Asker "siyasi karar" istiyor...

10 Ocak 2003


<#comment> Türk Silahlı Kuvvetleri’nin, Irak’a karşı "kuzeyden bir ikinci cephe açılması" dahil, ABD’nin Türkiye’ye ilettiği talepler konusunda, belirli görüşleri var. Ama askeri liderler, bu alandaki kararların "siyasi otorite" - yani hükümet ve Meclis - tarafından alınması gerektiğini düşünüyor. Ve de, ABD’nin bu konuda sabırsızlandığını gösteren işaretler karşısında, hükümetin bir an önce kesin tavrını belirlemesi gerektiğine inanıyor...
Önceki akşam Ankara’da Gazi Orduevi’nde verilen basın kokteylinde söylenenler bizde bu izlenimi yaratmış bulunuyor.
Kokteylde Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök okuduğu yazılı demecinde, olası bir savaşın Türkiye için yaratacağı güvenlik ve ekonomik sıkıntıları belirttikten sonra, eğer harekât olacaksa, Türkiye’nin seçeneklerini iyi değerlendirmesi gerektiğini söyledi ve bu arada "TSK kendisine verilebilecek her türlü görev için hazırlıklı olmak zorundadır. Politik direktif alındığında hazırlıklar alınmış olmalıdır" dedi...
***
KENDİSİ ile ayaküstü sohbetimizde Orgeneral Özkök’e ABD’nin ortaya koyduğu "kuzeyden ikinci cephe opsiyonu" hakkındaki görüşünü sorduğumuzda, yanıtı şöyle oldu: Bu konunun iki boyutu var. Biri

Yazının Devamı

Nasıl bir politika?

9 Ocak 2003


<#comment> Bugünkü hükümetin bir "Irak politikası" var mı, yok mu? Varsa nedir, yoksa neden yoktur?
Türkiye’de şu sırada hararetle tartışılan bu konuda görüşler farklı. CNN - Türk’teki bir programda izleyicilerin yüzde 70’inden fazlasının "Hükümetin bir Irak politikası yoktur" demesi, genel eğilimi yansıtıyor olsa gerek...
İlk bakışta bunun böyle görünmesi doğal. Bir kere iktidar partisi liderliğinin, hükümetin, Dışişleri Bakanlığı’nın zaman zaman farklı, hatta birbiri ile çelişen beyanları, bir zihin karışıklığına ve "bunların hangisi esas politikamızdır" sorusuna yol açıyor... Ayrıca günbegün uygulanan taktikler, zikzak gibi görünen girişimler, manevralar, gerçekte daha uzun vadeli bir stratejinin ve vizyonun var olup olmadığı sorusunu da akla getiriyor...
***
KABUL etmeli ki, Irak’la ilgili gelişmeler Türkiye’yi çok zor durumda bırakmıştır. Bir bakıma, yıllar boyunca "avantaj" olarak görünen jeo - stratejik önem, bu olayda risklerle dolu "sakıncalı" bir durum yaratmıştır.
Eğer Türkiye Irak krizinde karşılaştığı ikilemi "biz bu işte hiç yokuz" veya "biz de bunun içindeyiz" gibi kesin, net bir tavır alabilseydi, herhalde o zaman herkes gibi CNN - Türk

