Keşke verse; ama herhalde kimse Saddam Hüseyinin "komşularımız, kardeşlerimiz iyiliğimizi istiyor, doğruyu söylüyor; dolayısı ile biz de dedikleri gibi hareket edeceğiz" gibi bir karşılık vermesini (hatta böyle düşünmesini) beklemiyordur herhalde...Tıpkı, İstanbuldaki toplantıdan çıkan ABDye yönelik "örtülü" mesaja, Başkan Bushun da "hakları var, savaş felaket olur, biz bu işi Güvenlik Konseyine bırakalım" demesini (veya böyle düşünmesini) bekleyemeyeceği gibi...O halde, "altılar"ın toplantısı neye yaradı? Bu tamamen boş bir çaba mı idi?Hemen belirtelim ki, uluslararası anlaşmazlıklara (özellikle savaş tehlikesinin ağır bastığı hallerde) çözüm arayışlarının mutlaka anında somut sonuç vermesi hiçbir zaman beklenmez. Önemli olan barışçı çabaların en geniş katılımla yoğun biçimde, sonuna kadar sürdürülmesidir. "Başarı garantisi olmadan yola çıkılmaz" anlayışı hakim olsaydı, kimse en ufak bir diplomatik girişimde bulunmak cesaretini göstermezdi...***BÖLGESEL girişimin lehine kaydedilecek birçok "artı" var: Farklı yapılara, çıkarlara ve görüşlere sahip 6 Ortadoğu ülkesinin ortak bir amaç için ilk kez bir araya gelmesi çok önemli. Başbakanlık Başdanışmanı Prof. Ahmet Davutoğlunun deyişi
<#comment>#comment> Türkiye’nin önayak olduğu bölgesel toplantının Irak’a yönelik mesajları somut bir sonuç verecek mi?
Keşke verse; ama herhalde kimse Saddam Hüseyin’in "komşularımız, kardeşlerimiz iyiliğimizi istiyor, doğruyu söylüyor; dolayısı ile biz de dedikleri gibi hareket edeceğiz" gibi bir karşılık vermesini (hatta böyle düşünmesini) beklemiyordur herhalde...
Tıpkı, İstanbul’daki toplantıdan çıkan ABD’ye yönelik "örtülü" mesaja, Başkan Bush’un da "hakları var, savaş felaket olur, biz bu işi Güvenlik Konseyi’ne bırakalım" demesini (veya böyle düşünmesini) bekleyemeyeceği gibi...
O halde, "altılar"ın toplantısı neye yaradı? Bu tamamen boş bir çaba mı idi?
Hemen belirtelim ki, uluslararası anlaşmazlıklara (özellikle savaş tehlikesinin ağır bastığı hallerde) çözüm arayışlarının mutlaka anında somut sonuç vermesi hiçbir zaman beklenmez. Önemli olan barışçı çabaların en geniş katılımla yoğun biçimde, sonuna kadar sürdürülmesidir. "Başarı garantisi olmadan yola çıkılmaz" anlayışı hakim olsaydı, kimse en ufak bir diplomatik girişimde bulunmak cesaretini göstermezdi...
***
ABD Irakı vurmak için yanına dostlarını almakta zorlanırken, savaşı önlemeye yönelik kampanya, giderek geniş bir "koalisyon" şeklini alıyor.BMden ABye, Fransadan Rusyaya, Almanyadan Çine kadar çeşitli ülkelerin katıldığı bu diplomatik eylem, acaba Bush yönetimini Iraka karşı askeri harekata geçme fikrinden caydırabilecek mi?Bu aşamada Başkan Bush ve takımından gelen sesler, Washingtonun bu trendden pek etkilenmediği ve ABDnin gerekirse tek başına harekete geçmek kararında olduğu izlenimini veriyor.Herhalde önümüzdeki kritik bir - iki hafta içinde (özellikle 27 Ocakta BM Güvenlik Konseyine sunulacak rapordan sonra) durum daha açıklık kazanacaktır.***SAVAŞA karşı diplomatik savaş, bir değil, birkaç cephede birden gelişiyor. Güvenlik Konseyinde hafta başında yapılan toplantıda 3ü Konseyin daimi üyesi (Fransa, Rusya, Çin) olmak üzere birçok üyenin (Almanya dahil) sergilediği tavır, ABDnin Iraka saldırmasına kesinlikle karşı. Bu ülkeler Iraktaki silah denetiminin devam ettirilmesini ve ABDnin ille vurmaya niyetli ise, mutlaka Konseyden bu yönde (ikinci) bir karar çıkartması gerektiğini savunuyorlar. Fransa, veto hakkını kullanabileceğini ima ederken, şubatta Konsey başkanlığını
<#comment>#comment> Irak’a karşı savaşı göze alan ABD, şimdi kendisini hedef alan bir diplomatik savaş ile karşı karşıya bulunuyor.
