen ülkelerin Kuzey Irak'a - veya daha açıkçası oradaki Kürt oluşumuna - karşı tavırlarını bu ülkelerle münasebetlerinde bir kıstas olarak görecektir. Eğer bu tavır daha çok Kürtlerden yana ise, Ankara bu ülkelerle ilişkilerine ona göre bir yön verecektir.***KUZEY Irak'ta son günlerde yaşanan olaylar Türkiye'nin bu bölge ile ilgili politikasını, ön plana çıkarmıştır. Peşmergelerin Kerkük ve Musul'a girmesi ve hemen ardından, yağmacılığın ve Türkmenleri ve Arapları hedef alan saldırıların
<#comment>#comment> Türkiye'nin dış politika gündemine artık Kıbrıs gibi bir de Kuzey Irak sorunu oturmak üzeredir...
Öyle görünüyor ki, bu mesele önümüzdeki dönemde Ankara'yı çok uğraştıracak, zaman zaman sıkıntıya sokacak ve dış ilişkilerini de etkileyecektir.
Bunun ilk belirtileri son günlerde görülmeye başlandı bile.
Kuşkusuz Kuzey Irak sorunu, birçok bakımdan Kıbrıs meselesinden farklı. Ama son gelişmeler, bazı benzerlikleri de ortaya çıkarıyor: Örneğin Kuzey Irak'taki "soydaşların durumu" Türkiye'yi yakından ilgilendiriyor. Aynı şekilde Ankara, bölgedeki oluşumlara "güvenlik" ve "stratejik çıkarlar" açısından bakıyor.
Diğer önemli bir benzerlik de, Kuzey Irak'taki olayların Ankara'nın dış ilişkilerinde "belirleyici bir faktör" olması eğilimidir. Diğer bir deyişle, Türk diplomasisi özellikle dost olarak bilinen ülkelerin Kuzey Irak'a - veya daha açıkçası oradaki Kürt oluşumuna - karşı tavırlarını bu ülkelerle münasebetlerinde bir kıstas olarak görecektir. Eğer bu tavır daha çok Kürtlerden yana ise, Ankara bu ülkelerle ilişkilerine ona göre