Yazının Devamı

Ankara’nın tavrı ABD’nin planlarını bozuyor

8 Ocak 2003


<#comment> Bush yönetimi resmen söylemiyor ama, ona yakın çevreler Türkiye’nin Irak politikasından duymaya başladıkları rahatsızlığı da gizlemiyorlar.
Bu çevreler aslında Türk hükümetinin bu konudaki politikasının ne olduğunu anlayamadıklarını ve dolayısı ile ABD’nin stratejisine şu anda ne kadar yakın veya ondan ne kadar uzak durduğunu kestiremediklerini itiraf ediyorlar.
Amerikalıların rahatsızlığı, bir dizi gelişmeden kaynaklanıyor. Esas neden, Washington’un olası bir harekat için istediği aktif destek konusunda Ankara’dan yanıt alamamasıdır. Görüştüğümüz iki kaynak (biri Türkiye’yi çok yakından izleyen bir diplomat, diğeri de yönetimin nabzını iyi yoklayan eski bir Kongre üyesi) ABD’nin Türkiye’den "Kuzey’den bir cephe açılması" ile ilgili taleplerine "acil yanıt" beklerken, AKP iktidarının başta verdiği cesaret verici sinyallere ters düşen bir tavır sergilediğini ve bunun açıkçası, düş kırıklığı yarattığını söylediler.
Bu arada Başbakan Abdullah Gül’ün Arap ülkelerini ziyarete öncelik vermesi, Devlet Bakanı Kürşat Tüzmen’in kalabalık bir heyetle Bağdat’a gitmeye hazırlanması ve Kuzey Irak’la ilgili çeşitli resmi beyanlar da, Washington’da rahatsızlık yaratan

Yazının Devamı

Kıbrıs için yeni bir yaklaşım

4 Ocak 2003


<#comment>Türkiye’nin Kıbrıs politikası değişiyor mu? AKP lideri R. T. Erdoğan’ın son demeci, içte ve dışta bu soruyu gündeme getirdi.
Avrupa basını, Erdoğan’ın sözlerini, Türkiye’nin yeni bir tavrı veya bir rota değişikliği olarak değerlendiriyor.
Gerçekten AKP liderinin beyanı, bu izlenimi güçlendirecek bazı önemli mesajlar içeriyor: Erdoğan, Kıbrıs sorununun Rauf Denktaş’ın kişisel meselesi olmadığını, onun Rumlara güvenmediğini, oysa bunun bir güven işi sayılamayacağını ve mutlaka müzakere masasına oturmak gerektiğini, KKTC’de 30 bin kişinin gösteri yapmasının üstünde durulması gereken bir anlam taşıdığını ve de en önemlisi, son 30 - 40 yıl izlenen politikayı doğru bulmadığını söylüyor.
Bu tür değişik düşünceler Türkiye’de ilk kez bir iktidar partisinin lideri tarafından açıkça ortaya atılmış bulunuyor. Erdoğan’ın demeci Ankara’nın - ve Denktaş’ın - "resmi" pozisyondan çok fraklı, yepyeni bir yaklaşımı sergiliyor...
* * *
BAŞTAKİ soruya dönersek bu, gerçekten Türkiye’nin Kıbrıs politikasında bir değişikliğin işareti mi?

Yazının Devamı

Yunan başkan

2 Ocak 2003


<#comment>Yunanistan’ı gıpta etmemek mümkün değil. Dünden itibaren Yunanistan AB’nin dönem başkanı koltuğuna oturmuş bulunuyor. Topluluğun geleceğini belirleyecek önemli siyasal, sosyal ve ekonomik kararların alınmasında, önümüzdeki altı ay boyunca, Atina önemli bir rol oynamak fırsatını bulacak.
Daha birkaç yıl öncesine kadar, AB içinde bazı çevrelerin Yunanistan’ı bir yandan zayıf ekonomisi, diğer yandan da Balkan ülkelerine ve Türkiye’ye karşı "kavgacı" davranışları nedeni ile topluluk için bir "yük" olarak gördükleri hatırlanırsa, Atina’nın bugün eriştiği "yönlendirici" pozisyonunun değeri daha iyi anlaşılır.
Bunda Simitis yönetiminin son dönemde izlediği gerçekçi ve atılımcı politikaların büyük payı var tabii...
***
YUNANİSTAN’ın AB’nin başkanlık görevini Danimarka’dan devraldığı şu dönem, oldukça kritik ve zor. Birliğin kendi gündemindeki ana maddeler kadar, uluslararası platformdaki sorunlar, dönem başkanının çok dikkatli, ama bir o kadar da yaratıcı ve uzlaşıcı davranmasını gerektiriyor.
AB’nin iç bünyesi ile ilgili konuların başında "genişleme süreci", Birliğin gelecekteki statüsünü belirleyecek olan "Konvansiyon", pek çok üyenin başını

Yazının Devamı

Bilin bakalım, 2003’te ne olacak?