ABD Irak’ı vurmak için yanına dostlarını almakta zorlanırken, savaşı önlemeye yönelik kampanya, giderek geniş bir "koalisyon" şeklini alıyor.
BM’den AB’ye, Fransa’dan Rusya’ya, Almanya’dan Çin’e kadar çeşitli ülkelerin katıldığı bu diplomatik eylem, acaba Bush yönetimini Irak’a karşı askeri harekata geçme fikrinden caydırabilecek mi?
Bu aşamada Başkan Bush ve takımından gelen sesler, Washington’un bu trend’den pek etkilenmediği ve ABD’nin gerekirse tek başına harekete geçmek kararında olduğu izlenimini veriyor.
Herhalde önümüzdeki kritik bir - iki hafta içinde (özellikle 27 Ocak’ta BM Güvenlik Konseyi’ne sunulacak rapordan sonra) durum daha açıklık kazanacaktır.
***
Türkiyenin önayak olduğu bu bölgesel girişim ilk kez gerçekleşiyor. Gerçi Fransadan Rusyaya, Almanyadan Çine kadar başka ülkeler de aynı amaçla devredeler; ama bu diplomatik atağın doğrudan Irakın komşularından (ki bir kısmı da Arap ülkeleridir) gelmesi, bu inisiyatife bir "katma değer" kazandırıyor.Peki bu, altı ülkenin üstlendiği misyonun başarısını garantiler mi?Hayır. Bugün İstanbulda toplanacak olan bakanlar ve diplomatlar da, çok zor (hatta nerede ise imkansız) bir misyon üstlendiklerini biliyorlar tabii.Onları bir araya getiren, savaşın kendileri ve bütün bölge için çok tehlikeli ve zararlı sonuçlar getirmesi endişesidir. Bunu her biri yüksek sesle söylüyor. "Savaşsız çözüm" için çalışmak, hepsinin ortak amacı.Ama nasıl? Bunun stratejisi, yöntemi ne olmalı? Bu konuda her ülkenin kendine göre görüşleri var. İlk etapta, tasarlanan ortak deklarasyonun içeriği (hatta redaksiyonu) dahi, tartışma konusu olacağa benzer.***ÖNEMLİ bir nokta da, ortak deklarasyonun ardından ne yapılacağıdır. Zirve gerçekleşirse, nasıl bir karar çıkacak? Girişimin esas adresi Bağdat - yani Saddam - mı olacak? Aynı zamanda ikinci bir adres olarak Washington - yani Bush - da hedeflenecek mi?Haydi
<#comment>#comment> Bugün Türkiye dahil, altı Ortadoğu ülkesinin Dışişleri bakanlarının olası bir Irak savaşını önlemek amacı ile İstanbul’da bir araya gelmesi, kendi başına önemli bir olay.
Türkiye’nin önayak olduğu bu bölgesel girişim ilk kez gerçekleşiyor. Gerçi Fransa’dan Rusya’ya, Almanya’dan Çin’e kadar başka ülkeler de aynı amaçla devredeler; ama bu diplomatik atağın doğrudan Irak’ın komşularından (ki bir kısmı da Arap ülkeleridir) gelmesi, bu inisiyatife bir "katma değer" kazandırıyor.
Peki bu, altı ülkenin üstlendiği misyonun başarısını garantiler mi?
Hayır. Bugün İstanbul’da toplanacak olan bakanlar ve diplomatlar da, çok zor (hatta nerede ise imkansız) bir misyon üstlendiklerini biliyorlar tabii.
Onları bir araya getiren, savaşın kendileri ve bütün bölge için çok tehlikeli ve zararlı sonuçlar getirmesi endişesidir. Bunu her biri yüksek sesle söylüyor. "Savaşsız çözüm" için çalışmak, hepsinin ortak amacı.
Ama nasıl? Bunun stratejisi, yöntemi ne olmalı? Bu konuda her ülkenin kendine göre görüşleri var. İlk etapta, tasarlanan ortak deklarasyonun içeriği (hatta redaksiyonu) dahi, tartışma konusu olacağa benzer.
Diğer dünya başkentlerinde ve büyük kentlerinde olduğu gibi, İstanbuldaki bu sıra dışı diplomatik olayın amacı, "Elysee Andlaşması"nın 40. yıldönümünü kutlamaktır.22 Ocak 1963te zamanın Fransa Cumhurbaşkanı Charles de Gaulle ve Almanya Şansölyesi Konrad Adenauer tarafından imzalanan bu andlaşma, iki ülke arasındaki eski düşmanlık ve güvensizliğin üstünden bir sünger çekiyor ve yeni bir dostluk ve işbirliği dönemi açıyordu. Bir daha sonraki yıllarda, bugün Avrupa Birliği olarak tanınan tarihi oluşumun da öncülüğünü ve itici gücünü oluşturacaktı...***BUGÜN, Elysee Andlaşmasının 40. yıldönümünde, Fransız - Alman dostluğunun hangi noktaya ulaştığının en canlı göstergesi, Versailles Sarayındaki bir dizi etkinlik olacak. O Versailles Sarayı ki, 1871de Fransızların yenilgisi üzerine Bismarck, Almanya İmparatorluğunun kuruluşunu burada ilan etmişti. Ve gene o Versailles Sarayı ki, Almanyanın Birinci Dünya Savaşındaki yenilgisinin ardından 1919da, ünlü barış anlaşmasının imzalanmasına sahne olmuştu...Bugün ise Versailles Sarayında Fransız ve Alman hükümetlerine mensup bakanlar ortak bir toplantı yapacaklar. Daha sonra Fransa Millet Meclisi ile Alman Bundestagına mensup 1200 milletvekili
<#comment>#comment> Bu akşam İstanbul’daki Alman Başkonsolosluğu’nda Fransız ve Alman büyükelçilerinin katılımı ile, ilk kez bir "ortak" resepsiyon gerçekleşiyor.
Diğer dünya başkentlerinde ve büyük kentlerinde olduğu gibi, İstanbul’daki bu sıra dışı diplomatik olayın amacı, "Elysee Andlaşması"nın 40. yıldönümünü kutlamaktır.
22 Ocak 1963’te zamanın Fransa Cumhurbaşkanı Charles de Gaulle ve Almanya Şansölyesi Konrad Adenauer tarafından imzalanan bu andlaşma, iki ülke arasındaki eski düşmanlık ve güvensizliğin üstünden bir sünger çekiyor ve yeni bir dostluk ve işbirliği dönemi açıyordu. Bir daha sonraki yıllarda, bugün Avrupa Birliği olarak tanınan tarihi oluşumun da öncülüğünü ve itici gücünü oluşturacaktı...
***
BUGÜN, Elysee Andlaşması’nın 40. yıldönümünde, Fransız - Alman dostluğunun hangi noktaya ulaştığının en canlı göstergesi, Versailles Sarayı’ndaki bir dizi etkinlik olacak. O Versailles Sarayı ki, 1871’de Fransızların yenilgisi üzerine Bismarck, Almanya İmparatorluğu’nun kuruluşunu burada ilan etmişti. Ve gene o Versailles Sarayı ki, Almanya’nın Birinci Dünya Savaşı’ndaki yenilgisinin ardından 1919’da, ünlü barış anlaşmasının imzalanmasına sahne olmuştu...