1 Ocak 2003


<#comment>Geride bıraktığımız 2002’nin ilk gününde, size yıllardan beri her yılbaşında sunduğum "test"i anımsadınız mı?
Sabahın mahmurluğu içinde unuttunuz ise, hatırlatayım: Size dünyada ve Türk dış politikasında neler olabileceğini sormuş, yanıtlarını işaretledikten sonra, bugün kaç puan tutturduğunuzu hesaplamanızı önermiştim.
Sonucuna baktınız mı?
Ben baktım. Ortaya şöyle bir tablo çıktı: "Genel dünya" ile ilgili 10 sorunun 8’ine doğru yanıt vermişim. "Türk dış politikası" konusundaki 5 sorudan 3’ünü bilmişim. (Bu, daha iyi olmalı idi!)
Şimdi gelelim 2003 testine...
***

Yazının Devamı

Sıkıntılı bir yıl...

31 Aralık 2002


<#comment>Ve işte bir yılın sonuna daha geldik... Dünya 2002’yi nasıl anacak? Ya Türkiye?
Doğrusu dünya olayları açısından 2002 hiç de iyi bir yıl olmadı. (Son zamanlarda hangi yıl iyi oldu ki?) Hatta kötü bir yıl oldu da denebilir. (11 Eylül olayının damgasını vurduğu 2001 yılı kadar değilse bile)...
2002, bir önceki yılın miras bıraktığı olumsuzluklardan bir türlü kurtulamadı. Sorunlar yer yer büyüdü, çatışmalar, gerginlikler, sıkıntılar devam etti.
Dünya, bu yılı bir kabus haline gelen terörün gölgesi altında geçirdi. El Kaide başta olmak üzere, çeşitli tedhiş grupları yeryüzünün çeşitli bölgelerinde varlıklarını gösterdi. Gerçi 11 Eylül (2001) saldırısı çapında bir eylem olmadı, ama uluslararası terörizm Bali’den Kenya’ya ve Yemen’e kadar, birçok ülkede kampanyasını yaygınlaştırdı.
Adı farklı da olsa ("bağımsızlık savaşı" gibi), şiddet yer yer ulusal düzeyde de çok ciddi boyutlar aldı. Rusya’da Çeçenler (ekimde Moskova’da, aralıkta da Grozni’de olduğu gibi) çok can alan eylemlere girişti... Ortadoğu’da Filistinlilerin direnişi, "intifada"dan da öte, amansız bir savaşa dönüştü. Kutsal Topraklar, tarihin en karanlık dönemini yaşadı. Karşılıklı saldırılar

Yazının Devamı

Savaşın maliyet hesapları

28 Aralık 2002


<#comment>Kuşkusuz ideal olan, önceki gün de belirttiğimiz gibi, Irak için savaşın hiç çıkmamasıdır. O zaman Türkiye buna bulaşmaktan kurtulmuş olur; zarar - ziyanı olmaz; kendi işine devam eder...
Ama tekrar edelim, temenni edilen ile gerçek, bu olayda pek örtüşmüyor. Savaşın çıkması halinde, Türkiye’nin büyük maddi - manevi zararı olacak. Savaşa katılırsa da olacak, katılmasa da olacak...
Örneğin, olası savaşın maliyet hesaplarına bakalım: Bu konuda çeşitli çevrelerden çeşitli rakamlar ortaya çıkıyor. Böyle bir savaşın maliyetini, 20, 30, 40 hatta daha uzun vadede 100, 150 milyar dolara kadar çıkaranlar var.
Bu tabloda turizm, petrol fiyatlarındaki artış, yabancı yatırımların tıkanması, dış borç sağlamaktaki güçlükler, gibi "gelir kayıpları" yer alıyor.
Bu kayıplar, Türkiye savaşa hiç ilişmese de olacak maalesef. Böyle bir durumda elbet turist gelmez, dünya piyasalarında petrol fiyatları artar, dış yatırımlar ve krediler bir süre kesilir... Bunlar bizim kontrolümüz dışındaki olaylardır. Bir ölçüde bütün dünya da bundan etkilenir. Az veya çok. Türkiye "daha çok" tabii; çünkü Türkiye bu fevkalade hassas coğrafyada...
***

Yazının Devamı